11 Kasım 2016 Cuma

Ickbarr Bigelsteine

Ben küçük bir çocukken, karanlıktan korkardım. Hala korkuyorum, ama 6 yaşlarında olduğum zamanlarda ebeveynlerimden birine yatağın altını veya dolabın içini beni yemek için bekleyen yaratığı araması için yalvarmadan tek bir geceyi bile geçiremezdim. Gece ışığında bile, odanın köşelerinde cirit atan karanlık siluetler, veya yatak odası camından bana bakan yüzler görüyordum. Ebeveynlerim beni yatıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlardı, bunların sadece kötü bir rüya veya ışık oyunu olduğunu söylüyorlardı, ama gencecik aklımla uyuduğum saniye kötü şeylerin bana ulaşacağından emindim. Çoğu zaman, endişelenmek için fazla yorgun olana dek çarşafın altında saklanırdım. Ama ara sıra o kadar paniklerdim ki, çığrınarak anne babamın odasına koşar, uyuyan abimi ve kız kardeşimi uyandırırdım. Böyle bir çileden muzdarip kimsenin iyi bir gece uykusu çekeceği söylenemezdi.

Sonunda, özellikle travmatik bir geceden sonra, anne babamın canına tak etti. Onlar ne yazık ki, altı yaşındaki bir çocukla tartışmanın boşa kürek çekmek oluğunu anladılar ve akıl ve mantık doğrultusunda beni çocukluk korkularımdan kurtaramayacaklarının farkına vardılar. Daha zeki olmalıydılar.

Bana küçük bir uyku arkadaşı dikmek annemin fikriydi.

 Çeşitli kumaşlar topladı ve dikiş makinesiyle daha sonra Bay Ickbarr Bigelsteine, yada kısaca Ick olarak adlandıracağım şeyi yarattı. Ick annemin tabiriyle kumaş bir canavardı. O beni, uyurken koktuğum canavarlara karşı koruyacaktı. Doğrusunu söylemek gerekirse oldukça ürkütücüydü. Şimdi bakınca annemin bu kadar tuhaf ve rahatsız edici bir şeyi nasıl düşündüğünü aklım almıyor. Ickbarr, beyaz düğmeden gözlere ve koca kedi kulaklarına sahip bir Frankestein cini gibi bir araya getirilmişti. Küçük kolları ve bacakları kız kardeşime ait siyah ve beyaz çizgili çoraptan, yüzü abimin uzun yeşil futbol çoraplarından yapılmıştı. Kafası şişkin olarak tanımlanabilirdi, ve ağzı için annem bir parça beyaz kumaştan zikzak şeklinde kocaman sırıtan dişler dikmişti. Onu başta sevmiştim.

 O andan itibaren, Ick yanımdan ayrılmadı. Akşam karanlığından sonra tabi ki. Ick güneşi sevmezdi, ve onu benimle beraber okula götürmeye çalıştığımda üzülürdü. Ama bu sorun değildi. Ona karabasanları uzak tutması için sadece gece ihtiyacım vardı, bu onun iyi olduğu alandı. Böylece her yatma vakti, Ick bana canavarların nerede saklandığını söylerdi, ve ben de onu odamın en dehşet verici yerine yakın bir konuma yerleştirildim. Eğer dolapta bir şey varsa, Ick kapısını engeller, eğer camımı tırmalayan bir canavar ise Ick camı tutardı, veya yatağımın altında kıllı bir yaratık varsa, oraya giderdi. Bazen canavarlar odamda olmazdı. Bazen rüyalarımda saklanırlardı, ve Ickbarr benimle rüyalarıma gelirdi. Hortlaklar ve iblislerle savaştığımız sürece Ick’i rüyalarıma getirmek eğlenceliydi. En güzel kısım Ick’in benle rüyamda konuştuğu zamanlardı. ‘’Beni ne kadar seviyorsun?’’ diye sorardı.

‘’Her şeyden daha çok!’’ diye cevaplardım. Yine bir gece yine bir rüyada, ilk dişim çıktıktan sonra, Ick benden bir iyilik istedi.

‘’Dişine sahip olabilir miyim?’’
Neden diye sordum.
‘’Kötü şeyleri öldürmede yardım etmesi için’’ diye cevapladı.

  Sonraki sabah kahvaltıda, annem dişimin nereye gittiğini sordu. Bana dediğine göre ‘diş perisi’ onu yastığımın altında bulamamış. Onu Ickbarr’a verdiğimi söylediğimde omuz silkti ve kız kardeşimi beslemeye devam etti. O zamandan itibaren çıkan her dişimi Ickbarr’a verdim. bana her seferinde teşekkür etti, ve beni sevdiğini söyledi. Buna rağmen sonunda, bebeklik dişlerim bitti, ve oyuncak bebeklerle oynamak için biraz yaşlandım. Böylece, Ick artık kitaplığımda oturup tozlanmaya, ve yavaşça dikkatimden çıkmaya başladı.

  Yine de, buna rağmen kabuslar her zamankinden daha da kötüleşti. O kadar kötülerdi ki beni gerçek dünyada da takip ettiler, her köşede dehşet saçtılar, her çalıda hışırtılar çıkardılar. Özellikle arkadaşımın evinden pedal çevirerek döndüğüm ve kuduz köpekler tarafından kovalandığım kötü bir gece, odamda beni bekleyen garip bir şeyle karşılaştım. Orada, yatağımda, yumuşak ay ışığıyla parlayan şey, Ickbarr’dı. Başta gözlerimin bana oyun oynadığını düşündüm, tüm gün bunlarla uğraşmıştım. Bu nedenle ışıkları açmaya çalıştım. Denedim, tekrar denedim, fakat karanlık kaybolmadı. İşte o zaman endişelenmeye başladım.

Arkamdaki kapıya yavaşça döndüm, gözlerim Ick’in silüetinden hiç ayrılmadı, ellerim kapıya dokunabilmek için beceriksizce geri uzadı. Tam odadan topuklamak üzereydim ki kapının arkamdan sertçe kapandığını duydum. Karanlığa gömülmüştüm, karanlık ve sessizlikten başka bir şey yoktu. Yerimde donakaldım, nefes dahi almıyordum. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama, hayat boyu gibi gelen soğuk sessizlikten sonra, tiz tanıdık bir ses duydum.

‘’Beni beslemeyi bıraktın, peki neden seni koruyayım?’’
‘’Beni neyden koruyacaksın?’’
‘’Sana göstereyim.’’

Bir kere göz kırptım ve her şey değişti. Artık yatak odamda değildim, başka bir yerdeydim… Cehennem değildi, ama ondan pekte farklı olduğu söylenemezdi. Bir çeşit ormandaydım, kısmı embriyonik bedenlerin kubbeden sarktığı, ve yerin etçil böceklerle çevrili olduğu korkunç bir ormandaydım. Kalın bir sis tabakası hava yoluyla yayıldı, beraberinde pis bir et kokusu getirdi, karanlık gökyüzünde açık yeşil bir ışık hafifçe parlarken, uzakta insan olmayan bir şeyin acı veren çığlıklarını duydum. Kafam patlarcasına zonkluyordu, acı göz yaşı pınarlarımı boşalmaya zorluyordu. Zihnimde onun sesini tekrar duydum.

‘’Bu gerçekliğinin, ben olmadanki hali.’’
Toprağı titreten adımların bana yaklaştığını hissettim.
‘’Bunu durdurabilecek tek şey benim.’’
Artık arkamdaydı, kocaman ve öfkeliydi, sıcak nefesi sırtıma vuruyordu.
‘’Bana ihtiyacım olanı getir, ve ben de durdurayım.
Arkamı dönemeden uyandım.

Sonraki gün, anne-babamın dolabını abimin bebeklik dişleri için talan ettim. Hepsini Ickbarr’a verdim. Neredeyse hemen gece dehşetleri durdu, ve ben hayatıma artık daha çok veya daha az normal devam edebilecektim. Zaman zaman, kız kardeşimin odasına gizlice girip, diş perisine sunduklarını kapıyordum, veya bir komşunun kedisini boğazlayıp küçük kesici dişlerini söküyordum. Görüşleri geçiştirmek için her şeyi topluyordum. Köpek balığı dişi kolyeden çürümeye yüz tutmuş hayvan cesetlerininkilere kadar. Ayrıca süresi fark etmeksizin odayı her terk edişimde Ick’in hareket ettiğini fark ettim. Eşyalarımı yeniden düzenliyor, ek perdeler ekliyordu. Artık bir şekilde daha canlı görünüyordu. Doğru ışıkta dişleri parlıyor, ve daha dokunulabilir gözüküyordu. Her ne kadar beni korkutsa da. Beni nerenin beklediğini bildiğimden onu yok edecek cesareti kendimde bulamadım. Bu nedenle tüm okul hayatım boyunca Ick için diş toplamaya devam ettim. Büyüdükçe, korkmaya başladığım şeyler arttı, Ick’e vermem gereken daha çok diş çıktı.
Şimdi 22 yaşındayım, ortalama bir işte çalışıyorum, kendi evimde oturuyorum, ve bir set takma dişe sahibim. Ick’in son yemeğinden beri bir ay geçti, ve korkular bir kez daha etrafımı sarmaya başladı. Bu gün işten sonra park alanında bir tur attım. Ve anahtarlarını arayan bir adam gördüm. Ağzı kahve ve sigara yüzünden sararmıştı. Yine de azı dişlerini sökmek için bir çekiç kullanmam gerekti. Apartmanıma döndüğümde beni bekliyordu. Tavanda, köşede. İki beyaz göz ve sivri dişlerle.

‘’Beni ne kadar seviyorsun?’’ diye sordu.
‘’Her şeyden daha çok.’’ diye cevapladım ceketimi çıkarırken.

‘’Dünyadaki her şeyden daha çok.’’

Ç.N: Klişe bir konuya gerçekçi bir şekilde bakan son derece tatmin edici bir CP.

Bu arada bir sorun çıkmazsa eğer, her hafta sabit olarak cuma günü yeni bir CP paylaşacağım. Haftaya görüşmek üzere (°ᴥ°c)

6 yorum:

  1. Leon teogtan 1 gün önce de güzel bir cp atar mısın?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tüm çevirmenlerin, kendi günü var. Teog'da Cumaya gelmediğinden üzgünüm, umarım sınavın istediğin gibi geçer @(^_^)@

      Sil
  2. my cp
    and Rei...
    you first to die!!!!!!!!!!!!

    YanıtlaSil

Yorum yaparken kaba veya küfürlü bir dil kullanmaktan çekinirseniz sevinirim ^^