17 Temmuz 2018 Salı

Chatroom A

2019'un yazıydı, 16 yaşındaki Thomas Mitchell ve ailesi Stillwater eyaletindeki Montana ormanında bulunan barakalarına gittiler. 
İki küçük kardeşi vardı. 10 yaşındaki Felix ve daha yeni 14 yaşına giren Michael. Gündüzleri genellikle gün boyunca dağ yürüyüşü ve yakın yerlere uğrayarak, geceleri ise Nintendoları* ile oynayarak vakit geçirirler. Thomas'ın ailesi, iki hafta sosyal medyadan uzak olmak, aileye ve doğaya daha fazla odaklanmak istediği için barakada hiç wifi yoktu.
Yine de bunun anlamı, eski Nintendolarını akşam bir şeyler yapmak için yanında götüremeyecekleri değildi.
Barakaları oldukça eskiydi. 1960'lı yıllarda inşa edilmesi ve o zamandan beri herhangi bir yenilenme şekli olmamış olmasından dolayıdır.
Thomas'ın büyük büyükbabası onu kendi başına inşa etti. Ve ailesi bununla çok gurur duyuyor.
Thomas ve ailesi Seattle'da yaşıyordu bu yüzden barakalarına arabayla gitmek oldukça uzundu.
Sabah erkenden ayrıldılar ve birkaç saat sonra Thomas'ın kardeşi Felix'in tuvalete gitmesi gerekiyordu. Sakin bir benzin istasyonunda durdular. 
Ailenin geri kalanı da bunun abur cubur almak ve yolun devamına hazır olmak için iyi bir fırsat olduğunu düşündü.
Vardıklarında saat çoktan 11 civarındaydı ve park yerleri oldukça yoğundu.
Tüm beşli arabadan indi.
Thomas'ın babası Scott Mitchell, arabayı benzinle doldururken Vivian Jones (Thomas'ın annesi) 3 çocuğu markete götürdü. Thomas ve Michael dosdoğru çerezliklere gitti ve Felix ise tuvaletlere doğru koştu. Vivian Felix'i abur cuburların yanına (abilerinin onu beklediği yere) götürmek için tuvalette bekliyordu. Tanımadığı bir adamın ona soru sorduğunu duyduğunda Vivian'ın nefesi kesildi. 
"Felix, sen napıyorsun?" Yabancılarla konuşmayı kes!" diye bağırdı.
Felix, tanımadığı adamla hemen konuşmayı bıraktı ve annesine doğru yürüdü. Thomas'ın annesi sinirliydi ama rahatlamıştı da ve onu dışarı çıkardı. 
Thomas ve Michael kıs kıs gülüyorlardı. İkisi de şok olmuştu ama eğlenmişlerdi de.
Dördü bunun üzerine fazla düşünmedi, çerezlerini aldılar, ödediler ve arabaya geri döndüler. 
Vivian olanları Scott'a anlatırken o da şok olmuştu ama kötü bir şey olmadığını ve her şeyin iyi olduğunu vurgulamıştı. 
Ve böylece hedef varış noktalarına geri döndüler.
Vardıkları an saat çoktan beş olmuştu ve Scott, gece soğuk olması durumunda yakacak odun toplaması gerektiğini sezmişti.
Tamı tamına 1 hafta geçmişti, aile gezi boyunca, yaşanan küçük tatsızlığı unutmuş ve herkes yerel bir vahşi yaşam parkındaki yorucu ve uzun bir doğa yürüyüşünden sonra evdeydi. 
Diğerleri gibi bir geceydi. Akşam yemeği saat 7'de ardından 11'e kadar televizyon ve herkes yatağına gitti. 
Ancak üçü, anne-babaları uyurken, birbirleriyle geç saatte bir sohbet düzenledi. Nasıl mı? Sorabilirsin.
Pekâlâ, Nintendo'nun eskimiş sohbet odalarından. 
Hepsi gece saat 11:30 sularında sohbet odası D'de buluşmak için anlaştılar. 
Ve yaptılar da.
Thomas, namıdiğer "Thoma2002", Felix, namıdiğer "FlyingBat" ve Michael, namıdiğer "M1C43L" tüm üçü de sohbet odasındaydı.
Söz konusu sohbet odalarının uzaklığı yaklaşık 20 metreydi ve bu barakanın yaklaşık yarısı kadar olduğu göz önüne alındığında bu üçü için yeterli bir aralıktı.
Herkesin ayrı bir odası vardı.
Hepsi, oturma odasına ve açık mutfağa bağlanan uzun bir koridordan birbirlerine bağlı olan odalarda uyudular.
Yalnızca tek bir kapı vardı; terastan oturma odasına bağlı ön kapı. 
Baraka yaklaşık 16 metre uzunluğunda bir tepenin üstündeydi. 
Koridor 5 kapıdan oluşuyordu. 
Sağ tarafta ilk banyo gelir, sonra Thomas'ın odası sağ tarafta banyoya yakın. 
Üçüncü olarak Scott ve Vivian'ın odası solda.
Ve son olarak sol tarafta olan Michael'in karşısındaki Felix'in odası.
Sohbetin üzerinden 1 saat geçerken, Thomas dışarıdan dal çıtırtısı duydu. 
Eskimiş odasındaki pencereden kafasını kaldırıp baktı. 
Muhtemelen rüzgâr veya bir hayvandı diye düşündü kendi kendine.
Michael yazarken, Thomas bugün yaptığı ve gördüğü şeyleri gözden geçiriyordu. Ailesiyle birlikte yediği dondurma, gördüğü ayı-
Başka bir dal çıtırdadı.
Kahretsin.
Thomas'ın penceresi ardına kadar açıktı. Onu ayıran tel sineklik ve dış dünya.
Muhtemelen onu duydu çünkü gece penceresini sürekli açık bırakan yalnız oydu.
Michael ileti gönderdi: "Beyler, sohbet odası A'da birini gördünüz mü ?"
Thomas kaşlarını çattı.
Bu mümkün değil, biz çok uzaktayız. Sokağın aşağısında sadece iki komşumuz var ve en azından 30 metre uzaktalar. Muhtemelen sadece bir hataydı, bu şeyler en az 6 yıllık. Bu düşünce hızlıca zihninden geçti. Bunu bir iletiye dönüştürdü ve kardeşlerine gönderdi.
"Evet Thomas'a katılıyorum bir hata ya da başka bir şey" dedi Felix.
Diğer ikinci şüpheyi duyan Michael kısa bir şekilde "Emin misin ?" diye cevapladı. 
Thomas, sohbet odası A'da hâlâ biri olup olmadığını kontrol etmeye gitti.
Ve yeterince emindi, orada biri vardı. Gizli gizli dolaşıyordu.
"Kontrol etmeli miyiz ?" dedi Thomas.
"Başımı belaya sokmak istemiyorum" diye kısaca cevapladı Felix. 
"Zaten yarın büyük bir gün. Bunu kısa keselim ve uyuyalım. Ne olursa olsun aptalca bir fikirdi." diye devam etti.
"İyi,git. Ama ben bunu çözmek istiyorum. İyi geceler" diye cevapladı Michael.
Felix, her iki abisine de iyi geceler deyip, Nintendosunu kapatıp uyumaya gitti.
"Şimdi ne yapacağız? diye cevapladı Thomas.
"Sohbet odası A'ya gidelim ve iletişim kurmaya çalışalım." dedi Michael hızlıca.
Birkaç dakika sonra "Bunun iyi bir fikir olduğuna emin misin ?" dedi Thomas.
Michael, gözleri devrik bir emoji resmi gönderdi. Bunu yapar yapmaz "korkak" deyip sohbetten ayrıldı.
Thomas'ın kalbi hızlı hızlı atıyordu. Tedirginleşiyordu.
Ya gerçek biriyse? Bunun anlamı bu kişi gerçekten, gerçekten yakın. 20 metreden daha yakın diye kendi kendine düşündü.
Anne babasının büyük olasılıkla uyuduğunu düşündü ve koridorda Michael'in odasına doğru yavaşça yürüdü. 
Thomas kapıyı çaldı.
"Gel" dedi Michael.
"Ne halt ettiğini sanıyorsun?! Bu bir oyun değil! Bu kişi bize yakın olabilir. Çok yakın" diye bağırdı Thomas.
"Şşş, sessiz olur musun lütfen? Ya da anne babamızı uyandırmak mı istiyorsun?" diye karşı çıktı Michael.
"Eğer hemen durmazsan hepimizi tehlikeli bir duruma sokacaksın." diyerek gözlerini devirdi Thomas.
Ama Thomas çoktan geç kalmıştı. Michael, kullanıcı adı "HereNow" olan tanımadık yabancıyla zaten konuşuyordu. 
Thomas Michael'in ekranını gördü. "Aklından zorun mu var ?" Abartısız, bizden 3 metre uzakta olabilir" 
Yabancı yalnızca bunlar gibi birkaç esrarlı ileti bıraktı: "Gece vakti geliyor." ve "Ormanın gölgesi sizin için gittikçe kalınlaşıyor."
Aniden, oturma odasının camından gelen yüksek sesli bir çarpma sesi duydular. Her ikisi de korkudan donmuşlardı. Ardından olabileceklere korkmuşlardı.
"Seni bunun olacağı konusunda uyardım." dedi Thomas. Michael bir şey söylemedi tamamen şoktaydı. 
Sohbeti kapattı ve Nintendosunun bağlantısını kesti.
"Hadi,ah,hadi sakin kalalım" dedi Michael.
Thomas öfkesini kardeşinden çıkartırken Michael'in gözleri yaş içindeydi. Ama ağlayamıyordu çünkü korku içinde donmuş ve şok olmuştu.
Thomas artık dayanamıyordu. Ses çıkarmadan oturma odasına gitti. 
Perdelerin kapalı olduğu pencerelere ulaştığında durdu. Kalp atışlarını hissederken yavaşça bir perdeyi çekti. Pencere, karanlık bir cisimle kayboluyordu. İlk başta renkleri ve şekilleri anlamak zordu. Ama gözleri karanlık ve ay ışığı birleşimine uyum sağlarken, cismin ne olduğu hızlıca belli oldu... Kandı. Pencerenin her yerinde kanlı el izleri vardı...
Thomas tiksindi ve korktu ama her zamanki gibi bunu kimin ya da ne yaptığını merak ediyordu. 
Yağmurluğunu giyip, mutfaktan keskin bir bıçak alıp, ayakkabılarını giydi ve yavaşça kapıyı açtı.
Kapı nihayet açıldığında hava yüzüne çarptı.
Duyabildiği tek şey, cırcır böcekleri ve çalılıkların içinde aşırı büyümüş tepenin hışırtı sesiydi. 
Seyir platformu boştu. Kalp atışlarıyla başa çıkmaya çalışıyordu, onları yavaşlatmayı deniyordu.
Ama çit kapının açıldığını ve artık açık olduğunu gördüğünde yapamıyordu. El feneri almak için içeri döndü ve tekrar arkasından kapıyı kapatmak için dışarı çıktı. 
Davetsiz misafire bağırarak gözünü korkutmaya çalıştı: "Çekil git! Polisi arayacağım. Burası bizim arazimiz." Ama güç bela bağırıyordu, o kadar korkmuştu ki sesinde duyabilirdiniz. 
Bir şey olmadıktan birkaç dakika sonra, tepenin üstündeydi. Arabalarını park ettikleri yere doğru tüm yolu yürüdü.
Bağırmadan önce bile daha belirsizdi: "Merhaba ?"
Neredeyse anormal bir çığlık duymuştu ama ne çığlık ki senin bile hayal edemeyeceğin. Neredeyse çığlık gibi bir hırlamaydı.
Thomas şimdi tamamen çıldırmıştı. Geri döndü ve eve doğru gitti.
Arkasından hışırdama sesi duyuyordu ama muhtemelen çoktan geciktiğini biliyordu.
Neydi bu? Kaderimle böyle mi tanışıyorum?
Thomas, hayal edilemeyecek şekilde acılı ölüm yollarını düşünüyordu.
Sonra evin terasına doğru hızlıca koştu. Ve kendini güvende sandığı noktaya ulaşınca küçük, alçak kapıyı kapattı.
Kendisini sakinleştirmeye çalışırken, boynunun arkasında ani ve sert bir darbe hissetti. 
BAM
Her şey yavaşladı ve karardı.
Karanlığa... 

Ç.N: Nintendo bir video oyunu markasıdır.



12 Temmuz 2018 Perşembe

Dear Friend

Sevgili dostum,
Bu bir itiraf değil. Ortada kabullenecek bir durum yok. Bunun için kendimi suçlu hissetmeliyim. Açık olmak gerekirse, hiçbir şey için en ufak bir pişmanlık hissetmiyorum. Olanlar benim yaptığım şeyler değildi. Sanki sana yazıyormuşum gibi hissediyorum. Tüm bunları kağıda dökmek kafamı boşaltmama biraz yardımcı olacak.
Şu anda yatak odamdayım. Saat gecenin üçü. Gözlerim acıyor çünkü kapanmayacaklar. Düşüncelerim olduğunda neden bana tam olarak bunun olduğunu merak ediyor ve bunun üzerinde kafa yoruyordum. Eğer belki sana onun gözlerinden bahsedersem, benimkileri kapatabilirim. Kesinlikle öyle umuyorum. Çünkü eğer biraz dinlenmezsem sanırım aklımı kaçıracağım.
Onlar lanetli gözlerdi.
Kahverengiydiler. Güneş tam sağdan vurduğunda kehribar renginde parlayan koyu bir çikolata kahvesi. Asla önemli şeyleri hatırlamam. Doğum günleri,yıl dönümleri ya da en sevdiği renk veya şarkı neydi. Ama bunu hatırlıyorum. Uzun bir zaman önce durumlar iyiyken,kahverengi gözlerin sıkıcı olduğunu söylerdi. Gözlerinin sıkıcı olduğunu. Ona gözlerinin güzel olduğunu düşündüğümü söylerdim ve onları yapmacık bir sinirle devirirdi. Ona iltifat ettiğimde daima gözlerini devirirdi. Sanırım önünde sonunda durmamın sebebi bu. Ama parantez açıyorum; bu sana anlatmak istediğim şey değil.
Gözleri rengi yüzünden güzel değildi. Ya da kirpikleri gözlüklerinin camına değecek kadar uzun olduğu için.(onları takmayı hatırladığında,çoğunlukla yaptığı gibi onları yanı başında duran masanın üstünde bırakmazdı.) Hayır; onlar güzeldi çünkü dürüsttüler. Yalan söylemezlerdi, en azından bana karşı değil.
Ancak çoğu zaman güzel şeyler olduğu için bu bir sorundu. Onun mecburiyetten bir yalancı olduğunu söylemiyorum. Bu hiç de sorun değildi. Abartman gerektiğinde her ilişkide dönemlerin olduğunu itiraf eden ilk kişi ben olacağım. Ya tartışma ya da gereksiz acı veya hatta sadece zaman ve rahatlıktan kaçınmak için.  Her ilişkinin belli bir aldatma seviyesinde ya da en azından mutluluktan bihaber bir şekilde kurulduğu görüşündeyim.
Sorun yalan söylemesi değildi. Ah, hayır. Dediğim gibi ordaki ya da burdaki küçük bir beyaz yalan canımı sıkmazdı. Sorun şuydu, ilişkimiz devam ederken daha da cesurlaştı. Eve gitgide geç gelmeye başladı. Nefesi gitgide alkol kokmaya başladı. Ve her zaman ona nerede olduğunu sorardım. Ve o da her zaman Anne ile birlikte olduğunu söylerdi.
İşte böyle. İki hece. Clip Clop*
"Emin misin?" derdim.
"Eminim." derdi.
Tik tak.
Sonra pes eder ve horlamaya başlardı. Her nefesiyle sadece sarhoşluktan meydana gelebilecek aralıksız önlenemez bir mırıltı. Ya da sanırım obeziteden. Ama o şişman değildi. O sadece br ayyaştı. Daima Anne ile birlikte takılan bir ayyaş.
Kısa bir süre içerisinde gece alışkanlığı haline geldi.
Bir bardak sıcak sütten sonra saat 10 sularında yatmaya giderdim. Bir büro işim var (yakında açıklanacak nedenlerden dolayı sana nerede olduğunu söylemeyeceğim.) ve saat sabah 6 da uyanık olmam gerekir. Ama gelgelelim o hayatında herhangi bir işi yürütemedi. Ona daima göz kulak olan yalnızca bendim.
Saat 3 sularında yanılarak karanlıkta çaresizce el yordamıyla beni uyandırırdı. Uyandığımda onun nerede olduğunu sorardım. Anne ile derdi.
Clip clop.
"Emin misin?" derdim
"Eminim?" derdi.
Tik tak.
Ve o lanetli gözler. O lanetli yalvaran gözler. Ona inanmam için yalvardılar. Onu gözetlememem için yalvardılar. Düşünmemem için yalvardılar. Ve ben orada uzanıp, yatak odasının camından ayın solgun ışığında parlayan kehribarlara bakardım. İnan bana dostum,biliyordum. Sadece biliyordum. Biliyordum çünkü onları gördüm. Onları görebiliyordum. Onları onun gözünde görebiliyordum. Beni yansıtıyorlardı. Aynı onunki gibi gözleri kahverengiydi.
Hatırlıyorum ki, önceleri mide boşluğumda erimiş lav gibi köpüren bir öfke hissederdim. Püsküren,çağlayan. Yavaşça beni içten dışa doğru yakıyor. Gel gör ki, hiçbir şey hissetmemek için adeta çokça çaba sarf edildi. Ne hissettiğimin bir önemi yok gerçi. Onun yalanlarını yüksek sesle söylemedim. Ben kötü bir sevgili değildim.
Bunu tekrarlayayım. Ben kötü bir sevgili değildim. Muhakkak sorunlarımız vardı. Her ilişkinin vardır. Ama ben kötü bir sevgili değildim. Bunu söylediğimde bana inanacağını biliyorum. Eğer beni tanıyor olsaydın tüm hatalarım için kötü olmadığımı bilirdin.
Sana yemin ederdim ki onlar lanetli gözlerdi.
Her şey iki gün önce oldu. Eve her zamanki gibi geç geldi. Saat tam olarak gece 3:34'tü. Bunu hatırlıyorum çünkü uyanıktım ve kapı kilidinde onun anahtarlarının sesini duyduğumda saate bakıyordum. Asla önemli şeyleri hatırlamam, arabamın petrolü değişmeye ihtiyacı olduğunda ya da yağmur beklendiğinde şemsiye almak gibi. Ama bunu hatırlıyorum.
Saat antikaydı, bir aile yadigârı. Direkt yatağımın karşısında asılı durur. Beyaz boya çatlamış ve etrafı soyulmuş. Çatlaklar damar gibi duruyor. Ay ışığında hayvan leşi üzerindeki kurtçuklar gibi nabızları ve kalpleri atıyordu.
Sarkaç eğrinin altından sarkar. Kötü olan at gibi şekillenmiş olması. Yıllardır kırık ve artık sallanmıyor. Sarkaç çalışmasa bile saatin kendisi hâlâ tik tak sesini çıkarıyor.
Clip clop.
Anahtarları kilitteydi. Yatakta oturdum ve saati izledim. Tam iki dakika boyunca kapı ile mücadele etti.
Gece 3:36
Sonra kapıyı açık bıraktığımu  fark etti.
Onu açtı ve arkasından kendi kendine kapanmaya bıraktı.
Çok geçmeden anahtarlarını bıraktığını ve mutfak tezgahına koyduğunu duydum.
Bunun üzerine yürümeye başladı.
Gece 3:37
Adımları boğuktu. Mutfakta ayakkabılarını çıkarmıştı.
Tik tak.
Daha sonra yatak odasındaydı. Kapının altındaki küçük ışık aralığından ayağının gölgesini gördüm. Bir an için durdu.
Gece 3:38
Sonra, yatak odasının kapısını yavaşça itti. Onun silüetine baktım küçük ve narin. Siyah arkadan aydınlatmalı figür kapı çerçevesinde sarhoş ve belli belirsiz bir şekilde sallandı.
Gece 3:39
Ve bunun üzerine gece alışkanlığı başlayacaktı.
Sakince "Neredeydin?" diye sordum.
Clip clop.
Silüet kapı çerçevesine düştü. Yüzü gölgelerle örtülüydü. Gözlerini göremiyordum.
Sessizdi.
Belki beni duymadı. Eminim beni duymadı. Soruyu tekrar sordum.
"Neredeydin?" dedim.
O lanetli gözlerle bana bakmasını bekledim. İki hece için bekledim.
Tik tak.
Uzun bir süre daha sessizdi.
Gece 3:40
Sonra gülmeye başladı.
Yavaş,derin bir gürleme olarak göğsünde başladı.
Adeta duyulamazdı. Duymak için kendimi zorlamak zorundaydım. Figüre bakınca kapı çerçevesine yaslandı. Boğazından fokurdayışını, hız ve ses gücünün arttığını duydum. Sonra inanamayan bakışlarımın altında, kahkaları ağzından patlayıverdi. Uluyan başını geriye attı.
Yatakta doğruldum. Bu tamamen yanlıştı.
"Neredeydin?" diye üçüncü kez, kahkahasının üzerinden duyulmam için sesimi yükselterek tekrarladım.
Bu alışkanlık değildi. Olacağı varsayılmıyordu.
Kahkahalarının arasından, tek bir cümle çıkıverdi.
"Bu saatten nefret ediyorum"
Clip clop. Tik tak.
Sonra ansızın gülmeyi kesti. Bana baktı.
Benim en kıymetli dostum, onun gözlerini gördüm. Yatak odası penceresinden dalgalanan ayın ışığında parlayan o lanetli gözlerini gördüm. Onlar dürüst, içten gözlerdi. Onlar yalan söylemezdi, bana değil.
Saatimden nefret etti.
O gece neden farklıydı bilmiyorum. Eve geldiğinde neden uyanık olduğumu ya da dürüst olmak için neden o geceyi seçtiğini veya onun dürüst olma seçimi neden beni böylesi şiddetli bir öfkeyle doldurduğunu söyleyemem. Sana tüm anlatabileceğim hakikattir.
Bu bir itiraf değil.
Ona tekrar sordum "Neredeydin?"
O da tekrar "Bu saatten nefret ediyorum" dedi.
Clip clop. Tik tak.
Ardından ne olduğunu bilmiyorum. Nasıl olmuşsa onunla beraber kapı boşluğundaydım. Güçlükle soluyordu ve ellerimi tırmalıyordu. Boğazının etrafında türüyorlardı. Clip clop. Tik tak.
Tırnakları ellerimi kazıdı. Doğruyu söylemek gerekirse ellerim hâlâ acıyor. Bıraktığı yaralar oldukça derindi. Yazmayı olması gerekenden daha da zorlaştırıyor.
Gözlerimi onun gözlerinden koparamadım.
 Bu içten, güzel gözler onun kafatasından pörtlüyordu. Kan damarlarının patlamasının ve süt beyazının içinde küçük kırmızı nehirlerin ortaya çıkmasını izledim. Ay ışığında, hayvan leşindeki kurtçuklar gibi nabızları ve kalpleri atıyordu.
Clip clop. Tik tak. Clip Clop. Tik tak. Clip clop. Tik tak.
Korkuyordu. Lanetlenmiş gözler bana öyle söylüyordu. O an sonsuza kadar sürdü. Sonra aniden başladığı gibi bitti. Dehşet gibi izledim. Gerçeklik ve hayat gözlerini terk etti.
Çabalamayı bıraktı.
Onu bıraktım. Ayaklarının yere düştüğünü fark etmedim. O, cansız bir şekilde, boğuk bir gümbürtüyle yere düştü.
Sonra her nasılsa, yerde onun yanındaydım.
Dostum,yerde onunla  ne kadar zaman harcadım bilmiyorum. Sadece ne yapacağımı bilmiyordum. Gözleri hâlâ açıktı, bana bakıyorlardı,kırmızı,beyaz, kahverengiydiler. Ve artık içten değillerdi.
En sonunda onu yatağa koymaya karar verdim. Yanına uzandım. O uyanana kadar yanında beklemeye karar verdim.
İki gün oldu ve hâlâ uyanmadı. Hayatı tamamen sona ermiş görünüyor ama gözleri bana bakmayı kesmiyor. Kırmızı,beyaz,kahverengiydiler. Ve artık içten değillerdi. Kötü kokmaya başlamadan daha ne kadar dayanacağını bilemiyorum.
Ne yapacağımdan emin değilim. Tüm bildiğim bunun benim hatam olmadığı.
Onlar lanetli gözlerdi.

Clip Clop: Atın ayağından çıkan nal sesidir.

11 Temmuz 2018 Çarşamba

Deadly Trick-or-Treating Part-III

Günümüz,2017
    Çocukken yaşadığımız korkunç olaydan bu yana 18 yıl geçmişti. Şu an 28 yaşındayım ve NYC'de büyük şehir hayatı yaşıyorum. Allison ve Meredithle sosyal medya üzerinden hâlâ temas halindeyim. Ne yazık ki, geçen seneki Cadılar Bayramında Emma'yı kaybettik. Şiddetli depresyon ve bunalım ile mücadele ederken yıllar sonra intihar etti.
    Allison ve ben, ziyaret etmek için New Hampshire'daki mahallemize dönmeye karar verdik. Orda, hâlâ mahallemizde oturan Meredithle buluştuk. Çocukluk anılarımızdan bahsetmeye başladık. 1999 ve 2000 yıllarında Cadılar Bayramı sırasında bulunduğumuz korkunç olaylar da konuşmaya dahil oldu. Şükürler olsun ki, o zamandan bu yana mahallemizde şiddet suçları bulunmamakta ve kasaba bir kez daha güvenli bir topluluk olarak görülmektedir. Ertesi gün New York City'deki evime geri döndüm. Allison bir kaç gün daha ailesinin yanında kalacak. 2 çocukluk arkadaşımla da vedalaştım ve evime geri döndüm.
    Birkaç hafta sonra,Cadılar Bayramından sonraki gün, Allison beni aramıştı. Kötü haberleri vardı.
    Meredith, New Hampshire şehrindeki evinde vahşice öldürülmüş olarak bulundu. Tam bir şok, güvensizlik ve korku içindeydim. Kolay kolay birisinin bunu Meredith'e yaptığına inanamadım. Ama ne yazık ki gerçekti. Şimdi, Meredith Emmayla birlikte gitmişti. Çocukluğumdaki en yakın 2 dostum da şimdi ölüydü. İkisinin de tamı tamına aynı gün,bir yıl arayla ölmesi tuhaftı. Emma'nın ölümünün bir intihar olduğuna hüküm sürülmüş olsa da hâlâ çok şüpheleniyordum ve bunu düşünmek tesadüf olmayabilirdi.
     Şüphelerim o gün eve döndükten sonra doğrulandı. Evime doğru yürüdüm ve korkuyla geri çekildim. Duvarımda, "sıradaki sensin" diye yazan kanlı bir mesaj vardı. Oturma odasına gitmek için köşeyi döndüm ve ölen kedimin tavan fanında asılı kaldığını görünce bir kez daha dehşete kapıldım. Tatlı kedimin bağırsakları çıkarılmıştı ve duvardaki ürkütücü mesaj onun kanıyla yazılmıştı. Polisi aradım ancak daireme zorla girildiğini tespit etmekten başka yapacak bir şeyleri yoktu. Bunun arkasında kimin olabileceğini bulmaya çalışacaklarını söylediler,ama ben zaten onun kim olduğunu biliyordum.
     Çocukken beni ve arkadaşlarımı dehşete düşüren,deli hastası şüpheli kişiyi biliyordum. Onun deli hastanesinden kaçtığını ve 18 yıl önce başladığı işi bitirmeye karar verdiğini düşünüyorum. Sanırım o gece biz 4 kızı da öldürmeyi planlıyordu. Şimdi o tımarhaneden uzakta ve arkadaşlarımı öldürüyor. Önce Emma'ydı, sonra Meredith ve görünen o ki sıradaki de benim. Muhtemelen Allisonla devam edecek. Onun ölümcül öfkesi tamamlanacak ve hepimiz ölmüş olacağız. Sadece Cadılar Bayramında insanları öldürüyor, yani beni öldürmek için bir sonraki Cadılar Bayramında geleceğini farzediyorum. Bu psikopatın, yaşadığım yeri nasıl bulduğuna dair hiçbir fikrim yok. Söylemeye gerek yok ama kesinlikle dehşete kapıldım ve şu an ne yapacağımı bilmiyorum. Ciddi bir şekilde kimliğimi değiştirmeyi hatta yaşadığım ülkeyi bile terketmeyi düşünüyorum sırf bu psikopattan uzaklaşmak için. Allison'ın da peşinde olduğu için ona da aynı şeyi yapmasını tavsiye ediyorum.
    Şu an tüm yapabildiğim, beni bulmaması ve birisinin onu bulup ait olduğu yere götürmesi için dua etmek. Böylece bir daha kimseye saldıramayacak.

Deadly Trick-or-Treating Part-II

Cadılar Bayramı,2000
   Geçen Cadılar Bayramı boyunca yaşadığımız korkunç olaydan beri tam bir yıl geçmişti. Alison ve Meredith ile hâlâ yakındım. Hâlâ Pensilvanya'da yaşayan Emma ile iletişimde kaldım. Şu an ortaokul 6. sınıftayız ve yine Cadılar Bayramı'nda şeker toplamak  için hazırlanıyoruz. Bu yıl daaha tedbirliydik, mahallemizde şeker toplayan diğer çocuklar da vardı. Arkadaşlarım ve ben bu sene daha erkenden gidip şeker toplamaya ve bu sefer çok geç vakte kalmamaya karar verdik. Bu sene kötü bir şey olmadı. Bıçaklı tuhaf bir saldırgan bizi öldürmeye, ya da bunun gibi bir şey yapmaya çalışmadı.
    Bu sabah, yerel haberlerde korkunç bir şry gördüm. Bir önceki gece şeker toplamak için dışarı çıkan 10 yaşındaki bir kızın kaybolmasıyla ilgili bir haberdi. Alison, Meredith ve ben korkmuştuk. Geçen Cadılar Bayramı boyunca yaşadığımız dehşet hatıralar bize bir ton tuğla gibi çarpmıştı.
   Birkaç gün sonra, derede kafasız bir beden bulundu. Ceset kalıntıları tanımlanamadı ancak polis,kalıntıların 9-10 yaş arasındaki,Cadılar Bayramı gecesinde kaybolan kıza ait olduğunu öne sürdü. Emma'ya ne olduğu hakkında bir şey anlatmamaya karar verdik. Ona kötü hatıraları tetiklemek istemediğimiz gibi. Her nasılsa, o günden sonra Emma bizi aradı ve iyi olup olmadığımızı sordu. Kasabamızda yaşayan ailesinin bir arkadaşından ne olduğunu öğrenmişti.
   Polis başka bir soruşturma yürüttü. Ama bu sefer katil bulundu. Birkaç gün sonra kızın kafası bulundu. Genç bir kız kasabanın karakoluna geldi. Memurlara sevgilisinin bodrumunda çürüyen, gerçek bir insan kafası bulunduğunu söyledi. Polis sevgilisinin evini araştırdı ve parçalanmış kafayı buldu. Diş kayıtlarından, Cadılar Bayramı gecesinde kaybolan kız olduğu kesin bir şekilde bulundu. Polis aynı zamanda, ölü kedi, köpek ve diğer hayvanların kan kalıntıları gibi rahatsız edici başka şeyler de bulmuştu. Polis şimdi şüphelinin kim olduğunu biliyordu. Kızın sevgilisi tutuklandı.
   Katil 19 yaşında bir adamdı. Polis ona genç kızı neden öldürdüğünü sorduğunda,keyifle ve memnuniyetle öldürdüğünü söyledi. Ayrıca bir sesin kendisine, her Cadılar Bayramı, küçük bir çocuğu öldürmesi gerektiğini yoksa kendisine korkunç bir şey olacağını söyledi. Geçen sene nerdeyse küçük bir kızı öldürmek üzere olduğunu ama kızın ondan kaçtığını söyledi. Bu kız bizim arkadaşımız Emma'ydı. 1999 yılında Halloween'da bizi dehşete düşüren adamın kimliğini artık hepimiz biliyorduk. Emma yaşadığı için minnettarız,ancak hayatta kalamayan zavallı kız için kötü hissediyorduk.
   Adam ikinci dereceden cinayet ve bir cinayete teşebbüsten suçlanacaktı, fakat deliliği sebebiyle beraat etti ve New Hampshire'ın bir yerinde bir akıl hastanesine yerleştirildi.

Deadly Trick-or-Treating Part-I

Cadılar Bayramı,1999
   1999 yılında bir Cadılar Bayramı gecesiydi. 10 yaşındaydım ve 5. sınıfa gidiyordum. New Hampshire denilen bir kasabada yaşıyordum. Bu hikayede Alison,Emma ve Meredith olarak bahsedeceğim 3 yakın arkadaşım vardı. Cadılar Bayramı gecesinde hepimiz benim evime toplandık ve sonra mahallede kapı kapı dolaşıp şeker toplama macerası için yola koyulduk. Amacımız bir sürü eve gidip toplayabildiğimiz kadar çok şeker toplamaktı. Bu yıl ailelerimiz kendi başımıza dışarı çıkmamıza izin vermişti. Bu, dört kızın Cadılar Bayramı macerasıydı.
    Her şey iyi gidiyordu. Çok fazla şeker toplamıştık, ve bizler gayet eğleniyorduk. Dördümüz saatin bir hayli geç olduğunu farkediyorduk ve şeker toplayanların çoğunluğu bu noktaya kadar çoktan eve gitmişti. Cadılar Bayramı bu yıl pazar gününe denk gelmişti, yani hepimizin ertesi gün okula hazır olmak için eve gidip uyuması gerekiyordu. Evimize doğru gitmeye başladık,hepimizin evi birbirine çok yakındı. Karanlık bir sokakta yürürken,ağacın arkasından çıkan birini gördük. Epey uzundu ve Çığlık filminden  hayalet surat kostümü giyiyordu. Bizi korkutmaya çalışan küçük bir çocuk olduğunu zannettik. Onu başımızdan savdık ve yolumuza devam ettik. Arkama göz attım ve ağacın arkasında gördüğümüz aynı adamı farkettim. Bizi takip ediyordu. Arkadaşlarıma bu ürpertici adamın peşimizde olduğunu fısıldadım ve kurtulmak için onları daha hızlı yürümeyi denemeye zorladım. Grubumuzun belalı ve cesur kızı olan Emma geriye dönüp bu esrarengiz adamla yüzleşmeye karar verdi. Ona tuhaf insan diye seslendi ve ne halt ettiğini sordu. Adam, pelerinin altından bir şey çıkardı. Onun küçük bir çakı olduğunu farkettim. Aniden bize doğru koşmaya başladı. Dördümüz de bu deli insandan cehennem gibi kaçmaya başladık. Ciddi bir şekilde korku filmindeymişiz gibi hissettiriyordu.
   Arkamıza bir saniye dahi bakmadan bacaklarımızın bizi taşıyacağı kadar hızlı koşmaya devam ettik. Nihayetinde onu kaybettik. Soluklanmak için oturduk ve bu tuhaf şeyden daha hızlı koşarak kurtulduğumuz için memnunduk. Sonra,bir şey farkettim. Şu an yalnızca 3 kişiydik. Ben, Alison, ve Meredith vardı ama Emma görünürde yoktu. Belki de,Emma bizden farklı bir yöne kaçtı diye düşünmüştük. Zihinlerimiz, bu tuhaf şeyin arkadaşımızı ele geçirip ona kötü bir şey yaptığı en kötü durum senaryosuna atlamamaya çalıştı. Tam o sırada bize doğru topallayan birini gördük. Bu Emma'ydı. Sağ bacağının kanadığını farkettik. Bize,adamın onu enselediğini ve ağaçların arkasına götürdüğünü söyledi. Emma'nın bacağını bıçaklamıştı ama Emma onun yüzüne yumruk atarak ondan kaçmıştı. Dediğim gibi Emma grubun belalı kızıydı ve o, onunla uğraşabilecek biri değildi.
    Sonra,bir şey oldu. Emma o tuhaf,bıçaklı adamla,nasıl mücadele ettiğini anlatırken yere çöktü. Sırtında açık bir bıçak yarası olduğunu sonra farkettik. Anlaşılan, Emma onunla mücadele etmeye çalışırken,adam onu bıçaklamış olmalıydı. Emma baygındı ve önümüzde öldüğünü sandık. Ön sundurma ışıkları açık olan en yakın eve koştuk. Telaş içinde kapı zilini çaldık ve yaşça büyük bir adam çıktı. Ona bir arkadaşımızın yaralandığını ve ambulansa ihtiyacı olduğunu söyledik. Karısına polisi aramasını söylerken adam bizimle geldi. Adam Emma'yı eve taşımamıza yardım etti ve hepimiz ambulansın gelmesini bekledik. 5 dakika içinde ambulans geldi ve Emma'yı hastaneye götürdü. Aynı zamanda polis de çıkageldi. Memurlardan biri Alison,Meredith ve bana,arkadaşımıza ne olduğunu sordu. Hayalet surat kostümlü bir adamın bizi takip etmeye başladığını,sonra da bir bıçakla bizi peşimizden kovaladığını anlattık. Emma'nın ondan uzaklaşmak için mücadele ederken bıçaklandığını da söyledik. Memur ifademizi aldı. Çok geçmeden ailelerimiz olay yerine geldi. Birkaç saatliğine gitmiş olmamıza rağmen çok endişeliydiler. Yatma vaktimiz de iyice geçmişti. Hepimiz eve gittik ve Emma'nın iyi olması için dua ettik.
   Yani...Bir iyi bir de kötü haberim var. İyi haber,Emma sağ kurtuldu. Kısa bir süre hastanede kalmak zorundaydı ama nihayetinde tam bir iyileşme gösterdi. Emma ve ailesi, çoğunlukla tek çocuğunun Cadılar Bayramı gecesinde çok güvenli olduğu düşünülen bir kasabada neredeyse öldürüldüğü ve neredeyse hiç şiddet suçları gerçekleşmediği gerçeğinden dolayı yıl sonuna doğru uzaklaştılar. Emma olay hakkında dışardan belalı ve cesur görünse de, içinden çok korkmuş ve sarsılmıştı. Kötü haber ise şu ki polis bizi kovalayan deli adamı bulamadı ve neredeyse arkadaşımızı öldürüyordu. Onlara ifademizi verdikten sonra sorumlu olan adamın izini sürmek için bir soruşturma yürüttüler. Bununla beraber, kimseyi suçlamak için yeterli kanıt yoktu. Polis, kasabamızdaki insanlara geceleri geç saatte  sokaklarda yürüyüş yaparken tedbirli olmalarını tavsiye etti.

  Ç.N.:Tüm makarna severlere selam olsun!! Ben yeni yazarınız Varoş Hanım. Elimden geldiğince sık bir şekilde makarna çevirmeye çalışacağım. İstek çeviriniz olursa da bakarım. Yeni çeviriler gelene dek kendinize iyi bakın.<3