7 Temmuz 2019 Pazar

He Comes Closer When I Blink

Peder O'Brian-

Benden bir günlük tutmamı istemiştin,  işte günlük.
Maryland'e taşınmak bir zaman kaybıymış gibi görünüyor.
Bir evden başka bir eve taşınmak hiçbir şeyi durdurmadı, polisler haksız çıktı. Eğer bize yardım edemeyeceksen, ilerlemenin en kolay yolu umudu kesmek.
Umut, kanatlarını kaldıracak bir inanç olmadığında çok acıtıyor.

*

1. Gün - Hill sokağındaki ilk gecemiz hiç huzurlu geçmedi. Saatin sabit tik-tok sesi her odadan duyulabiliyordu.
Saatimiz yok.

*

2. Gün - Georgia, 5 yaşındaki, en küçük çocuğumuz, gülümsedi ve bana bir parça kağıt uzattı. "Bir resim çizdim, babacığım," dedi haylaz bir gülümsemeyle. İncelemek için kağıdı ondan aldım.
Bomboştu.
"Georgia, tatlım, bu kağıt boş," yavaşça açıkladım.

Yüzü kızardı. Ayağını yere vurdu. "Boş değil, babacığım! Bu bizim ailemizin resmi! Onu buzdolabının üzerine yapıştır!"
Georgia neredeyse hiç bağırmaz, bu yüzden bu beni oldukça endişelendirmişti.
Ama bu endişe, ona bakıp onun gözleri olmadığını gördüğümde hissettiğimle karşılaştırıldığında hiçbir şeydi.
Daha doğrusu, gözlerindeki beyaz kısımlar yerindeydi ama başka hiçbir şey yoktu. Göz bebekleri ve irisleri gitmişti. Sadece canlı, damara benzeyen kırmızı sülükler gözlerini kaplıyordu. Georgia ise bunların farkında gibi görünmüyordu. Sesini yükseltip bağırmaya devam etti.

Kağıdı hızla buzdolabının yüzeyine koydum ve magnetle tutturdum.
Kızıma tekrar baktığımda gözleri normale dönmüştü. Gülümsüyordu.
"Teşekkürler baba!" diye cıvıldadı salondan çıkmadan önce.

*

3. Gün - Gecenin bir yarısı, yataktan bir bardak su almak için kalkmıştım.
Bunu tam olarak açıklayamıyorum, ama insanlar istekleri dahilinde,  belirli miktarda gürültü çıkarırlar... Sanki o evin 'sesi kapalı'ydı.

Korkumun hafiflemesi umuduyla karanlık oturma odasına girdim. Ama huzursuzluğum gittikçe büyüyordu.

Işığı açtım.

Tüm oda baş aşağıydı. Tüm mobilyalar tavana monte edilmişti. Işık yerden yukarı doğru beni aydınlatmadan önce, sahneyi aydınlattı.

Birkaç dakika öylece bakındıktan sonra,  yapılacak en iyi şeyin ışıkları kapatmak olduğuna karar verdim. Böylelikle en azından görmek zorunda kalmazdım.

Evin geri kalanında tavan ve yer doğru konumlanmıştı. (en azından öyle hissettiriyordu.)

Gün içinde oturma odası normal görünüyordu.

*

4. Gün - Çekirgeler bu sene kötü. Bizimki hariç her bloğun bahçesi soldu.

Laleler ektik, ama tek büyüyen kardelenler.

Çimleri çok fazla uzamalarını engellemek için günde iki kez sulamak zorundayım.

*

5. Gün - Bugün posta kutusuna bir kutu geldi. Üzerinde adım yazılıydı, bir çocuğun el yazısıyla yazılmıştı. Geri dönüş adresi yoktu.

Kutunun içinde 1913 tane insan dişi vardı.

*

6. Gün - Buzdolabı artık tamamen Georgia'nın bana verdiği "çizim"lerle kaplı.

Hepsi boş.

*

7. Gün - Evdeki geri kalan herkesten önce uyandım. İçeride bu sabah bir sorun yoktu, yine de oturma odasının ışıklarını açmaktan kaçınıyordum. Gün doğmadan oraya bakmıyordum.

Kapının dışında ayak izleri vardı.

Ayak izleri, yolda uzun, çamurlu bir dizayn oluşturuyordu. Bir adamın ayakkabısından çıkmış gibi görünüyorlardı.
Yani en azından, başlarda öyleydi.

Eve yaklaştıkça kademeli olarak incelip uzuyorlardı. Başta 6 cm, sonra 12 cm, 18 cm, bir buçuk ayak uzunluğu, ve sonunda, iki ayak uzunluğunda.
Kapının önündeki son iki iz ise gövdem kadar genişti, ve boyum kadar da uzun.

*

7. Gün - Bunu yatağımda, laptoptan yazıyorum. Karım beni oturma odasından çağırıyor, sabırlı ve yumuşak bir sesle.

Sesi yukarıdan geliyor.

Oraya gitmeye korkuyorum.

Söyle bana Peder, yedinci günden sonra ne olur?


Ç.N:
Bugünün blogtaki ikinci yıl dönümüm olduğunu söylemekten mutluluk duyuyorum.  :3 lütfen pasta hakkındaki görüşlerinizi ve çevirilmesini istediğiniz pastaları yazın.
korkunç kalın.  ^^



2 Temmuz 2019 Salı

Mirror

Hatırlayabildiğim sürece odamda o aynadan vardı. Uzundu ve nerdeyse duvarın yarısına kadar uzanıyordu. Yalnızca düz, basit bir ayna. Ailem bana taşındığımızdan beri orada olduğunu söyledi ve kesinlikle benim gibi bir kız için uygun olduğunu düşündüler ve böylece onu almayı hiç düşünmediler.
Ben de fazla düşünmedim. Saçımı düzeltirdim, her sabah onun önünde makyajımı yapardım, ve kapıdan hızlıca çıkardım, asla ikinci kez düşünmezdim.Bu, odamı biraz yenileyek, gidişatta değişiklik yapmam gerektiğine karar verene kadar.
Ailemden aynanın kaldırılmasını istedim. Kabul ettiler, birkaç adam gelip aynayı parçalamadan ve hasar vermeden kaldırdılar ve içine zar zor sığan gömme dolabımın duvarına dayadılar.
Değişimden sonra memnun kalarak duvarları posterler ve kartpostallarla kaplamaya başladım. Bir zamanlar aynanın bulunduğu yerin soluk anahatları gizlenmişti. Ayna bir daha asla hatırlanmadı.
Bir geceye kadar.
Muhtemelen aynayı taşıdıktan yaklaşık 1 hafta sonraydı. Ailem bir iş gezisindeydi ve ev, ben ve iki küçük kardeşime kalmıştı. O gün yeterince iyi geçti ve ikisini de uyuttum.
Yatağıma uzanırım, hızlı uykuya dalarım. Kolayca uyandırılabilecek bir tip değildim ancak uyuduğumda beni bir tedirginlik hissi kapladı. Kendimi gecenin ortasında uyanarak soğuk ter içerisinde banyo yaparken buldum. Yatak odamın boşluğunda rahatsız edici seste nefesler alıyordum. Böyle bir durumun kaynağı bilinmiyordu. Ne kabus görmüşüm gibi hissediyordum ne de hasta gibi. Ama mide boşluğum, sanki beni bir şeyden uyarırcasına çalkalandı.
Uzaklaşmasını umarak o hissi bir kenara ittim. Neredeyse sabahın biriydi ve her şey ölüm sessizliğindeydi. Yatıştırmaya çalıştığım kendi nefes alışlarımı duyabiliyordum. Her zamanki uykuma çekilmeye çalışıyordum. Ama karanlıkta çok sessiz bir tıklama duydum. Sanki cama vuran bir şey gibi.
Tık-tık
Pencereye baktım, hiçbir şey bu tür bir sese neden olabilecek yatak odamın dışındaki çalıları kımıldatmıyordu. Duvara döndüm.
Belki sadece hayal gücümdü ya da hatta farelerdi. Çünkü sessizlik o kadar sağır ediciydi ki raptiye düşüşü bile duyabilirdim.
Sonra sesi tekrar duydum.
Tık tık. Tık tık.
Açık ve net dört tıklama sessizliği kesti.
Sesin kaynağını dinlerken nefesimi tutarak durdum.
Hiçbir şey.
Sonsuzluk gibi hissettiğim şeyler için nefesimi tuttum ama tıklama durmuştu.
Yorgun halde, kendimi bir şeyleri çok düşünmeme neden olan uyku eksikliği olduğuna inandırdım ve bu yüzden gözlerimi kapatıp bir kez daha uyumaya çalıştım.
Tık tık. Tık tık. Tık tık.
Tıklama sessizliği bir kez daha delip geçtiğinde gözlerimi birden bire açtım. Eskisi gibi durmasını umarak hâlâ uzanıyorum.
Ancak ritmik tıklama daha hızlı ve daha hızlı, korkutucu olduğu kadar gıcık edene kadar daha hızlı ve daha hızlı şekilde hız kazanmaya devam etti.
Şimdi tamamen uyanıktım ve onun, üzerimde bazı kötü şakalar oynayan kardeşlerim olduğunu biliyordum. Usanarak dimdik bir şekilde durdum, gece lambasını açtım ve odamda olan boşluğa bağırdım.
"KES ŞUNU!!!!"
Tıklama durdu ve tam gece lambasını kapatmak üzereyken yeniden başladı. Çarpma sesine doğru yükselen tıklama.
Kalktım, çok sinirlendim, gıcık oldum ve sesin kaynağını aradım.
Gardırobumdan geliyordu.
Kardeşlerimin benim çıldırmamı bekleyerek orda saklanmayacağından hiç şüphelenmemiştim. Gardıroba yürüyerek kapıyı öfkeyle açtım.
Kardeşlerimden bir işaret yoktu.
Kimse yoktu.
Tıkırtı durmuştu.
Ancak aynanın üzerinden akan kırmızı bir el izi vardı. Sanki saniyeler önce yapılmış gibi tazeydi. Lekeye dokunmak için aynaya yaklaşıp elimi uzattım. Gürültülü bir darbeyle karşılanmak için.
Görür görmez kalp atışım bir an durdu.
Çürüyen bir el ve eğri büğrü parmakları olan bir yaratık -gece lambamın loş aydınlatmasından anlayabildiğim- kendimi ve onu ayıran bariyeri kırmak için cama çarpmaya başladı. Bir şekilde insana benzemesi onu daha da korkutucu hale getirdi.
Çenesi ayrılıyordu ve başı garip bir açıyla geri döndü. Göz çukurlarından sanki gözyaşıymış gibi kanlar akıyordu.
Bana baktı,sırtım ürperdi, her darbede daha kuvvetli bir şekilde cama vurmaya devam etti. Gözlerim donakalmıştı, hareket edemedim. Kulak tırmalayıcı nefes alış verişleri ve açık göz çukurları bana sabitlenmişti. Çok aç. Çok umutsuz.
Çarpma o kadar yoğundu ki ayna sallanmaya başladı ve aniden öne düştü.
Ayna sert ahşap zemin üzerinde bir milyon parçaya bölünürken yüksek sesle çatırdadı. Korkunun büyüsü bozuldu ve vücudumun kontrolünü tekrar ele geçirdim.
Tüm söyleyebileceğim peşinden gelen sesi tarif edemediğim. Yüreğimin ağzıma gelmesini sağlayan bir çığlık, bir ağlama ve bir iniltiydi. Yatak odasının kapısını açtığımda, koridoru hızla koştum ve kendimi banyonun ortasına atıp kapıyı kilitledim.
Karanlıkta bir bedenin sesini beklerken korkudan titriyordum. Beni almasını bekliyordum. Uzun tırnakların kapıyı gıcırdatmasını bekliyordum.
Hıçkırıklarımı tutarak duvara yaslandım ve dua ettim.
Muhtemelen yaklaşık 1 saat olmuştur bana günler gibi gelen. Tüm duyabildiğim sessizlikti. Sonunda kalp atışımın normale döndüğünü ve nefes alışlarımın hızını yavaşça ayarladığını hissettim.
Kalkacak kadar yeterince güvenli hissedinceye dek bekledim ve parmaklarımın ucunda yürüyerek küveti, aynayı ve tuvaleti geçip kapıya ulaştım.
Yavaşça tokmağı çevirdim.
Ama açılmadı.
Aniden banyo kapısının kilidinin kırıldığını hatırladığımda kaçınılmaz bir korkunun beni doldurduğunu hissettim.
Geri çekilirken, bunun kırılmış ayna ya da içinde bulunan yaratığın olduğu kadar kötü olmadığını düşünmüştüm.
Tekrar aynı şeyi yaşadım, gecenin geri kalanı için rahatlayarak serin fayanslara sırtımı yasladım. Ta ki bir ses duyana kadar. Benden bir metre uzakta bile değildi.
Tık tık.