20 Aralık 2016 Salı

"Hiç Zamanım Kalmadı"

Herkese anlatmalıyım. Anlatmalıyım... Çünkü artık zamanım kalmadı. HİÇ ZAMANIM KALMADI.

Bu odada korkunç sonumu beklerken bunları yazmamın sebebi, benden sonra kimsenin benim yaptığım hatayı yapmamasını sağlamak. Çünkü hiç kimse böyle bir ölümü haketmiyor!
İnternetten korku hikayeleri okumayı seven biriydim. Özellikle geceleri böyle hikayeler okuyup zihnimde canlandırmaktan, kendimi hikayenin kahramanı yerine koyup heyecanlanmaktan zevk alıyordum. (Bu bir ruh hastalığına mı işaret? Bilmiyorum, artık önemi de yok.)

Yine bir gece böyle hikayelerle zaman geçirirken, şimdi adını hatırlamadığım bir hikayeyle karşılaştım. Bu hikayede korkunç bir yaratıktan bahsediliyordu. Okuduğum en ürkütücü hikayelerden biriydi. Hikayenin sonunda okuyucuya tavsiye veriliyor ve ne yaparsanız yapın, bu yaratığı hayalinizde canlandırıp yukarıya bakmamanız gerektiği yazıyordu.

Hikayeyi bitirdikten sonra susuzluğumu gidermek için mutfağa gittim. Hala hikayenin etkisindeydim. Elimde bardakla odama dönerken hikayede anlatılan şeyi yapmaya karar verdim. "Sadece bir hikaye ne olabilir ki?" dedim kendi kendime. Gözlerimi kapattım ve aynen hikayedeki gibi yaratığı hayalimde canlandırdım. Kafamı yukarıya çevirdim ve gözlerimi açtım. Gördüğüm şey elimdeki bardağı düşürmeme neden oldu.

İşte oradaydı. Tavandan sarkan, hayır, tavanda ters bir şekilde ayakta duran bir şey. Yüzünü benimkine olabildiğince yaklaştırmıştı ve bütün detaylarını görebiliyordum. Bir insana benziyordu ama kolları yoktu. Teni hastalıklı gibi sarıydı. Gözleri kapkaraydı, göz bebekleri ve göz kapakları yoktu. Saçları ve kulakları da yoktu. Ağzı yüzüne göre orantısız bir şekilde büyüktü. Bütün dişlerini gösterecek şekilde sırıtıyordu ve ağzının kenarları kulaklarının olması gereken yerlere kadar gerilmişti. Dişleri simsiyah ve çarpıktı. Allah'ım! Tam olarak hikayede anlatıldığı gibiydi!

Hemen kapıya doğru fırladım. Ayakkabılarımı bile giymeden (Emin olun böyle bir durumda ayakkabı falan düşünmüyorsunuz!) dışarı çıktım ve apartman merdivenlerinden uçarcasına aşağıya indim. Arkama bile bakmadan koştum ve koştum. Ne ayağıma batan taşlara ne de dondurucu soğuğa aldırış ediyordum. O şeyin artık beni takip etmediğinden emin olana kadar koştum. Ciğerlerim yandığında, ayaklarım kanamaya başladığında durdum ve dinlendim. Titriyordum, ama soğuktan mı yoksa korkudan mı bilmiyordum.

O geceyi bir arkadaşımda geçirdim. Uykulu gözlerle kapıyı açan arkadaşımın halimi gördüğünde ne kadar şaşırdığını tahmin edebilirsiniz. Anlattıklarımı dinlediğinde ise daha da çok şaşırdı ve bana delirmişim gibi baktı. O geceyi hiç uyumadan geçirdim ve arkadaşıma da uyumaması için resmen yalvardım. Yalnız kalmak istemiyordum.

Ertesi gün arkadaşımla beraber evime gittim ve sadece gerekli eşyalarımı bir bavula tıkıştırıp oradan ayrıldım. O evde tek başıma kalmamın artık imkanı yoktu. Birkaç gün arkadaşımda kaldıktan sonra her ne kadar istemesem de bir otele yerleştim. Artık onu rahatsız etmemin bir anlamı yoktu. Ayrıca bana deli gibi bakmasına artık dayanamıyordum.

Otele yerleştiğim ilk gece hiç uyumamaya çalıştım. Odadaki küçük televizyonu sürekli açık tutuyordum. Bu, yalnızlığımı bir nebze olsun unutmamı sağlıyordu. Yatakta uzanırken, uykusuzluğa yenik düştüğüm bir an gözlerimi kapattım ve uykuya daldım.

Gece yarısı bir aralık uyandım ve gözlerimi açmadan etrafı dinledim. Hiçbir ses yoktu. Ki bu normal değildi. Çünkü televizyonu kapatmamış, sesini de kısmamıştm. Yüzüme vuran ışıktan televizyonun hala açık olduğunu da anlayabiliyordum. En sonunda cesaretimi toplayarak gözlerimi açtım ve gördüğüm şey kanımı dondurdu. Yaratık yatağımın başında dikilmiş ve bana doğru eğilmişti. Yüzünü benimkine yaklaştırmıştı ve televizyonun değişen ışıkları yüzüne yansıyordu. Ağzı yine korkunç bir sırıtışla kıvrılmış ve siyah salyalar akıtıyordu. Hemen yataktan fırlayıp kapıya koştum ve lobiye indim. Yarı uyuklayan resepsiyonistin anlam vermeye çalışan bakışları altında koşarak otelden çıktım ve koşmaya devam ettim. Başka ne yapabilirdim ki? Sabah olmasına az kalmıştı ve ben de soğuğa rağmen sabahı dışarıda dolaşarak beklemenin doğru olacağına karar verdim.

Sabah olduğunda korkarak otel odama döndüm ve eşyalarımı alarak o oteli terk ettim. Bu şekilde iki otel daha denedim ancak her ikisinde de yine o yaratıkla karşılaştım. Yaratık, en savunmasız olduğum anı kolluyor ve o zaman ortaya çıkıyordu. Bu karşılaşmalar gittikçe daha korkunç bir hal alıyordu. Yaratık, her seferinde iğrenç bir şekilde sırıtarak ve hiç ses çıkarmadan yüzüme bakıyordu. Hatta kafasıyla beni takip etmek dışında hareket ettiği bile söylenemezdi. Sanki benim korkum ona zevk veriyordu.

Sürekli bu yaratığın ne zaman ortaya çıkacağını düşünmek beni delirtiyordu. Her çıkan seste pürdikkat kesiliyor, yalnız kaldığım her an bir yerden çıkacağını düşünerek korkudan titriyordum. Böyle yaşamaya yaşamak bile denemezdi. Hiçbir şeyi eskisi gibi rahatça yapamıyor, her adımımı korkakça atıyordum.

Sonunda bu eziyete dayanamayacağımı anladım ve bir çözüm olması umuduyla şehir değiştirmeye karar verdim. Zaten işimden uzun bir süreliğine izin almıştım.

Annemi ve babamı arayarak eve geleceğimi haber verdim. Önce bunu mutlulukla karşıladılar. (Uzun zamandır eve uğramıyordum.) Ancak beni kapılarında gördüklerinde suratları endişeli bir hal aldı. Uykusuzluktan, korkudan ve bitkinlikten resmen çökmüştüm. Onları bir şeyim olmadığına, sadece biraz yorgun olduğuma ikna etmeye çalıştıysam da yüzlerindeki sorgulayıcı bakışlardan başarılı olamadığımı anladım. Yine de başımdan geçenleri anlatıp onları olduklarından daha endişeli bir hale getirmeye niyetim yoktu.

Her ne kadar o şehirden uzaklaşmış olsam da o yaratıkla karşılaşmaya hazırlıklı olmalıydım. Bu yüzden sorunumla başa çıkmak için internette biraz araştırma yaptım. Okuduğum hikayeyi yazan kişiyle bağlantı kurdum. Ancak bana bunun sadece bir hikaye olduğunu, onun da bu hikayeyi başkasından duyup yazdığını söyledi. Ne kadar araştırsam da buna benzer bir hikaye ya da bu yaratık hakkında herhangi bir bilgi bulamadım. Sonunda okuduğum hikayelerden hatırladığım kadarıyla kendimce birkaç önlem almaya karar verdim. Belki de okuduğum onca hikaye işe yarayabilecekti.

Gece yatağıma girmeden önce yatağımın etrafını tuzla çevirdim. Bildiğim bütün duaları kağıtlara yazıp yatağımın başına astım. Babamın av tüfeğini gizlice odasından alıp yanıma koydum. Ve yatağıma oturup yaratığın gelmesini beklemeye başladım. Geleceğini biliyordum. Daha doğrusu hissediyordum.

Ve işte yine geldi. Bu sefer uyumamı bile beklemedi ve ilk seferki gibi tavanda belirdi. Ne zamandan beri ordan beni izliyor bilmiyorum ama başımı yukarıya çevirdiğimde onunla göz göze geldim. Yüzünde yine bütün tüylerimin diken diken olmasına neden olan o lanet sırıtış... Gözümü ondan ayırmadan elimi av tüfeğine doğru uzattım. Ve tüfeği yavaşça ona doğru doğrulttum. Tetiğe bastım.

Hiçbir şey... Hiçbir şey olmadı! Ne kadar denesem de tüfek ateş etmedi. Ancak bu girişimim sanırım yaratığı kızdırdı. Yüz ifadesi çok yavaş bir şekilde değişmeye başladı. Sanki yavaşlatılmış bir görüntüyü izler gibiydim. Yüzündeki sırıtış yavaşça kayboldu ve yüzü önce ifadesiz bir hal aldı. Sonra birer çizgi gibi olan kaşları çatıldı ve ağzı sanki çığlık atacakmış gibi kocaman açıldı. Yüzünün bu şekle gelmesi dakikalar aldı. Bense bu süre içinde suratına hipnotize olmuş gibi bakmaya devam ettim. Korkum her saniyeyle birlikte daha da arttı ve dayanılmaz bir hale geldi.
Artık kaçacak gücü kendimde bulamıyorum. Başıma gelecek korkunç şeyleri beklerken gözlerimden süzülen yaşlara engel olamıyorum. Yine de kendimi zorlayıp bütün bunları yazmak zorundayım. Çünkü hiç kimsenin benim yaşadıklarımı yaşamasını istemiyorum. Ben yazarken o şey bana yaklaşıyor. Gözlerini benden ayırmadan yavaşça tavandan iniyor ve yanıma geliyor. Çok yavaşça... Belki de dakikalar sürebilecek bir yavaşlıkta. Sanki zevkini çıkarmak ister gibi... Ya da sanki hikayemi yazmama izin verip onun zaferini dünyaya duyurmamı ister gibi.

Son satırlarımı yazarken yüzü benimkine olabildiğince yaklaştı. Kafası neredeyse kağıtla arama girmek üzere. Nefes almıyor ama alsaydı eğer nefesini suratımda hissedebilirdim. Bense yerimden kıpırdayacak enerjiyi bir türlü kendimde bulamıyorum.

Artık zamanım kalmadı. HİÇ ZAMANIM KALMADI.

Bu yazıyı bulacaklara tavsiyem, benimle aynı kaderi paylaşmak istemiyorsanız, ne yaparsanız yapın bu yaratığı hayalinizde canlandırmayın! Ne yaparsanız yapın YUKARI BAKMAYIN!

Ç.N:
Selam, öldüğüm tamamen yalan haberdir ._.
Bu Cp Casper Marv tarafından yazılmıştır ^^
Kendisi "Sahip" isimli CP'nin de yazarı oluyor aynı zamanda, gönderdiği 2. CP için teşekkürlerimi sunuyorum *-*

23 yorum:

  1. Dur yukarı bakıyom O_O! Ha tamam bişey yokmuş ^^ :D

    YanıtlaSil
  2. Hobbitler falan geldi aklıma jgfhf XD

    YanıtlaSil
  3. Yanıtlar
    1. Sınavları atlatayım da geleceğim sık sık :D

      Sil
  4. Yukarda avize var. Ne yapabilirki?
    Ölmediyini biliyordum.Sen ölümsüzsün zaten.:-)))
    Ilk bashta çeviri sandím,Harika olmush Casper Marv. °__^

    YanıtlaSil
  5. Ben hala öldüğünden şüpheliyim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Rei öldü ve yerine ben geldim desem kimse inanmazdı değil mi? ;)

      Sil
  6. KardeS naptin korkudan öldüm Mk

    YanıtlaSil
  7. Güzelmiş. Sahip cpsini de hatırlıyorum

    YanıtlaSil
  8. yukarı baktım ve annem kafama vurdu T^T
    monitöre öyle bir gömüldüm ki boynum tutuldu

    YanıtlaSil
  9. Sadece hikayeye göre edebileceğim en düzgünün yaratığı hayal ettim. Yukarı baktım. Ve yine hayal kırıklığı yaşadım.

    YanıtlaSil
  10. Supernatural seziyorum. Tuz felam hgxjkıfjdjvjdk

    YanıtlaSil
  11. Benim Aklıma Nedense Her Zaman Korkunç Bir Canavar Dendiğinde Kendi Psikopatça Gülüşüm Geliyor

    YanıtlaSil
  12. Halay çeken patates hayal ettim yukarı baktım sonuç hüsran T^T

    YanıtlaSil
  13. Tek başına karanlıkta okumak sıkıntı arkadaşlar sakın karanlıkta okuyup yukarıya bakmayın tüyler diken diken :))

    YanıtlaSil
  14. Bu deve hikayesini cok sevdim aklima sahra cölleri geldi

    YanıtlaSil

Yorum yaparken kaba veya küfürlü bir dil kullanmaktan çekinirseniz sevinirim ^^