19 Ekim 2016 Çarşamba

The Magician

              Bir sihirbazın şapkasından çıkaramayacağı tek şey çocuğunun nafakasını ödemesi için gereken paradır. Bu yüzden sihirbaz bir nebze isteksizlikle beraber, iş tanımını bozuk paraları eğlenen çocukların kulağında kaybetmekten evlerdeki cüzdan ve mücevher kutularını gecelerin tam ortasında yok etmeye çevirdi. Sadece, vücudunun tüm kontrollerini eline almak için, yıllarca çalışmış bir sihirbazın yetenekleriyle -kilitleri açmak, alarmları susturmak ve sessiz hareket etmek-  suç hayatına girdi. Mükemmel hırsızı yarattığını biliyordu ve kısa bir zamanda ilk başlardaki tiksintisi yerini korunanın içine sızma ve kaçma tutkusuna bıraktı. Böyle bir heyecanı en son hissettiğinde önceki işindeydi, kaçış sanatçılığı. Ve bu işindeki son gösteri yüzünden az kalsın canlı canlı gömülecekti.
                Ziyaretine gitmeye tenezzül bile etmediği çocuğunun nafakasını ödeme vakti bir kez daha yaklaşmıştı, o yüzden hırsız an itibariyle yaşadığı küçük North Carolina şehrinde bir keşfe çıktı. Biraz düşündükten sonra şehrin ucundaki küçük bir evi soymaya karar verdi. Evin arka tarafındaki sık orman onu şehrin diğer kısmından izole ediyordu, ayrıca kaçışını da gizleyecekti bu orman. Evin sahibinden, yaşlı iri bir adam, saklanmak kolay olacaktı. Hırsız kaçınılmaz başarısının önünde sadece bir engel görüyordu. Adam evli değildi, bir ailesi de yoktu, hırsızın tek endişesi adamın arada sırada getirdiği misafirlerdi. Haftalarca gözlemden sonra adamın genç bir kız ve erkekle eve girdiğini gördü. Hırsız onların evde olmasından korkuyordu, ayrıldıklarını görmemişti, ama bir hafta geçtikten sonra o evden uzaktayken ayrıldıklarına kanaat getirdi.
                Hırsız hamlesini adamın evde olmadığı bir gecenin geç saatlerinde yapmaya karar verdi. Strip club’a ya da bir fahişeye gitmiştir diye düşündü, bir nebze hor görmeyle beraber. Siyah maskesini taktı, leyvesini ve küçük bir bıçağı yanına aldı, ormandan eve gizlene gizlene gitti. İkinci kata kolaylıkla tırmandı ve açık pencereden içeri süzüldü.
                Hırsız hayal kırıklığına uğramıştı, üst katta birkaç eşyadan fazlası yoktu ve zemin bir kir tabakasıyla kaplanmıştı. Saat, sevgilisinden ya da karısından kalan bir mücevher, kasa, nakit para, pahalı televizyon… Hiçbiri yoktu. Onu karşılayan tek şey, bir hamam böceğinin pencerenin açılması yüzünden yatağın altına girmesi sayılmazsa, hafiften rahatsız edici bir havaydı. Hırsız alt katın daha bereketli olacağını düşündü. Merdivenleri dikkatlice, bir taraftan da adamın gelişine dair en ufak bir ses duymaya çalışarak indi. Fakat alt katta üst kat kadar hayal kırıcıydı. Küçük eşyalardan başka bir şey, Televizyon bile, yoktu, tabi yeri kaplayan toz tabakasını ve öncekinden de rahatsız edici olan hava sayılmazsa. Buranın havası gerçekten çok rahatsız ediciydi, adamın burada nasıl yaşayabildiğini merak etti. Hayal kırıklığına uğramış olsa da, pes etmeye niyetli değildi. Para eden bir şeyler bulma umuduyla bodrumu kontrol etmeye karar verdi. Bodrumun kapısının önündeyken çakıllık yoldaki arabanın sesini duydu. Adam evdeydi ve bu hırsızın hiçbir şekilde hazırlanmadığı bir durumdu. Arabanın kapısının çarpılma sesini duydu ve bir kızın köpeği görüp göremeyeceğini sorduğunu. Kızı olmalı, diye düşündü hırsız. İkinci kata kaçmayı düşündü ama kapı onun ve adımların ortasındaydı. Risk almak istemedi. Ya adam onu görürse? Ya bir silahı varsa? Hiçbir zaman sahibi evdeyken evi soymamıştı. Hiçbir zaman yakalanma ihtimaliyle göz göze gelmemişti. Yaşadığı heyecan benzersizdi, kaçış sanatçısıyken bile bu kadar dehşetli bir heyecan hissetmemişti. Anahtar kapının içinde çıngırdadı, kapı açıldığında hırsız da saklanmak için zemin kata doğru bir adım attı, yakında kaçacağı düşüncesinin verdiği özgüvenle.
                Pis koku çok baskındı, hırsız öğürdü, kusacak gibi oldu. Merdivenlerden aşağı inerken ayağı takıldı. Yakalanacağından, adamın sesi duymuş olmasından korktu.
Merdivenlerin en sonuna geldiğinde cehenneme girdi. Bir fırın, et çengelleri, itfaiye hortumu, zincirler ve bir kenara yığılmış geniş tahta kutular. Duvarlar suyun asla temizleyemeyeceği kahverengi lekelerle doluydu. Fırının yanında, bir küvetin içinde, kemikler istiflenmişti, küçük kemikler. Hırsız tanrıya inanmazdı ama kendini dua ederken buldu. Onların hayvan kemikleri olması için dua etti. Ama öyle olmadıklarını gördü. Bir köşeye istiflenmiş kıyafetleri gördü, çeşit çeşit kıyafetleri. Bir adamın ekoseli tişörtünü, bir kızın çiçekli elbisesini… Korku, ümitsizlik ve kızgın demirin kokusunu. Heyecan gitmişti, kalan tek şey onun soğuk titreyen elleri, levyesi, alnındaki soğuk ter ve cebindeki küçük bıçaktı.
Merdivenlerden aşağı bir çığlık yankılandı, ardından da bir bant sesi. Bodrumun kapısı sonuna kadar açıldı ve adam son ödülünü arkasından sürükleyerek aşağı inmeye başladı. 11’den daha büyük olmayan, parktan kaçırılmış, her tarafı çürük ve kan içinde, koli bandıyla sarılmış  bir kız. Kız kaçmaya çalışıyor, ağlayarak anne babasını çağırıyordu. Adam onun yüzüne sertçe vurduğu zaman sustu. Duvara zincirlenirken direnmedi. Adam kıyafetlerini çıkarırken bile direnmedi. Hırsız sessizdi, ahşap kutuların arkasına çömelmişti, kutuların içinde ne olduğunu öğrenmek istemiyordu. Adam ödülüyle yalnız olmadığının farkındaydı, hırsızın öğürmesini duymuştu. Etrafına bakındıktan sonra hırsızın saklanılacak tek yere saklandığını fark etti, kutuların arkasına. Bu adamı endişelendirmedi, tersine yeni bir oyuncağı olduğu için mutluydu. Onu durduran tek düşünce yetişkinlerin direnmesinin getirdiği zorluktu. Onlar her zaman çocuklardan daha fazla uğraştırırdı. Belki de bu çocukların hala hayatta kalma umutlarının olmasıyla alakalıydı, yetişkinler böyle bir şeyin olmayacağını biliyordu. Adam yeni arkadaşını birazcık yumuşatmaya karar verdi, kutunun içinde birazcık zaman geçermesi yeterdi. Belki de onu tüm gece orada bırakmalıydı, elinde zaten canlı bir tane vardı.
                Kızı duvara zincirledikten sonra, kutu yığınına doğru koştu, onları tüm gücüyle ittirip hırsızı duvarla kutular arasına sıkıştırdı. Hırsızın etrafında dolaştı, onun panik içindeki gözlerini seyretti, ardından diziyle adamın kafasına vurup onu bayılttı.
                Hırsız karanlığın içine uyandı, klastrofobik bir yerde fetüs poziyonunda bağlanmıştı. Zar zor nefes alabiliyordu.
Nerede olduğunu hatırladı.
Onu az kalsın öldüren numarayı hatırladı.
Canlı canlı gömülmüştü.
                Hırsız paniklemeye başladı, nefes alma hızının artmasıyla mezardaki oksijen seviyesi iyice düştü. Hisleri uyuşuklaşmaya başladı, bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu, yaptı da. Pratiğin verdiği rahatlıkla sihirbaz ellerini zincirlerden kurtardı, cebindeki küçük bıçağı kullanarak kelepçelerinden kurtuldu ama hala canlı canlı gömülüydü. Daha fazlasını yapamazdı.
                Sihirbaz ailesini düşündü, yüzüstü bıraktığı karısını ve görmezden geldiğini çocuğunu. Duvara zincirlenmiş küçük kızı düşündü, korktu. Küçük kızın babasını düşündü, belki de tıpkı onun gibiydi, belki de bir daha kızını göremeyecek olan babasını düşündü.
                Hırsız öldü, sihirbaz öldü, baba hayatta kaldı. Hala küçük kutuda çömelmiş vaziyetteydi, sırtını kutunun tepesine yasladı ve itmeye başladı, tahtalar çatladı, kaslar yırtıldı, tendonlar yırtılma noktalarına geldi, toprak hareket etmeye başladı. Üstündeki toprağı ve tahtaları zorlayarak ayağa kalktı ve bir çığlık kopardı. Bu bir avın çıkaracağı türden bir ses değildi.
                Adam çığlığı duydu ve hayatında ilk defa korktu. Ucu kesik av tüfeğini aldı ve dışardaki sığ mezarı kontrol etmeye gitti. Adam arka kapıdan çıktığı gibi toprağın içinden çıkan yaratığı gördü; eğilmiş, çamurla kaplı ve gözleri bir avcı parıltısıyla yanan yaratığı. Adam av tüfeğini indirdi ve ateş etti. Kaçırdı, ikinci bir şansı olmadı.
                Küçük kız çığlık ve silah seslerine uyanmıştı. Hala duvara zincirliydi ama önceki günden kalan morluklar harici yarasızdı, kötü adam onu incitmek yerine diğer adamla uğraşmıştı. Şimdi bile titriyordu. İlk çığlık onu korkutacak bir özelliğe sahipti, öfke doluydu. Silah sesinden sonrakilerse acı ve ümitsizlik doluydu. Küçük kız bodrum kapısının açıldığını duydu. Birinin merdivenlerden aşağı indiğini duydu ve kötü adamın ona bir şeyler yapacağını düşünerek ağlamaya başladı.

Bir adam önünde çömeldi, gözyaşlarını  sildi. Alışık eller onu çözdü, üzerine bir ceket koydu, kucağına bir elbise yerleştirdi. Kız ona baktığında nazik gözler gördü. Baba onu kaldırıp bodrumun dışına taşıdı, hayatının kalan kısmına.

Ç.N: Hepinize merhabalar, Ben Quustion, yeni çevirmenlerden. Eğer bir hatamı görürseniz lütfen yorumlar vasıtasıyla iletin. 

12 yorum:

  1. sonunu pek anlamadım baba dediği sihirbaz mı?

    YanıtlaSil
  2. Çeviri için teşekkürler arada mutlu sonlu creepy çevirmeye devam edin hayat her zaman kötü değil

    YanıtlaSil
  3. Quustion sana bir önerim olcak
    hikayalertde baktığım ilk şey ilk iki ve son iki paragraftır. Bu pargrafları okuyunca anlam bütünlüğü oluşturulabiliyorsa bu hikaye hem kaliteli hem de kalitesizdir.ilk yazılarından biri ise harika eline sğlık

    Aeria

    YanıtlaSil
  4. Uzun zamandır takip ettmeme rağmen bu tarzda bir cp yi ilk defa gordum ve icimdeki okuma isteğini daha da arttırdı.Gelişme kısmında tuylerim diken diken oldu. Sonunda ise icim umutla doldu bu tarzda cp cevirmen çok hoşuma gitti.Yeni cp ler cevirmeni heyecanla bekliyorum

    YanıtlaSil
  5. Çok iyi çevirmishsin,hikaye de güzel.Beni duygulandîrdî '-'

    YanıtlaSil
  6. Güzel bir ilk seçim :) başarılar yeni admin :D Bende Hiryõ Ame. Memnun oldum :D.

    YanıtlaSil
  7. Ve sihirbaz öldü, sonra da hırsız.
    Gerçekten güzel

    YanıtlaSil
  8. Wow müthişti...

    Bu arada, hoşgeldin Quustion

    YanıtlaSil
  9. Sonu cok guzel olmus

    YanıtlaSil

Yorum yaparken kaba veya küfürlü bir dil kullanmaktan çekinirseniz sevinirim ^^