Bir sihirbazın
şapkasından çıkaramayacağı tek şey çocuğunun nafakasını ödemesi için gereken
paradır. Bu yüzden sihirbaz bir nebze isteksizlikle beraber, iş tanımını bozuk
paraları eğlenen çocukların kulağında kaybetmekten evlerdeki cüzdan ve mücevher
kutularını gecelerin tam ortasında yok etmeye çevirdi. Sadece, vücudunun tüm
kontrollerini eline almak için, yıllarca çalışmış bir sihirbazın yetenekleriyle
-kilitleri açmak, alarmları susturmak ve sessiz hareket etmek- suç hayatına girdi. Mükemmel hırsızı
yarattığını biliyordu ve kısa bir zamanda ilk başlardaki tiksintisi yerini korunanın
içine sızma ve kaçma tutkusuna bıraktı. Böyle bir heyecanı en son hissettiğinde
önceki işindeydi, kaçış sanatçılığı. Ve bu işindeki son gösteri yüzünden az
kalsın canlı canlı gömülecekti.
Ziyaretine gitmeye tenezzül bile
etmediği çocuğunun nafakasını ödeme vakti bir kez daha yaklaşmıştı, o yüzden
hırsız an itibariyle yaşadığı küçük North Carolina şehrinde bir keşfe çıktı.
Biraz düşündükten sonra şehrin ucundaki küçük bir evi soymaya karar verdi. Evin
arka tarafındaki sık orman onu şehrin diğer kısmından izole ediyordu, ayrıca kaçışını
da gizleyecekti bu orman. Evin sahibinden, yaşlı iri bir adam, saklanmak kolay
olacaktı. Hırsız kaçınılmaz başarısının önünde sadece bir engel görüyordu. Adam
evli değildi, bir ailesi de yoktu, hırsızın tek endişesi adamın arada sırada
getirdiği misafirlerdi. Haftalarca gözlemden sonra adamın genç bir kız ve
erkekle eve girdiğini gördü. Hırsız onların evde olmasından korkuyordu,
ayrıldıklarını görmemişti, ama bir hafta geçtikten sonra o evden uzaktayken
ayrıldıklarına kanaat getirdi.
Hırsız hamlesini adamın evde
olmadığı bir gecenin geç saatlerinde yapmaya karar verdi. Strip club’a ya da
bir fahişeye gitmiştir diye düşündü, bir nebze hor görmeyle beraber. Siyah
maskesini taktı, leyvesini ve küçük bir bıçağı yanına aldı, ormandan eve
gizlene gizlene gitti. İkinci kata kolaylıkla tırmandı ve açık pencereden içeri
süzüldü.
Hırsız hayal kırıklığına
uğramıştı, üst katta birkaç eşyadan fazlası yoktu ve zemin bir kir tabakasıyla
kaplanmıştı. Saat, sevgilisinden ya da karısından kalan bir mücevher, kasa,
nakit para, pahalı televizyon… Hiçbiri yoktu. Onu karşılayan tek şey, bir hamam
böceğinin pencerenin açılması yüzünden yatağın altına girmesi sayılmazsa,
hafiften rahatsız edici bir havaydı. Hırsız alt katın daha bereketli olacağını
düşündü. Merdivenleri dikkatlice, bir taraftan da adamın gelişine dair en ufak
bir ses duymaya çalışarak indi. Fakat alt katta üst kat kadar hayal kırıcıydı.
Küçük eşyalardan başka bir şey, Televizyon bile, yoktu, tabi yeri kaplayan toz
tabakasını ve öncekinden de rahatsız edici olan hava sayılmazsa. Buranın havası
gerçekten çok rahatsız ediciydi, adamın burada nasıl yaşayabildiğini merak
etti. Hayal kırıklığına uğramış olsa da, pes etmeye niyetli değildi. Para eden
bir şeyler bulma umuduyla bodrumu kontrol etmeye karar verdi. Bodrumun
kapısının önündeyken çakıllık yoldaki arabanın sesini duydu. Adam evdeydi ve bu
hırsızın hiçbir şekilde hazırlanmadığı bir durumdu. Arabanın kapısının çarpılma
sesini duydu ve bir kızın köpeği görüp göremeyeceğini sorduğunu. Kızı olmalı,
diye düşündü hırsız. İkinci kata kaçmayı düşündü ama kapı onun ve adımların
ortasındaydı. Risk almak istemedi. Ya adam onu görürse? Ya bir silahı varsa?
Hiçbir zaman sahibi evdeyken evi soymamıştı. Hiçbir zaman yakalanma ihtimaliyle
göz göze gelmemişti. Yaşadığı heyecan benzersizdi, kaçış sanatçısıyken bile bu
kadar dehşetli bir heyecan hissetmemişti. Anahtar kapının içinde çıngırdadı,
kapı açıldığında hırsız da saklanmak için zemin kata doğru bir adım attı,
yakında kaçacağı düşüncesinin verdiği özgüvenle.
Pis koku çok baskındı, hırsız
öğürdü, kusacak gibi oldu. Merdivenlerden aşağı inerken ayağı takıldı.
Yakalanacağından, adamın sesi duymuş olmasından korktu.
Merdivenlerin en
sonuna geldiğinde cehenneme girdi. Bir fırın, et çengelleri, itfaiye hortumu,
zincirler ve bir kenara yığılmış geniş tahta kutular. Duvarlar suyun asla temizleyemeyeceği
kahverengi lekelerle doluydu. Fırının yanında, bir küvetin içinde, kemikler
istiflenmişti, küçük kemikler. Hırsız tanrıya inanmazdı ama kendini dua ederken
buldu. Onların hayvan kemikleri olması için dua etti. Ama öyle olmadıklarını
gördü. Bir köşeye istiflenmiş kıyafetleri gördü, çeşit çeşit kıyafetleri. Bir
adamın ekoseli tişörtünü, bir kızın çiçekli elbisesini… Korku, ümitsizlik ve
kızgın demirin kokusunu. Heyecan gitmişti, kalan tek şey onun soğuk titreyen
elleri, levyesi, alnındaki soğuk ter ve cebindeki küçük bıçaktı.
Merdivenlerden
aşağı bir çığlık yankılandı, ardından da bir bant sesi. Bodrumun kapısı sonuna
kadar açıldı ve adam son ödülünü arkasından sürükleyerek aşağı inmeye başladı.
11’den daha büyük olmayan, parktan kaçırılmış, her tarafı çürük ve kan içinde,
koli bandıyla sarılmış bir kız. Kız
kaçmaya çalışıyor, ağlayarak anne babasını çağırıyordu. Adam onun yüzüne sertçe
vurduğu zaman sustu. Duvara zincirlenirken direnmedi. Adam kıyafetlerini
çıkarırken bile direnmedi. Hırsız sessizdi, ahşap kutuların arkasına
çömelmişti, kutuların içinde ne olduğunu öğrenmek istemiyordu. Adam ödülüyle
yalnız olmadığının farkındaydı, hırsızın öğürmesini duymuştu. Etrafına
bakındıktan sonra hırsızın saklanılacak tek yere saklandığını fark etti,
kutuların arkasına. Bu adamı endişelendirmedi, tersine yeni bir oyuncağı olduğu
için mutluydu. Onu durduran tek düşünce yetişkinlerin direnmesinin getirdiği
zorluktu. Onlar her zaman çocuklardan daha fazla uğraştırırdı. Belki de bu
çocukların hala hayatta kalma umutlarının olmasıyla alakalıydı, yetişkinler
böyle bir şeyin olmayacağını biliyordu. Adam yeni arkadaşını birazcık
yumuşatmaya karar verdi, kutunun içinde birazcık zaman geçermesi yeterdi. Belki
de onu tüm gece orada bırakmalıydı, elinde zaten canlı bir tane vardı.
Kızı duvara zincirledikten
sonra, kutu yığınına doğru koştu, onları tüm gücüyle ittirip hırsızı duvarla
kutular arasına sıkıştırdı. Hırsızın etrafında dolaştı, onun panik içindeki
gözlerini seyretti, ardından diziyle adamın kafasına vurup onu bayılttı.
Hırsız karanlığın içine uyandı,
klastrofobik bir yerde fetüs poziyonunda bağlanmıştı. Zar zor nefes
alabiliyordu.
Nerede olduğunu
hatırladı.
Onu az kalsın
öldüren numarayı hatırladı.
Canlı canlı
gömülmüştü.
Hırsız paniklemeye başladı,
nefes alma hızının artmasıyla mezardaki oksijen seviyesi iyice düştü. Hisleri
uyuşuklaşmaya başladı, bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu, yaptı da.
Pratiğin verdiği rahatlıkla sihirbaz ellerini zincirlerden kurtardı, cebindeki
küçük bıçağı kullanarak kelepçelerinden kurtuldu ama hala canlı canlı
gömülüydü. Daha fazlasını yapamazdı.
Sihirbaz ailesini düşündü,
yüzüstü bıraktığı karısını ve görmezden geldiğini çocuğunu. Duvara zincirlenmiş
küçük kızı düşündü, korktu. Küçük kızın babasını düşündü, belki de tıpkı onun
gibiydi, belki de bir daha kızını göremeyecek olan babasını düşündü.
Hırsız öldü, sihirbaz öldü, baba
hayatta kaldı. Hala küçük kutuda çömelmiş vaziyetteydi, sırtını kutunun
tepesine yasladı ve itmeye başladı, tahtalar çatladı, kaslar yırtıldı, tendonlar
yırtılma noktalarına geldi, toprak hareket etmeye başladı. Üstündeki toprağı ve
tahtaları zorlayarak ayağa kalktı ve bir çığlık kopardı. Bu bir avın çıkaracağı
türden bir ses değildi.
Adam çığlığı duydu ve hayatında
ilk defa korktu. Ucu kesik av tüfeğini aldı ve dışardaki sığ mezarı kontrol
etmeye gitti. Adam arka kapıdan çıktığı gibi toprağın içinden çıkan yaratığı
gördü; eğilmiş, çamurla kaplı ve gözleri bir avcı parıltısıyla yanan yaratığı. Adam
av tüfeğini indirdi ve ateş etti. Kaçırdı, ikinci bir şansı olmadı.
Küçük kız çığlık ve silah
seslerine uyanmıştı. Hala duvara zincirliydi ama önceki günden kalan morluklar
harici yarasızdı, kötü adam onu incitmek yerine diğer adamla uğraşmıştı. Şimdi
bile titriyordu. İlk çığlık onu korkutacak bir özelliğe sahipti, öfke doluydu.
Silah sesinden sonrakilerse acı ve ümitsizlik doluydu. Küçük kız bodrum
kapısının açıldığını duydu. Birinin merdivenlerden aşağı indiğini duydu ve kötü
adamın ona bir şeyler yapacağını düşünerek ağlamaya başladı.
Bir adam önünde çömeldi, gözyaşlarını
sildi. Alışık eller onu çözdü, üzerine bir ceket koydu, kucağına bir
elbise yerleştirdi. Kız ona baktığında nazik gözler gördü. Baba onu kaldırıp
bodrumun dışına taşıdı, hayatının kalan kısmına.
Ç.N: Hepinize merhabalar, Ben Quustion, yeni çevirmenlerden. Eğer bir hatamı görürseniz lütfen yorumlar vasıtasıyla iletin.