Gözlerini açıyorsun. Sonsuz siyahlık okyanusu görüş alanını dolduruyor. Karanlığı dağıtmayı deneyerek gözünü kırpıyorsun. Ama karanlığın örtüsü hala bedeninin üstünde. Hareket etmeye çalışıyorsun, ama yüzünden birkaç santim ötedeki soğuk duvar seni yere çiviliyor. Endişeli bir şekilde üstüne bastıran boşluğa bakıyorsun. Aklında sorular şekillenmeye başlıyor. Uyuyor musun? Kör mü oldun? Öldün mü?
Saniyeler dakikaya dönüşüyor ve dakikalar saatlere. Ya da sen öyle sanıyorsun. Zaman kavramını tamamen kaybetmiş durumdasın. Ellerini üzerindeki sert duvara koyup kendini karanlıktan uzağa itmeye çalışıyorsun. Ellerin duvarı pençeleyip, bacakların yeri kazıyarak bedenini birkaç santim kıpırdatmayı başarıyorsun. Ama kafanın üstü başka bir yüzeye çarpıyor ve durmak zorunda kalıyorsun.
Aniden yukarıdan gelen bir gıcırdama sesi duyuyorsun. Diğer tarafta bir şey var. Kesinlikle bir gıcırtı sesi duyuyorsun. Soluk ama anlaşılır. Ancak başladığı hızla ses kesiliyor. Tekrar sessizliğe sürükleniyorsun.
Ardından umutsuz bir düşünce zihnine giriveriyor. Gömülmüşsün. Artık açık bir şekilde ortada. Az önce duyduğun ses, tabutun üstüne konulan toprağın ağırlığı ile gıcırdamasıydı. Hapsolmuş durumdasın. Klostrofobik bir his kalbinde yükseliyor.
Saf bir umutsuzluk ve çaresizlik çığlığı ciğerlerinden fırlıyor.
"Yardım edin!" diye bağırıyorsun. Ama yararsız olduğunu biliyorsun. Seni kimse duyamaz. Gözlerin yaşarıyor. Sıcak bir gözyaşı yanağından akıyor. Böyle bitmesini istememiştin. Hayallerin vardı, ailen,arkadaşların. Yaşamak için bir hayatın vardı. Ama zalim kaderin seni her şeyden söküp aldı.
Gözlerini kapıyorsun. İşkencenin çabuk bitmesi için dua ediyorsun.
Geçen sayısız acı dolu dakikadan sonra sürüklenmeye başlıyorsun, varlığın yavaşça dünya üzerinden siliniyor. Ama sonra bir ses duyuyorsun. İlk başta ne olduğunu anlamıyorsun, ama yavaşça güçlü esintinin tanıdık vızıldama sesini ayırt ediyorsun. Yüzeye çok yakın olmalısın. Yeni bir umut kalbinde yükseliyor. Yanından geçen birinin dikkatini çekmek umuduyla tekrar bağırmaya başlıyorsun.
Aniden yüksek bir gümleme sesi duyuyorsun, tabutunun tavanı içeri doğru bükülüyor, soğuk yüzey suratına bastırıyor. Hava alacak alan bırakmak için kafanı yana çeviriyorsun. Bir şey tabutunun üstüne düşmüş. Seni ezmek üzere olan toprak mı? Hayır, olamaz. İçeri bükülmesine sebep olan şey hala hareket ediyor.
Belki de gömülmedin? Ama eğer durum buysa, o zaman nerdesin sen? Sırtından aşağı bir ürperti yayılıyor. Daha önce aklına gelmiş olması gereken soru zihninde beliriyor. Buraya nasıl geldin? Yakın geçmişe ait anılarının olmadığını fark ediyorsun. Nerdeydin ve ne yapıyordun? Beynin tamamen karanlık.
Gıcırdama sesi sükuneti bozduğu için daha fazla düşünemiyorsun. Üstündeki göçük ağırlığın yer değiştirdiğini belirtircesine azalıyor. Belli belirsiz gelen inleme sesini duyabiliyorsun, sanki birisi ağlamasını bastırmaya çalışıyor gibi. Bir anda aniden gelen ışık seni kör ediyor. Sağ tarafına bakıyorsun. Etrafını saran karanlık dünyada, ışık hüzmesinin içeri girmesini sağlayan bir çatlak ortaya çıkıyor.
Kalbin tekliyor. Bu senin kaçışın. Elini uzatıyorsun, parmakların çatlağın kenarına değiyor. Hayal ettiğin sert yüzey yerine, dokunuşunla aralanan pürüzsüz ve yumuşak kumaşı bulunca şaşırıyorsun. Elinin geçebileceği büyüklükte bir delik yaratarak kadifemsi kumaşı aralıyorsun.
Biraz daha itince elin karanlık zindandan çıkıyor ve ışığın dünyasına giriyor. Kör bir şekilde elinle etrafı araştırırken temiz hava cildini soğutuyor. İlk olarak avcun ulaşamayacağın kadar uzağa giden soğuk bir yüzeye değiyor. Elini yukarı doğru hareket ettirince tekrar yumuşak kumaşa değiyorsun.
Ne kadar yukarı gittiğini anlamaya çalışarak kumaşı tutuyorsun. Ama bir anda parmakların garip kumaşın sonuna erişiyor.
Aniden tiz bir çığlık kulaklarını dolduruyor.
"Anne!Anneciğim!"
Birkaç saniye sonra bir kapının açıldığını duyuyorsun.
"Efendim tatlım?"
"Yatağımın altında bir canavar var!"
Ç.N:
Kontrol etmeye vaktim olmadığı için aceleyle yüklüyorum, yazım veya imla hatası varsa yorumda belirtirseniz sevinirim ^^