6 Ocak 2017 Cuma

The Last Train Home

Metroda hiç başka insanları izlediniz mi? Yüzünüzün dibinde olan birini görmezden gelmek oldukça ilginç. Bir kutu sardalya aklınızdan geçer, yolcuların kalın bir şişe yağ veya salamura ile katılmaması haricinde. Bunun yerine ter, kolonya ve sıkıntı dolu metronun havasında kavrulurlar. Herkes kendi dünyasına çekilir sıcak küçük kozalarına. Oraya, şehrin iç kesimlerine pırpır eden yere giderseniz,  kitap, gazete okuyan insanlar bulacaksınız. Belki telefon belki de bir e-kitap okuyucu  aracılığıyla.

Benim haricimde, ben her zaman kalın camların arkasından titrek karanlığa bakıyor olurdum. Bazen, gecenin geç saatlerinde, aynı trene tekrar binmeyi umardım, böylece hepsini tekrar görebilecektim.

--

Yine o haftalardan biriydi. Aslında o aylardan biriydi. Dosyaların kirli çamaşırlar gibi yığıldığı haftalardan biriydi. Patron benim davama bakıyordu. Zavallı, kelleşen alçak spor arabası ve ipoteği ile bizi bir müşteri adına salak saçma bir proje için ülkenin karşısına götürüyordu. Günler ve geceler anlamını kaybetmişti. Kimseyi rahatsız etmeden işe, ardından gün ışığını görmeden eve dönüyordum. Kafein tek dostumdu. İş ajandamdaki son şey de eve dönen son trene yetişmekti çünkü aşağılık herif dönüş için bir taksi bile tutmamıştı.

 Yine sayısız, aptalca günlerden biri olmuştu, sunum tahtaları ve yazılar. Dürüst olmak gerekirse, üstünde çalıştığım anlamsız raporun beşinci mi ellinci mi olduğunu bilmiyordum, veya ikisinin arasındaki farkı size anlattığımı. Ofis bir saat önceden boşalmıştı.Arkadaşlarım çıkarken sırtıma rahatsız edici sıvazlamalar yerleştirmişlerdi. Laptop’umu ve evrakları çantama sıkıştırdıkça lanet okudum. Treni kaçıracaktım. Binanın durgun ısısı sokağa çıktıkça yerini acı soğuğa verdi.

 İstasyon ıssızdı. Gecenin bu saatinde şaşırılacak bir şey değildi. Zemine indikçe hırıltılı soluklar vermeye başladım. Eski okul zamanındaki sağlığım içki okyanusunun altında boğulmuş ve fast food dağının altında ezilmişti. Son trenin çoktan ayrıldığını düşünmüştüm, kendimi çok pahalı bir taksi faturasına hazırlıyordum. Trenin tanıdık metal sürtme sesiyle geldiği vakit ayrılıyordum. Grafitiler trenin gri yüzeyini süslüyordu. Kapılar tısladı, sıcak hava dışarı püskürdü, ben içeri atladım.

Enteresan bir şekilde tren doluydu. Tıka basa değil ama yine de kalabalıktı. Kendime uzun kahverengi bir ceket giyen yaşlı bir adam ve siyah resmi bir kıyafeti olan genç bir kadının arasında bir yer buldum. Kadının göğsüne büyük bir çiçek iliştirilmişti, rimeller ve göz farları adeta yüzünde maske oluşturmuştu, beceriksiz bir şekilde. Karşımda iki tane yorgun asker oturuyordu. Sıfıra vurulmuş saçlarının altından pembe kafa derileri parlıyordu. Bunlar gibi her çeşit insan burada bulunuyordu. Bir gece yarısı vagonda milleti incelemek adeta yapboz yapmaktı.

 Bir titreme ile tren istasyondan ayrıldı.

 Memnuniyetle yerime oturdum. Tünellerdeki ağ bağlantısı hiçbir zaman güvenilir olmamıştı. Dönüş yolunda kendimi eğlendirmemin başka bir yolunu bulmalıydım.
Rayların gıcırdamaları ve rüzgarın uğultusu dinmiş gibiydi. Bunun yerini, fısıltılar, bir tiyatrodaki kalabalığın hararetli ama bastırılmış  sakin ses tonları almıştı. Kabin normalden daha soğuk hissettiriyordu. Isıtıcı tekrar mı kapanmıştı? Olamazdı. Kabinin bir saniye önce daha sıcak olduğuna emindim, fakat şimdi soğuğa karşı yürüyormuş hissi veriyordu. Ceketimi biraz ilikledim. Vagondaki tuhaf kişilerin karışımına baktım. Kimse buraya uygun değildi. Neden bir öğrenci sürüsü vardı. Sarhoş muydum? Veya neden okul kıyafetine benzer bir şey giyen bir köylü kızı vardı? Sert plastik oturakta biraz kaydım. Hiçbir elektronik cihaz göremiyordum. Trenin tepesine tutturulmuş kırmızı ışıklara baktım, daha dört durak vardı.

Tren bir dahaki istasyona vardığında hala göstergeye bakıyordum. Durmadı, yavaşlamadı dahi, sadece ilerlemeye devam etti. İstasyonun ışıkları ve direkleri bulanıklaşmıştı. Yerimde doğruldum, gözlerim genişlemişti. Ne çeşit bir trene binmiştim? Kalabalığın geri kalanı bu gelişmeden etkilenmemişti. Hatta, kısık fısıltılar tren ilerledikçe artmıştı.

  Hala karanlık tünelde ilerliyorduk, tepe ışıkları bir açılıp bir kapanıyordu, okul üniformalı küçük kız yaklaştığında, bana bakmaya başladı. Lise öğrencileri arasından geçti ve bir erkeğin elini çekti. Erkek bir basketbol oyuncusu olmalıydı, diğerlerinden daha uzundu. Kulağını küçük kızın ağzına yaklaştırmak için eğilmek zorunda kalmıştı. Kız oğlanın kulağına hızla bir şeyler fısıldadı. Trenin sesinden başka bir şey duyamadım. Oğlan göz kırptı ve geri çekilip doğrudan bana baktı, sanki beni ilk defa görüyor gibiydi. Yakışıklı suratı enteresan bir şekilde döndü. Neydi bu? Öfke mi? Hayır, bir şey istiyor gibiydi. Aç görünüyordu. Arkadaşları, konuşmayı fark ettiler ve dikkatlerini adamla aynı yöne verdiler, bana. Aynı duygular cümbüşü onların da suratında oluştu. İfadelerini keskinleştiriyorlardı. Daha aç görünüyorlardı. Dev ileri bir adım attı, belki de yaptığım bir şey dostuna zarar vermişti. Bir ortaokul öğrencisi onu tuttu.

Bu his bir şimşek gibi vagonun içinde yayıldı. Askerler dişlerini sıkıp bana bakıyorlardı. Yanımdaki yaşlı adam başka bir koltuğa geçti, böylece boynunu döndürmeden bana bakabilecekti. Dışarıdaki, bulanık ışıklar bana daha üç durağın olduğunu söylüyordu.

 Yerimde küçüldüm. Çantamı korumacı bir şekilde tuttukça kaslarım gerilmeye başladı. Bu aptal davranışa rağmen, işime tutunuyordum, hayata odaklanmak beni bu kabustan kurtaracaktı. Kurtarmadı. Gözlerinin ağırlığını üzerimde hissettim, sanki böcekler vücudumda geziniyordu. Bir şey yanlıştı. Kesinlikle yanlıştı. Tuhaf kalabalık, çok farklıydı, hala daha her biri o tuhaf ihtiyacı suratlarına takınmıştı.

 ‘’Onları umursama, sadece seni kıskanıyorlar.’’ dedi yanımdaki kadın. Sesi yumuşaktı, bal gibiydi. ‘’Onlara bakma ve onlarla konuşma.’’

 Dönüp yol arkadaşıma baktım. ‘’Neden kıskanıyorlar? Sadece son treni yakalamak istemiştim.’’

‘’Bu hepimizin son eve dönüş treni.’’ gülümsedi. Solgundu, çok güzeldi. ‘’Ama hepsi burada olmak istemiyor. Ve sana bakıyorlar, bu akşam eve dönüyorsun, bu onları çok üzüyor.’’

‘’Nereden geliyorlar? Bir sözleşmeden, buluşmadan?’’ Gözlerimi yine kabinde gezdirdim, ama kadının güçlü parmaklarının çenemi tutmasıyla durdum. Yüzümü kendisine döndürdü.
‘’Her yerden. Etrafımızdan. Çoğu burada olmak istemiyor. Belki ben hariç. Geldiğim yerde yeterince yaşadım. Ailemi özledim, onları uzun süredir görmüyordum. Gidip onları aramak için cesaret toplamak benim biraz zamanımı aldı.’’ Duraksadı, söyleyeceği şey hakkında biraz düşündü. ‘’Burada olmamalısın, yanlış trendesin. Bu senin yolculuğun değil.’’ Pencerenin dışında, başka bir istasyonu geçtik. Gözlerim tekrar tabloya gitti. Eve iki durak kalmıştı.

Kabindeki fısıltılar tekrar başladı. Daha da sesliydi, ama hala raylar tarafından gizleniliyorlardı. Benim hakkımda konuşuyorlardı. Hava baskıcılaşmıştı. Kalabalığın dikkati göğsüme bir taş hissi yapıyordu. Nefesim azalıyordu, her soluk alma bir mücadeleydi. Hırıldayarak soludum.

Yoldaşım rahatsızlığımı hissetti. ‘’Sana yardım edebilmeyi isterdim.’’ dedi, üzgünce. ‘’Yolun sonuna vardığımızda duracak sanırım.’’ Gözleri bir düşünce ile ışıldadı. Etrafında döndü ve yerinde seğirdi, dizleri plastikteydi, elleri camdaydı. Yüzü cama yaslanmış olsa dahi buğu olmamıştı. Nefes alsa da. ‘’Bunu al, gittiğim yerde ihtiyacım olmayacak.’’ Çiçeği aldı ve elime tutuşturdu. Leylağın tatlı kokusu dikkatimi göğsümdeki ağrıdan aldı.

‘’Buradayız!’’ Tren yavaşlarken heyecandan titriyordu. Yukarıdaki tabloya baktım, tüm ışıklar sönmüştü. Neredeydik?

Çenemi tuttu. İşte o zaman bilekleri yüzüme bu kadar yakındı. Böylece kollarındaki beyaz çizikleri görebilmiştim. Kollarına baktığımı anladı. Süklüm püklüm bir şekilde omuz silkti. ‘’Pratik sonucu mükemmelleştirir.’’dedi. Bir anda ciddileşti, ‘’Bu durak geri kalan herkes için. Bize katılamazsın, burada kalmak zorundasın.’’ Öne doğru eğildi, yanağıma bir öpücük kondurdu. Soğuk dudakları buz küpü gibi yaktı.

Vagondakiler, dikkatlerini kestiler ve dışarı yöneldiler. Göğsümdeki ağrının hafiflediğini hissettim. Kapıyı gösterip heyecanlanınca, fısıltıları arttı. Ne manzaraydı ama. Zemini ve posterleri tanıyamadım. Trene bin kere binmiş olsam da. Gözlerimi kapatsam her istasyonu sırasıyla sayabilirdim, yine de kaybolmuştum. Hiç bir yön, işaret yoktu sadece kafalar ve suratlar denizi vardı.

Kapı açılınca, kalabalık dışarı akın etti. Bağırmalar, çığlıklar ve naralar. Ve göz yaşları, çok fazla göz yaşı. Yolcular dışarı boşaldı ve başka bir kalabalıkta kayboldu. Askerlerden birinin üniformalı yaşlı bir adamı kucakladığını gördüm. Ama o adamın üniforması yeni nesil değildi, daha eskiydi. Ve aralarındaki benzerlik su götürmezdi. Birleştiler, genç babasına dostunu tanıttı. Yaşlı adam ona da oğluna sarıldığı kadar sıkı sarıldı.

   Bir genç grubu kalabalıkta ilerledikçe çığlık attı, gece için yeni maceralar arıyorlardı. Kalabalıkta kaybolurlarken basketbol oyuncusuna son bir bakış attım.

Yanımda oturan yaşlı adam otuzlarında, zarif bir hanım buldu. Sarı ve beyaz giysisi yazdan kalmaydı. O adamı başka biriyle mi karıştırıyordum. Hayır karıştırmıyordum, ama artık yaşlı değil otuzlarının ortalarında yakışıklı bir beyefendiydi.

Kapı tıslayınca, yanımda oturan kızı gördüm. İyi giyimli bir çifte sarılmış, göz yaşlarına boğulmuştu. Tren hareket ederken bana el salladı, ben de ona el salladım.

Trenden istasyonumda inerken bacaklarım titriyordu. Platform inandırıcı bir şekilde boştu. Tren karanlıkta kaybolurken arkasından baktım. Kızın öptüğü yanağıma hafifçe dokundum. Parmaklarım ıslandı, ağladığımı o zaman fark ettim.

Burnuma tanıdık ağır limoni koku geldi. Üst cebimden leylağı çıkardım. Ufalanmamış taç yaprakları kuruydu ve üzerinde siyah noktalar vardı. Elimden kurtulmasına izin verdim, ve yere düştü. Pis beton zeminde erimemiş bir kar tanesi gibi durdu. Ona uzunca bir süre baktım, ardından eve doğru uzun bir yolculuğa koyuldum.

  Ç.N: Abartısız, son zamanlarda çevirdiğim ve okuduğum en güzel, en kusursuz CP. Özellikle hikayenin arasına serpiştirdiği ufak ayrıntılarla ( Asker baba ve oğlu gibi) asla unutamayacaklarımın arasına girdi.

24 yorum:

  1. Güzeldi. Ama eğer doğru anladıysam onların hepsi ölüydü, değil mi?

    YanıtlaSil
  2. Çok güzeldi *-*

    YanıtlaSil
  3. Leon kullandığın kelimeler ve cümleler pek mükemmel.Bence bir kitap yazmayı düsünmelisin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İltifat için teşekkürler, belki bir zaman düşünürüm.

      Sil
  4. Üzülen bi tek benmiyim?

    YanıtlaSil
  5. Çeviri çok güzel olmuş eline sağlık

    YanıtlaSil
  6. Sanırım onlar öldükleri için gidiyorlardı.Ancak bu adam ölmemişti.O yüzden erken gidemezdi.ayrıca Erken gitmek intihar yoluyla olur.Son zamanlarda düşünüyordum artık uzaklaşırken aynı hissi hiç bir zaman düşlememeye ilerliyorum.Dün yüramda herkezin yaşamının son günüydü.Yani dünyanın sonuydu.

    YanıtlaSil
  7. Trendekiler ölüydü, fakat binen kadın değildi değil mi? Kadın yanlışlıkla o trene bindi ve indi? Yoksa öldü mü?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kadın da ölüydü. Kollarında kesikler vardı ve "Çoğu burada olmayı istemedi. Belki ben hariç." diyordu. Demek ki intihar etmiş.

      Sil
    2. O değil, yanlışlıkla binen. İşten çıkan.

      Sil
  8. Wattpad dan Jkl market i bulup.
    hikayeme yorum yazabilirminiz.?

    YanıtlaSil
  9. Kurgusunun yanında gerçekten güzel bir dille yazılmıştı, tebrikler ve bunu bize sunduğun için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  10. Rei, haberin varmí bilmiyorum ama Creepypasta Türkçe Çevirili Hikayeler isimli blogda Ticci Toby ve Jeff the Killer gibi cpler paylasílmís.Çeviri notu dahil hersey seninkilerle ayní.Cevap verirsen sevinirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. http://creepypastahikaye.blogspot.com/?m=1
      Bu da linki.

      Sil
  11. askerin babasını bulması çok hoştu-w-

    YanıtlaSil
  12. ana karakter ölmedi demi sonda uzunca bir yolculuk felan dedi ya ondan sordum

    YanıtlaSil
  13. Muhteşemdi :-O Hala Unutumıyorum..

    YanıtlaSil
  14. Bu creepypasta sayılmaz ama bayıldım...

    YanıtlaSil
  15. Bu cp yi asla unutamam

    YanıtlaSil
  16. okuduğum en iyi 3 pasta arasına girdi korkudan çok hüzünlü bi hava yarattı bende

    YanıtlaSil

Yorum yaparken kaba veya küfürlü bir dil kullanmaktan çekinirseniz sevinirim ^^