Her şey yıldızlara seslendiğimizde başladı; karanlığa.
Dünyanın kabuğuna tutunup geniş boşlukta yuvarlanırken nedensizce çok küçük
hissettik. Meraklıydık, evet, ama bence aslında sadece aşırı derecede
korkmuştuk. Ve gençtik, çok genç. Çocuktuk ve tıpkı yalnız, kaybolmuş bir çocuk
gibi her şeyi durdurmak için yapabileceğimizi düşündüğümüz tek şeyi yaptık.
Yardım çağrısı yaptık.
Yıllar boyunca bir işaret için gökyüzünü aradık. Uzaklarda,
karanlığın içindeki yıldızlara sinyaller gönderdik.
"Yalnız mıyız?”
Ama gökyüzü sessizdi. Bizi kendi yaptıklarımızla
bırakırcasına; her zaman sessiz.
Ancak ağlayan çocuk asla susmaz, biz de susmadık. Yüzyıl
üstüne yüzyıl uzayın her bir köşesine sinyal gönderdik. Orda hiç kimsenin olmadığına
inanmayı reddettik. Olmak zorundaydı. Ama bilinmeyen bir sebepten ötürü, bize
asla cevap vermediler.
Bunun değiştiği günü herkes hatırlıyor.
1974’teki Arecibo* mesajına cevap verildiği düşünüldü.
Arecibo mesajına verilen cevap neredeyse 3 ay önce, iki ayrı bölüm halinde
alınmıştı. Mesajın ilk bölümü California’daki H.C.R.O’da alınmıştı. 1 saat
boyunca devam eden cızırtı benzeri sesi içeren sinyali Allen teleskobu almıştı.
Sinyal bütün bir saat boyunca hiç durmadan devam eden gıcırdama ve cızırtı
sesinden oluşuyordu. Bu mesajın bir anlamı varsa bile, hiçbir zaman
keşfedilemedi. Bildiğimiz tek şey sinyalin Herkül Takımyıldızının oralardan
geldiğiydi, M3’ün* yakınından. Sinyal durduğu anda, asıl mesaj başladı.
O gün iletişim kurduk, ve bize bir soru soruldu.
“Orda.Kim.Var?”
Soru radyolardan geldi, ama ses olarak. Hepimizin kafasının içindeki ses, soruyu hepimize sordu. Ben de duydum. Karım da duydu. Genç de duydu, yaşlı da. Hatta sağır bile duydu. Herkes, her yerde, dünya üzerindeki her dilde, sesin soruyu kafalarında fısıldayışını duydu.
Aşırı net bir şekilde hatırlıyorum. Soruyu o neredeyse tanıdık,
sürekli kafamın içinde olan tanımlanamaz sesiyle sordu. Düşüncelerimden birinin
serserileşip, benle konuşmaya karar vermesi gibiydi. Sonrasında gelen şeyi
dinlerken dünya durmuş gibi geldi.
“Nerdesiniz?”
Bu ağır soru saatler boyunca zihnimizde dolaştı, ve ardından
günler boyunca, ve sonra haftalar boyunca. O gün her şey değişti.
Daha en baştan şüpheciler vardı, bir de Tanrının bizimle
konuştuğunu ve kefaret zamanının geldiğini söyleyen ‘kutsallar’ . Hiçbir şey
duymadığını iddia edenler vardı, ve uzaylıların kendilerine sırlarını verdiğini
iddia edenler. Ve tabi ki, tıpkı bizim gibi, dünya dışı varlıklarla gerçekten
iletişim kurduğuna inananlar vardı; konuşmaya hazır olduklarına. Bizi
karanlıktan çıkarmaya hazır olduklarına.
Yanılmıştık.
Uzaylı yaşamla hiçbir zaman iletişim kurmamıştık, en azından
insan zihninin anlayabileceği bir şeyle. Yıldızlar uçsuz bucaksız ve onların
boşluğunda seslerimiz, anlaşılmaz bir şeyin kulaklarına dokunmuştu. Aç ve
şeytani bir şeyin. Ses’in.
Hatamızı yer inlemeye başlayınca anladık.
Ayaklarımız altında, her yerde, yer kabuğu inliyor gibiydi.
Boğuk sesler altımızdaki toz ve toprağı sarstı. Hiç kimse buna neyin neden
olduğunu bilmiyordu, sesler gelene kadar.
Mezarlar çığlık atıyordu.
Tek seferde tüm ölüler çığlık atmaya başladılar. Her ölü
adam, kadın ve çocuk mezarlarında dönüyorlardı. Bütün hayvanlar da. Her köpek,
her kedi, bu dünya üzerinde bulunmuş olan her şey. Antik balinaların çığlıkları
denizi sarstı, kuşların tiz sesleri ormanlarda yankılandı. Tabutlar sallandı,
morglar uludu.
Sesler bütün dünyayı büyük bir sessizlikte bırakarak aniden
durdu. Seslerin yokluğunda, havayı yeni bir ses doldurdu. “Ses” geri dönmüştü.
“Sizi.Duyuyorum.”
“Ben.Geliyorum.”
Ses gitmişti ve gökyüzü tekrar çığlıklarla dolmuştu. Bu kez
çığlıklar yaşayanlardan geliyordu.
Ses gittikten sonra kendi cihazlarımızla baş başa kalmıştık.
Milyonlar paniklemiş ve haklı bir şekilde sokaklar kaosla dolmuştu. O gece pek
çok insan şiddet ve silah ateşleri yüzünden öldü. Onlar ‘kendinden geçmişler’
olarak bilineceklerdi, bizlerse ‘suçlular’ olarak. Yapabileceğimiz tek şey
beklemekti.
Çığlık atan ölüler, Ses yaklaşırken hissettiğimiz yan
etkilerden sadece ilkiydi. Yaklaştıkça, daha çok hissettik.
Çığlıkların ardından gelen gece, yıldızların ilk defa
kanadığını fark ettik. Gökyüzünün batısındaki bir kısım siyaha dönmüştü, geceden
bile siyaha. Siyahlık, etrafındaki yıldızdan daire yüzünden belirgindi ve sanki
suya damlatılan gıda boyaları gibi kanıyorlardı. Ancak kanıt, her gece büyüyen
karanlık daire ve kanayan daha fazla yıldız ile önümüzde duruyordu.
Gelişini izledik.
Geçen her gece ile, siyah daire genişledi ve daha fazla
yıldız bükülüp kanadı. Gündüz vakti başka bir cehennem bizi karşılıyordu. Yan
etkiler kötüleşmişti. Günler her zaman yeni bir şey getiriyordu. Eminim ki olan
şeylerin çoğunluğu söylenmeyecek ve bilinmeyecekti.
Hayvanlar kaybolmaya başladı. Hepsi. İz yoktu, ya da arkada
kalan bedenler. Evcil havyanlar kaçıyordu, bazıları vahşi bir şekilde. Hepsi
bir daha asla görünmemek üzere geri çekildi. Ormanlar terk edilmişti, denizler
boştu, gökyüzü sessizdi. Dünya boş ve yalnızdı. Tsunami gelmeden önce kıyıdan
çekilen su gibi gitmişlerdi.
Bir gün, yaklaşık 2 hafta önce, bilim insanları tekrar Ses’le
konuşmayı denediler. Belki de onunla mantıklı bir şekilde konuşmayı umdular. Dünyamıza
olanlar hakkında konuştular onunla, ve ona sorular sordular. Bilim insanları
yalvardılar. Ama konuşmadı. Bir cevap gönderdi. Ertesi gece gökyüzü ateş
şeritleri ile aydınlandı. Saatler boyunca yandı, turuncu ve kırmızı ile parıldadı.
Etkisini ertesi gün televizyonlar karıncalanıp, telefonlar çalışmayıncaya kadar
anlayamadık. Bütün uydular yukarıda düşerken oturduk ve izledik.
Ardından haberler dedikodu ve guruldamaya dönüştü; akıl
sağlığı geçmişe ait bir şey oldu. Hava soğudu ve üstümüze çöktü. Ses neredeyse
gelmişti ve herkes bunu hissediyordu.
Uydular düştükten sonra 1 hafta boyunca yağmur yağdı. Yağmur
tuzluydu ve çimleri siyaha çeviren, bilinmeyen bir kirle çamurlanmıştı. Belki
de uydular atmosfere değerken beraberlerinde bir şey de getirmişlerdi, hiç
kimse emin değildi. Emin olduğumuz tek şey güneşi kapatacak kadar siyah olan
bulutlardan düştüğüydü, tıpkı sıvı kül gibi. Karanlık, günlerce tepemize düştü.
Bulutlar gittiğinde, gökyüzü boştu. Hiçbir bulut yoktu, ama
gök alçak ve griydi. Güneş yukarıda bir yerdeyse bile kendini göstermiyordu. O
bile bizi terk etmişti. Geceyle gündüz aynı hale gelinceye kadar, her gün yavaşça
koyulaştı ve koyulaştı.
Bazı insanlar daha sonradan karanlıkta bir şeyler gördüklerini
söylediler; çok uzuvlu ve çarpık yüzlü, bakış açılarının kenarında gezinen
şeyler. Uzun, deri değiştiriyor veya çürüyor gibi görünen şeffaf-beyaz
yaratıklardı. Birkaç saniye göründükten sonra iz bırakmadan kayboluyorlardı.
Bazıları bunun uzaylı istilasındaki ilk adım olduğuna inanıyordu ama geri
kalanımız ne düşüneceğimizi bilemedik. Sadece bunun basit veya tehlikesiz bir
şey olmadığını biliyorduk. Onların hepsi halüsinasyon olmalıydı, dayanmamız
için verilen daha fazla çılgınlık, ama diğer her şey kadar da zararsız.
Ölülerin çığlığı, kayıp hayvanlar ve ölen gökyüzü kadar zararsız.
Ortaya çıkmalarının süresi ve sayısı çoğalmıştı. Sanırım
herkes onları en azından 1 defa gördü, ama tek bir insanın bile neden burda
olduklarını tahmin edebildiğini sanmıyorum. Hiç kimseye dokunmadılar ya da
konuşmadılar ve kesinlikle zarar vermediler. En net gören kişiler onları yas
içinde, üzgün görünümlü olarak tarif etti. Hatta bazıları, yaratıkların gece
onlara göz kulak olduğunu iddia etti, ve diğerleri yaratıkların bizim için
üzülüyor olduklarını söyledi. Birisi yere secde edip, ellerini başının üstünde
birleştirdiğini ve bizim için dua ettiğini bile söyledi.
Dua etmek yardımcı olmuyordu. Bizi uzun süre ayıran tapınma
merkezleri bize umut getirmekte başarısız olmuştu. Ses bir süreliğine dua edip
yalvarmalarına izin verdi, ama sadece günler önce hepsini bitirdi. Kimse nasıl
olduğunu sorgulamadı, şu noktada olan hiçbir şey hiç kimseyi şaşırtmıyordu. Ama
son gün, bütün kitaplar yandı. Her İncil, her Kuran, her şey.
İnsanlar inançlarının merkezlerine koştular ama teselli
bulamadılar. Kiliseler ve tapınaklar da aynı kadere mahkûmdu, fakat daha kötüsüne.
İnsanlar en büyük umutları tarafından terk edilmişlerdi. Dünyanın her yerinde,
duvarları kurtuluş arayan insanlardan oluşmuş kiliseler hakkında dedikodular
vardı. Duvarlarla bir olmuşlardı; tuzaktaki sinekler gibi yapışmışlardı. Hala
umut için yalvarırken öldüler ama yardımdan uzaktılar. Geri kalanımız
yalvarmayı kesmeyi öğrendik.
Bekledik.
Son mesaj geldi. Gökyüzünün ötesinden üstümüze çöktü. Ses
yankılandı ve basit gerçeği söyledi.
“Ben.Geldim.”
Ufuğun ötesinde bir karanlık var, daha önce görüldüğüne şüphe
duyduğum türden bir karanlık. Sayısız ruhun çığlıklarını getiren, hızlı hareket
eden. Şimdi yıldızlar ölüyor ve bir daha görülmeyeceklerini biliyorum. Işık çok
hızlı ölüyor.
Bunu bir uyarı olarak bırakmıyorum. Hayır, bunun için çok
geç. Onun yerine, bunu son bir farkındalık olarak alın; insanlığın bileceği son
şey. Yalnız veya kayıp olup olmadığımızı hep merak ettik ama güvende ve saklı
olup olmadığımızı hiç merak etmedik. Evren sonsuz ve bizim anlama kapasitemiz belirgin
bir şekilde sınırlı. Karanlığı asla çağırmamalıydık. Aslında ışığa
tutunmalıydık ve boşluğa döndüğümüz her an gözlerimizi yummalıydık. Son
dakikalar yaklaştıkça, son bir gerçeğe tutunuyorum.
Artık gökyüzünün neden hep sessiz olduğunu biliyorum.
By:Ryan Brennaman
Ç.N:
*Arecibo mesajı: 1974 yılında M13 yıldız kümesine gönderilen mesaj. (Mesaja cevap geldiği söyleniyor.)
*M13: Messier 13,Herkül Takımyıldızında bulunan yıldız kümesi.
YGS’ye kadar çeviri yapmayacaktım ama bir husus hakkında konuşmam gerektiği için ve kendimi de biraz suçlu hissettiğimden çeviri altında yazmak istedim ^^ (Ve evet acayip huzursuz bir CP çevirdim ._.)
Merak etmeyin;pek çoğunuzun belirttiği, çevirmen notuna kadar çalıntı yapan kopya blogun farkındayım ama bütün uyarılarıma rağmen dediğim hiçbir şeyi dikkate almamış. Blogu bilenler bilir, ben nazik olmak adına şimdilik üstüne gelmiyorum. Sadece bunun farkında olduğumu bilin/bilsin ^^
Ayrıyeten yine çalıntı yapan Instagram sayfalarından da haberdarım, bir arkadaşım sırf emek hırsızlığı uyarısı yaptığı için sayfadan banlanmış bile. Yüzsüzlük ve hırsızlık diz boyuyken bazen insan ne yapacağını bilemiyor gerçekten ._. Yani oraya “creepypastaturkce.blogspot.com.tr’den alıntıdır.” Yazsan elin mi kopar, bir yerin mi eksilir?
Eline sağlık. Nice CP
YanıtlaSilOkuduğun için teşekkürler ^.^
SilKaç yaşındasınız?çevirmenlik güzel yapıyorsunuz kendiniz wattpad'a hikaye yazmayıda denerseniz okumak isterim bu yazımı
YanıtlaSilgörürseniz cevap verirseniz sevinirim teşekkürler.
17 yaşındayım :3
SilWattpad'de olmasa da pc üzerinde kitap yazmayı denedim ama her seferinde sıkılıp yüzlerce sayfayı silip durdum ^^
Ellerin dert görmesin.Her zaman burada,arkandayíz merak etme sen.
YanıtlaSilTeşekkür ederim T^T
SilInstagram sayfalarinin ismi ne?Oraya da
Silugrayalim.
Araştırmadığım için sadece birini biliyorum, onun da ismi deepwebkorku diye bir şey galiba o_O
SilRei bu CP de çok guzeldi... Ve bu tip Emek hirsizligi yaptigi için uyardigim butun sayfalar beni de banladi. Biz ne kadar banlasalar bile uyarmaya devam edicez arkandayiz ;)
YanıtlaSilÇok teşekkürler desteğiniz ve ayırdığınız zaman için *-*
SilKarşılık olarak daha güzel Cp'ler ile geri dönüş yapacağım ^^
Çeviri için teşekkürler^^ Ben de wattpad'de çevirilerin çoğunun kaynak belirtilmeden yazıldığını fark ettim. Şu anda telefondan girdiğim için link veremiyorum ama en yakın zamanda tekrar ulaşmaya çalışırım.
YanıtlaSilWattpad'den de haberdarım,cok üzücü ya ._.
SilBence de. Emek hırsızlarından hoşlanmıyorum.
SilBen de, kişilik bozukluğu semptomu gibi resmen :/
SilHaklısın
Sil(Bu arada yorumlarıma cevap vermen beni çook mutlu etti^^)
Yorumlara mümkün olduğunca çok cevap veriyorum ^^
Sil^_^
SilRecep Ivedik 5'in fragmanì çìkmìsh.
YanıtlaSilHm ._.
SilAma o boks sahnesi hiç hoshuma gitmedi.Yanlísh anlamayìn,bence iki ülkenin kardeshligine gölge düshürüyor.
SilBen izlemedim :D
SilIzle bence ve ne düşündüyünü söyle.
SilÖyle filmleri sevmiyorum ama ._.
SilBenimki sadece bi öneri.Pasha sensin.
SilYa hep su emek hirsizlari. Insan bi en alta da olsa alintidir yazsa bari, bari bi lonk yazsa da hakka girmese.. bu arada cp cok guzel
YanıtlaSilLink*
SilOkuduğun ve destek çıktığın için teşekkür ederim ^,^
SilNeden bir link için böyle gerginlik yaratıyorlar bilmiyorum, tek yapmaları gereken kopyala yapıştır yapıp alıntıdır demek :/
Senpai noticed (・ิω・ิ) ya ne desen haklisin (asiri samimiyse ozir dilerim nasil bir dille yazsam bilemedim cevap vermissin heyecan yaptim) bi linki kopyalayip yapistirmak ellerine yapisir galiba bi de ben ara sira bazi hikayelerin bazi kisimlarini kopyaliyip arkadaslarima atiyorum sonra devami creepypastaturkce.blogspot.com.tr de diyorum da sıkıntı olur mu acaba sorayim dedim :3
SilSamimi bir dilden zarar gelmez ^^
SilVe alıntı yaptığın yeri belirttiğin sürece hiçbir problem yok :3
Yeni resim rei shizuka ismine daha iyi olmuş.
YanıtlaSilbaşta bu neden bu ismi yazdınız?
Anlamı beni çağrıştırıyor diye ._.
SilO emek hırsızlarını şu ana kadar uyardım ve banladılar bende yeni hesaba geçtim böylece 5tane hesap değiştirdim. XD 15tane stalk hesabı bir gün işe yarıyor.
YanıtlaSilHiç üşenmiyor musun :D
SilHikaye için de olsa dini bu şekilde kullanmak doğru değil
YanıtlaSil