15 Ocak 2017 Pazar

"The Quiet Sky"

Her şey yıldızlara seslendiğimizde başladı; karanlığa. Dünyanın kabuğuna tutunup geniş boşlukta yuvarlanırken nedensizce çok küçük hissettik. Meraklıydık, evet, ama bence aslında sadece aşırı derecede korkmuştuk. Ve gençtik, çok genç. Çocuktuk ve tıpkı yalnız, kaybolmuş bir çocuk gibi her şeyi durdurmak için yapabileceğimizi düşündüğümüz tek şeyi yaptık.

Yardım çağrısı yaptık.

Yıllar boyunca bir işaret için gökyüzünü aradık. Uzaklarda, karanlığın içindeki yıldızlara sinyaller gönderdik.

"Yalnız mıyız?”

Ama gökyüzü sessizdi. Bizi kendi yaptıklarımızla bırakırcasına; her zaman sessiz.

Ancak ağlayan çocuk asla susmaz, biz de susmadık. Yüzyıl üstüne yüzyıl uzayın her bir köşesine sinyal gönderdik. Orda hiç kimsenin olmadığına inanmayı reddettik. Olmak zorundaydı. Ama bilinmeyen bir sebepten ötürü, bize asla cevap vermediler.

Bunun değiştiği günü herkes hatırlıyor.


1974’teki Arecibo* mesajına cevap verildiği düşünüldü. Arecibo mesajına verilen cevap neredeyse 3 ay önce, iki ayrı bölüm halinde alınmıştı. Mesajın ilk bölümü California’daki H.C.R.O’da alınmıştı. 1 saat boyunca devam eden cızırtı benzeri sesi içeren sinyali Allen teleskobu almıştı. Sinyal bütün bir saat boyunca hiç durmadan devam eden gıcırdama ve cızırtı sesinden oluşuyordu. Bu mesajın bir anlamı varsa bile, hiçbir zaman keşfedilemedi. Bildiğimiz tek şey sinyalin Herkül Takımyıldızının oralardan geldiğiydi, M3’ün* yakınından. Sinyal durduğu anda, asıl mesaj başladı.

O gün iletişim kurduk, ve bize bir soru soruldu.

“Orda.Kim.Var?”

Soru radyolardan geldi, ama ses olarak. Hepimizin kafasının içindeki ses, soruyu hepimize sordu. Ben de duydum. Karım da duydu. Genç de duydu, yaşlı da. Hatta sağır bile duydu. Herkes, her yerde, dünya üzerindeki her dilde, sesin soruyu kafalarında fısıldayışını duydu.

Aşırı net bir şekilde hatırlıyorum. Soruyu o neredeyse tanıdık, sürekli kafamın içinde olan tanımlanamaz sesiyle sordu. Düşüncelerimden birinin serserileşip, benle konuşmaya karar vermesi gibiydi. Sonrasında gelen şeyi dinlerken dünya durmuş gibi geldi.

“Nerdesiniz?”

Bu ağır soru saatler boyunca zihnimizde dolaştı, ve ardından günler boyunca, ve sonra haftalar boyunca. O gün her şey değişti.

Daha en baştan şüpheciler vardı, bir de Tanrının bizimle konuştuğunu ve kefaret zamanının geldiğini söyleyen ‘kutsallar’ . Hiçbir şey duymadığını iddia edenler vardı, ve uzaylıların kendilerine sırlarını verdiğini iddia edenler. Ve tabi ki, tıpkı bizim gibi, dünya dışı varlıklarla gerçekten iletişim kurduğuna inananlar vardı; konuşmaya hazır olduklarına. Bizi karanlıktan çıkarmaya hazır olduklarına.

Yanılmıştık.

Uzaylı yaşamla hiçbir zaman iletişim kurmamıştık, en azından insan zihninin anlayabileceği bir şeyle. Yıldızlar uçsuz bucaksız ve onların boşluğunda seslerimiz, anlaşılmaz bir şeyin kulaklarına dokunmuştu. Aç ve şeytani bir şeyin. Ses’in.

Hatamızı yer inlemeye başlayınca anladık.

Ayaklarımız altında, her yerde, yer kabuğu inliyor gibiydi. Boğuk sesler altımızdaki toz ve toprağı sarstı. Hiç kimse buna neyin neden olduğunu bilmiyordu, sesler gelene kadar.

Mezarlar çığlık atıyordu.

Tek seferde tüm ölüler çığlık atmaya başladılar. Her ölü adam, kadın ve çocuk mezarlarında dönüyorlardı. Bütün hayvanlar da. Her köpek, her kedi, bu dünya üzerinde bulunmuş olan her şey. Antik balinaların çığlıkları denizi sarstı, kuşların tiz sesleri ormanlarda yankılandı. Tabutlar sallandı, morglar uludu.

Sesler bütün dünyayı büyük bir sessizlikte bırakarak aniden durdu. Seslerin yokluğunda, havayı yeni bir ses doldurdu. “Ses” geri dönmüştü.

“Sizi.Duyuyorum.”

Bir fısıltı gibi ardımızdan geldi. Şeytani, aynı zamanda yaramaz, çok yakındaymış gibi hissettiren, ama aslında çok uzakta olan bir varlık. Bize bir söz vermeden önce sessizlikte 1 dakikalığına nefes almamıza izin verdi. Verdiği söz, gerçekleştireceğini bildiğimiz bir sözdü.

“Ben.Geliyorum.”

Ses gitmişti ve gökyüzü tekrar çığlıklarla dolmuştu. Bu kez çığlıklar yaşayanlardan geliyordu.

Ses gittikten sonra kendi cihazlarımızla baş başa kalmıştık. Milyonlar paniklemiş ve haklı bir şekilde sokaklar kaosla dolmuştu. O gece pek çok insan şiddet ve silah ateşleri yüzünden öldü. Onlar ‘kendinden geçmişler’ olarak bilineceklerdi, bizlerse ‘suçlular’ olarak. Yapabileceğimiz tek şey beklemekti.

Çığlık atan ölüler, Ses yaklaşırken hissettiğimiz yan etkilerden sadece ilkiydi. Yaklaştıkça, daha çok hissettik.

Çığlıkların ardından gelen gece, yıldızların ilk defa kanadığını fark ettik. Gökyüzünün batısındaki bir kısım siyaha dönmüştü, geceden bile siyaha. Siyahlık, etrafındaki yıldızdan daire yüzünden belirgindi ve sanki suya damlatılan gıda boyaları gibi kanıyorlardı. Ancak kanıt, her gece büyüyen karanlık daire ve kanayan daha fazla yıldız ile önümüzde duruyordu.

Gelişini izledik.

Geçen her gece ile, siyah daire genişledi ve daha fazla yıldız bükülüp kanadı. Gündüz vakti başka bir cehennem bizi karşılıyordu. Yan etkiler kötüleşmişti. Günler her zaman yeni bir şey getiriyordu. Eminim ki olan şeylerin çoğunluğu söylenmeyecek ve bilinmeyecekti.

Hayvanlar kaybolmaya başladı. Hepsi. İz yoktu, ya da arkada kalan bedenler. Evcil havyanlar kaçıyordu, bazıları vahşi bir şekilde. Hepsi bir daha asla görünmemek üzere geri çekildi. Ormanlar terk edilmişti, denizler boştu, gökyüzü sessizdi. Dünya boş ve yalnızdı. Tsunami gelmeden önce kıyıdan çekilen su gibi gitmişlerdi.

Bir gün, yaklaşık 2 hafta önce, bilim insanları tekrar Ses’le konuşmayı denediler. Belki de onunla mantıklı bir şekilde konuşmayı umdular. Dünyamıza olanlar hakkında konuştular onunla, ve ona sorular sordular. Bilim insanları yalvardılar. Ama konuşmadı. Bir cevap gönderdi. Ertesi gece gökyüzü ateş şeritleri ile aydınlandı. Saatler boyunca yandı, turuncu ve kırmızı ile parıldadı. Etkisini ertesi gün televizyonlar karıncalanıp, telefonlar çalışmayıncaya kadar anlayamadık. Bütün uydular yukarıda düşerken oturduk ve izledik.

Ardından haberler dedikodu ve guruldamaya dönüştü; akıl sağlığı geçmişe ait bir şey oldu. Hava soğudu ve üstümüze çöktü. Ses neredeyse gelmişti ve herkes bunu hissediyordu.

Uydular düştükten sonra 1 hafta boyunca yağmur yağdı. Yağmur tuzluydu ve çimleri siyaha çeviren, bilinmeyen bir kirle çamurlanmıştı. Belki de uydular atmosfere değerken beraberlerinde bir şey de getirmişlerdi, hiç kimse emin değildi. Emin olduğumuz tek şey güneşi kapatacak kadar siyah olan bulutlardan düştüğüydü, tıpkı sıvı kül gibi. Karanlık, günlerce tepemize düştü.

Bulutlar gittiğinde, gökyüzü boştu. Hiçbir bulut yoktu, ama gök alçak ve griydi. Güneş yukarıda bir yerdeyse bile kendini göstermiyordu. O bile bizi terk etmişti. Geceyle gündüz aynı hale gelinceye kadar, her gün yavaşça koyulaştı ve koyulaştı.

Bazı insanlar daha sonradan karanlıkta bir şeyler gördüklerini söylediler; çok uzuvlu ve çarpık yüzlü, bakış açılarının kenarında gezinen şeyler. Uzun, deri değiştiriyor veya çürüyor gibi görünen şeffaf-beyaz yaratıklardı. Birkaç saniye göründükten sonra iz bırakmadan kayboluyorlardı. Bazıları bunun uzaylı istilasındaki ilk adım olduğuna inanıyordu ama geri kalanımız ne düşüneceğimizi bilemedik. Sadece bunun basit veya tehlikesiz bir şey olmadığını biliyorduk. Onların hepsi halüsinasyon olmalıydı, dayanmamız için verilen daha fazla çılgınlık, ama diğer her şey kadar da zararsız. Ölülerin çığlığı, kayıp hayvanlar ve ölen gökyüzü kadar zararsız.

Ortaya çıkmalarının süresi ve sayısı çoğalmıştı. Sanırım herkes onları en azından 1 defa gördü, ama tek bir insanın bile neden burda olduklarını tahmin edebildiğini sanmıyorum. Hiç kimseye dokunmadılar ya da konuşmadılar ve kesinlikle zarar vermediler. En net gören kişiler onları yas içinde, üzgün görünümlü olarak tarif etti. Hatta bazıları, yaratıkların gece onlara göz kulak olduğunu iddia etti, ve diğerleri yaratıkların bizim için üzülüyor olduklarını söyledi. Birisi yere secde edip, ellerini başının üstünde birleştirdiğini ve bizim için dua ettiğini bile söyledi.

Dua etmek yardımcı olmuyordu. Bizi uzun süre ayıran tapınma merkezleri bize umut getirmekte başarısız olmuştu. Ses bir süreliğine dua edip yalvarmalarına izin verdi, ama sadece günler önce hepsini bitirdi. Kimse nasıl olduğunu sorgulamadı, şu noktada olan hiçbir şey hiç kimseyi şaşırtmıyordu. Ama son gün, bütün kitaplar yandı. Her İncil, her Kuran, her şey.

İnsanlar inançlarının merkezlerine koştular ama teselli bulamadılar. Kiliseler ve tapınaklar da aynı kadere mahkûmdu, fakat daha kötüsüne. İnsanlar en büyük umutları tarafından terk edilmişlerdi. Dünyanın her yerinde, duvarları kurtuluş arayan insanlardan oluşmuş kiliseler hakkında dedikodular vardı. Duvarlarla bir olmuşlardı; tuzaktaki sinekler gibi yapışmışlardı. Hala umut için yalvarırken öldüler ama yardımdan uzaktılar. Geri kalanımız yalvarmayı kesmeyi öğrendik.

Bekledik.

Son mesaj geldi. Gökyüzünün ötesinden üstümüze çöktü. Ses yankılandı ve basit gerçeği söyledi.

“Ben.Geldim.”

Ufuğun ötesinde bir karanlık var, daha önce görüldüğüne şüphe duyduğum türden bir karanlık. Sayısız ruhun çığlıklarını getiren, hızlı hareket eden. Şimdi yıldızlar ölüyor ve bir daha görülmeyeceklerini biliyorum. Işık çok hızlı ölüyor.

Bunu bir uyarı olarak bırakmıyorum. Hayır, bunun için çok geç. Onun yerine, bunu son bir farkındalık olarak alın; insanlığın bileceği son şey. Yalnız veya kayıp olup olmadığımızı hep merak ettik ama güvende ve saklı olup olmadığımızı hiç merak etmedik. Evren sonsuz ve bizim anlama kapasitemiz belirgin bir şekilde sınırlı. Karanlığı asla çağırmamalıydık. Aslında ışığa tutunmalıydık ve boşluğa döndüğümüz her an gözlerimizi yummalıydık. Son dakikalar yaklaştıkça, son bir gerçeğe tutunuyorum.

Artık gökyüzünün neden hep sessiz olduğunu biliyorum.

By:Ryan Brennaman

Ç.N:
*Arecibo mesajı: 1974 yılında M13 yıldız kümesine gönderilen mesaj. (Mesaja cevap geldiği söyleniyor.)
*M13: Messier 13,Herkül Takımyıldızında bulunan yıldız kümesi.

YGS’ye kadar çeviri yapmayacaktım ama bir husus hakkında konuşmam gerektiği için ve kendimi de biraz suçlu hissettiğimden çeviri altında yazmak istedim ^^ (Ve evet acayip huzursuz bir CP çevirdim ._.)

Merak etmeyin;pek çoğunuzun belirttiği, çevirmen notuna kadar çalıntı yapan kopya blogun farkındayım ama bütün uyarılarıma rağmen dediğim hiçbir şeyi dikkate almamış. Blogu bilenler bilir, ben nazik olmak adına şimdilik üstüne gelmiyorum. Sadece bunun farkında olduğumu bilin/bilsin ^^
Ayrıyeten yine çalıntı yapan Instagram sayfalarından da haberdarım, bir arkadaşım sırf emek hırsızlığı uyarısı yaptığı için sayfadan banlanmış bile. Yüzsüzlük ve hırsızlık diz boyuyken bazen insan ne yapacağını bilemiyor gerçekten ._. Yani oraya “creepypastaturkce.blogspot.com.tr’den alıntıdır.” Yazsan elin mi kopar, bir yerin mi eksilir?

34 yorum:

  1. Kaç yaşındasınız?çevirmenlik güzel yapıyorsunuz kendiniz wattpad'a hikaye yazmayıda denerseniz okumak isterim bu yazımı
    görürseniz cevap verirseniz sevinirim teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 17 yaşındayım :3
      Wattpad'de olmasa da pc üzerinde kitap yazmayı denedim ama her seferinde sıkılıp yüzlerce sayfayı silip durdum ^^

      Sil
  2. Ellerin dert görmesin.Her zaman burada,arkandayíz merak etme sen.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Instagram sayfalarinin ismi ne?Oraya da
      ugrayalim.

      Sil
    2. Araştırmadığım için sadece birini biliyorum, onun da ismi deepwebkorku diye bir şey galiba o_O

      Sil
  3. Rei bu CP de çok guzeldi... Ve bu tip Emek hirsizligi yaptigi için uyardigim butun sayfalar beni de banladi. Biz ne kadar banlasalar bile uyarmaya devam edicez arkandayiz ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler desteğiniz ve ayırdığınız zaman için *-*
      Karşılık olarak daha güzel Cp'ler ile geri dönüş yapacağım ^^

      Sil
  4. Çeviri için teşekkürler^^ Ben de wattpad'de çevirilerin çoğunun kaynak belirtilmeden yazıldığını fark ettim. Şu anda telefondan girdiğim için link veremiyorum ama en yakın zamanda tekrar ulaşmaya çalışırım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Wattpad'den de haberdarım,cok üzücü ya ._.

      Sil
    2. Bence de. Emek hırsızlarından hoşlanmıyorum.

      Sil
    3. Ben de, kişilik bozukluğu semptomu gibi resmen :/

      Sil
    4. Haklısın

      (Bu arada yorumlarıma cevap vermen beni çook mutlu etti^^)

      Sil
    5. Yorumlara mümkün olduğunca çok cevap veriyorum ^^

      Sil
  5. Recep Ivedik 5'in fragmanì çìkmìsh.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ama o boks sahnesi hiç hoshuma gitmedi.Yanlísh anlamayìn,bence iki ülkenin kardeshligine gölge düshürüyor.

      Sil
    2. Izle bence ve ne düşündüyünü söyle.

      Sil
    3. Öyle filmleri sevmiyorum ama ._.

      Sil
    4. Benimki sadece bi öneri.Pasha sensin.

      Sil
  6. Ya hep su emek hirsizlari. Insan bi en alta da olsa alintidir yazsa bari, bari bi lonk yazsa da hakka girmese.. bu arada cp cok guzel

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuduğun ve destek çıktığın için teşekkür ederim ^,^
      Neden bir link için böyle gerginlik yaratıyorlar bilmiyorum, tek yapmaları gereken kopyala yapıştır yapıp alıntıdır demek :/

      Sil
    2. Senpai noticed (・ิω・ิ) ya ne desen haklisin (asiri samimiyse ozir dilerim nasil bir dille yazsam bilemedim cevap vermissin heyecan yaptim) bi linki kopyalayip yapistirmak ellerine yapisir galiba bi de ben ara sira bazi hikayelerin bazi kisimlarini kopyaliyip arkadaslarima atiyorum sonra devami creepypastaturkce.blogspot.com.tr de diyorum da sıkıntı olur mu acaba sorayim dedim :3

      Sil
    3. Samimi bir dilden zarar gelmez ^^
      Ve alıntı yaptığın yeri belirttiğin sürece hiçbir problem yok :3

      Sil
  7. Yeni resim rei shizuka ismine daha iyi olmuş.
    başta bu neden bu ismi yazdınız?

    YanıtlaSil
  8. O emek hırsızlarını şu ana kadar uyardım ve banladılar bende yeni hesaba geçtim böylece 5tane hesap değiştirdim. XD 15tane stalk hesabı bir gün işe yarıyor.

    YanıtlaSil
  9. Hikaye için de olsa dini bu şekilde kullanmak doğru değil

    YanıtlaSil

Yorum yaparken kaba veya küfürlü bir dil kullanmaktan çekinirseniz sevinirim ^^