2 Şubat 2017 Perşembe

Maps (Penpal Series-4)

Çoğu eski şehir ve mahalle nüfusun katlanarak artmaya başlayacağı düşüncesi ile planlanmamıştır.Yolların dizilimi genellikle coğrafi kısıtlamarın ve ekonomik bölgelerin birleştirilmesinin gerekliliğine dair bir tepkidir.Yollar bir kere kurulduğunda yeni işler ve yeni yollar bu temele göre şekillenirdi ve sonunda dünyanın etrafına oyulmuş yollar asfalt ile ölümsüzleştirildi, ufak değişiklikler,eklemeler,ve çıkarmalar oldu ama asla dramatik bir değişim görülmedi.
Çocukluğumu geçirdiğim mahallem eski olmalıydı.Düz çizgilere kuş uçuşu bakıldığı zaman mahallem bir yılanın yolculukları esaslı inşa edilmişti.İlk yerleşkeler göl kenarına yapılmıştı,ve ana yola yeni eklemeler yapıldıkça yaşanabilir alan büyümüştü,ama her bir ekleme aniden kesiliyordu.Mahallenin tek bir girişi vardı. Pek çoğu gölü hem besleyen hem de ondan yararlanan ve hendek diye hitap ettiğimiz alandan geçen bir ırmak kolu tarafından kesiliyordu.İlk evlerin muazzam büyüklükte avluları vardı,ama  bazıları özelliklerini kaybedip pek çok hududa ayrılmıştı.Mahalleye tepeden bakan biri sanki devasa bir mürekkep balığı ölmüşte maceracı müteahhidin teki üzerine mahalle inşa etmiş izlenimine kapılırdı.
Bizim sundurmadan gölü çevreleyen eski evleri görebilirdiniz,ama bayan Maggie’ninki benim favorimdi.Hatırlayabildiğim kadarı ile 80 yaşındaydı,buna rağmen tanıdığım en cana yakın insanlardan biriydi.Beyaz bukleli saçları vardı ve hep çiçek desenli beyaz elbiseler giyerdi.Ben ve Josh gölde yüzerken evinin arka avlusundan bizimle konuşurdu,ve bizi atıştırmalık yemeye davet ederdi.Yalnız olduğunu kocası Tom’un hep işte olduğunu söylerdi,ama Josh ve ben onun teklifini hep reddederdik çünkü ne kadar iyi olursa olsun onunla ilgili tuhaf bir şeyler vardı.
 Ara sıra,biz gölde yüzerken ‘’Chris ve John buraya istediğiniz zaman gelebilirsiniz.’’ derdi.Ve biz ayrılırken de aynısını söylerdi.
 Bayan Maggie’nin pek çok yaşlı ev sahibi gibi zamana bağlı ev sulama sistemi vardı.Gerçi sayacı bozulmuş olmalıydı çünkü fıskiyeler yıl boyu alakasız zamanlarda çalışmaya başlıyordu.Kar tutmayacak kadar soğuk olduğu zamanlarda bayan Maggie’nin bahçesi donmuş sular sayesinde arktik bir cennete dönüyordu.Dondurucu soğuk nedeniyle öteki tüm bahçelerin kuru ve steril kalmasına karşın bayan Maggie’nin ağaçlarının tüm dallarının ve çalılarının tüm yapraklarının buz salkımları oluşturması mevsimin ne kadar sert olduğunun kasvetli bir göstergesiydi.Güneş açtığında buzlar ışınlarını yansıtıyor ve eve gözünüzü kırpıştırmadan en fazla birkaç saniye bakabiliyordunuz.Çocukken bile bunun ne kadar güzel bir şey olduğu fikri aklımdan geçerdi.Bazen Josh ve ben oraya gider, kayar ve buzdan kılıçlarımızı tokuştururduk.
Bir keresinde anneme onu neden öyle açtığını sormuştum. Konuşmaya başlamadan önce bir süre duraklamıştı.
‘’Tatlım,bayan Maggie çok hasta,o kadar ki bazen Josh’la senin adını karıştırıyor.İsteyerek yapmıyor fakat bazen hatırlayamıyor.Koca evde tek başına yaşıyor,kısaca onunla konuş fakat seni davet ederse kibarca reddet.’’
‘’Ama kocası eve geldiğinde daha az yalnız hissediyor değil mi?İşi ne kadar sürüyor?Hep uzaktaymış gibi görünüyor.’’
Annem rahatsız göründü,çok üzüldüğünü anlayabiliyordum.Sonunda cevapladı:
‘’Tatlım...Tom evine dönmeyecek.O cennette.Yıllar yıllar önce öldü,ama bayan Maggie hatırlayamıyor.Kafası karışıyor ve unutuyor.Eğer biri onu ziyarete geldiyse o kişiyi Tom ile karıştırıyor olabilir.Ama Tom gelmeyecek.’’
Bana bunu söylediğinde 5 veya 6 yaşındaydım.Tam olarak anlayamasam da bayan Maggie için üzgündüm.
Onun Alzheimer’ı olduğunu biliyordum.O ve kocasının iki çocuğu vardı:Chris ve John.İkisi,Bayan Maggie’nin su ve elektrik faturalarını ödüyorlardı,ama onu hiç ziyaret etmiyorlardı.Aralarında bir şeyin olup olmadığını bilmiyordum.Hastalıktan mıydı yoksa sahiden uzakta mı yaşıyorlardı? Onların neye benzediğini bilmiyordum,ama Bayan Maggie ben ve Josh’u ikisine benzetiyordu,belki de çocuklarını ne kadar çok görmek istediğini açık ediyordu,gözleriyle gördüğü gerçeği reddediyor ve umutsuzca bu yalana tutunuyordu.Onun ne kadar yalnız olduğunu ancak şimdi anlıyorum.
Okuldan sonraki yazda, Balloons’ta yaşananlardan önce Josh ve ben evimin yakınındaki ağaçlığı ve aynı şekilde gölden ayrılan ırmak kolunu keşfe çıkıyorduk,.Evlerimiz arasındaki ağaçlıkların birbirine bağlı olduğunu biliyorduk, ve bizim evin oradaki gölün onların oradaki dereyle de bağlantılı olmasının ne kadar güzel olacağını düşünüyorduk,böylece buna açıklık getirmek için kendimizi hazırladık.

Harita çizecektik.

Plan,iki ayrı harita hazırlayıp sonra birleştirmekti. Josh’ların evinin yanındaki dereyi keşfedip bir harita,ve bizim buradaki gölden çıkan kaynağı takip eden başka bir harita yapacaktık.Başta bir harita çizmeyi düşünsek de,bunun mümkün olmadığını haritaya çizerken alanın büyüklüğünü fark edince anladık.Derenin haritasını Josh,gölün haritasını ben tutacaktım.Ve birbirimizde kaldığımız zamanlar ana haritaya ekleme yapacaktık.
İlk birkaç hafta çok güzel gitti.Su boyunca ağaçlıkta gezdik ve birkaç dakikada bir durup haritalarımıza eklemeler yaptık,ve haritalar bir gün birleşecekmiş gibi duruyordu.Bu iş için hiçbir teçhizata ihtiyacımız yoktu.Ama her şeyi eksiksiz yapacaktık.Toprağa bir kazık çakacak ve kazığa her iki taraftan ulaştığımızda da harita çiziminin bitmiş ve birleştirmeye hazır olacağını anlayacaktık.Dünyanın en kötü haritacıları olabilirdik,ama başaracağımıza inanıyorduk. Fakat sonunda ağaçlar gölden çıkan suyun devamında o kadar kalınlaştı ki  daha fazla ilerleyemedik.Projeye olan ilgimizi biraz kaybetmiştik,ve dondurma satmaya başlayınca keşif turlarımızı önemli ölçüde azaltmıştık.
Anneme okuldan getirdiğim resimleri gösterdikten ve dondurma makinesi elimizden alındıktan sonra haritalara olan ilgimiz tekrar canlandı.Başka bir plan yapmak zorundaydık.Nedenini anlamamama rağmen annem ne yapabileceğime ve nereye gidebileceğime dair  son derece ciddi kısıtlamalar koydu ve Josh’la oynamak için her dışarı çıkışımda düzenli olarak bunları kontrol etmek zorundaydım.Bu saatlerce ağaçlıkta kalamayacağımız ve yeni bir güzergah bulmak zorunda olduğumuz anlamına geliyordu.Ağaçlıkta ayrım noktasına kadar yüzebileceğimizi düşündük ama haritalar ıslanacağından dolayı işe yaramazdı.Sonra aklımıza müthiş bir fikir geldi.

Tekne yapacaktık.

Mahalledeki inşaat nedeniyle şirketin yoldan uzak tutmak için hendeğe döktüğü birçok hurda metal vardı.Başta direkli ve çapalı muhteşem bir tekne tasarlamıştık ama bunu hızla daha akla yatkın bir şeye dönüştürdük. Tahtaları dizdik ve altına köpükle desteklenen  büyükçe straforları koyup iple bağladık.
 Teknemizi Bayan Maggie’nin oradan alçak suya ittirdik ve geri gelmemizi isteyen Bayan Maggie’ye el salladık.Hiçbir şey bizi durduramazdı.
Tekne mükemmel çalıştı, ve teknenin işlevselliği hakkında konuşurken biraz şaşırdığımı biliyordum.İkimizde de kürek niyetine kullanmak için uzunca ağaç dalları vardı, fakat suyun altındaki toprağı onlarla itmenin kürek çekmekten daha kolay olduğunu fark ettik.Su çok derinleştiğinde karın üstü yattık ve el çırptık. Bunu ilk denediğimizde tepeden şişman birinin yüzmesine benzer bir görüntü oluştuğunu düşünmüştüm.
Aslında tekneyi geçilmesi imkansız bölgeye götürmek birkaç turumuzu almıştı.Aklımıza yeri bir çubukla işaretleme fikri gelince  çubuğu diktiğimiz yerde yön tayini yapmaya başladık.Bu çıkmazın biraz uzakta olduğu anlamına geliyordu.Bu nedenle bizim evden çıkmaza yüzmek beklediğimden uzun sürdü.Bir sefer yüzüyor sonra tekneyi çapalıyorduk.Sonraki sefer tekneyi çapaladığımız yere yürüyor ve yüzmeye oradan devam ediyorduk.
Buna tüm birinci sınıf boyunca devam ettik.Bu sene sınıflarımız ayrılınca ailelerimiz haftasonunu birlikte geçirmemiz konusunda daha istekli hale geldiler,dahası Josh’un hem annesi hem babası çalışmaya başladığından neredeyse tüm haftasonları bizde kalıyordu.
Harika bir gelişme kaydetmemiz gerekiyordu ama çıkmaza varınca tekneyi çapalayacak bir yer bulamadık.Dallar çok sertti ve su araziyi o kadar aşındırmıştı ki 2 ayaklık mesafedeki toprak yukarıdaki ağaçların dallarına ve köklerine maruz kalmıştı.Her seferinde geri dönmemiz ve tekneyi ilk kez inşa ettiğimiz yerde bırakmamız gerekiyordu.Kötüsü kış gelmişti,bu nedenle evi yazlık kıyafetlerle terk edemiyorduk.Hiçbir şey yapamıyorduk ve gelişme kaydedemeden önce eve geri dönmemiz gerekiyordu.
Bir cumartesi saat yedi gibi annemin iş arkadaşlarından biri kapımızı çaldığında Josh ve ben oyun oynuyorduk.Adı Samantha’ydı.Onu iyi hatırlıyorum çünkü birkaç sene sonra annemi ziyaret ederken ona evlenme teklifinde bulunacaktım.Annem bir sorunu çözmek için gideceğini ve iki saate döneceğini söyledi.Arabası tamirdeydi,bu nedenle Samantha ile gitmek zorundaydı.Sorunun Samantha’nın hatası olduğunu ve arabada neden iki saat süreceğini tartıştıklarını anladım.Bize hiçbir koşul altında evi terk etmememizi ve camları açmamamızı söyledi.Ve oraya gittiğinde her saat başı kontrol için arayacağını söyledi.Sonra telefonumuzun kapalı olduğunu hatırladı Samantha’da bu yüzden gelmişti.Çıkmadan gözüme baktı ve ‘Şımarmayın’ dedi.
Bu bizim şansımızdı.
Serpantin yolda gidişini izledik,araba son dönemeci döner dönmez odama geri koştuk.Josh haritayı alırken ben de sırt çantamı hazırladım.
‘’Hey,fener sende mi?’’
‘’Hayır,ama karanlık olmadan döneriz.’’
‘’Ne olur olmaz diye bir tane almalıyız.’’
‘’Annemde bir tane var,ama nereye koyduğunu bilmiyorum.’’
Dolabıma koştum ve üstteki raftan bir kutu çıkardım.
‘’Burada bir fener mi var?’’ diye sordu Josh.
‘’Tam olarak değil.’’

 Annemin geçen yaz 4 Haziran için aldığı üç fişeği çıkardım.Bu ihtiyacımız olduğunda biraz ışığımız olacağı anlamına geliyordu.Bu ağaçlıkta başıma gelen olaydan biraz önceydi, o nedenle ağaçlığa karşı bir korku beslemiyordum.Her şeyi çantaya koyduk ve arka kapıdan sıvıştık.Kapıyı kapattığımdan emin olduk böylece Boxes kaçmayacaktı. 1 saat 15 dakikamız vardı.
Yapabileceğimiz en hızlı şekilde ağaçlığa koştuk,15 dakikamızı aldı.Kıyafetlerimiz altında mayolarımız vardı bu nedenle onları çıkarıp sudan dört metre uzağa koyduk.Tekneyi ağaçtan kurtardık,küreklerimizi aldık ve suya açıldık.
Haritamızda keşfettiğimiz son noktaya kadar hızla kürek çektik.Teknede karaya göre daha yavaştık.Çıkmazdan sonra da ağaçlar çok kalındı,bu yeni bir demir atma yeri bulsak dahi tekneyi eski yerine koymamız gerektiği anlamına geliyordu.
 Haritaya son çizdiğimiz yeri de geçtiğimizde su o kadar derinleşti ki küreklerimiz yere değemez oldu.Göbek üstü yatıp ellerimizle hareket etmeye başladık.Hava kararıyordu ve bunun sonucu olarak ağaçları birbirinden ayırmak giderek zorlaşıyordu,ve ikimizin de sinirleri gerilmeye başlamıştı.Zamandan kazanmak için ellerimizi daha da hızlı çırpmaya başladık.Ama bu daha fazla ses çıkarmamıza neden oldu ve suyun yüzey gerginliği bozuldu.Bu sırada ikimiz de yaprakların hışırtısını ve yerdeki dalların çıtırtısını duyabiliyorduk.Yavaşladıkça ve sessizleştikçe ağaçlıktaki hareketlilik durdu.Orada bir şey olup olmadığını merak ettik.Bu ağaçlıkta ne çeşit hayvanların olup olmadığını bilmiyorduk,ama öğrenmek istemeyeceğimizi biliyorduk.
Josh haritayı düzeltirken ben de ona ışık tutuyordum.Bu sırada sesleri hayal etmediğimizi fark ettik.Sesler ritmik bir şekilde artmıştı.

çıtırt
çat
çıtırt

Bizden uzaklaşıyor gibi görünüyordu.Haritamızın sınırındaki ağaçlığa doğru gidiyordu.Görmek için fazla karanlıktı.Güneşin batma süresini yanlış hesaplamıştık.
Gergin bir şekilde ‘’Merhaba’’dedim.
Bir an suda hareketsiz ve nefesimizi durmuş bir şekilde bekledik.Bu an Josh’un kahkahaları ile son buldu.
‘’Merhaba’’diye gakladı Josh.
‘’Yani?’’
‘’Merhaba Bay ormandaki canavar.Saklandığınızı biliyorum belki bana cevap verirsiniz.Merhabaaaaa!’’
Bunun ne kadar saçma olduğunu anladım.O ne hayvanıysa,cevap vermeyecekti.Bunu söylediğimi bile sonra fark ettim.Ama orada ne olursa olsun cevap alamayacağım kesindi.
Josh devam etti,’’ Merhabaaaa’’ yüksek bir perdeden.
‘’Merhaba Dünyalı’’ diye devam ettirdim.
‘’Merhaba bip bop bip bop’’

 Esprilerimize devam ettik.Ve tekneyi döndürme işleminin ortasında sesi duyduk.

‘’Merhaba’’

Fısıltı seviyesindeydi ve sönen bir ciğerin son nefesi gibiydi.Ama hasta gibi çıkmıyordu.Tam haritamızın bitiş noktasından geliyordu, tekneyi döndürdüğümüzden şimdi arkamızda kalıyordu.Teknede yavaşça döndüm ve sesin geldiği tarafa mumu tuttum.Görmek istiyordum.

‘’Ne yapıyorsun?’’

Ama çoktan fitili yakmıştım. Fitil kor alevle tutuşurken fişeği havaya kaldırdım.Filmlerdekiler gibi kullandım.Parlayan yeşilce bir küre havada süzüldü ardından söndü.Kolumu indirdim.İkincisini ağaçlığa attım fakat yine bir şey göremedim.

‘’Hadi gidelim,dostum.’’ diye bastırdı Josh eve doğru kollarını çırpmaya başlarken.

‘’Sadece bir tane daha.’’

Ağaçlığa bir tane daha fişek sıktım.Bir ağaca çarpana kadar düz devam etti, bu sefer ışık çok daha fazla alanı aydınlattı.
Hala bir şey yoktu.

Eve doğru kürek çekerken ağaçlıkta gizlenmeye çalışan hışırtılar işittik.Kırılan dallar ve yaprak sesleri suyunkini bastırıyordu.

Koşuyordu.

Panik içinde tekneyi sertçe ittirdik ve göğsümün altındaki iplerden biri gevşedi.
‘’Josh,dikkatli ol.’’
Ama çok geçti.Teknemiz parçalanıyordu.Çok geçmeden paramparça oldu.İkimiz de straforun farklı bir parçasına tutunduk.Bacaklarımız kış suyunun etkisi ile zonkluyordu.

‘’Josh,hızlan.’’ dedim yanındaki haritayı göstererek.
 Mücadele etti,ama hızlı hareket etmek için fazla soğuktu ve harita çoktan batmıştı.
‘’Üşü-şü-şüyorum dost-dostum.’’ titreyerek konuşuyordu.’’H-Hadi sudan çık-çıkalım.’’
Kıyıya yaklaştık,ama kendimizi her yukarı çekişimizde üzerimizdeki ağaçlıktan çılgınca hışırtılar duyuyorduk.Sonunda daha fazla denemek için fazla üşüdük ve yorulduk.

Son bir uğraşla debelendik ve kendimizi tekneyi bıraktığımız yerde bulduk. Enkazı topladık ve onu çıkarmaya çalıştık.Ama başaramadık,mayolarımızı çıkardık ve bizi dondurucu havadan koruması için kıyafetlerimizi bitkin bir şekilde giydik.Şortumu giydim ama bir şeyler yanlıştı.

‘’Tişörtüm nerede?’’ diye sordum Josh’a.

‘’Belki suya düşmüştür?’’  

Josh’tan eve gitmesini ve eğer annem evdeyse ona saklambaç oynuyor olduğumuzu söylemesini istedim.Tişörtümü bulmak zorundaydım.
Evlerin arkasına koştum ve suyu dikkatle inceledim, belki şanslıysam haritayı da bulabilirdim.Hızla hareket ediyordum çünkü eve yetişmem lazımdı.Arkamdan gelen sesle irkilmesem pes edecektim.

‘’Merhaba’’

Arkamı döndüm,sesin sahibi Bayan Maggie’ydi.Onu daha önce gece görmemiştim,ve bu az ışıkta son derece zayıf görünüyordu. Onu saran sıcaklık soğuğun etkisinden dolayı kaybolmuştu.Onu suratında gülümseme olmadan gördüğümü hatırlamıyorum,hatta suratı tuhaf görünüyordu.
‘’Merhaba,Bayan Maggie.’’

‘’Ah,Chris sen miydin?’’ Neşesi geri gelmiş gibi görünüyordu,hatıraları gelmese de.’’Karanlıkta sen olduğunu anlayamadım.’’
 şaka yollu beni atıştırmalık yemeye davet edecek mi diye sordum,ama belki başka zaman dedi.Haritayı ve tişörtümü bulmak konusunda çok meşguldüm,bu nedenle onunla ilgilenemedim.Ama sesi mutlu çıktığından kötü hissetmedim.Başka şeyler de söyledi ama dikkatimi o sırada işime vermiştim.İyi akşamlar dedim ve evime giden patikaya girdim.Arkamda donmuş avluda yürüdüğünü duyabiliyordum,dönüp el sallamadım.Eve yetişmem lazımdı.
Annemde birkaç dakika önce eve vardım.Eve gelene kadar ben ve Josh üstümüzü değişip ısınmıştık. Haritayı kaybetmiş olsak dahi işi oluruna vermiştik.

‘’Bulamadın mı?’’
‘’Hayır,ama Bayan Maggie’ye rastladım.Bana yine Chris dedi.Sana söylüyorum dostum,onu gece görmediğine şükretmelisin.’’
İkimiz de güldük ve Josh,Bayan Maggie’nin beni atıştırmalığa davet edip etmediğini sordu.Atıştırmalıkların bozulmuş olacağı konusunda espriler yaptık.Davet etmediğini söyledim ve şaşırdı,o zaman düşününce ben de şaşırmıştım.Gerçekten de onu her görüşümüzde bizi davet ederdi,ama şimdi ben şaka yollu dahi sorsam da hayır demişti.
Josh Bayan Maggie hakkında konuşmaya devam ederken fişek tabancasının cebimde olabileceği aklıma geldi.Annem bunu bulursa bir felaket olurdu.Elimi cebime atınca bir şey hissettim.Bir kağıttı.Başta harita olabileceğini düşündüm ama onun suda batışını izlemiştim.Kağıtta el ele,oval yüzlü iki çöp adam vardı.Biri diğerinden çok daha büyüktü,ama ikisinin de yüzü yoktu.Kağıt o kadar parçalanmıştı ki bir kısmı eksikti,ve kağıdın bir köşesinde bir sayı vardı.Hem 15 hem de 16 olabilirdi.Sinirle kağıdı Josh’a uzattım ve cebime onun mu koyduğunu sordum,bu soruyla dalga geçti ve neden bu kadar ciddiye aldığımı sordu.Küçük çöp adamı ve yanındaki harfleri ona gösterdim.

Bunlar adımın baş harfleriydi.

Bunu boşverdim ve Bayan Maggie’yle aramda geçen konuşmadan Josh’a bahsettim.Bunca yıl sonra durumu tekrar gözden geçirene kadar onun tek sorununun hastalık olduğunu düşünüyordum.Şimdi Bayan Maggie’nin derin üzüntüsünü anlıyorum,ama neden ‘’Belki başka zaman.’’ dediği hakkında düşününce bu hissinin belli belirsiz umutsuzluk duygusu ile desteklendiğini fark ediyorum.Ne dediğini biliyordum,ama o gece dediğinin ne anlama geldiğini anlayamamıştım.Haftalar sonra, turuncu laboratuvar kıyafetli insanların evinden siyah torbalarla çöp zannettiğim şeyleri çıkarırken gördüğümde de anlamamıştım,veya o gün mahallenin neden ölü gibi koktuğunu da anlayamamıştım. Ve evi neden mühürlediklerini ve pencerelerini tahtalarla kapadıklarını anlayamamıştım.Ama şimdi anlıyorum.Bana söylediği son sözlerinin neden bu kadar önemli olduğunu anlıyorum,o an ikimiz de fark etmesek dahi.

Bayan Maggie o gece Tom’un eve döndüğünü söylemişti,ama o gece kimin geldiğini şimdi biliyorum.En az bedeninin neden sedyeyle çıkarılmadığını bildiğim kadar biliyorum.

Poşetler çöple dolu değildi.

4 yorum:

Yorum yaparken kaba veya küfürlü bir dil kullanmaktan çekinirseniz sevinirim ^^