29 Ocak 2015 Perşembe

You will die soon

Arkadaşlarımla maceralara çıkmayı, daha sonra bunları birbirimize anlatmayı severdik. Bir arkadaşım 2 gün önce bu hikayeyi anlatmıştı. "Arabayla uzun bir yolculuğa çıkmıştım. Bir süredir tuhaf fısıltılar duyuyordum. Yorgunluktan olduğunu düşünüyordum. Mola vermem gerekiyordu ancak mola verecek hiçbir yer göremiyordum. Daha sonra ufak bir evle karşılaştım. Arabayı durdurup aşağı indim. Eve doğruyu yürüyüp kapıyı çaldım. Yaşlı bir çift kapıyı açtı ve beni içeri aldı. Bana yemek ve yatacak yer verdiler. O gece rüyamda ufak bir kız gördüm. Beyaz elbisesi ve siyah saçlarıyla çok tatlı bir kızdı ancak gözleri çok hüzünlü bakıyordu. "Burada olmaman gerekirdi.  Beni duymuştun. Neden dinlemedin.Yakında öleceksin." dedi. Söyledikleri beni dehşete düşürmüştü. Sabah uyandığımda evin yıkık dökük olduğunu fark ettim. Bu nasıl olurdu? Dün burası böyle değildi. Evde yaşlı çifti aramaya başladım. Bir odanın kapısı kapalıydı. Sanırım bu o çiftin odasıydı.Kapıyı yavaşça açtım. Oda parçalanmış cesetlerle doluydu.Korkmaya başlamıştım ve uzun süredir bir şey beni izliyormuş gibi hissediyordum. O korku ile evden çıkıp arabama koştum. En yakın benzin istasyonuna kadar arabayı sürdüm. İstasyondan polisi aradım. Polis geldikten sonra onları eve götürdüm.İlginç olan şuydu. Ortalıkta ev falan yoktu." Arkadaşım yolculuğuna devam etmeyip şehre döndü. Bu hikayeyi anlattıktan sonraki gün evinde ölü bulundu. Cesedi parçalanmıştı. Aynı yaşlı çiftin evindekiler gibi. Sorun şu ki dün gece ben de aynı kızı gördüm.


 ÇN:Biliyorum,biliyorum biraz geç yayınladım, özür dilerim.Bu pasta bloğun takipçilerinden biri olan Hanejima Nishi'ye ait.

26 Ocak 2015 Pazartesi

" I'm Here, In the Dark "

Karanlık. Pek çok insanın korktuğu şey. İnsanlar neden karanlıktan korkar biliyor musun?
Karanlığın içinde onları neyin beklediğini bilmedikleri için korkarlar. 
Peki, sen karanlığın içinde seni ne beklediğini biliyor musun? 
Ah, ne aptalca bir soru. Tabii ki bilmiyorsun. 

Karanlığın içinde seni ben bekliyorum. Yalan söylediğimi mi düşünüyorsun? 
Hayır. Yalan söylemiyorum. Beni göremezsin, duyamazsın, kokumu alamazsın. Ama beni hissedebilirsin.

Saf karanlıkta, sadece cılız bir bilgisayar ışığı ile aydınlandığın o korunmasız geceleri hatırlıyor musun? Bir şeyin seni izlediğini hissetmiş ve odanın her yanını aramıştın.  Sonra aptalca davrandığını düşünüp bilgisayarın başına dönmüştün. Evet, aptalca davranıyordun. Çünkü beni eğer bulsaydın oyunumuz daha çabuk biterdi ve sana acı çektiremezdim. 

Işık senin tek korunma kaynağın çocuk. 
Ancak, beni bir kez görürsen, seni ışık bile koruyamaz.

Ç.N:
Ve bu CP Blogun takipçilerinden biri olan Hanejima Nishi'ye ait ^_^ 


23 Ocak 2015 Cuma

" Denial "

Otobüsten inerken arkadaşlarıma el salladım ve eve doğru yöneldim. Eve gidip ailemi görmek için oldukça heyecanlıydım. Dün fazla konuşmamışlardı. Doğrusunu söylemek gerekirse bütün gün yatak odasında kalmışlardı. İyi hissetmiyorlardı. Ön kapıdan girip merdivenlerden yukarı koştum ve yüzümde büyük, sevimsiz bir sırıtmayla kapıyı açtım; Ancak, kapıyı açtığımda içeride kimse yoktu. Televizyon kapalıydı ve ev anormal bir şekilde sessizdi. İçeri adım attım ve bağırdım:

"Anne? Baba?" Burda olmaları gerektiğini biliyordum. Babam tatildeydi ve annemin sonraki haftaya kadar arkadaşlarıyla planı yoktu, değil mi? Çantamı koltuğun yanına bıraktım ve takvime bakmak için mutfağa gittim. Ekimin 5'i . Haklıydım. Babamın işi bu gün tatildi bu yüzden o,annem ve ben sinemaya gidecektik. "Burda bir yerde olmalılar" diye düşündüm. Sonra aniden fark ettim. Su borusundaki bozukluk nedeniyle okul erken bitmişti. Bileğimdeki saate baktım "Saat daha 12. Hala uyuyor olmalılar." Oturma odasından çıkıp yatak odasının kapısını yavaşça açtım. Tabi ki, işte orda yatıyorlar. Rahatlamış bir şekilde nefesimi verdim ve sırıtmam geri döndü. Parmak ucunda annemin tarafına gittim ve örtüyü açtım.

Önceki günle aynı sahneyle karşı karşıyaydım. Hareketsiz, gözleri soluk, ağzı açık. Cildi soluk bir beyaz ve saçları incelmiş. Ona verdiğim sabun komidinde duruyor. Biraz eski görünüyor ve ona dokunmamış bile. İyi hissetmek istemediklerini düşünmeye başlıyorum.Örtüyü tekrar kafasına kadar çektim, eski sabunu aldım ve kapıyı yavaşça çekerek odadan çıktım. Uykuya ihtiyaçları olduğunu düşündüğüm için ikisini de uyandırmadım. Yarın uyanacaklarına eminim. O zamana kadar bitirmem gereken bir ton psikoloji ödevim var.

Bu kağıdı durum açıkça belli olsa bile bunu reddeden insanlar üzerinde uyguluyorlarmış. Öyle nasıl yaşanır hayal bile edemiyorum.

Ç.N:
Öncelikle böyle bir bozukluk gerçekten de var, ve bence biraz üzücü bir psikolojik hastalık. Çocuk ailesinin ölümünü kaldıramıyor ve beyni çöküyor, kurgular kurup onların hala hayatta olduğuna inandırıyor.
İkinci olarak gerçekten kusura bakmayın, son zamanlarda fazla çeviri yapamadım. Hastane köşelerinde sürünmekle meşguldüm, hem kendim için hem de bizim aile topluca hasta. En sağlamları benim :D 
Ve şu sohbet kısmıyla ilgili, orda konuşulabilmesi için birden fazla kişinin online olması gerek.O yüzden zaman belirleyip grup sohbetleri yapmak daha akıllıca olur. Yarın saat 20:00 herkes için uygun mu? :3 
Uygun olmayan açıkça söylesin ayarlarız :D 
Ayrıca mobilden giren arkadaşlar, o sohbet yerinin ne yazık ki mobil sürümü yok :/ Blogger da mobil sürüm konusunda biraz geri zaten... En uzun çevirmen notum bu oldu sanırım bu arada :D 
Neyse, çevirilerimi okuduğunuz için hepinizi seviyorum ve teşekkür ederim  >o<

18 Ocak 2015 Pazar

Ceiling

Bir çığlık beni uykumdan ediyor.Uykumun bölünmesinden nefret ederim.Sinirli bir şekilde diğer tarafıma dönüyorum.

Şu lanet çığlığı bir daha duyuyorum.Tam uykuya dalmak üzereydim.Aynı çığlıktı.Bir kız çığlığıydı.Bu sefer çok yakından gelmişti.Zorda olsa sıcak yatağımdan kalkarak penceremin yanına gidiyorum.Dışarıyı kontrol ediyorum.

Bir kez daha şu çığlığı duyuyorum.Çok yakından geliyor.Ama sokakta kimse yok.Penceremi açıp kafamı dışarı uzatıyorum ve daha dikkatli bakıyorum ama kimse yok.Yatağıma geri dönüyorum.Merdivenlerden garip sesler geliyor.Hızlı adımlar duyuyorum.

Sanırım bu çığlığı atan kız.Evimin kapısını açıyorum.Işık yanmıyordu.Ses başka bir yerden gelmiş olabilir diye düşünüyorum.Uykum iyice bastırıyor.Kapıyı kapatıyorum ve kilitliyorum.Önce mutfağa uğrayıp bir bardak su içiyorum.Ardından hızlı adımlarla odama gidiyorum.Yatağıma giriyorum.

Ama az önceki uykumdan eser yok.Uykum kaçmıştı.Bir süre gözlerimi kapadım.Küçük bir çıtırtı sesi ile gözlerimi açtım.Hafiften doğrulup etrafa baktım.Odamın yarısı dışarıdan gelen ışıklar yüzünden aydınlıktı.

Dur bir saniye.Bir şey var ya da birisi.Yalnız değilim.Yatağımın yanındaki komidinin üzerinde bulunan feneri elime alıyorum.Tüm odayı arıyorum ama bir şey yok.Bir yeri atlamışım.Yavaşça kafamı kaldırıp tavana bakıyorum.Beyaz elbiseli genç bir kız.Yüzü yara bere içinde.Bana bakıyor ve çığlık atıyor.Fenerimi kapayıp dua etmeye başlıyorum.Maalesef duaların bana bir faydası olmayacak.


ÇN:Odanızda bişi varmı diye kontrol ederken tavanı atlamayın.Ne olacağı belli olmaz.
Yarı yıl tatili geldi.Biraz daha uzun cp gelebilir.

14 Ocak 2015 Çarşamba

" Restraint "

Biliyorum küçüğüm, biliyorum. Avlanmaya, öldürmeye can atıyorsun. Sıcak kan ve parçalanmış etler için açlık duyuyorsun. Ne kadar zaman geçtiğini biliyorum. Ama bir süre daha sessiz kal çocuğum.

Evet bebeğim, bizim burda olduğumuzu bilmediğini görebiliyorum. Ama yine de biraz daha sessiz olmalısın. Bu tamamen kendini kontrolle alakalı tatlım. Sabırlı olmayı öğrenmelisin.

Ne kadar leziz koktuğunu biliyorum canım. Biliyorum.

Şşşş, çiçeğim, seni duyuyor. Bak. Kafasını bilgisayar ekranından nasıl da çeviriyor? Bize bakmadığını biliyorum bebeğim. Ama yine de seni hissediyor. Eğer dikkatlice hareket etmezsen insanlar bunu sezebilir. Genelde o hissi önemsemezler veya paranoya olduğunu düşünürler, ama yine de kıpırdamadan durman gerek.

Bak. Yine sakinleşti. Bu şekilde daha kolay olur.

Hayır küçük şey, peşinden koşup avlamak eğlenceli olmaz. Öyle yapmana izin verdiğin son zamanı hatırlıyor musun? Kız neredeyse kaçıyordu. Saatlerce temizlik yapmam gerekmişti. Hayır, karanlık için beklemek daha uygun, kalkanlarını indirene kadar bekle, ve sonra...

Endişelenme tatlı bezelyem. Başlangıçta abilerin ve ablaların da senin gibiydi. Daha da iyi olacaksın. Daha kontrollü. Sadece biraz daha pratiğe ihtiyacın var. İşte bu yüzden anneciğin burda, öğrenmene yardım etmek için.

Gözlerinin nasıl kapandığını görüyor musun? Daha fazla beklemeye gerek yok.

İşte. Uykuya daldı.

Işıklar kapalı. Her zaman ışıkların kapanmasını bekle bebeğim.Karanıkta daha eğlenceli oluyor.

Nefes alışını dinle...

Ah, küçüğüm, seni daha fazla bekletmeyeceğim. Hadi. Eğlen.

Sonrakini de deneyeceğiz.

Ç.N:
Yalnızken yanınızda biri varmış gibi hissettiğinizde belki de bu konuşmayı yapıyorlardır o_O
Ne dersiniz? :D 
Kısa CP'lerin etkisini bir kez daha yaşamışsınızdır umarım :3

10 Ocak 2015 Cumartesi

" A Trip to A Cemetary "

Erken ve karanlık bir sabahta yaşlı kadın elini mezar taşının üstüne koydu.

"Henry Blackwood 1938-2004"

Üstüne çiçekler koydu ve ağladı, bu normalde yapmadığı bir şeydi. Henry'nin her ölüm yıl dönümünde ona ait bir şey getirirdi. Hafızası eskisi gibi değildi ve beyninin canlanması için yardıma ihtiyacı vardı. 

Onun nefret ettiği bir şey getirmişti; işitme cihazını. Onları kullanmayı hiç sevmediğini dalgınca anımsadı, televizyonun sesini çok fazla açmasına rağmen işitme duyusunun çok iyi olduğunda ısrarcıydı.

Şimdi tek istediği onun sevgi dolu kollarına geri dönmesiydi. "Ah, Henry , " dizlerinin üstüne düştü ve gökyüzüne baktı "Bana geri dönmüş olmanı o kadar isterdim ki.."

Yaşlı gözleri yüzünden bulanıklaşmış olan gökyüzünde kırmızı bir yıldız gördü. Zayıf ama kötücül bir kahkaha duydu ve yıldız ses ile uyumlu bir şekilde parladı. Daha sonra yükselen güneş ile birlikte kayboldu.

Göz yaşlarını temizledi. Garip. Az önceki hayal gücünün bir ürünü müydü? Ayağa kalktı ve çevresine baktı ama hiçbir şey göremedi. O an eskiden kalma, bunamış, kadınca bir duygu değişimi gelmiş gibiydi. Eski aptal benliğine gülümserken, karanlık bir farkındalığın parçasıymış gibi olan bir soru aklına geldi. İşitme cihazındaki pil hala çalışıyor olabilir miydi? 

Cihazı en iyi duyan kulağına koydu ve açtı. Yakındaki ağaçta bulunan kargaların kanat çırpma hışırtısını duyabiliyordu. Kocası fazla kullanmadığı için çalışıyor olabilirdi. 

Ardından, yutkunarak , kulağını mezarın toprağına dayadı. Duydukları karşısında ağzı korkudan açık kaldı; kazıma, sürtünme sesleri ve tanıdık bir sesin dehşet verici çığlığı.

Ç.N:
Sanırım sayfa bu aralar çok boş kaldı, kusura bakmayın.
Ben 7. dersimden de kalmışım da... :D 
İşler iyi değil :3 Ve ben Survival Guide'ı çevirecektim de, galiba onu anlamak için bazı CP'leri bilmek gerekiyor.Önce onları çevirmem gerek.

9 Ocak 2015 Cuma

Shortcut

Bu gecede işten geç çıkmak zorunda kalmıştım.Bütün işleri bir güne biriktirince sabahlamak zorunda kaldım.Şuan kafamı koysam uyurum.Hem yoruldum hem uykum var.Kocaman sokaklarda yanlız başıma eve dönüyordum.Daha doğrusu ben yanlız olduğumu sanıyordum.Ağır ağır eve yürüyordum.Zor ayakta duruyordum.Beni eve 10 dakika daha erken götürebilecek bir kestirme yol biliyordum.Ama o yoldan biraz ürküyordum.Bomboş ve karanlık bi yoldu.Ama şuan bunun benim için bir önemi yok.Hemen eve gitmek ve uyumak istiyorum.Bir süre yürüdükten sonra kestirme yolun başına geldim.Hiç düşünmeden yürümeye başladım.

Daha güneş doğmamış etraf hala karanlıktı.Bu yolda bir çok alkolik,evsiz ve hırsız vardı.Uykum bunları düşünmeme engel oluyordu.Bir an yanımdan rüzgar gibi geçti.Tüylerim diken diken oldu.Birden irkildim ve adımlarım hızlanmaya başladı.Arkamdan ayak sesleri geliyordu.Adımlarım daha çok hızlandı.Ayak sesleri yükseldi.Kafamı arkaya çevirirken tam yanımdan küçük bir çocuk geçti.Gözleri sonuna kadar açılmış,gözleri yaşlı ve bembeyazdı çok korktuğu her halinden belliydi.

Korkunç bişiler oluyordu.Ya da olacaktı.Ama bunun bir parçası olmayacaktım.Hemen koşmaya başladım.Çok değil 4-5 adım sonra tökezleyip yüzü koyun yere kapaklandım.Yerden kalkmaya çalışırken üstümden geçen büyük bir gölge gördüm.Kafamı ileri çevirdim karşımda uzun bacakları ve uzun kolları olan garip bir varlık duruyordu.Hemen yerden kalkıp bağırarak geri doğru koştum.Ama çok ilerleyemeden yine düştüm.Bunu o yapıyordu.

Kaçamıyordum.Hemen kapandım.Bir yere bakmıyordum.Beni kavrayan iki güçlü kol hissettim.Beni yanımdaki duvara sonra yere fırlattı.Ağzımdan kan gelmişti.Titriyordum.10 dakika için ölüyordum.Korkudan ne haraket edebiliyordum nede yardım istemek için bağırabiliyordum.Artık tükenmiştim.Yüz üstü yatarken gelip başıma dikildi.Çirkince sırıtıyordu.Boğazımdan tutup kaldırdı.Kocaman ağzı ile bana gülüyordu,yaptığı şeyden zevk aldığı belliydi.Çırpındıkça daha çok sıkıyordu,daha az nefes alıyordu.Kolunu tuttuğum anda boğazımı sıkarak nefesimi kesti.

Bayılacak gibi oldum.Bir süre haraket edemedim.Beni yere bıraktı.Biraz bana baktıktan sonra parmağı ile dürttü.Cevap vermedim,haraketsiz kaldım.İki kolumdan tutup çekiştirmeye başladı.Acısından çığlık attım.Bi anda durdu.Tam gözlerinin içine baktım.Kocaman siyah gözler.Korku en içime kadar işledi.Artık beni öldürmesini istiyordum.Tek eliyle boğazımı kavradı.Diğer elinin karnımdan sokup arkadan çıkardı.Elini karnımdan çektiğinde kocaman bir delik vardı.İçinde ne varsa hepsini dışarı dökmüştü.Beni yere bırakıp içimden düşenleri yemeye başladı.Yemesi bitene kadar ben çoktan ölmüştüm.



ÇN:Merhaba arkadaşlar uzun zamandır ortalıklarda gözükmüyorduk.Neyse birazı gece birazı gündüz birazı akşam çevirisi yani ortaya karışık bişiler çıktı.Yazım yanlışı görürseniz Rei'ye söyleyin ben düzeltemem ^-^.Kendinize iyi bakın arkadaşlar.

4 Ocak 2015 Pazar

Not that my son

Bu gün benim için çok önemli.Çünki oğlum bu akşam bende kalıcak.Eşimden ayrıldığım günden beri ilk kez bende kalıcak.Evi toparladım.Odasına yeni oyuncaklar,bir kaç eşya ve aksesuar aldım.Umarım onunda hoşuna gider.Bu geceyi ona güzel geçirirsem bende kalması daha kolaylaşır.Kapı çalıyor.Hemen koşarak kapıya gidiyorum.Ayrıldığım eşim oğlumu getirmiş.Yüzüne bakması o kadar zor ki.Hızlıca çantasını elinden aldım oğlumu içeri sokup kapıyı kapadım.

Artık önemli değildi.Oğlumun odasına çıktık.Tüm gün oyun,çizgi film ve hikayeler.Ama bir gariplik vardı.Benle eskisi kadar konuşmuyordu.Eskiden olsa bu oyuncaklara dayanamaz.Ama soğuk davranıyordu.En iyisi onu yanlız bırakmaktı.En azından yeni oyuncaklarıyla biraz oynardı.Ben varken bunu yapmayacağı kesindi.Odadan çıkıp mutfağa geçiyorum.Biraz abur cubur almıştım.Onları tabağa koydum.Tabağı alıp odasına doğru ilerledim.Kapının aralığından içerde ne yapıyor diye baktım.Bir an dondum.Zor nefes alıyordum.Tam bana odaklamıştı.Gözlerinin içi simsiyahtı.Hemen geri çekildim.Belki yanlış görmüştüm.Kafamı uzatıp kontrol ettim.Herşey yolundaydı.Oyuncakları ile oynuyordu.Kapıyı açıp tabağı ona doğru sürdüm.İçeri girip oyununu bölmek istemedim.


Saat artık geç olmuştu.Yatma vakti gelmişti.Geldiğinden beri odasından hiç çıkmamıştı.Bu normal değildi.Elimde olmadan korkmaya başladım.Aslında onun için değil kendim için.Ya gündüz vakti gördüğüm doğruysa birşeyler olabilir.Kapısının bir kaç adım gerisinde seslendim:

-Jack,hadi uyku vakti.Oyununu bitir.

Hiç ses gelmedi.İçimden hemen evi terketmek geçti.Bir dakida ne yapıyorum ben.Ben onun babasıyım.Onu korumam lazım kaçmam değil.Bir an ki hışımda içeri daldım.Odanın köşesine kapanmış garip şeyler fısıldanıyordu.Artık bağırıyordum:

-Jack!!Oyunu bırak ve hemen buraya gel!.

Beni duymamış gibiydi.Yanına gittim.Ne dediğini anlamaya çalışıyordum.Ama anlayamıyordum.Çünki ingilizce yada fransızca değildi.Hiç bir dil değildi.Anlamsız kelimelerdi söyledikleri.Kafasını tutup kaldırdım.Yüzü kan içindeydi.Yüzünü tırnakları ile soyarak kanatmış.Hemen lavaboya götürüp elini yüzünü yıkadım.Ardından odaa götürüp yatağa yatırdım.Ne yapmalıyım bilmiyorum.Odadan çıkarken bana seslendi.

-Baba!Dolabın yanında birşey var.

Duvar ile dolabın arasında küçük bir boşluk var.Bakamazdım.Bu olanlardan sonra ne olursa olsun bakamazdım.Bağırmaya ve ağlamaya başladı.Korktuğu her halinden belli oluyordu.

-Baba!!Orda birşey var(boşluğu işaret ederek).Lütfen baba korkuyorum.

Susmayacaktı.Kafayı yemiş olmalıyım.Şuan oraya doğru ilerliyordum.Yavaşça bakmaya çalıştım.Gözlerim sonuna kadar açıldı.Köşede oturmuş:

-Baba.Birisi oyuncaklarımla oynarken gelip beni korkuttu.Buraya saklandım.Onu kov hemen gitsin.

Neye uğradığımı şaşırdım.Beynimden vurulmuşa döndüm.Kafamı arkamda duran çocuğa çevirdim.Ama bu oğlum değildi.Tüylerim diken diken olmuştu.Psikopat bir gülümseme atarak:

-Çok yoruldun,biraz dinlen.Baba!!!


Parmaklarını gözüme sokarken hiç birşey yapamadım.Yere düşüp bir kaç saniye içinde öldüm.


Ertesi sabah:

Oğlunu almaya gelen anne kapıyı çalar.İçerden ses gelmez.Oğlunu kaçırdığını düşünür.Yedek anahtarı ile içeri girer.Tüm odaları kontrol eder.En son yatak odasına girer ve gördükleri karşısında şok olur.Eski kocası kanlar içinde yanında oğlunun dili kesilmiş bir halde bulur.Arkasından ona dürtülen bıçağı hisseder.Belini hafifçe delmeye başlar.Omurilik kemiğini yavaşça parçalar.Kadın yere düşer.En son gördüğü şey Gözlerinin oyulması için ona bıçağı yaklaştıran bir çocuk.

ÇN:Gecenin köründe çıktı.Uyuyakalmışım.Bu sabah hatırladım ve yayınladım.Bir süredir yoktum.Şu işler bir bitmek bilmedi.Kendinize iyi bakın ^-^.Uykulu olduğum için yazım yanlışı olursa affedin.Görüşürüz :3


1 Ocak 2015 Perşembe

"White Raven"

Merhaba. Ben dedektif Thomas GRAY, bu yazıyı yazmak zorundayım çünkü o beni görevlendirdi. White Raven. Herkesin ondan haberdar olmasını istiyor. Biliyorum belki benim deli olduğumu düşüneceksiniz ama anlattığım her şey gerçek.

Tüm bu olaylar “Roarhaven” denen kasabadaki kayıp vakalarıyla görevlendirilmemle başladı. Patronum beni yanına çağırdı ve “Thomas, senin için önemli bir işim var. Ufak bir kasabada yakın zamanda birçok insan kaybolmuş, bu olayı senin çözebileceğine inanıyorum. Git ve her zamanki harika işlerinden birini çıkar.” dedi. “Elbette koca Bob.” dedim. Patronumla oldukça samimiyizdir. Koca Bob diyorum çünkü cidden kocaman biri ama kilo anlamında değil. Yaklaşık 1.98 boyu var ve kendisi tam bir kas yığını. Burada çalışmaya başlamadan önce kafes dövüşü yaparmış. Şimdi ise masa başında çalışıyor, ya da benim öyle düşünmemi istiyor çünkü ben onun hala dövüşlere gittiğinden eminim.

Roarhaven denen bu yer bulunduğum yere oldukça uzak, ormanın içinde unutulmuş bir kasaba. Anlayacağınız bir katil için mükemmel bir yer. Yola çıkmadan önce Roarhaven’da bir otelde telefonla oda tuttum. Otel seçerken zorlanmadım çünkü tahmin ettiğim gibi bir tane oteli vardı. Mızmızlanmıyorum, otel olması bile beni şaşırttı doğrusu. Aslına bakarsanız oraya gittiğimde oda tutacaktım ama dolu olabilme ihtimaline karşı telefonla aradım. Şimdi şunu söylediğinizi duyar gibiyim “Orası Tanrının unuttuğu bir kasaba otelin dolu olma ihtimali yok denecek kadar az.” Evet kabul etmeliyim bu ihtimal benimde aklıma geldi ama bu olaylar çoktan gazetelerde duyuldu bile yani macera arayan geçler oraya gitmiş olabilir, umarım yanılıyorumdur. Şu yeni nesil ergenleri anlayamıyorum hep bir macera peşindeler tek yaptıkları etrafı dağıtıp işimi zorlaştırmak.

Bavulumu son kez kontrol ettikten sonra evimin merdivenlerinden aşağıya doğru hantal adımlarla ilerledim. Kapının önüne geldiğimde ayakkabılarımın olduğu yere uzanıp genelde çamurlu arazilerde kullandığım ayakkabımı giydim, kapımı kapadım ve kilitledim. Cebimden arabamın anahtarına uzandım ve kilidi açmak için düğmeye bastım. Ah, bu arabaya bayılıyorum cidden tam bir şaheser, Bentley S1 Continental 1956. Kusursuz kelimesinin bir karşılığı varsa işte bu arabadır. Bavulumu dikkatlice arabanın bagajına yerleştirdikten sonra sürücü koltuğuna geçip kapıyı kapadım, derin bir nefes aldıktan sonra arabanın hırlamasıyla beraber yola koyuldum.

Hava iyicene kararmıştı ama bende Roarhaven’a yaklaşmıştım. Şimdi mola vermek istemiyordum. Yol boyunca zaten iki kere vermiştim daha fazla mola vermek tembellik olurdu. Hızımı biraz daha artırdım. Yol kenarındaki tabelaların üzerinde gördüğüm sayılar gittikçe azalırken sonunda o tabelayı gördüm, “Roarhaven’a Hoş Geldiniz”. Beklediğim gibi kasvetli bir kasabaydı, arabamla yavaşça binaların önünden geçerken otel olduğunu düşündüğüm binanın önünde durdum ve motoru kapadım. Bagajdan bavulumu aldım ve içeriye adım attım. İçerde orta yaşlarda bir hanımefendi vardı. Cidden çok güzeldi hele o gözleri, büyüleyiciydi. Nazik bir şekilde “Merhaba ben bir oda ayırtmıştım da, ismim Thomas GRAY.” dedim. Kadın “Hemen kontrol ediyorum.” dedi. Önünde bulunan defterde birkaç sayfa çevirdi ve sonra bana anahtarımı uzattı. ”13 numaralı oda, hemen şurada istediğiniz zaman telefonu kullanarak burayı arayıp bir şey isteyebilirsiniz bu arada benim adım Alissa tanıştığımıza memnun oldum Bay GRAY.” dedi o harika sesiyle. Bende memnun olduğumu söyledim ardından teşekkür edip odama doğru ilerledim, oda gayet sade döşenmişti dışarıya baktığımda kimseyi göremedim eşyalarımı orada bulunan masaya koyduktan sonra resepsiyona ilerledim sonuç olarak buraya bir iş için gelmiştim.

Kadını sorgulamam bittiğinde elde ettiğim bilgiler oldukça ilginçti. Her haftanın 6.günü yani cumartesi, 6 kurban saat 6’da birden ormana doğru gidiyor ve geri dönmüyorlardı. Sayılar... Acaba şeytani bir amaç için onları kurban eden birimiydi? Peki, kurbanları ormana nasıl çekiyordu? Uğraştığım psikopat yalnız mı avlanıyordu yoksa oyun arkadaşları da var mıydı? Anlaşılan bunu yarın araştırmaya devam etmeliydim, yastığa kafamı koydum ve o kısık müzik sesi eşliğinde uykuya daldım.

Alarmın sesi ile irkildim. Telefona uzanıp Alissa’yı aradım ve kahvaltı istedim. Sonra elimi yüzümü yıkayıp üzerime şık bir şeyler giydim. Bugün kasabada birkaç kişiyi daha sorgulayacaktım, yakın zamanda kayıp olan kişilerin ailelerini tercih edecektim. Hafızaları hala taze olanları seçmek iyi olurdu. Alissa odama geldiğinde cidden büyülendim, o gözleri, suratı, vücut hatları tam anlamıyla kusursuza yakındı. Birde şirin bir elbise giyip odama girince dayanamayıp ona sordum “A-Alissa şey belki de bu hazırladığın yemeği beraber yiyebiliriz.”Alissa şaşırdı “Şey bilemiyorum… Aslında bende kahvaltı etmemiştim beraber yiyebiliriz Bay GRAY.” dedi. Beni mutfağa götürdü, teklifimi kabul ettiği için cidden mutluydum. Kahvaltıyı ederken konuşacak bir şeyler bulmaya çalışıyordum ve aklıma birden dün duyduğum güzel müzik sesi geldi. “Dün dinlediğin müzik cidden çok hoştu Alissa.” “Müzik mi? Fakat ben müzik falan dinlemedim Bay GRAY.” Biraz düşündüm ve “Sanırım yakın bir evden geliyordu.” dedim. “Bay GRAY bu kasabada kimse müzik dinlemez, ya da her hangi bir çalgı ça…” Birden duraksamıştı ama ardından devam etti. “Rica etsem bana duyduğunuz müziği biraz mırıldanır mısınız ?” Dediğini yaptım ve gözlerindeki o korkuyu gördüm. “Üzgünüm Bay GRAY dediğim gibi burada kimse müzik dinlemez şimdi kahvaltınız bittiyse lütfen mutfaktan çıkabilir misiniz?” dedi Alissa. Şaşırmıştım, neden birden bu kadar korkmuştu ki ama onu kırmayıp mutfaktan çıktım ve kasabada ki insanları sorgulamaya başladım.

Herkes aynı şeyi söylüyor. Kurbanın birden müzik duymaya başladığını, sürekli o müziği mırıldandığını ve ardından birden koşarak ormana gittiğini anlattılar. İşin ilginç tarafı koşmaya başladıktan sonra onları kimsenin durduramaması. İnsanüstü bir güce sahip olduklarını söylüyorlar. Bu vaka gittikçe ilginçleşiyordu. Bugün Cuma günüydü yani o malum gün yarındı, bu yüzden ormana gidip araştırma yapmalıydım. Otelden eşyalarımı alıp ormana gittim gittikçe derine gidiyordum. Gittim, gittim, gittim ve gittim. Pes etmeyi düşünürken ilerideki açıklık alanı ve oradaki bazı şeyleri gördüm. Koşarak oraya gittim ve o iğrenç manzarayı gördüm. 6 ceset, hepsi oradaydı ve her biri toplam 6 parçaya bölünmüştü ve her cesedin gövdesinden kalbi sökülüp göğsünün üzerine 6 yazılmıştı. Sayılar… Bu katil veya katil gurubu cidden hastalıklı bir düşünceye sahip. Gerçi bir katil ne kadar düzgün düşünebilirdi ki? Fotoğraf makinemi alıp olay yerinin ve kurbanların fotoğraflarını ayrıntılı bir şekilde çektim. Hava kararırken son bir kez flaş patlattım ve geldiğim yoldan geri gitmeye başladım.

Herhangi bir parmak izi bir suç aleti ya da tanık, hiçbir şey yok. Anlaşılan yarın o kurbanları gizlice izlemeliyim. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi gün boyunca o lanet müziği tekrarlıyordum, akşam yattığımda bile hala kulağımdaydı. Cidden ürkütücü ve rahatsız edici. Hele bugünkü sorgulamamdan sonra. Bu olanlar için sayısız senaryo hazırladım ve bunları yaparken de çalışma masasında uyuya kaldım.

Gece saat 3 civarında uyandım. Tuhaf, ben genelde deliksiz uyurdum. Ama asıl tuhaf olan otelin kapısının hemen önünde uyandım ve hem kulağımda hem de ağzımda o müzik vardı. Artık bu beni cidden rahatsız ediyordu. Bu yapılan şeylerin bir insan mı yoksa bir şey mi tarafından yapıldığını düşünmeye başlamıştım artık. Odama geçtim, kapımı kilitledim ve yatağıma uzanıp tekrardan uykuya daldım.

Dün gece ne oldu diye düşünüyordum kahvemi yudumlarken. Neler oluyordu. Uyurgezer mi olmuştum, yoksa delirmeye mi başlamıştım. Cidden artık tek istediğim şu lanet olasıca olayı çözüp buradan gitmek. Hatta mümkünse başka birine devretmek. Tamam, bu muhteşem dedektif Thomas GRAY’in şanına leke sürecek bir olaydı ama akıl sağlığım bundan çok daha önemliydi. Alissa ile ettiğim kahvaltıyı bitirdikten sonra odama geçip notlarımı kontrol ettim. Cidden çok fazla senaryo vardı hele bu gün olanlardan sonra… İşim çok zordu. Bende bu yüzden daha fazla bilgi toplamak için kasabadaki her evi ziyaret ettim. Ev sayısı fazla olmadığı için bu çokta zor bir şey olmayacaktı zaten herkes aşağı yukarı aynı senaryoyu anlatıyordu.

Odama yine boş döndüm hep aynı hikâye, hiçbir farklılık yok, fakat gittiğim evlerden 5 tanesinde benim duyduğum şarkıyı mırıldanan çocuklar vardı. Bu bir tesadüf müydü? Hiç sanmam. Bunu çözecektim bu akşam saat 6’da o çocuklarla beraber gidecek ve bunu kimin yaptığını öğrenecektim. Zaman gittikçe yaklaşıyordu, saat 05:55PM oldu her şeyim hazırdı, kapının önünde tüm eşyalarımla bekliyordum. Ses kayıt cihazım fotoğraf makinem ve lazım olursa diye yanımda Smith Wesson 357 Magnum vardı. Ona Angela demeyi tercih ediyorum. Zaman neredeyse geldi, saat 05:59PM. Birkaç saniye sonra ormana doğru koşan çocukları takip edeceğim ve o manyağı ya da manyakları yakalayacağım. Müzik sesini duyduğumda ses kayıt cihazını çalıştırdım ve ormana doğru büyük bir hızla koştum. Ama bir dakika, ben çocukları takip etmiyordum. Ben onlarla koşuyordum, 6. kişi bendim. Gözlerimi kapadım ve gittikçe yaklaştığım müziği dinledim.

 Sonunda durdum ve müzik kesildi. Karşımdaydı, yaklaşık 3 metrelik bir boyu vardı. Beyaz bir zırh giyiyor gibiydi. Ne gözünü nede yüzünü görebiliyordum. Arkasında dev gibi kanatları duruyordu. Elinde orak şeklinde gitarı vardı. Bizi büyüleyen seslerin çıktığı gitar. Yanında 5 adet siyah siluet vardı. Dikkatli bakınca hepsinin o beyaz şeye bağlı olduğunu gördüm. Hala hareket edemiyordum. Orak şeklindeki gitar havaya kalktı, gözlerimi kapadım. Fakat artık bacaklarımı hissedebiliyordum, tekrardan hareket edebiliyordum. Refleks olarak hemen eğildim. Kafamı kaldırınca onu gördüm bana bakıyordu. Güldü ve dedi ki “Kaç küçük adam, kaç ve White Raven’ın hikâyesini herkese anlat. Hadi kalk pislik, onlar gibi olmak mı istiyorsun ?!” Yanımda duran başsız cesetlere baktım. Ayağa kalktım ve koştum hem de daha önce hiç koşmadığım gibi. Arkamdan onun sesini hala duyabiliyordum kahkahalar eşliğinde bana “Koş küçük adam! KOOŞ!” diyordu.

O şeytanın ta kendisi. Tek istediği şey öldürmek, öldürmek ve yine öldürmek. Ne olursa olsun Roarhaven’a gitmeyin. O orada müziği ile sizi büyülemek ve sonrada kalbinizi sökmek için bekliyor. Her şeyden önemlisi sakın ama sa...

( Dedektifin notu burada son buluyor. Ölmeden önce bu yazıyı yazıyormuş. Yanında da bir resim ve birde ses kayıt cihazı varmış. Nasıl öldürüldüğüne dair hiç bir kanıt bulunamamış. Olay yerinde sadece üzerinde kan olan 1 adet pena bulunmuş. )

Ç.N:
Gençler bu CP sayfamızın sıkı takipçilerinden Splendor-Chan  'a ait, kendisine teşekkür ediyorum ^_^

Sizin de paylaşılmasını istediğiniz CP'leriniz varsa Gmail adresimden (sorciere.rachel@gmail.com)  bana ulaşabilirsiniz :3