23 Kasım 2015 Pazartesi

"Obsesif Kompulsif - Saplantı"

Merhaba. İnsanlarının isteği dışında düşüncelerinin, duygularının ve davranışlarının saplantı haline gelmesi olarak tanımlanan Obsesif Kompulsif Bozukluk (Saplantı Dürtüsü) hastalığım var. Diğer bir değişle, hayatım sistematik bir model.

Ama dün sistemimde bir bozukluk olduğunu fark ettim.

Her sabah yaptığım gibi, 06:45'te göl kenarındaki evimde uyandım. Yatağımdan kalkıp odadan çıkmadan önce kapı kulpuna üç kez dokundum. Bunu yapmak zorundaydım. Yapmaya ihtiyacım vardı.

Merdivenlerden aşağı inerken sondan ikinci basamağa basmadığıma emin oldum. O basamağa asla dokunmam. Sadece yapamam.

Her zamanki gibi tost, yumurta ve koyu kahveden oluşan kahvaltımı yaptım. Her sabah bu üçünü yerdim, asla başka hiçbir şey yemezdim. iPad'imi açarak her zaman olduğu gibi haber başlıklarını okudum. Ama bugün bir şey eksik gibiydi.

Parmağımla iPad'e dokunamadım. Bir şey mi unutmuştum? Bu garip duygu arabama gidene kadar benimleydi. Ön kapıdan çıktıktan sonra kapıyı kilitledim, sonra tekrar açtım ve tekrar kilitledim. Bunu hep yapardım. İş yerine arabamı sürerken bile bir şeylerin eksik gittiğini hissedebiliyordum. Neyi atlamıştım? Nasıl bir şeyi unutmuş olabilirim?

Çalışırken bu hissin gitmesini umuyordum. Ancak öyle olmadı. 12 saat boyunca benimle kaldı. Yaklaşık 18:45'te eve gitmek için ofisten çıktım.

Yola çıktıktan 25 dakika kadar sonra West yolundaki Marbury kavşağında kırmızı ışıktan dolayı durdum.

Işık kırmızıdan yeşile döndüğünde o garip hissi yine hissettim. Arkamdaki itici adam gitmem için kornaya bastı, hızlanmak yerine adama yanımdan geçmesini işaret ettim. Ve en sonunda gitti.

Hâlâ ışıklarda duruyordum. Bazı şeyler yanlıştı. Eksik olan neydi? 

Hafızamın yerine gelmesi umuduyla arabadaki her şeye dokundum. Deri koltuklara, yol göstergesine hatta arabanın tavanına bile. Ama değişen hiçbir şey olmadı.

Ellerim yavaş yavaş titremeye başlıyordu. Bu kötüydü, sevmemiştim. 

Eve gelince 1974 model Mustang aracımı garajıma çektim. Arabamı sadece hafta içi her gün yıkardım, haftasonları yıkamazdım. Sadece ön ve arka taraflarını. Asla başka bir yerini yıkamazdım. Ne olursa olsun, ne kadar kirlenirse kirlensin. Yıkayamazdım işte.

Ama hâlâ günlük rutinimde bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordum. Hayır! Yine mi! İlk önce haberlere bakarken, sonra kavşakta ve şimdi yine!

Arabamla işim bittiğinde arka bahçeye koştum. Araç-gereçlerimin olduğu yere gidince sonunda neyin eksik olduğunu anlamıştım. Çığlık attım.

Bu doğru değil, bu doğru değil, bu doğru değil!

Dışarı çıkacağım sırada tökezledim ve göle doğru baktım. Göl beni her zaman sakinleştirirdi. Ama bu gece tek yapmak istediğim uyumaktı. Bu günü bir ân önce sonlandırmalıydım.

Ertesi sabah, 06:45'te uyandım. Kapı kulpuna üç kez dokundum. Mutfağa giderken sondan iki önceki basamağa basmadım. Tost, yumurta ve koyu kahvem ile kahvaltımı tamamladım. iPad'imden haberlere baktım.

Bir şeyler hâlâ kayıp. 

Sinirlendim. Eksik olan ne olabilir? Midemin bulandığını hissettim.

Öfkeyle dışarı çıktım, kapıyı kilitledim, tekrar açtım ve kilitledim. Sonra işe gitmek için tekrar arabama bindim.

Garip veya üzgün hissettiğimde kendimi hep işime verirdim. 18:45'te işimi başarıyla tamamladım.

Arabayı hızlıca evime sürdüm. West yolundaki Marbury kavşağında yine ışıklarda durdum.

Hadi ama, düşün. Bir şeyler yanlış.

Adamın biri yolun ortasından karşıya geçiyordu.

Neden hatırlayamıyorum?

Adam daha ne olduğunu fark edemeden Mustang model aracım ona çarpmıştı. Şimdi hatırladım. Korku bir rüzgar gibi yüzüme çarparken karşıya geçmesini izledim.

Adamın gittiği yöne doğru saptım. Adama çarptığımı kanıtlayan o iğrenç ezilme sesi duyuldu. Tanrım!

Ne yapacağımı bilemeyerek arabadan atladım. Acıyla kıvranıp, korkunç çığlıklar atıyordu.

Arabamın bagajını açıp onu kaldırdım ve oraya koydum. Garajıma girdiğimde ön ve arka kısmındaki kanları temizledim. Yanları yıkamama gerek yoktu.

Adamı diğer cesetlerin yerine götürmek için araç-gereçlerime ihtiyacım vardı. Karanlık odadan çöp poşeti, birkaç taş ve bir testere aldım. Adamı parçaladıktan sonra torbaya koydum. Cesedi poşet ile birlikte gölün içine bıraktım. İşte her şey bu kadardı, bitmişti.

Ertesi sabah yine 06:45'te uyandım, kapı tokmağına üç kez dokundum, mutfağa giderken sondan ikinci basamağa basmadım. Tost, yumurta ve koyu kahvem ile kahvaltımı yaptım. Haberlere bakarken bir şey gözüme çarptı.

İlk manşet: "Olay yerinden hızla uzaklaşan seri katil yine iş başında."

Gülümsedim.

Normale döndüm.

// Ç.N: Privetik druzya, ben yeni çevirmen Chimei. Size ilk çevirimi sunmuş bulunmaktayım. Çeviri için kurduğum cümleleri ve seçtiğim olayı yararlı olması açısından eleştirebilirsiniz, dobrıy den! //

22 Kasım 2015 Pazar

"Complex"

O gün çok sıkılmıştım ve kendi adımı Google'da aramaya karar verdim. Nadir bir ismim vardı. O yüzden hiçbir şeyi bulmayı beklemiyordum. Buna rağmen adres kısmında ismimin bulunduğu bir siteyle karşılaşınca ne kadar şaşırdığımı tahmin edemezsiniz.

www.(ismim).com

Linke tıkladığımda bir mesaj bölümü çıktı. Sitenin sahibinin profiline baktığımda yaşımızın, hobilerimizin, ilgi alanlarımızın aynı olduğunu gördüm. Mesaj bölümünde hiçbir şey yazmıyordu. Yalnızca ilgimi çektiği için sayfayı favorilerime ekledim.  Yaklaşık 1 ay sonra siteye tekrar girdim. Bu sefer daha çok yorum vardı. Birkaç tane de günlük girişi vardı. Çoğunlukla basit şeylerdi. "Hava bu gün çok güzeldi" ya da "Bu gün işte çok sıkıldım." Doğal şeyler.

Yalnız, zaman geçtikçe daha çok benzerlik fark etmeye başladım. Sitenin sahibi benimle aynı şehirde yaşıyordu. Aynı nadir isme sahip iki kişinin aynı anda aynı şehirde olması çok garip gelmişti. Site de daha fazla zaman geçtikçe günlük yaşantılarımızda yaptıklarımızın da benzer olduğunu fark ettim. Beyzbol maçına gittiğim bir günün akşamında siteye baktığımda sitenin sahibinin de aynı maça gittiğini gördüm.

Basit bir tesadüften daha fazlası olduğunu düşünmeye başlamıştım. Siteyi her ziyaret edişimde rahatımı daha çok kaçıran küçük kişisel detayları fark ettim. Örneğin, Sahibin köpeğinin ismi benim küçükken sahip olduğum köpeğin ismiyle aynıydı. Sitenin sahibi arabasının resmini yüklemişti. Araba benim üniversite de sahip olduğum arabanın markasındandı. Arkadaşları ile gitmeyi planladığı restaurant benim bir önceki işimdeyken sürekli gittiğim restauranttı.

Bir gün yeniden siteye girdiğimde mesaj bölümünde bir sürü doğum günü mesajını gördüm.
O gün benimde doğum günümdü. Merakımdan ilk defa mesaj yazmaya karar verdim. Doğum gününü kutlayıp aynı ada sahip olduğumuzu söyleyecektim. Fakat mesaj yazmaya çalıştığımda mesaj yazılacak hiçbir yerin olmadığını gördüm. Sitenin sahibi, sitesinin aktif bir site gibi gözükmesi için çok uğraşmışa benziyordu. Başka insanların gönderdiği mesajları kendi oluşturduğu sahte hesaplar ile yazıyordu. "Böyle bir şeyi kim, niye yapar ki?" diye merak ettim.

E-mail göndermeye karar verdim.

"Merhaba, Belki bana inanmayacaksın ama ikimiz de aynı isime ve aynı soyada sahibiz memnun oldum." yazdım.

Bu sadece arkadaşça bir e-mail'di.

Ertesi gün siteye yeniden girmeye çalıştığımda sitenin yok olduğunu gördüm. Silinmiş gibiydi.
Daha sonra e-mail adresime girip gelen kutuma baktım, Dün kü e-mailim'e cevap vardı. E-mail'e baktığımda ürperdim.

Sadece iki kelime yazıyordu.

"BULDUM SENİ!"

Ç.N:
Öhöm, biliyorsunuz.. Yoğun oluyorum ve çeviri yapmak için vaktim bol olmuyor ve hafta içi ortalama üç tane çeviri gelmesi gerekiyor. Aksaklık olursa haftasonu iki tane çeviri yayınlayacağım.

18 Kasım 2015 Çarşamba

"Message's"

İlk mesaj akşam 19:30'da geldi. Gönderen kişi gizliydi ve bunu çok garip bulmuştum. Mesajda "Birazdan orada olurum." yazıyordu, biraz korkmuştum ama birinin beni işlettiğini düşündüm. Bu yüzden cevap vermedim.

İkinci mesaj 20:30 da geldi. Mesajda "Yaklaştım." yazıyordu.

Umursamadım.

Üçüncü mesaj 21:15'te geldi. "Dışarıdayım, Gel ve beni gör." yazıyordu.

Mesaja cevap veremeden dış kapının vurulma sesiyle olduğum yerde kaldım. Annem ve babam bir saatten önce dönmeyecekti.

Dördüncü mesaj 21:30'da geldi. Üzerime örttüğüm örtülerin altından telefonuma ulaşmak için elimi uzattım. Mesajı açtığımda ellerim titremeye başladı. Mesajda "Kapıyı Aç!" yazıyordu.

Kapının vurulma sesini duydum... Yatak odamın kapısının...

Ç.N:
Olaylar hızlı geçiyor kusura bakmayın, elimde değil. Kısa ve fazla Cp'ler mi yoksa uzun ve daha az mı iyi, sizce? ona göre Cp paylaşacağım. Facebook grubuna katılmak için Rei'yi eklemeniz yeterli, yani hala bilmeyen varsa.

Tıklayın. -> REİ SHİZUKA

"The Dreadful Cinema"

Annem ve babam iş seyahatindeydiler. Bende arkadaşım Jessy ile anlaştım. Yarın sinemaya gidecektik, daha çok erkendi, Canım çok sıkılıyordu . Bende televizyondan film izlemeye karar verdim birden odamdan sesler gelmeye başladı. Odama gittiğimde ne birisi vardı ne de sesler. Biraz irkilmiştim, televizyonun karşısına geçtiğimde televizyonun açık olduğunu ve hemen yanındaki fişin prize takılı olmadığını gördüm.

Ve evde durmak yerine, Jessy'nin evine gitmeye karar verdim. Orada kalmak için izin istedim ve evde olanları Jessy'e anlattım. Gece bir türlü uyku tutmadı. Sabaha kadar olanları düşünmüştüm. Sabah Jessy ile beraber sinemaya gittik. Film gerçekten güzeldi, ikimizde eve dönmek istemiyorduk. Fakat annem ve babam iş seyahatinden dönmüşlerdi.

Eve varır varmaz telefonum çaldı. Arayan Jessy'di

"Sinemaya gitmiyor muyuz, Maria?."

Ç.N: Kısa ve etkili bir Cp açıkçası *-*

15 Kasım 2015 Pazar

"A Child's Eyes"

Her çocuk yatağının altından korkar. Eğer yataktan korkmuyorlarsa dolaptan korkarlar, veya neredeyse kapalı olan kapının aralığından.

Bilim insanları çocukların perspektifinin daha gelişmiş olduğunu biliyor, onlar yetişkinlerin göremediği şeyleri görebiliyor. Toplumun kabul ettirmeye çalıştığı şeyleri kabul etmiyorlar. Onlar gerçekten olan şeyleri görüyorlar.

Canavarları görüyorlar.

Eğer bir çocuğun gözlerini ödünç alıp bütün bir gece boyunca etrafa onlarla bakacak olsaydınız, delirirdiniz. Bulanık bir şekilde hatırlanan şeyleri görmek, trenli pijamalarla örtünün altına sığınmak, onun seni görmemesi için tanrıya yalvarmak... bir yetişkini delirtirdi. Çünkü yetişkinler kuralları unutur.

1)Nefes almanı zorlaştırsa bile üstünü ört. Eğer sen onları göremezsen,onlar da seni göremez.
2)Ses yapma. En ufak bir hıçkırık ölüme sebep olabilir.
3)Hareket etme. Dikkat çeker.
4)Sadece ışık onları uzak tutabilir.Parlak ışık. Telefon ışıkları durumu kötüleştirir.

Gençler arada kalanlardan. Orda olan şeyi hala hissedebiliyorlar, ama göremiyorlar...ve kuralları unutuyorlar...

Yoksa neden bir kaç uyku hastası bilgisayarlarında oturup monitör ışıklarının "onları" uzak tutması için yeterli olmasına dua ederek yazı yazsınlar ki?

Yeterli değil.

Şimdi bir çocuğun gözleri ile arkana bak, ve sakın çığlık atma.

Ç.N:
Hala bilmeyenler varsa diye söylüyorum Facebook grubunda olmayanlar bana istek göndersinler ^_^
Tıklayın ^^   ---->    REİ SHİZUKA

7 Kasım 2015 Cumartesi

"You're Late "

Okul çıkışı eve gelince masanın üzerindeki not gözüme takıldı. "Geç olmadan fırını kapat" yazıyordu. İçeri geçip salona göz attım, Annem bir yere gitmiş olmalıydı.

Üzerimi değiştirmek için odama geçtim. Kulağıma bir yerlere vurulduğuna dair sesler geliyordu. Üst komşunun çocukları yine kavga ediyordu anlaşılan.. Üzerimi değiştirdikten sonra tekrar bilgisayar başına geçtim.

Bir süre sonra şiddetlenen sesler şimdi kesilmişti. Saate baktığım zaman annemin notunu unuttuğumu fark ettim, Koşarak mutfağa gittim.

Buzdolabında bir not daha vardı. "Geç kaldığının farkında mısın?" Yutkunarak fırını açtım, annemin yanmış ve bükülmüş bedeni yere yığıldı. Korku ile çığlık attım.

Aklımda ise tek bir soru vardı. Katil geç kaldığımı nereden biliyordu?

Ç.N:
Rei'ye Facebook grubuna eklenmek için istek atmayı unutmayın ^.^

REİ SHİZUKA