29 Kasım 2014 Cumartesi

"Homicidial Liu"

Liu Woods iyi bir çocuktu. Her zaman kendisine söyleneni yapardı, iyi notları vardı, kardeşini beladan uzak tutmaya çalışırdı, şiir ve sanat için bir tutkusu vardı.

İyi çocuklar şu an bulunduğu yere gitmezdi, ama çok sevdiği Jeff'in buraya gelmesini istemediği için onun yerine suçunu üstlendi. Çok yalnız ve korkunç bir deneyimdi.

Liu o korkunç yerden çıktığından beri sadece birkaç hafta geçmişti, küçük kardeşi Jeff kırılgan bir durumdaydı. Okuldan sonra mümkün olduğunca sık ziyarete geldi. Jeff konuşamıyordu, ama bu Liu'yu kardeşiyle konuşmaktan alıkoymadı.

Ona öğlen ne yediğini, arkadaşı olmadığını, hapishanede bir çocuğun ona 'dışlanmış' deyip durduğunu ve Jeff'e yeni bir oyun almak için para biriktirmesi gibi olağan şeylerden bahsediyordu.

Liu'nun okulda düşünebildiği tek şey hastaneye tıkılıp kalmış Jeff 'ti. Hastanede bir oda arkadaşı vardı, ama Liu kendisi olmadan Jeff 'in yalnız hissedebileceğini düşünüyordu, tıpkı kendisinin o şaka gibi yerde (Hapishane) hissettiği gibi.

Zaman çabucak geçti, doktor Jeff'in yüzündeki bandajları çıkarmak için hazırdı. Bandajlar yavaşça çıkarılırken Liu gergin hissetti. Kendisine hatırlattı; kardeşinin görünüşü nasıl olursa olsun hala kendisi ile dövüş ve video oyunları oynayacak kişiydi. Ve ona rol modeli olarak güveniyordu.

Bandajlar çıkarılmıştı ve annesinin çığlığı gördüğü şeyin bir illüzyon olmadığını doğruluyordu. Boğazına kadar gelen öğlen yemeğini yutkunarak geri gönderdi, ve kardeşine "O kadar da kötü değil." dedi. Bu onun Jeff 'e söylediği ilk yalandı.

Jeff 'in cevabı ve kahkahası ensesindeki tüylerin diken diken olmasına neden oldu.

-------

O gece, Liu bir süre düşündükten sonra uykuya daldı. Jeff 'in suratına alışmıştı: Ne de olsa hala onun kardeşiydi, nasıl görünürse görünsün.

Bir ses ile uyandı. İçinde bir şeylerin yanlış gittiği konusunda onu uyaran kötü bir his vardı. Ama umursamayıp uyumaya çalıştı. Kendini sakinleştirmede başarılı olamadı ve gözlerini açtı.

Bir el sertçe ağzını kapadı ve yataktan fırlamasına neden oldu, ama yatağına geri itilmişti, saldırgan onu aşağı bastırıyordu. Bir sıvı alnına geldi, ve iki şeyin farkına vardı: Üstündeki kişi Jeff 'ti ve yanağındaki taze yaralardan kan akıyordu.

Liu ağzını kapayan elin altından bağırmaya çalışırken ay ışığının mutfak bıçağına yansıyan parıltısı gözüne geldi.
Küçük kardeşi "Şşşş..." diye mırıldandı "Sadece uyu."

Göğsüne hafifçe saplanan bıçak acı vericiydi. Karnına kadar inen kesik Liu'nun şimdiye kadar hissettiği en acı verici şeydi. Keskin acı yanmadan bile daha kötüydü. Bıçak karnını çapraz bir şekilde kesti, yatağa damlayan kanın miktarı ve acı arttı.

Jeff onu sessiz tutma işini bırakmıştı, eli Liu'nun karnındaydı. Delirmiş olan kardeşi elini karnına sokup içeride bir şeyi tutarken abisi hala bağırıyordu.

Her şey bulanıp kararırken Liu  Organlarım... diye düşündü.

Bayılmadan önce kardeşinin "İyi geceler abi" deyişini duydu.

-------

Liu'nun gözleri açılıp kapandı, düşünceleri düzensizdi. Bir kadının sesini duydu "Ah, uyandı."

Her şey bulanıktı ve gözlerini odaklayamıyordu. "Hey çocuk, rahatla. Her şey çok zor olmuş olabilir ama endişelenme. Artık güvendesin. O sana artık dokunamaz."

O? Liu kelimeleri anlayana kadar bir süre geçti.  O- o kim? Kimden bahsediyor? Neredeyim? Tanrım, canım yan-

"Sakinleş. Kalp ritmini hızlandıracaksın." Bir şey hafifçe elini kavradı ve Liu gözlerini kapadı, sakinleşmeye çalışıyordu. "Doktora ilacının dozunu arttırmasını söyleyeceğim. Şanslı bir çocuksun. O akıl hastası pislik bir sürü insan öldürdü. Bir şeytana ya da polisin çizimlerine benziyor... Onunla gece yarısı bir sokakta karşılaşmayı istemezdim."

Liu kaşlarını çattı  O, o- ah, tabi. Jeff. Sonunda eve geldiğinde ona iyi geceler demişti ve sonra- Bekle bir dakika, az önce kardeşine şeytan mı demişti o kadın?

Gözlerini aniden açtı. Hemşireyi yatağının yanında gördü,kalp monitörünün yüksek ve düzenli sesini daha yeni fark ediyordu.

Hemşire onu yatması için hafifçe itinceye kadar kalkmaya çalıştığını fark etmemişti. Liu'nun gözleri kendi tarafında duran aletlere gitti.

Öldür onu, dedi bir ses.

"Vay canına, gerçekten de güçlüsün. Lütfen sakinleşmeye çalış yoksa gidip-" Liu tepsiden makası alıp gözüne sapladı.

Yavaşça "Kapa çeneni." dedi. "Kapa çeneni, kapa, kapa!"  Kadın çığlık atarken makası ona tekrar ve tekrar sapladı.

Ve tekrar. Bu dördüncüydü. Kadın yere düştüğünde saymayı bırakmıştı, gözleri boş boş bakıyordu. Kendi elleri kanla kaplanmıştı. Ölü.

Burdan çık.

Liu ikinci kez düşünmedi, üstünde temiz kıyafetler bulunan sandalyeye doğru gitti. Üzerinde " Bir an önce iyileş- Billy" yazan bir kart vardı. Onu bir kenara fırlatıp hızlıca giyindi. Yanlış bir hareket yapınca dikişlerinin olduğu yer acıdı ve sızlandı. Aynaya attığı tek bir bakış her yerinde dikişler olduğunu görmesine yetmişti.

Tişörtünü giyerken  Bunlar yeni. diye düşündü, ve cesedin yanına gitti. "Sen çok sinir bozucusun lanet olası.
Ve benim kardeşim bir pislik veya şeytan değil."

Farklı bir şey tercih ederdim, her neyse.

Cesedi yatağın altına iterken sesi duymazlıktan geldi. Odaya bağlı olan banyodan kağıt havlu alıp kanı mümkün olduğunca temizledi. Odadan çıkıp hastanede çıkışı ararken bu ona zaman kazandıracaktı.

Arada bir karnı itiraz eder gibi alevlendi, ama Liu artık geri dönüş olmadığını biliyordu.

Jeffrey Woods bir katildi.

Liu Woods da.

Ç.N:
Liu 'nun küçük kardeş olduğunu sanıyordum o_O 
Bu arada galiba Jeff ve Liu hakkında başka hikayeler de var, çünkü Google'a yazdığımda Liu bütün resimlerde siyah-beyaz çizgili bir atkıyla çizilmişti :3 
Bu ikiliyi seviyorum ya :D 



28 Kasım 2014 Cuma

"Grocery List"

Annenden gelen bir telefon araması alıyorsun. Arabası tamirde olduğu için markete gidip kendisi için yemek malzemeleri almanı istiyor. Ekmek, süt, tahıl ve tavuk göğsü.

Küçük bir liste yazdıktan sonra isteksizce arabana biniyorsun ve markete gidip malzemeleri alıyorsun. Kasiyer bayan sana garip bir şey söylüyor.

"Biliyorsun, süt kıtlığı yaşamıyoruz."

Annenin evine varıp birkaç kez tıklıyorsun. Cevap yok. Kapıyı deniyorsun. Açılıyor. Market poşetini tezgahın üzerine bırakıyorsun. Garip. İçerikleri ve dış görünüşleri tamamen aynı 6 poşet daha var. 2 tanesinde tavuk ve süt bozulmuş. "Anne," diye sesleniyorsun, ama cevap yok. Mutfaktan çıkıp oturma odasına gidiyorsun.

Koltukta oturan, kopmuş kafası kucağında duran kişi senin annen.

Doğal olarak olayı araştırması için polisi arıyorsun. Annenin neredeyse 1 haftadır ölü olduğunu söylüyorlar. Ayrıca polis psikiyatristi de orada ve ilk ifadeyi verdikten sonra seninle konuşuyor. Yakında durduğun için olay yeri inceleme ile psikiyatristin konuşmalarına kulak misafiri oluyorsun.

"İnsanların şizofreni yüzünden aynı hareketleri tekrarlayıp durdukları bir kısır döngüye girmeleri anormal bir şey değil." diyor psikiyatrist.

Kendi kendine düşünüyorsun. Benimle ilgili konuşuyor olamazlar. Şizofreni? Mümkün değil. Tekrarlanıp durulan hareketler? Bunları benim yaptığımı mı düşünüyorlar?

Bir anda telefonun çalıyor. "Alo?"

"Merhaba Hun, benim. Markete uğrayıp bana tavuk göğsü ve süt alabilir misin? Ah, biraz ekmek ve tahıla da ihtiyacım var."

"Sorun değil anne. Hemen alırım...."

Ç.N:
Bu da müthiş bir CP o_O

27 Kasım 2014 Perşembe

"The Drain"

Suyun hafif pıtırtısını kafamda hissediyorum. Görebildiğim tek ışığı bulunduran küçük deliğe bakıyorum. Su ordan gelip üstüme yağıyor. Ahh, çok iyi hissettiriyor. Gerçi su 'temiz' değil. İçinde bütün gün üstünde biriktirdiğin ter ve kir var.

 Dilimi dışarı çıkarıp tadına bakıyorum. İşte en sevdiğim an geliyor. Saçını temizliyorsun, ve bir sürü saç dökülüyor. Delikten geçip yanıma geliyor. Onları alıp diğerlerinin yanına koyuyorum. Saçlarından oluşan büyük bir koleksiyonum var. Küçüklüğünden beri onları biriktiriyorum. Şimdi elimde onlardan peruk yapmaya yetecek kadar var.

Su azalıyor ve sen görüş açımdan çıkıyorsun. Biriktirdiğim saçını kafamın üstüne koyuyorum, birazı yüzüme geliyor. Derin bir nefes çekip kokluyorum.

Şimdi bir kez daha banyo yapmanı bekliyorum, böylece sana yeni saçımı gösterebilirim.

Ç.N:
Size bahsettiğim diğer banyo CP'sini buldum :D 
Bu arada resim bulamadığım için kendim çizdim -,- 



25 Kasım 2014 Salı

"Thousands"

Saat 9'a yakın yatağına yatıyorsun. İlginç, bu saat senin için erken, ama umursuyor gibi görünmüyorsun. Bir şey hissedene kadar dönüp duruyorsun. Biri seni izliyor, bundan eminsin. Odayı tarıyorsun, hiçbir şey yok, ama yine de huzursuz hissediyorsun.

Sırtüstü yatıp, yüzünü odaya çeviriyorsun. Gözlerini kapayıp uyumaya çalışıyorsun, ama yapamıyorsun. Gözlerin hala üzerinde olduğunu hissediyorsun, seni izliyorlar.

Örtüyü kafana kadar çekiyorsun, ve o rahatsız his solup gidiyor. Rahatlayıp gözlerini kapıyorsun, ama kapadığın anda o his geri dönüyor. Seni izleyen gözleri aramak için örtüyü kıpırdatmaya korkuyorsun.

Dehşete düşüyorsun, ama kalbin ritim atlarken örtüyü aşağı indiriyorsun. Odayı gözden geçiriyorsun, yine hiçbir şey yok.

His kayboluyor, ve çocuk gibi davrandığın için kendini azarlıyorsun. Duvar tarafına dönüyorsun ve rahat bir uykuya dalıyorsun.

Ama sana şunu sormama izin ver; odanda kaç tane saklanma yeri olduğunu biliyor musun?

Ben biliyorum. Binlerce.

Ç.N:
Şu biri beni izliyor hissi çok sinir bozucu -,- 
Kaç gece bu yüzden uykusuz kalmışımdır bilmiyorum :D 
Bu arada kusura bakmayın sınav haftasındayım, hafta sonu uzun bir CP paylaşacağım :3

22 Kasım 2014 Cumartesi

"The Game"

Bu mesaj sana çocuk.

Doğum günün kutlu olsun. Bütün çabalarımıza rağmen şimdiye kadar hayatta kalmayı başardın. Oyunu lanet olasıca bir şekilde güzel oynadın, hem de bütün yıllar boyunca.

Ne oldu? Bunun bir oyun olduğunu bilmiyor muydun?

Doğduğun günden beri oynuyorsun. Bütün hayatın boyunca kaçındığın bütün kazalar, yanı açık bırakılmış beşikten tut park edilirken freni çekilmemiş arabalara kadar, hatta yıldırımlar ve yerdeki görünmeyen buzlanmalar....

Gerçekleşmeyi bekleyen her bir yaralanma, olan her türlü terslik bizim işimizdi. Pek çok insan senin yaşına gelemeden oyunu kaybetti. Kendini şanslı saymalısın! Oyunu oynama yeteneğin yüzünden gerçekten de şanslısın!

Ne? Nasıl mı kazanacaksın?

Ah, dinle, korkarım ki bunu yapamazsın. Biz sonunda herkesi bitiririz. Hepsi zaman ve şans işi.

Mutlu avlanmalar.

Ç.N:
Şey...Bu notu doğum günümde almak istemezdim :D 
Ama düşününce bundan güzel roman yazılabilir aslında... o_O 
Düşünsenize onca sene yaşıyorsunuz oyunu kazanmak ölümsüzlük demek ama kazanabilen yok :3
Anime izleyenler bilir, biraz Sword Art Online durumu olurdu >o<

18 Kasım 2014 Salı

SONİC.EXE

Sonic.exe hikayesi garip bir Sonic oyunun hacklenmiş bir CD si hakkında geçer.

Ben çok koyu bir Sonic The Hedgehog fanıyım,diğer herkes gibi. Yeni oyunları daha çok fakat klasikleri de oynayabilirim .Galiba hayatımda hiç hacklenmiş yada hatalı oyun oynamadım. Yaşadığım deneyimden sonra da oynamayı düşünmüyorum.
Güzel bir yaz akşamıydı, postacının posta kutusuna bir şeyler koyduğunu fark edinceye kadar Sonic Unleashed oyununu oynuyordum (Ordaki binaları keşfetmeyi seviyordum).  Gelen posta ya bakmak için oyunu durdurdum.Posta kutumda bilgisayarlar için bir cd ve bir not vardı. Onları içeri aldım.
İlk önce nota baktım ve gördüm ki bu benim sevgili arkadaşım Kyle'dan dı.Ne garip. Onu 2 haftadır görmüyordum. Biliyorum çünkü bu onun el yazısı..Fakat biraz kötüydü yazarken zorlanmış veya acelesi varken yazılmış gibiydi, okunması zordu.
İşte ne yazdığı;

"Tom,
Bunu artık tutamam,Bu şeyden kurtulmak için çok geç kaldım, Ve bu işi sen benden önce yapmanı umuyorum. Bunu yapamam,O beni yakaladı,Eğer bunu yok etmezsen, o senin içinde gelecek.O benim için çok hızlı...
Lütfen Tom,Bu tanrısız diski o gelmeden önce yok et, Benim için artık çok geç.
Diski yok et, Ve sende onu yok et, fakat bunu çabuk yap yoksa seni yakalar. Sakın bunu oynamayı aklından bile geçirme. Bu onun istediği şey. Sadece yok et.
Lütfen..
Kyle"
Şey, bu kesinlikle garipti.Kyle benim en iyi arkadaşım olsa bile onu 2 haftadır göremedim, bu yüzden bana dediği şeyi yapmak istemedim. Basit bir oyun CD sinin bunları yapabileceğini düşünmüyorum, her şeyden sonra bu sadece bir OYUN değil mi?
Her neyse.Diske baktım sadece bir basit bilgisayar CD-R diskiydi.Ve ortada siyah şeritte "Sonic.EXE" yazıyordu. Bu Kyle'ın yazısına benzemiyordu. Yani başkasından alınmış bir şeydi. eBay gibi yada bir mağaza... Sonic yazısını gördüğümde oynamak için heyecanlanmıştım çünkü ben bir büyük Sonic fanıyım.
Odama gittim bilgisayarı açtım diski yerleştirdim ve oyunu kurdum. Ana ekran geldiğinde birinci Sonic oyunu sandım. İçimden "Harika!" demiştim. Ama bunu erken söylemiştim. 2. Ekran gelince başlıkla resim değişik bir şeye dönüştü.Korkunç bir şeye...
Gökyüzü karanlıktı başlık ve amblem çürümüş ve yıpranmıştı, Sega 1991 Yazısı şimdi Sega 666'ydı (666 şeytanın sayısı olarak varsayılır), Suda kırmızıya döndü,Kan gibi, Fakat hiper-gerçek hali.
Fakat en korkunç yeri Sonic in amblemiydi.. Gözleri siyah ve kırmızı ışınlarla beraber bana doğru BAKIYORDU,Bu görüntü beni rahatsız ediyordu.Bunun bir hata olduğunu hayal ettim ve unuttum.10 Saniye ekran takılı kaldı.Sonra yine garip bir şey oldu. Save dosyası Sonic the Hedgehog'dandı.. Bir an içinden "Hassiktir len!?" dedim(Türk üsulu tabiiki)" Bu Sonic in ilk oyununda ne yapıyordu?", Her neyse,arka plan karanlık bulutlar ve göktüzü ile birlikte Bad Stardust Speedway bölümünden bir kayıttı. Ve 3 Tane kayıt dosyası vardı.Müzik Earthbound daki "Caverns of Winter" müziğiydi. fakat biraz hızlı ve geri versiyonuydu.
Karakter seçme ekranında az kalsın korkudan geberiyordum! Sadece Tails,Knuckles ve Dr Robotnik vardı! Bu garipti ve bir şeyler yanlış gidiyordu. Bir sonic oyununda nasıl Robotnik i oynayabilirsinki? Hemde klasik bir Sonic oyununda.
Bu hatalı bir oyun değildi. Bu bir hacklenmiş bir oyundu.
Evet gerçekten hacklenmiş görünüyordu, Gerçekten ürkütücüydü, Fakat akıllı bir oyuncu olarak. Korkmadım(yada korkmamaya çalıştım), kendi kendime bu bir hackli oyun diyerek kendimi sakinleştiriyordum. Herneyse.Dosya 1 i seçtim ve Tails i seçtim ve oyun başladı. Oyun 5 saniyeliğine durdu ve piksellenmiş ürkütücü bir gülüş geldi. Sanki Final Fantasy'deki Kefka nın gülüş sesiydi.
Ekran 10 saniyeliğine yada daha fazlalığında siyah bir şekilde başladı sonra tipik seviye başlık yazısı geldi. "Hill,Act 1" ekran karanlık oldu ve bölüm yazısı kayboldu ve Green Hill Zone daki Tails ı gösterdiler(Sonic 1), Fakat Müzik biraz değişikti, Tipik barışçıl müziklerinin tersine benziyordu.Kontrolü aldım ve Tails ile koşmaya başladım.5 dakika boyunca koştum ve ağaçlar çimenler ve benzeri şeyler ekranda belirdi, sonra müzik gittikçe koyu tonlara dönmeye ve yavaşlamaya başladı.
Birden bir şey gördüm ve bakmak için durdum.. Bunlar küçük hayvanların cesetleriydi ve kan akıyordu..(Sonra müzik gittikçe yavaşladı), Tails şaşırdı ve mutsuz bir bakış belirdi.. Onu hiç böyle görmemiştim. Yürümeye devam ettim.Umutsuz bir görünüş belirdi suratında.. yürümeye devam ettikçe ölü hayvanlar artmaya başladı aynı zamanda müzikte yavaşlıyordu..Midem ağrımaya başladı..Bir kaç saniye sonra hiç hayvan kalmamıştı ve müzik o kadar yavaşlamıştı ki sanki durmuştu..
Müzik durduktan 1 dakika sonra Tails durdu.Ekranın diğer tarafında Sonic belirdi.. gözleri kapalı bir şekilde. Tails Sonic i gördüğüne mutlu gözüküyordu. Fakat Sonic hiç takmıyordu.Tails Sonic'e doğru yürümeye başladı.Tails in başı dertte olduğunu ve kötü bir şey olacağını hissettim. Yüksek statik bir sesle kahkaha sesleri duydum.
Birden Sonic'i gördüm gözleri açıktı ve kırmızı ışınlar saçıyordu.Tıpkı ana ekrandaki gibi.. Fakat bu sefer gülümsemiyordu. Bu olduktan sonra ekran karanlık oldu ve statik ses kapandı.
7 saniye gibi bir süreyle böyle devam etti sonra bir yazı belirdi. "Merhaba.Benimle oynamak ister misin?"
Burda gerçekten çok ürktüm. Bu oyunu devam ettirmek istemiyordum. Fakat merakım benden üstün çıktı. Sonraki seviyenin ismi "Saklambaç(HIDE AND SEEK)" idi...
Bu sefer Angel Island bölümündeydim(Sonic 3) ve her şey yanıyordu.
Tails korkuyordu. O aslında bana doğru bakıyordu, gözünden bu arenadan olabildiğince hızlı çıkmak istediğini anlayabiliyordum. Bu sefer gerçekten korkmaya başladım.. Yani bilirsiniz, Tails gerçekten "Beni buradan çıkar!" demeye çalışıyordu bunu içimden hissediyordum.
Ok tuşlarından aşağı ya basarak onu daha hızlı yapmak istiyordum.
Birden yine o ürkütücü sesi duydum.. Kefka nın gülüşü.. bundan 10 saniye sonra Tails in ormana doğru koymasında yardım ettim. ve sonra Sonic in ekranın her tarafına doğru ışınlandığını gördüm. Yine siyah ve ışınlı gözler..
Birden Tails in arkasında Sonic i gördüm. fakat Sonic koşmuyordu O UÇUYORDU! gerçektende uçuyordu!
Tails durduktan sonra(Başka bir ara sahne) müzik durdu ve Sonic kayboldu. Tails yere çöktü ve 15 saniyeliğine ağladı.Bu sahne gerçekten çok üzücüydü izlerken göz yaşlarım aktı. Fakat sonra Sonic ortaya çıktığında Tails korku içinde bakıyordu.
Sonra Sonic Tails e doğru gülmeye başladı ve çok yüksek bir çığlık sesi geldi. Çığlık tam 5 saniye sürdü.Ve sonra ekranda bir yazı daha belirdi "Sen çok yavaşsın,Biraz daha devam etmek ister misin?" yazıyordu ve garip bir gülüş geldi.
Ben çok şaşırmıştım.. Sonic Tails'ı öldürdümü?Hayır o yapamaz.. O ve Tails çok iyi arkadaşlar değil mi? Sonic neden öyle bir şey yapsın ki?
Karakter seçim erkanına geri döndüm ve çok şaşırdım. Bu sefer Tails değişikti. Tails artık ekranda yok sadece bir TV ekranının içine sıkışmıştı. Tails ın dış görünüşü beni korkuttu.. Gözleri siyahtı ve kanıyordu. Tüyleri de siyahtı.Düşünmemeyi denedim ve Knuckles ı seçtim.
O gülüş yine geldi ve siyah ekran geldi 10 saniyeliğine, bu sefer seviyenin ismi "Koşamazsın!"
Bu sefer gerçekten ödüm patladı.Bunun hata olduğunu yada bir hack yada herhangi bir eşek şakası yada herhangi bir şey olduğunu söyleyemem ama gerçekten korkuyordum.
Bu seviye değişik görünüyordu, Scrap Brain Zone'un zeminiyle aynıydı fakat gök yüzü ana menüdekiyle aynıydı.karanlık bulutlar.Fakat müzik beni gerçekten ürküttü:Giggas ın müziğine benziyordu.. Earthbound da Pokey i yendikten sonraki gelen müzik.. Knuckles ın Tails gibi korkmuş görünüyordu.
Knuckles yola düz bir şekilde devam etti. Kırmızı statik ışıklar yanıp sönmeye başladı ve ürkütücü gülüş yeniden geldi.Bu sese alışmıştım artık.
Knuckles ın başına gelecek kötü şeyleri sezebiliyordum.. Ama yanılmışım.
Birden Knuckles koşmaya başladı ve ekranın sağ tarafında Sonic belirdi.Ve birden yok oldu.sonra ekranda yazı belirdi "BULDUM SENİ!" Şimdi korkmaya başladım, Sonic Knuckles ı buldu mu? Neler oluyor!?


Her neyse yeniden kırmızı statik ışık geldi ve bölüme geri geldim. Knuckles paniklemiş gibi görünüyordu..
Silent Hill in birinci final boss unun olduğu yer geldi.
Sonic ile bir boss fight mı yapıcaktık? Tanrıya dua ettim ve olmamasını istedim..
Birden Sonic belirdi. Knuckles ı döndürerek sonic e yumruk atmasını sağladım. Fakat Sonic yok oldu ve arkasında pixellenmiş sis bıraktı.Arka planda gülme sesi geliyordu ve sonic yine belirdi yine yumruk atmaya çalıştı ve yine yok oldu. Knuckles gittikçe panikliyordu. İçimden bir ses gittikçe bu işin çılgınlaşmaya başladığını hissettim.Sanki ben ve Knuckles ile ilgili bir akıl oyunu oluyordu..Yine bir ara sahne girdi araya, Knuckles dizlerine çöktü ve hıçkıra hıçkıra ağladığını gördüm. Izdırap çekiyordu.Sonic bizle oyun oynuyordu sanki!.Sonra Sonic güldü ve Knuckles ortadan kayboldu ardından ekran karardı. Yine bir çığlık sesi duydum. 3 saniyeliğine.


Sonra bir yazı geldi. "Oynayacak çok fazla ruh çok az zaman.. katılıyor musun?"
N'oluyor lan!? Neler oluyor ?! Sonic in oyun içinde benle konuşmaya çalıştığını düşünmeye başladım. Bunu düşünmek beni korkutuyordu..Knuckles Tails gibi bir ekrana hapis edilmiş ve simsiyah olmuştu..Buna inanmak istemedim. Gerçekten inanmak istemedim.
Oyunu kapattım ve biraz ara verdim. Biraz şekerleme yaptım(uyudum). Keşke yapmasaydım.Çünkü Knuckles ile Tails hakkında kabuslar görmeye başlamıştım.Onların seslerini duyar gibiydim "Yardım et bize" "Neden bizi ona verdin?" "Kaybol buradan o seni de bizimle almadan"
Ağlama sesleri Sonic'in gülüşü ile kayboldu.Kefka nın gülüşü... Fakat daha ağır bir şekilde.
"Sen oyun oynamak için çok eğlencelisin, tıpkı arkadaşın Kyle gibi."
"Arkadaşlarına katılman çok uzun sürmeyecek ve benim diğer arkadaşlarıma."
Bana doğru geldiğini gördüm.
"Kaçamazsın, Çocuk.Benim dünyamdasın. Tıpkı diğerleri gibi.."
Beni tuttu ve kanayan siyah gözlerinin içine baktım ve uyandım.


2 saat sonra oyunu devam ettirmek istedim. Neden bilmiyorum.Bilgisayarımı açtım ve oyuna dönüp Robotnik i seçtim.
Ekranda yine bir yazı geldi "..." Şimdi hangisini en korkuncu seçmeliyim?
Bu sefer bir tür hol gibi bir yerdeyim bunu hiç diğer klasik Sonic oyunlarında görmemiştim,Yer parlaktı, duvarlar grimsi mordu, mumlar ve orda burda kan izleri vardı, ekranın üst kısmında kırmızı bir perde vardı. Her 12 saniyede bir perde sallanıyordu, Ve gittikçe yavaşlıyordu.Fakat  bu oyunu oynarken
hareket ettiğini rahatça görebiliyordunuz. Müzik biraz garip ve hoştu, Piano sesiydi.Fakat dahasını biliyordum, Bu Hill Act 1 deki müzikti, Sadece bu tersten değildi.
Robotnik Tails ve Knuckles gibi tamamen ürkek değildi,fakat hafif bir paranoid'di.Sabit tuttuğumda kafasını sola doğru döndürüyor yaklaşık iki kere silkiyor.Onun nerde ve ne olduğu hakkında hiç bir fikri yokmuş gibiydi.Holün sonuna kadar koşarak gittim.(Bilirsiniz klasik bölümlerin sonu gibi)
Oyuna devam ettiğimde duvarların karanlık ve kırmızımsı olmaya başladığını fark ettim.Kırmızı meşaleler şimdi ürkütücü maviydi. Sonra Kefka nın korkunç gülüşünü yeniden duydum ve müzik yavaşlamaya başladı durana kadar. Aynı zamanda duvarlarda kırmızılaşmaya devam ediyordu.Yine çok korkuyordum.
Birden Sonic ekranın sağ tarafında belirdi ve kırmızı statik ışıklar belirdi.
sonra Sonic Robotnik i ortadan kaldırdı.Tıpkı Knuckles ve Tails e yaptığı gibi. 15 saniye bekledi ve En rahatsız edici resim belirdi.
Bu hiper-gerçekçi bir Sonic suratıydı(Resimdeki surat) karanlıkta bana doğru bakıyordu.Gerçekten çok gerçekçiydi mavi tüylerini görebiliyordunuz! dokunduğunuz zaman tüylerini hissetebiliyordunuz!.
Onun suratı.. aman tanrım.. Şüphesiz en korkunç gülümseme vardı suratında.
30 saniyeliğine suratına baktım gözlerimi ondan alamıyordum sanki gerçekten bana bakıyordu bana doğru gülüyordu...Bu surat... 3 kere ekran karıncalanmaya başladı 3. kez Kefka nın gülüşünü duydum bu sefer şeytansı versiyonunu..
Fotoğraf geri geldi ve bu sefer fotoğrafın altında bir yazı yazıyordu.
"BEN TANRIYIM"
Sonic'e bakarken bunu okudum ve gerçek bir anda beni vurdu.
Sonic bir canavardı, şeytandı,sadistik ve güçlüydü.. Onun kurbanları Tails, Knuckles,Robotnik ve Kyle.. Onlar sadece onun bir oyuncağıydı. Ve bu oyun onun karmakarışık,kabus dolu dünyası ve cehennemi.
Bir anda Sonic çığlık atar gibi güldü ve karanlık kırmızı statik ışınlar yanıp sönmeye başladı. Ses o kadar yüksekti ki kulaklarım çınlamaya başladı. ve kulaklarımı kapattım 7 saniye boyunca.
Sonra bir yazı belirdi "Round 2 için hazır mısın? Tom?"
Kefka nın gülüşünü duydum ses çok yakındı sanki Sonic tam yanımdaydı.Kafam çok karışmıştı her bakışımda deliriyordum.


Karakter seçim yerine döndüm.Tıpkı Knuckles ve Tails gibi Robotnik de TV'deydi.Onlar bu oyunun içinde tuzağa düşmüş ve sonsuza kadar bu kirpi tarafından işkence göreceklerdi.
Bilgisayarı kapattım ve hiç arkamı dönmedim.
25 saniye gibi bir süre yerimde durdum çok korktum.


Sonic şeytanın şekil almış haliydi. Oyununu oynayan herkese işkence ediyordu, sıkıldığında sizi oyunun içine sürüklüyordu. Sizi oyuncağı yapıp oynayabileceği cehennemine sürüklüyordu. Oyunu bilgisayarımdan silemiyordum. Sanırım oraya yapıştı, en azından kapayabiliyordum.

Sonra bir arkamdan bir ses geldi tıpkı bir fısıltı gibi..
"Bu işi benim için ilginç tut, Tom."
Bu sesin nerden geldiğine bakmak için arkamı döndüm ve gördüğüm şey yüzünden altıma sıçtım ve tabiiki de çığlık attım..
Yatağımda oturuyordu. Beni gözetliyordu..
Sonic'ti, Gözlerinin altında kan lekeleriyle bana bakıyordu.




ÇN:Evet arkadaşlar bir süre önce paylaşacağımızın haberini verdik ve karşınızda Sonic.exe

Bir yerde ''ben tanrıyım diyor'' The expressionless pastasındada bu cümle vardı değilmi yanılıyormuyum acaba.

"Bathroom Creature"

Hiç evde yalnızken duş aldığın zamanlarda duş perdesinin arkasında bir şey hareket ediyormuş gibi hissettin mi? Ya da seni izlediğini? Yukarı baktın mı? Belirsiz bir şekilde görünen kaşları ya da duş perdesinin üst tarafındaki yağlı saç öbeğini gördün mü?

Bu iyi bir fikir değil. Onu görmeni sevmez.

Onun sevdiği şey saçının şampuanlı olması, çünkü o zaman gözlerin yanmasın diye onları kaparsın. Daha da sevdiği şey pembe, yumuşak yüzünün her bir yanında sabun ve köpükler olması. Bu en sevdiği şey. Çünkü gözlerin sıkıca kapalı, mesela plastik duş perdesinden gelen sürtme seslerini, banyo zemininden gelen pençe seslerini  ya da bir salyanın nazikçe damlamasını duyduğunda  onları açmak istesen de, onları açmazdın çünkü o  zaman gözlerin yanardı. Değil mi? Öyle.

Gözlerini açma. Çünkü eğer onun yüzünü görürsen, bakışlarını yakalarsan….

Şey. Fark edecektir. 

Ç.N:
Nihayet internetim geldi :3
Bu CP kısa ama etkili :D  
Eminim banyo yaparken aklınıza gelip duracak *-*  Bir tane daha var bunun gibi, bulursam onu da çevireceğim :D 

16 Kasım 2014 Pazar

"We Danced"

Eğer bodrumda oturuyorsanız ayak sesleri alışılagelmedik bir şey değildir, bu yüzden üst kattaki koridordan gelen ayak seslerini duyduğumda önemsemedim. Onun erkek kardeşim olduğunu düşünüp yaptığım küçük, anlamsız işe geri döndüm. Sesler birkaç dakika boyunca devam etmişti ve ben de sinirlenmeye başlıyordum. Sesler gittikçe daha gürültülü bir hale geliyordu, ofladım. Erkek kardeşimin gecenin bu saatinde ne halt yediğini merak ediyordum. Hiçbir şey yapmadan oturdum, çünkü yukarıdaki gürültü patırtı yüzünden odaklanmak imkânsızdı. Demek istediğim, sanki enerji dolu biri giriş katında yürüyor gibiydi.

Orda oturup seslerin gittikçe daha hızlı ve daha vahşi olmasını dinledim. Sadece ordan oraya hareket ediyordu, hatta neredeyse bir ritim oluşturuyordu. Sesler daha da hızlandı ve daha da vahşileşti, üst katın her yerindeymiş gibiydi. O anda fark ettim ki, bu şey her neyse bir insan değildi. Hiçbir insan öyle hareket edemez.

En sonunda “Neler oluyor?!” diye bağırdım. Ondan sonra tüm sesler bir anda durdu. Her şey bir anlığına sessizleşti. Ardından sakin ayak seslerinin bodrum kapısına doğru yaklaştığını duydum. Kapı açıldı ve ayak sesleri tekrar durdu. Sonraki 3 dakikada kendi nefesimi dinledim, ardından bittiğini düşünerek derin bir iç çektim. Görünüşe bakılırsa başka bir şey daha dinliyormuş. Aniden merdivenlerin alt kısmında bir gümleme duydum ve telaşla ayağa kalkarken sandalyemi devirdim. En yakın giysi dolabına koşarken acayip, saçsız, 4 ayağı üzerinde duran yaratığı gördüm. Yaralanmış ayağını sarhoş edici bir ritimle yere vurup dans ederek bana doğru geliyordu. Giysi dolabına atladım ve kapıyı kapadım. Yarım saniyelik bir duraklamadan sonra aynı ritmi kapıdan duymaya başladım.

Ses sadece devam ediyor, hiç durmadan, dinlenmeden, nefeslenmeden. Saatlerdir bunu yapıyor. Ve ben, kendimi parmaklarımla aynı ritmi çalarken buluyorum. Ama sonra sesler başladığı gibi bitiyor. Bir süre bekliyorum, ardından dışarı bakıyorum. Gitmiş. Işığı açıyorum ve kendimi sandalyeye bırakıyorum. Güvendeyim. Rahatlıyorum ve birkaç dakika düşünüyorum. Sonra ayağımın yerde ritim tuttuğunu fark ediyorum. Belki de ritim o kadar kötü değildi, hatta o ritmi dans etmeye yetecek kadar seviyor olabilirim.
Bu yüzden dört ayağımın üstüne iniyorum,

Ve dans etmeye başlıyorum.

Ç.N:
Selam gençler :3  İnternetim 3 gün içinde gelecek, biraz daha sabretmeliyiz *-* 
Ve bu Cp gerçekten de psikopatça bir şey o_O 
Yorumlarınıza da 3 gün sonra cevap yazacağım ^_^  O yüzden yorum bırakmayı unutmayın :))
Ve Slender-Man pastası soran gençler, linkteki CP'deki uzun adam Slender-Man oluyor :D 
http://creepypastaturkce.blogspot.com.tr/2014/07/the-face-that-watches.html

13 Kasım 2014 Perşembe

"SQİDWARD'S SUİCİDE"

Eğer sonda bir cevap vermek istiyorsanız,hayal kırıklığına hazır olun.Çünkü bundan başka bir şey yok.
2005 den beri Nickelodeon Stüdyolarında animasyon stajyerliği yapıyordum.Maaş fena değildi.En iyi stajda değildi,fakat birazcık ikramiye gelince hiç de fena değildi.Yetişkinler için bu bir şey ifade etmiyordu, ama en çok bu zamanda çocuklar için çok önemliydi.
Şimdi,Editörlük ve animasyonlara direk olarak çalıştığımdan beri,Yeni bölümlerde rating kazanıyordum.Çok gerekmeyen detayları kullanmadan yapıyordum.Onlar geçenlerde yeni bir SpongeBob filmi yapmışlardı ve içinde bütün stüdyo eşyaları kullanılmıştı ve son derece yaratıcı bir sezon a başlangıçtı.Fakat beklemek bize sadece daha fazla üzücü nedenler veriyordu.
Ben ve iki diğer stajyer edit odasındaydık birlikte son seslendirmeleri yerleştiriyorduk.Bize teslim edilmiş sözde bölüm "Fear of a Krabby Patty" ve toplanmış izlenecek bir ekran.Şimdi, sahte çapkın başlıklar karşımıza çıkıyordu.SpongeBob ve Patrick kendini bir tarak kabuğu gibi benimsediklerinde "Sex nasıl işe yaramaz" demek yerine "Rock-a-bye-Biavle" deniyordu..Ne zaman "Squidward'ün İntiharı" Başlığını gördüğümüzde bunun bir eşek şakası olduğunu düşünmüştük.
Bölüm, The Happy-Go-Lucky müziği ile başladı.Squidward klarneti ile pratik yapıyordu,Daha sonra SpongeBob dışarıdan gülüşü duyuluyordu ve Squidward duruyordu.Camdan onu rahat bırakmasını söyleyerek bağırıyordu ve geceleyin konseri olduğunu çalışmasının gerektiğini söylüyordu.SpongeBob Tamam der ve Sandy ve Patrick i görmeye gider.Ekran balonlarla kaplanır ve Squidward un konserinin sonunu görürsünüz.
Bir kaç saniyelik farkla müzik animasyondan daha önce geliyordu. Fakat müzik bitince aradaki fark normala dönüyordu.. Squidward'ın bütün medeni korkmuş görünüyordu,Kamera kalabalığa döner ve SpongeBob kalabalığın ortasındandır, Ve o da "Yuuuuuh" diyordu.Ona hiç benzemiyordu.Bir anda herkesin gözleri detaylanmaya başladı çok detaylıydı.
Kamera yine Squidward a döndü.. Yatağının kenarında oturuyordu.Kimsesiz terk edilmiş görünüyordu.Kamera cama doğru döndü geç saat olduğunu anlayabiliyordunuz konserden baya zaman geçmişti. sadece gözlerini kırpıyordu ve öylesine bakıyordu.. 30 saniye sessiz durdu ve Squidward dokunaçlarını gözlerinin üstüne koyup ağladı.1,2 dakika böyle devam etti.
Ekran suratına yavaşça yaklaşmaya başladı.Hıçkırmasının sesleri yükselmeye başladı. Ve gittikçe gerçekçi olmaya başladı. Nasıl yaptıklarını bilmiyorum daha iyi ekipman alınmamıştı stüdyo ya..
Sesten sonra rüzgar ve hıçkırık sesleri çok soluk çıkmaya başladı. sonra bir anda flaş patladı arada bir fotoğraf çıktı ve tekrar ekrana geri döndü.. animasyon editörleri tekrar o sahneyi yavaşlatarak baktılar.. Gördüğümüz şey korkutucuydu. Ölü bir çocuğun fotoğrafıydı 6 yaşından daha büyük görünmüyordu suratı kanlı ve ezilmişti ve çıplaktı.Üzgün tarafı ise fotoğrafçının gölgesiydi. Hiç bir polis yada ambulans görünmüyordu. Devam ettik.. Bunun bir eşşek şakası olduğunu düşünerek.
Ekran tekrar Squidward a döndü yine hıçkırıyor her zamankinden daha yüksek sesle..Bir anda gözlerinden kanlar akmaya başladı ama bu normal kan değildi bu hiper gerçek haliydi.. dokunduğunuzda eliniz kanlaşıyordu..Sesler gittikçe derinleşmeye devam ediyordu.
Bundan saniyeler sonra Squidward, rüzgar sesleri ile sessizleşti. Dokunaçları sarktı ve gözleri normale döndü. Ve Ekrana doğru bakmaya başladı. 10 Saniye sonra hıçkırmaya başladı ve en korkunç değiştirilmiş çığlık sesleri gelmeye başladı.
Göz yaşları yerine kan akmaya başladı ve derin bir gülüş sesi geldi ve 5 tane resim belirdi.
(BAŞKA YERDE 2 KERE AYNI ŞEY YAZILMIŞ.)
Squidward 3 saniye sonra kalın bir ses ile "YAP ŞUNU" dedi ve Squidward eline pompalı tüfek alır ve ağzına koyar ve tetiği çeker. Gerçek beyini ve kan efektleri belirir ve duvarlara kan bulaşır. Sonra bölüm biter.
Mr.Hillenburg bu konuda çok kızgındı.
Ne olduğunu yada neler döndüğü hakkında hiç bir şey bilmiyordu. Bu olaylar olduktan sonra çoğu çalışan odayı terk etti.Sonra ne mi oldu? Bu iki bölümü izlemem benim kafamı korkutucu kabuslarla kapladı.


ÇN:Yazım yanlışları varsa kusura bakmayın arkadaşlar rei dönünce daha sık paylaşım yapacağız.Sadece dar bir zaman geçiriyoruz ama bitince daha iyi ve daha düzenli paylaşımlar yapılacaktır.

9 Kasım 2014 Pazar

"The Sensabaugh Tunnel


Ç.N:
Kusura bakmayın gençler bir süreliğine gelemedim. Taşındığımız eve 4 gündür interneti bağlayamadılar -_-  Şu an babamın iş yerinden yazıyorum çünkü anlaşılan bir süre daha internetim olmayacak T_T  Yorumlarınız olursa internetim geldiği anda cevap vereceğim :3 
Bu arada bu CP pasta da gerçektir ^_^

The Expressionless

1972 Haziranında, Cedar Senai hastahanesinde beyaz, kanla kaplı bir cüppe giyen bir kadın belirdi. Şimdi, bu haliyle pek de şaşırtıcı olmamalı.
Sonuçta yakın çevrede insanlar sıklıkla kaza geçirip tıbbî yardım için en yakındaki hastahaneye geliyorlardı, fakat bu kadında onu görenleri dehşete düşüren ve kusmalarına neden olan iki şey vardı.

İlki, tam olarak insan olmamasıydı. Plastik mankene yakın bir şeye benziyordu, ama normak bir insanın maharetlerine ve akıcılığına sahipti.
Yüzü bir plastik mankeninki kadar kusursuzdu, kaşları yoktu ve makyaja bulaşmıştı.

Ağzında sıkışmış bir kedi yavrusu vardı. ağzı o kadar sıkı bir şekilde kapalıydı ki hiç bir diş görünmüyordu ve hala daha cüppesinden yerlere kan fışkırıyordu.
Kadın, daha sonra yavruyu ağzından çıkarıp bir kenara fırlattı ve yıkıldı.

Hastane girişine adım attığı andan, odaya götürüldüğü ve sedasyona hazırlanmadan önce temizlendiği ana kadar tamamiyle sakin, ifadesiz ve hareketsizdi.
Doktorlar, onu yetkililer gelene kadar dizginlemenin en iyisi olduğunu düşündüler ve kadın buna karşı koymadı.
Kadından hiçbir şekilde bir cevap, karşılık alamıyorlardı ve çoğu hasta bakıcı bir kaç saniyeden fazla doğrudan ona bakamıyor, fazlaca rhatsız hissediyorlardı.

Ancak bir diğer hasta bakıcı ona sakinleştirici vermeye çalıştı, kadın aşırı bir güçle karşılık verdi. Aynı boş ifadeyle aniden yataktan yükselirken iki çalışan onu tutmak zorunda kaldılar.

Duygusuz gözlerini erkek doktora doğru çevirdi ve alışılmadık bir şey yaptı. Gülümsedi.

O an, bayan doktor çığlık attı ve şoka girdi. Kadının ağzındakiler insan dişleri değildi daha çok uzun, sivri çiviler gibiydi.
Ağzının tamamen, zararsız bir şekilde kapanması uzun sürdü...

Erkek doktor bir an için gözlerini ona dikti ve sordu "Nesin sen böyle be?"

Adamı gözlemek için kafasını omzuna doğru eğdi. Gülümsüyordu.

Uzun bir ara oldu, güvenlik alarma geçirilmişti ve koridordan gelişleri duyulabiliyordu.

Yaklaştıklarını duyduğunda, ileriye fırladı, dişlerini adamın boğazına geçirdi, şahdamarını söktü ve adamı yere düşmesi için bıraktı, nefes almaya çalışırken adam, kendi kanında boğuldu.

Kadın, ayağa kaltı ve adamın önünde durdu. Adamın gözlerindeki yaşan belirtisi yok olurken, kadın yüzünü arada neredeyse boşluk kalmayana kadar adamın yüzüne yaklaştırdı.

Daha da yaklaştı ve adamın kulağına fısıldadı.

"Ben... Tanrıyım..."

Kadının sakince yürüyüp giderken güvenliği selamlayışını izlerken doktorun gözleri korkuyla doldu. Gördüğü son şeyler, kadının herkesten kendine teker teker ziyafet çıkarmasıydı.

Olaydan kurtulan kadın doktor onu "İfadesiz" olarak isimlendirdi.

Kadını bir daha gören olmadı.







ÇN:Yazıcak birşey bulamadım ama genede birşeyler yazayım.Eee sonunda resimli bir Creepypasta paylaştım gerçekten içimde kalmıştı rahatladım.Bu konuya neden bu kdar taktığımı merak etmiyorsunuzdur ama ben yinede açıklıyayım.İnsanların en iyi öğrenmesinin yolu konuyu görsel şekilde ifade etmektir yani hafızada daha kalıcı olur ve hayalgücü ile korkunun artmasını sağlar.

7 Kasım 2014 Cuma

Tortune.avi


Şuan bunu yazarken kendi odamda dolapta kilitliyim, haykırıyorum fakat kimse beni duymuyor.Ben o internet hayaletlerinden biri olduğunu düşünüyorum, okuduğum mesajda
aynen şunlar yazıyordu "Etrafindakileri savunmak mümkün olabilir.Sevdiklerinizden uzakta kal.Kimseye söyleme ve ölümü kucaklama."

Benim hikayem sabah erken saatlerde başladı.Sabah fatura varmi diye maillerimi kontrol ediyordum, kapı çaldı kapıyı açtığımda sadece yerde bir zarf vardi ve icinde bir flash disk vardı.
Ben onu aldım(almaz olaydım), iceriye girdiğimde eşim :

-Hadi git artık işe geç kaldın.

Ve bende o aceleyle flash disk'i masaya bırakıp gittim.
İşteyken o flash disk sürekli aklımdaydi ya garip bir şakaydı yada bir pazarlama şirketinin yaptığı kampanyaydı.

Eve geldiğimde yerde kandan şeritler ve eşimin ölü cesetini buldum.Eşim bilgisayar ekranının önünde ölmüştü.Ekranda bomboştu.Gözlerimde yaşlarla
o anlık sinirle bilgisayar kasasına vurdum.Baktım ki o bana gelen Usb takılıydi.Hemen bilgisayara baktım.

D:TaşınabilirDisk adlı bir klasörde "Torture.avi" adında bir dosya vardi.Hiç düşünmeden videoyu açtım otomatik olarak videoyu çalmaya başladı.

Videoda :

Bir yatakta 7, belki 8 yaşındaki kız siyah beyaz video izliyor.20.saniyede kız aniden yatağa oturur.Gözleri geniş, bezelye yeşil küreler gibi açılır.Bir anda
çığlık atmaya başladı.Havadan hayvana daha doğrusu insanlık dışı varlik geliyor.Aniden anladimki bu videoda yaşanan olayların olduğu sokak bana tanidik geliyor.
Tanıdık bir ev ve tanıdık bir mahalle.Adam bizim eve doğru geliyor farkettim.Kalp atışlarım hızlandı.Koyu kapüşonlu bir adam kapıya dayandı.Kapının önüne iyi bir barikat yaptım

İçimden :

-Ben ölmek üzereyim, eğer son sözüm varsa da kimse bu videoyu izlemesin.Yakında sizde bir flash disk alacaksınız...



ÇN:Arkadaşlar bu hafta başka Pasta paylaşamıyacağım.Artık sınav haftası ve bizim sınavlarımız diğerlerine göre daha yoğun ve zor.Sayısal sınıfının getirdiği saçma sapan gerekçelerle bu sınavlarımın yüksek olması lazım bu yüzden aşırı derecede ders çalışmam lazım.Bu arada hep resim atıcam diyorumda kaynıyor gidiyor arada ama bi arada halledicem onu merak etmeyin.

5 Kasım 2014 Çarşamba

"I Told You to Smile"

Ocak ayının 2'siydi. Kapıdan gelen tıklamayla uyandım. Her 3 saniyede bir tıklanıyordu. Terliklerimi giydim ve merdivenlerden aşağı indim. Aşağı doğru inerken, tıklama sesi hızlandı, kalp atışlarına benziyordu. Kapıya ulaştığımda, tıklama durdu , dışarı baktım ve orda hiç kimse yoktu.

Bunun çocukların yaptığı bir şaka olduğunu düşünerek odama geri döndüm ve yatağıma girdim. Saat 04:21'de ön kapının çarpma sesine uyandım. Dehşet içinde yerimden zıpladım. Donmuş pencereme baktım ve buzlu camın her yerine yazılmış "Gülümse" yazısını gördüm. 911'i aramaya hazır halde yanımda duran telefonu aldım, üstünde "Sana gülümsemeni söyledim." yazan bir mesaj vardı. Ağlamaya başladım ve hayatım için dışarı koştum.

Dışarı çıktığım anda yolun karşısında bulunan komşularımın kapısını çaldım. Kapıyı açtılar ve ben hıçkırarak ağlarken bana sarıldılar. Ardından polisi aradılar. Polisler evimi iyice aradıktan sonra saat tam 5:42'de geri geldiler. Bana evimde benden başka birinin bulunduğuna dair hiçbir iz bulamadıklarını söylediler. Penceremdeki yazılar gitmişti, telefonumdaki mesaj da. Bana biraz uyumamı, kaygı ve stres problemim için bir doktora başvurmamı söylediler. Canınız cehenneme .  Bana olan şeyi gerçek olduğunu biliyordum.

O günü takip eden akşamda, bütün bir günü komşumun evinde geçirdikten sonra , eve gittim. Yatak odama çıktım ve bir kamera yerleştirdim. Kamera odanın kapısına ve yatağıma odaklanmıştı. Kayıt tuşuna bastıktan sonra uykuya daldım.  Çok şükür, kesintisiz bir şekilde uyumuştum. Ancak kamera görüntülerini izlediğimde, gördüklerime inanamadım.

Saat 03:00'da, bir şey yatağımın altından çıktı. Tamamen çıplak ve bir anoreksiya hastası* gibi görünüyordu. Ayağa kalktı ve yatakta yatan bana baktı. Hiç hareket etmeden 1 saat boyunca öyle durdu. Sonra hareket etti. Kameraya yüzü görüntünün tamamını dolduracak kadar yaklaştı. Aşırı derecede solgundu ve kafasının her yerinde şişkin damarlar vardı. Gözleri tamamen siyahtı, ağzında kocaman bir gülümseme vardı. 2 saat boyunca kıpırdamadan, gözünü kırpmadan kameraya baktı. Sadece kafasını hafifçe döndürüyordu.

Kameraya baktığı 2 saat geçtikten sonra, yatağa geri döndü ve tekrar altına girdi. Yataktan kalkıp kameraya doğru yürüdüğümü gösterinceye kadar videoyu ileri aldım. Video bitti. Korkudan donup kalmıştım. Kamera kaydı onun geri dönüp yatağın altına tekrar girdiğini göstermişti, gitmemişti. O şey her ne ise, hala ordaydı.



Ç.N:
*Anoreksiya Hastası: İnsanların kendilerini aşırı şişman olarak görüp hiç yememeleri sonucu gerçek anlamda bir deri bir kemik kalmaları. 

Gençler kusura bakmayın ya :/   Sonic.exe'yi falan paylaşacaktım ama çeviri yapmak için uygun ortam yok evde. Taşınıyoruz ve her şey çok karışık o_O   Bu yüzden biraz sabretmenizi rica edeceğim :3

1 Kasım 2014 Cumartesi

"Chair of Death"

Lanetli "Ölüm sandalyesi" üstüne oturan herkesi öldürüyor.

1702 tarihinde suçu kanıtlanmış bir katil olan Thomas Busby işlediği suçlar için idama mahkum edilmişti. Son isteği Thirsk/İngiltere 'de bulunan favori meyhanesinde son bir yemek yemekti. Yemeğini bitirdikten sonra ayağa kalktı ve "Benim oturduğum sandalyeye oturmaya cesaret eden kişiyi ölüm aniden vursun." dedi.

Sandalye olduğu yerde yüzyıllarca kaldı, ve patronlar sandalyeye oturtma konusunda iddiaya girerlerdi. 2. Dünya savaşı sırasında meyhaneye düzenli olarak gelen bir pilot, ve bölgesel halk o sandalyeye oturanların savaştan dönmediklerini fark etti.

1967'de, 2 kraliyet pilotu sandalyede oturduktan sonra sürdükleri kamyonu bir ağaca çarptılar. 1970'te bir duvar ustası sandalyeyi test etmek için oturdu ve o günün akşamı çalıştığı yerdeki bir deliğe düşerek öldü.Bundan bir yıl sonra, sandalyeye oturan bir çatı tamircisi tamir ettiği çatının çökmesi sonucu öldü. Meyhane'yi temizleyen kadının ayağı takıldı ve sandalyeye düştü. Kısa bir süre içinde beyin tümörü yüzünden öldü.

Liste böyle uzar gider, ve sonunda meyhanenin sahibi sandalyeyi bodruma indirdi. Ne yazık ki, bodrumda durmasına rağmen başka bir kurban daha verildi. Teslimat işlerinden sorumlu adam paketleri bodruma yerleştirdikten sonra kısa bir dinlenme için sandalyeye oturdu, aynı gün bir araba kazasında öldü.

En son olarak, 1972 yılında meyhane sahibi sandalyeyi bir müzeye bağışladı. Sandalye müzede yerden 15 metre yukarıda asılı olarak sergilenmeye başlandı, böylece herhangi biri yanlışlıkla sandalyeye oturamazdı. Neyse ki o zamandan beri kimse sandalyeye oturamadı.

ÇN:
Bu gerçek bir hikayedir bilginiz olsun :3 
Bu arada yakın bir zamanda Minecraft ve Sonic'in Creepypasta'larını çevireceğim :D
(Sonic.exe , Entity 303)