26 Ağustos 2015 Çarşamba

Lost Silver -Pokemon-


Ben tek başına bir apartmanda yaşayan bir kolej öğrencisiyim. Pokemon Heart Gold/Soul Silver çıktığından beri gerçekten aşırı heyecanlıyım. Fakat okul yüzünden kendimi 4chan ve Bulbapedia gibi mizah sitelerinden ayırmak zorunda kaldım.

O zamanlar okulla uğraşıyordum ve fakirdim, o yüzden SoulSilver’i alacak param yoktu. Okul yılım bittikten sonra Amazon’ndan Soul Silver’ı sipariş ettim. Bir hafta gibi bir sürede geleceği söylendiğinde, o sırada bende Gameboy’umda Crystal versiyonunu oynamaya karar verdim.

Fakat bir süre sonra hatırladım ki annem o oyunu atmıştı çünkü kayıtlarım silinmişti. Annem aynı zamanda Silver versiyonunuda atmıştı, o yüzden sadece Gameboy’um var elimde. Bende dışarı çıkıp Gamestop’tan daha önce kullanılmış Silver versiyon aldım, zaten başka Pokemon oyunu kalmamıştı oradada.

Eve döndüm , nostalji yaşamaya hazırdım. Fakat, işler bu kısımdan sonra korkunçlaşmaya başladı, ve bu yazıyı okumanızın nedenide yaşanılanlar zaten.

Gamefreak logosu her zamanki gibi çıktı, fakat orada dondu. Cart error verdi sandım, o yüzden kapatıp açtım. Aynı şey gene yaşandı. A ve Start tuşlarına durmadan basmaya başladım, ve diğer butonlarada. Daha sonra logo yok oldu ve 5 saniyeliğine falan siyah bir ekran görüntüsü oldu. Birden bire, normalde olacağı gibi menüye gitmektense, zaten daha önce kayıt edilmiş bir oyuna başladım, garipti çünkü cart’ın yeni olduğunu sanıyordum. Genede, oyalanmadım, ve “Continue” butonuna basarak önceki adamın yaptıklarına bakmaya karar verdim.

Öncelikle Trainer ismine baktım. İsmi sadece “...”dı. Adam orjinallikten anlamıyor.

Profiline baktım, oyunda 999:99 saat geçirmiş, tüm 16 Badge’leri toplamış, 99999.9 Pokedollar’ı var, ve tüm 251 Pokemon’da Pokedex’te kayıtlı.

Pokedex’te Mew ve Celebi bile kayıtlıydı, o yüzden herhalde ya Game Genie kullanmış yada gerçekten hakiki bir Pokemon hayranı.

Pokemon’larına bakıp ne kadar iyi bir takımı olduğunu görmek istedim. 5 Unown vardı ve 6. Pokemon “HURRY” (Anlamı: Çabuk) isimli Pokemondu. Herhalde şakadır diye düşündüm, genede Pokemon’ların profillerine bakmaya karar verdim. Düşündüğüm gibi, isimleri Unown’dan farklı şekillerdi, hepsi Level 5’ti. Unown diliyle pek aram yok fakat “LEAVE” (Anlamı: Çık) diyordu.

6. Pokemon Cyndaquil çıktı. Görünümü normaldi, fakat 5 Level’di ve sadece 1 HP’si vardı, ve sadece 2 attack’ı vardı: Leer ve Flash. İsmini niye HURRY koyduklarını anlamadım. En anlamadığım şey ise sesin sonda olmasına rağmen hiç bir Pokemon’un ağlama sesi yoktu. Sessizlik vardı.

Takıma bakmaktan sıkılıp kapattım. Başladığımda Bellsprout kulesinin içindeki bir odadaydım. Neden bilmiyorum ama etrafta kimse yoktu. Müzikte yoktu. Çıkış veya merdivende yoktu. Yada ben olmadığını düşündüm.

Etrafta 5 dakika boyunca gezindim fakat çıkış yolu bulamadım. Bu odayı bile zaten Bellsprout kulesinde daha önce görmemiştim. Escape Rope vardır diye düşünüp itemlerime baktım fakat çantam bomboştu. Etrafta Wild Pokemon’da yoktu.

Sonunda, bir merdiven buldum, “sütun”un arkasında duran. Ekran simsiyah oldu ve müzik sonunda başladı. Sonunda rahatladım.

Oyunda loading olmadığını farkettim. Bu karanlık bir odaydı ve FLASH hareketine ihtiyacımız vardı. Pokegear’ımdaki radyo’ya girdim. Radio Card’ım yada telefon card’ım yoktu. ( Bu arada ana Trainer’imize artık Gold diyeceğim, kafanız karışmasın.) Sadece Gold’un karanlıkta yürüdüğü görünüyordu.

Daha sonra farkettim ki Cyndaquil’de FLASH vardı, o yüzden Pokegear’ımı kapatıp Cyndaquil’e FLASH kullandırttım. Ama “HURRY has used Flash!” diye bir mesaj falan çıkmadı. Sadece oda aydınlandı, ve odayı görünce yaptığıma pişman oldum. Oda kırmızı kan rengindeydi ve güneye giden gri bir yol vardı. Daha önce kullandığım merdiven artık yerinde değildi.

Başka bir seçeneğim olmadığından güneye gitmeye başladım. Her 20 adım atışımda ekran karanlıklaşıyordu. Yolun sonuna geldiğimde, bir tabela gördüm. Tabela’da “TURN BACK NOW.” Yazıyordu. (Anlamı: HEMEN GERİ DÖN.)

Bir anda karşıma “YES/NO” ekranı çıktı. Fakat bana soru sorulmamıştı. Ne yaptığımı bilmeden YES’e bastım, ve ekran gene karardı, “merdivenden çıkma” sesleri çıkararak. Unown Radio müziği durdu, ve bir kaç saniye sonra çok ta ürkütücü olmayan Poke Flute radio müziği ile değişti.

Gene karanlık bir odadaydım, nefesimi tuttum ve tekrar FLASH kullandım. Bir anda, “HURRY was fainted!” yazdı. Garipti çünkü ölmesine neden olacak hiçbir şey yoktu ve kesinlikle bir battle içinde değildim. Hemen Pokemon’larıma baktım ve o artık party’mde değildi. Aslında, biraz araştırdıktan sonra, hiçbir Pokemon’um benimle değildi, fakat hepsi 10 level Unown’la değişti. Unown’un ismini okudum. İsmi “HEDIED” di. (HEDIED = OÖLDÜ)

O korkunç değişimden sonra, etraf aydınlanınca, sadece 4 kare büyüklüğündeki küçük bir odada olduğumu farkettim. Duvarlar gri taştan yapılmıştı, içi boş bir yerdeydim. Odanın dışarısında Pokemon Red/Blue’dekilere benzer mezarlıklar vardı. Bu küçük odanın etrafında yürüdüm ve A’ya bastım fakat hiç bir şey olmadı.

Zaten artık bunun hacklenmiş bir oyun olduğunu ve bir yavşağın bunu insanları korkutmak için Gamestop’a sattığını anlamıştım bile. Fakat merakım yüzünden devam ettim. Trainer’in profilini tekrar inceledim, Gold’un görünümünde kolları yoktu. Aynı zamanda daha az şık görünüyordu, ve daha fazla üzgün ve boş, anlatamıyorum bile. Bir anda nedense, 24 badge’yide topladığını söyledi, ki bu imkansızdı.

Bi süre sonra karakterim birden büküldü ve Escape Rope hareketini yaptı. Fakat havaya doğru uçacağına, karakterim yavaşça aşağıya büküldü, batıyormuş gibi.

O sahneden sonra müzik durdu. Sonunda iniş yaptığımda, Gold’un görünümü tamamen değişmişti. Kırmızı renkli kıyafetleri yerine bembeyaz bir görünümü vardı, ten rengi bile beyazdı. Sanki renksiz bir Gameboy oyunundan çıkıp renkli bir Gameboy’a girmiş gibi. Profiline baktım, ve şimdide bacakları yoktu ve gözlerinden kırmızı kanlar akıyordu. Ayrıca şuanda 32 badge’si olduğu yazıyordu, bu beni korkuttu çünkü bu sayının değişmesi ciddi birşey olduğunun göstergesiydi.

Pokemon’larıma baktım, bu sefer 5 Unown vardı ve isimsiz 100 Level Celebi. Unown’lar 15 levellerdi ve isimleri “DYING”di. (DYING = ÖLÜYOR) Celebi’nin profiline baktım. Parlak bir Celebi’ydi fakat görünümünün yarısı vardı sadece. Bir kol, bir bacak, ve bir göz. Ve sadece bir attack hareketi vardı: “Perish Song”.

O anda Sprout Tower’daydım, önceki sütun gibi, fakat bu sefer herşey kıpkırmızıydı. Kuzeye yürüdüm, sonsuza kadar yürüyecekmişim gibi hissettiriyordu. Bu sefer sonunda bir kaç erkek ve kadın NPC’leri gördüm. Hepsi sütuna bakarak sıraya dizilmişlerdi. Bembeyazlardı, ve onlara konuşmaya çalıştığımda hiçbirşey olmuyordu. Kuzeye gitmeye devam ettim, yolun devamında sütuns onunda kesilmişti, ve Red duruyordu o kısımda. Red’e doğru çıktım, fakat A’ya bile basmamıştım, ve birden battle’ye başladım.

Müzik tekrar başladı, bu gene Unown Radio müziğiydi, fakat tersten çalıyordu. Gold’un arkadan dövüş görüntüsü öndekiyle aynıydı, kanlı gözler, beyaz ten ve olmayan kollar, Red’in görünümü ise normaldi. “wants to battle!”diye bir yazı çıktı, Red’in ismi yazmıyordu. Ve ikimizdede sadece bir Pokemon vardı, garipti çünkü yemin ederim ki Unown’larla beraber 6 Pokemon’um vardı. Parlak Celebi’m çıktı, gene yarım bir görünüme sahipti. “Parlak” sesi ve animasyonu değişikti, sesler “Screech” hareketinin sesi ile aynıydı. Red normal erkek görünümde bir Pikachu çıkardı, fakat o Level 255’ti ve görünümü üzgündü, gözlerinde yaşlar vardı.

Normal “FIGHT/ITEM/PKMN/RUN” komutlarından farklı olarak, sadece saldırı komutları vardı. Celebi sadece bir harekete sahip olduğundan onu kullandım, fakat, Pikachu 255 level olduğundan, o başladı.

“Pikachu used CURSE!” kendisinin hızını ve diğer şeylerini düşürerek. Pikachu’nun curse kullanabildiğini bilmiyordum bile.

“Celebi used PERISH SONG!” 3 turdada iki Pokemon’da yenildi .

Bu sırada Fight menüsüne gitmedim bile, dövüş benim kontrolüm olmadan devam etti. Ve animasyonlarda yoktu.

“Pikachu used FLAIL!” fazla etki etmedi çünkü Level ve boost’u maximumdu.

“CELEBI used Perish Song!” hiç bir şey olmadı.

“PIKACHU used FRUSTRATION!” çok büyük bir etki etti, Celebi’nin 10HP’den daha fazlasını düşürdü.

“CELEBI used Pain Split!” sürpriz oldu benim için çünkü Celebi başta bu hareket sahip bile değildi. Şimdi Celebi ve Pikachu ikisindede 150 HP vardı.

“PIKACHU used MEAN LOOK!” hiç bir şey olmadı.

Beklendiği gibi, Perish Song’un etkisinden sonra, Celebi’m bayıldı. Fakat yazıda “CELEBI has died!” (Celebi öldü!) dedi ve ekrandan normal olarak çıkacağına, CELEBI sadece görünmez oldu. Fakat Pikachu hala yaşıyordu.

Pikachu önceki 5 attack’tanda farklı bir attack kullandı.

“PIKACHU used DESTINY BOND!”

Daha sonra “PIKACHU has died!” yazdı (Pikachu öldü!), ve yavaşça Pikachu yok oldu. Görüşüne göre yenen bendim, fakat Red önüme çıktı ve “..............” dedi.

O kısımda korkudan ödüm patladı, çünkü Red idam edilmiş gibi görünüyordu, vücudundan başka hiçbir şey bırakmayarak. Müziğinde durmasıyla battle sona erdi.

Dünyaya geri dönmüştüm, ve Gold’un görünümü tekrar değişmişti. Bu sefer Red’in görünümüne sahipti. Hızlıca Gold’un profiline baktım, bu sefer ondan geriye kalan tek şey kafasıydı. Kafası biraz yakın duruyordu ve gözlerinin içi simsiyahtı. Ve bu sefer 40 badge’si vardı. Gidip tekrar Pokemon’larıma baktım. Hepsi 20 level Parlak Unown’lardı, ve bu sefer isimleri “NOMORE”dı. (NOMORE= ARTIK)

Bu sefer hiç müzik çalmıyordu, fakat hala duyabileceğim bir şey varmış gibi hissediyordum. New Bark Town’daki evime dönmüştüm. Belkide şimdi bu oyunu normal oynayabilirdim, kimi kandırıyorum. Bu oyunu bu hale getiren yavşak kesin birşeyler yapmıştır gene. Odamdaki şeylerle iletişim kurmaya çalıştım, aşağı kata inmeye korkuyordum çünkü orada beni neyin beklediğini bilmiyordum. Gold yürümüyordu, arkaplan hareket ediyordu fakat Gold sadece hayalet gibi hareket etmeden dümdüz ilerliyordu.

Radyo, bilgisayar, TV falan hiçbirşey çalışmıyordu, o yüzden aşağı kata inmek zorundaydım. Fakat herşey normaldi, ancak anne evde yoktu. Bu odadaki hiçbirşeyle etkileşim kuramayınca evden çıktım. Fakat, kapıdan çıkınca dünyaya gelmedim, sadece kapkaranlık biryere yürümüş oldum. Ne boklar yediğimi anlamak için güneye doğru yürüdüm fakat hala simsiyah biryerde öylece yürüyordum. Heryer kapkaranlık olunca içime korku hissi düştü. Gold buraya geldiğinde görünümü siyaha uymak için bembeyaz oldu. Sonunda bembeyaz bir yere geldim ve Gold simsiyah oldu. Güneye doğru düşünmeden yürümeye devam ettim.

Uzun bir yürüyüşten sonra birşey gördüm. Gördüğüm şey GOLD’un normal görünümüydü. Onunla konuştum. “Goodbye forever ......” dedi. ( forever ve ... arasında boşluk olduğuna dikkat edin.) ve yok oldu. Bu yaşanınca “??? Used NIGHTMARE” yazdı. Bunun imkanı olduğunu düşünmüyordum. Gold tekrar Escape Rope hareketi yaptı ve yavaşça aşağıya doğru büküldü, daha önce yaptığı gibi.

Daha önce geldiğim etrafı mezarla dolu olan küçük odaya geldim. Yada sadece oraya tekrar geldiğimi söyleyeyim çünkü artık hiçbirşey görünmüyordu. Etrafta yürümeye çalıştım fakat hiç bir şey olmadı – hiç bir ses gelmedi. Trainer profiline baktım ve Gold’un hiç bir görüntüsü yoktu. 0 badge’m olduğu yazıyordu ve tüm Johto GYM liderlerinin kafatasları vardı.

Pokemonlarıma baktım, hepsi 25 Level Unown’lardı. Okumaya korktum, fakat isimleri şuydu “IMDEAD”. (BENÖLDÜM)

Dünyaya geri döndüm. Final yazısı “R.I.P...” dediğinde nerede olduğumu anladım.

İçinde olduğum oda büyük bir mezardı, diğer mezarların ortasında. Gold zaten ölmüştü. Red’i yendikten bir süre sonra oda ölmüştü.

O genç bir Trainer’di, tüm badge’leri toplayıp Pokemon master’i olmak için yaptığı herşey, kendisini ölümden kurtarmaya yetmemişti, ve tüm çalışmaları yeni nesil tarafından unutulmuştu.

Bu yazıdan çıkmak imkansızdı, oyunu resetlemeye çalıştım ve gene aynı şey yaşandı, ve sonunda bu korkunç şeyi bırakmaya karar verdim.

Bu yaşadığımdan sonra, Unown pokemonuna asla aynı gözle bakamadım. Herkes sadece ilk nesilin böyle anıları olduğunu söyler, fakat ikinci nesil bana gerçeklerin ne kadar acı olabileceğini gösterdi. SoulSilver beni bayağı eğlendirdi, fakat bu oyunun bana öğrettiklerini asla unutamam.



ÇN: Hi ^^ ben yazarınız Misaki. İlk çevirim biraz acemice oldu. kusura bakmayın. iyi geceler. katı ve umursamaz gibi oldu ama. ya tamam vurmayın gidiyorum .D

22 Ağustos 2015 Cumartesi

"The Mirror"

Küçükken büyükannem ve büyükbabamı ziyaret ettiğimi hatırlıyorum. Yaklaşık her ay bir kez babam bizi şehir dışına çıkarıp güzel İngiliz köyüne götürürdü. Oraya giderken dönüm dönüm tarlaları ve bir sürü ağacı geçerdik, kare şekilli tarlaların yama gibi göründüğünü hatırlıyorum, dünyadan yapılmış-buğday ve çimenden-kareli gömlekler gibiydiler. Büyükanne ve büyükbabam şekilleri ve büyüklükleri farklı yüzlerce odası olan bir malikhanede yaşayan zengin bir çiftti. Erkek kardeşlerim ve ben savaş oyunu oynarken odadan odaya koşar, plastik silahlarımızla masanın altına girer ve hayali canavarları vururduk. Ya da saatlerce süren bir saklambaç oyunu oynardık.

Tek bir oda dışında evdeki tüm odalara giriş iznimiz vardı. O zamanlar büyükanne ve babamın biraz mahremiyet istediğini, ya da orda kardeşimle benim mahvedeceğimiz narin eşyalar olduğunu düşündüm. Sanırım komik bir şekilde haklıydım.

İlk başta masum bir şekilde başladı, bana nazikçe oraya girmememi söylediler. ve ilk 7-8 defa girmedim. 11. doğumgünümün olduğu gün onların evinde küçük bir parti verdim. Ailem herhangi bir yeri kiralamadan parti verebileceğim en büyük yer orasıydı, ve büyükanne ve babamın zenginliğine rağmen ailem beni yetiştirirken yoksuldu. Oturma odasında küçük kek dilimlerinin ve sandviçlerin bulunduğu bir açık büfe vardı. Yedikten sonra saklambaç oynamaya karar verdik, doğumgünüm olduğu için her şekilde o oyunu kazanmak gibi bir niyetim vardı. Ve büyükannem evdeki herkese o odaya girilmeyeceğini açık bir şekilde  söylediklen sonra, nereye saklanacağımı anlamıştım.

Erkek kardeşim kapıya dönüp parmakları arasında hafif aralıklar bırakarak gözlerini kapadı, muhtemelen camdan yansımaları izlemek içindi. 10'dan geriye saymaya başladı ve hepimiz tüm yönlere dağıldık, merdivenlerden yukarı ve koridorlardan aşağı. Kapılar açıldı ve tekrar kapandı. Merdivenlerden yukarı koştum ve kapıları saydım. Soldan 3. oda, bahsettiğim oda. Yavaşça kapı tokmağını çevirdim ve içeri girdim.

Görülmekten kaçınmak için kapıyı kapadım. Oda tamamen karanlık ve tek bir pencereden bile yoksundu. El yordamıyla karanlıkta ışık düğmesini aramaya başladım ama hiç yoktu. Bu beni pek de sıkmadı çünkü karanlığı seviyor olmasam da sadece oyun bitene kadar burda olacağımı biliyordum, bu yüzden sadece kapının yanına oturdum. Kapı içeri doğru açıldığı için biri içeri baksa da beni göremezdi.. Bir kaç dakikadan sonra gözlerim karanlığa alıştı.

Oda neredeyse tamamen boştu; Bütün o olayın sebebini anlamadım, sadece bir kaç dolap ve bir ayna. Ayağa kalktım ve aynaya doğru ilerledim, karanlıkta vücut hatlarımı görebiliyordum, gerçi biraz daha uzun ve zayıf görünüyordum. Uzun bir süre aynaya baktım. Büyükannem veya büyükbabam, ya da arkadaşlarımdan biri odaya gelirse diye saklanmam gerektiğini kendime defalarca kez söyledim, ama yapamadım, bir şey beni aynaya çekiyordu. İlginç derecede rahatlatıcı bir etkisi vardı. Özel bir şey yapmıyordu, dünya üzerinde bulunan her ayna gibi yansımaları gösteriyordu. Ancak karanlıkta bu aynaya bakmanın içime işleyen bir etkisi vardı, ona bakarken daha akıllı hissediyordum.

Kapı açıldı. Büyükbabamdı "Ne halt yediğini sanıyorsun?"

Gözleri kınama dolu ve vahşiydi. Kekeledim. Hızlıca içeri daldı ve kolumu hiçkimsenin sıkmadığı kadar sıkarak beni tuttu ve odadan çıkardı; sonraki yarım saati bana bağırarak geçirdi, öfkeli yüzünü ağlamaktan bulanıklaşmış gözlerimle gördüğümü hatırlıyorum. Neden o odaya girmenin yasak olduğunu hala anlayamamıştım, ama girdiğimde olan buysa, bir daha girmek istemiyordum.

15 yıl sonra büyükannem ve büyükbabam öldü, kendilerini öldürdüler. Aynı yıl içinde. Evden taşınacak kadar büyüdüğüm anda ailemle ilişkimi kestim. Kaba ruhlu, ayrıca bencillerdi. Onların bir parçası olmak istemiyordum. Artık onların himayesi altında değildim ama bir ara anne ve babamın evdeki her şeyi aldığı söylendi bana. Şimdiki güne kadar oraya gitmeme neden olan şey neydi bilmiyorum çünkü orda almak isteyeceğim hiçbir şey yoktu.

Ev tamamen boştu; ailem satabilecekleri her şeyi almış olmalıydı. Boş odalarda gezerek alabileceğim duygusal veya değerli bir şeyler aramaya başladım. Orayı bulana kadar her odayı gezdim. Soldan üçüncü odayı. Kapıyı açtım, dolap alınmıştı ama bu önemli değildi, orda olmamın sebebi dolap değildi.

Ayna hala ordaydı, toza gömülmüştü; belki de bu yüzden yansımamı bozuk göstermişti. Hala hiç pencere yoktu, ama şimdi eskiden pencereleri olduğunu görebiliyordum. Tuğlayla kapatılmışlardı. Ayna yaklaşık 2 metre boyundaydı ve ayakları yoktu, oval şekilliydi. Arabama sokmak biraz sorun olacaktı ama eve götürmek için sabırsızlanıyordum. Evde ilgimi çeken başka bir şey yoktu, her şey alınmıştı, ve şimdiye kadar muhtemelen satılmıştı.

Bir tür mucizenin eseri olarak aynayı arabama sokabilmiştim.

Eve geldiğimde aynayı yatak odama koymaya karar verdim, yatak ucumdaki duvarın oraya. 4 direkli bir yatağım vardı ve sanırım odam genel olarak zarif görünüyordu. Eski bir ayna mükkemmel bir ek olurdu. Ayna kesinlikle eskiydi, Viktoria zamanındandı belki, ama tüm bilgilerime rağmen mağara adamlarının döneminden bile olabilirdi.

Hayatımda 2. kez aynaya baktım, bu kez dağınık bir sakal ve nikotin sarısı olmuş parmaklarımla daha yaşlı görünüyordum. Ayna karizmasından hiçbir şey kaybetmemişti, ancak bu kez kendimi gün ışığında görebiliyordum, neredeyse. Görüntü daha netti ama hala tozunu almamıştım, daha aydınlıktı, yine de aynaya bakan herhangi birinden farkım anlaşılamazdı. Bulanık ve şekilsiz. Sünger bulmak için odadan çıktım.

Döndüğümde odam daha karanlık ve bir şekilde daha küçük göründü. Aynada toz yoktu. Bunu uyku eksikliğime vurup aynaya baktım, yansımam da bana baktı. Bir şeyler yanlış geliyordu, bana bakan kesinlikle benim yansımamdı, ve her hareketimde yansımam da senkronize bir şekilde hareket ediyordu (Her aynanın yapması gerektiği gibi) ama yine de bir şeyler tersti, yansımanın gözlerinde onu canlı yapan bir parlama vardı.

Bir kaç saniye düşündüm, düşünürken boşluğa bakıyordum. Gözlerimin ucuyla onu gördüm, görüş alanımın dışına yakındı ama ne gördüğümü biliyordum. Yansımam hareket etti, kafası yavaşça bana döndü ve gülümsedi, gözleri kocamandı ve gülümsemesi şeytaniydi. Direk ona bakmak için kafamı hızlıca çevirdim, ama hemen normale döndü. Tek görebildiğim dehşete düşmüş kendi yüzümdü.

Kafayı buna takmamaya karar verdim, açık bir şekilde uykuya ihtiyacım vardı, bu yüzden uyudum. O gece rüya görmedim, ama eminim ki uyudum, hiçbir zaman uyanmayacakmışım gibiydi. Uyandım, ama gerçekte, uyanmamış olmayı diliyordum.

Normalde sabah güneşinin yüzüme vurması gerekirken sadece karanlık vardı. Doğruldum ve etrafa baktım, odam daha küçüktü. Dün gece birazcık küçük gelmiş olabilir ama emin olamamıştım. Ama şimdi fark edilir bir şekilde daha küçüktü, duvarlar içeri doğru ilerlemişti. Pencere gitmişti, yerinde tuğlalar vardı. Gece lambam için uzandım ama gitmişti. Tamamen karanlıkta kalmıştım. Çığlık atmak için ağzımı açtım ama fiziksel olarak bir ses çıkaramadım. Ayağa fırlayıp aynaya gittim; gözlerim artık karanlığa alışmıştı. Ayna dışında odamda hiçbir şey yoktu, yatağım da gitmişti. Bir dakikadan kısa bir süre önce içindeydim, ama şimdi yok olmuştu. El yordamıyla ışık düğmesini aradım, yoktu.

Karanlıkta oturdum, aynanın önünde. Aynanın içinde odayı olması gerektiği gibi görebiliyordum; yatak, gece lambası ve pencereler ile. Uyuyan yansımamı yatakta görüyordum. Çığlık atıp bağırdım ve küfür ettim ama etrafım sessizlikle kaplıydı, hiçbir ses çıkaramadım. Yansımam uyandı ve giyindi, ardından aynaya yürüdü. Gözlerimin içine baktı, ve ben de onun gözlerine bakmaya mecbur kaldım. Oda yine ışıkla dolmuştu, ama o gittikten sonra yine karanlığın içindeydim.

Elinde bir tarakla geri döndü ve ışık yine geldi ve de bir tarak, elimde tutuyordum. Gözleri bir kez daha benimkilere baktı, onu taklit etmekten başka bir şey yapamıyordum. Elleri saçına doğru ilerledi, ve benimki de. Karşı koymaya çalıştım ama yapamadım, aslında işin doğrusu, o bana baktığı sürece onu taklit etmekten başka bir şey yapamıyordum. O yüzden olduğum yerde durdum, saçımı taradım, ne kadar çok denesem de başka hiçbir şey yapamıyordum. Odadan çıkmak için arkasını döndü, yatak odamın kapısının kapandığını duydum. Tekrar karanlığa dönmüştüm, işte tam o anda fark ettim, O benim yansımam değildi.

Ben onun yansımasıydım.

Ç.N:
O zaman büyükannesi ve büyükbabası da yansımaydı? Eğer öyleyse o da aslında başından beri yansımaydı? O zaman şimdi ne?  o_O 
Kendi kafamı karıştırdım :D 

13 Ağustos 2015 Perşembe

"The Bad Dream"

"Baba, kötü bir rüya gördüm."

Gözlerini kırpıştırıyorsun ve dirseklerin üzerinde doğruluyorsun. Saatin karanlıkta kırmızı renkte ışıldıyor -saat 03:23

"Yatağa çıkıp bana anlatmak ister misin?"

"Hayır baba."

Durumun garipliği uykunu iyice açıyor ve iyice uyanıyorsun. Odanın karanlığında kızının solgun dış hatlarını zar zor görüyorsun.

"Neden tatlım?"

"Çünkü rüyamda, sana rüyamdan bahsedince, annemin derisini giyen şey ayağa kalktı."

Bir anlığına donup kalıyorsun; gözlerini kızından alamıyorsun.

Arkandaki örtü hareket etmeye başlıyor...

Ç.N:
O şeyle yan yana uyuma düşüncesi ödümü kopartırdı açıkçası o_O
Resimden korkan beni suçlamasın bu arada :D