Benim adım er Charles Lee Locod.67’de orduya kaydoldum.Nişanlımı tüfekle takas ettim,evimi çadırla,ve hayatımın üç yılını başka biriyle.Bazı adamlar yaşamak için öldürür;ben bu adamlardan biriydim.Gerçi gerçekten birini öldürdüğümü sanmıyorum,en azından öldürmemek için elimden gelenin en iyisini yapmıştım.Ve bazı adamlar öldürmek için yaşar; Çavuş Stevens gibi adamlar. Çavuş Stevens Carolina’nın taşralarından gelme ve her korkunç eylemden zevk alan bir adamdı.Onu son görüşüm ben helikoptere binerken bana el salladığı sıradaydı.Hele şükür.
Ormandaki mücadelemden bir yıl sonra eve dönüş hakkını kazanmıştım,ben şanslı olanlardandım,o ülkede savaşıp geri dönemeyenlerinin aksine.Stevens’tan kurtulduğuma müteşekkirdim.O adam psikopat bir ölüm makinesiydi.Onunla ilk karşılaşmamda bana’’Evlat,23 leşim var ama tek hissettiğim tüfeğin geri tepmesi.’’dedi.Dediğim gibi tam bir psikopattı.
İki yıllık katliamdan sonra sonunda yaptıklarının farkına varmıştı.Vietnam’dan ayrılmamdan üç hafta önce benim gibi olabilmeyi istediğini söyledi.Yaptığı şeyleri geri almayı istiyordu.Zamanda geri gidip kendini durdurmayı istiyordu. Ona dedim:’’Bak Stevens,kendinden nefret ettiğini biliyorum,ama hala izlediğin yolu değiştirebilirsin.’’ Hatırladığıma göre bunu,bana tünele hücum etmemi istemeden hemen önce yapmıştım.Gerçekten hatırladığım şeyler gürültülü bir patlama ve Stevens’ın beni çekerken gözlerinin yaşarmasıydı.
Üsten kurtulduktan sonra,Tenino’daki otobüs hangarına gittim.Beni New York’taki evime götürecek aracı beklemem gerekiyordu.Neden bir helikopterle dönemiyordum?Bana değil,Sam amcaya sor.
Sonunda hangara geldim ve aracımın birkaç saat geç kalkacağını öğrendim,ülkeden ayrıldığımdan beridir bir lokma yememiştim,bu nedenle sokağın karşısındaki küçük lokantaya gittim.Yumurta soslu koca bir biftek söyledim.Garson siparişimi aldı ve bana tuhaf bir bakış attı.’’Başka bir sandalye ister misiniz?’’diye sordu.Kıpır kıpır olmalıydım,sert savaş anılarının gözlerinizin önüne gelmesi iyi bir his değildi.
Yumurtalı bifteğimi bitirdikten sonra garson elinde bir kola şişesiyle geri geldi ve ‘’Hizmetleriniz nedeniyle bunu almanızı istiyorum.’’dedi.Aklım Vietnam’daki Perfume Nehri’nin kıyısındaki pis fakir köye gitti.Küçük bir kız gülümseyerek bana yaklaşmıştı ve bir şişe kola uzatmıştı,ana dilinde bir şeyler söyleyip gitmişti.Kapağı açtım ve tam bir yudum alacaktım ki Stevens elimdeki şişeye vurdu.Şişe taşlı zemine düşüp parçalandı.
‘’Bunu neden yaptın?’’diye sordum.’’Dostum,bu numarayı daha önce görmüştüm,kolanın içinde cam parçaları var.Ondan bir yudum içten içe kanamana neden olacak.’’dedi.Ardından tüfeğini çıkardı kıza nişan aldı ve güvenlik anahtarını açtı,ve ateşledi.Bundan sonrasını hatırlamak zordu.Teğmen Higgins bağırdı,’’Stevens,senin derdin ne?’’Kızın annesi yüzünde göz yaşları ile çocuğunun bedenine koştu.Stevens tekrar tüfeğini kaldırdı ve kadına ateşledi.
Gerçeğe döndüm,garson meraklı bir ifadeyle bana bakıyordu.Aceleyle’’Hayır,teşekkürler hanımefendi.’’ dedim.Almam için diretince ‘’Kahretsin,lanet kolanı istemiyorum!’’ diye bağırdım.Kafası karışmış ve biraz da üzgün bir şekilde ayrıldı.
Bu ufak kazanın ardından,hakaret ettiğim bayana cömert bir bahşişle yemeğin parasını ödedim,sonra da hangara döndüm.Yarım saat içimde aracım geldi ve içine atladım.Gri saçlı şoför zeytin yeşili askeri kıyafetimi görünce duraksadı ve sıcak bir edayla elimi sıktı.’’Evine hoşgeldin evlat.’’dedi kalın güneyli aksanıyla.Krom rengi oturakların sonundaki yerimi aldım,çantamı önümdeki yere koydum ve rahat bir uyku umarak gözlerimi kapadım.
Şansıma biner binmez araç kalktı.Derin bir nefes aldım ve uyumaya başladım.Kabus gördüm.Evdeydim.Stevens ve ben kulede gece nöbetindeydik.Bir sigara çıkarıp yaktı.’’Bu güzel bir çakmak,bakabilir miyim?’’diye sordum.Bana uzattı ve ona el fenerimle baktım,Kırmızı ışık filtresi ile gravürü okumak zordu,ama okuyabildim.’Girerken ölümün vadisine,korkmam gölgelerden,çünkü oradaki en kötü canlıyım ben.’’biraz güldüm ve sordum,’’Korkmam gölgelerden?Bu ne anlama geliyor ki?’’
Stevens büyük bir sigara dumanı bulutu üfledi ve ‘’İncil okur musun evlat?’’diye sordu.Kafamı salladım.’’İnananların canları için korkmamalarını,çünkü tanrının onlarla olduğunu söyleyen bir ayet vardır.Ben de onun sözlerini biraz değiştirdim.’Evet,korkmayın gölgelerden,yerine benden korkun,çünkü ben buradaki en kötü varlığım.’eğer anlam ifade edecekse.’’Ona sorgular bir bakış attım,’’Buna gerçekten de inanıyor musun?’’Başka bir duman bulutu üfledi ve cevapladı.’’Savaş sırasında bunu söylemeyi seviyorum,bana cesaret veriyor.’’Aşağıdan Higgins’in bağırdığını duyabiliyordum.’’Stevens,kapa çeneni seni çatlak gerizekalı!Tüm Vietnam’ın üzerimize mi gelmesini istiyorsun?’’Stevens omuz silkti ve sanki bir şeye hazırlanıyormuş gibi M-60’ı tekrar düzenlemeye başladı.’’Pislik’diye mırıldandı.’’Ne dedin Stevens?’’Higgings bağırdı.’’Işık kesik!’’diye cevapladı Stevens.Higgings üzgün bir ses tonuyla ‘’Stevens,küçük kıza yaptıklarını gördüm.Bunları albaya anlatınca sonunun Leavenworth’ta bitmeyeceğini sanma.!’’ Stevens dişlerini sıktı.’’Seni öldürmeyeceğimi sanma Higgings!’’diye mırıldandı.
Sessiz sıkılganlığımızdan yarım saat sonra ağaç hattından silah sesleri yükseldi.Stevens devamlı atışlarla karşılık verdi.Ben gözetleme pozisyonu aldım ve hedeflerin yerini tespit ettim.’’2 yönünde ateş et.Yarım düzinesi 11 yönünde!’’Steven ‘’ŞARJÖR DEĞİŞTİR’’diye bağırdı.Yeni dökülmüş mermileri çıkardım ve yerleştirmeye başladım.Uzakta gürleme ve ciyaklama sesleri duydum.
Tanklarımızdan biri tam gaz kapıya gidiyordu.Ağaç hattından iki uzun siyah duman çizgisi bu tarafa geliyordu.Tankın ateş topuna döndüğünü gördüm.’’SICAK TÜP!SICAK TÜP!’’diye bağırdı Stevens.Asbest eldivenini çıkardım M-60’ın namlusuna takmaya başladım.
Patlayıcı mermileri hızla doldurdum ve ‘’NE OLUYOR?’’diye bağırdım.Binlerce insanın uyum içinde bağırmasına benzer bir ses duydum.Baktım ve koca bir Vietnam taburunun bu tarafa geldiğini gördüm.Stevens sabırla bitirmemi bekledi,’’Korkma gölgelerden’’diye mırıldandı,ardından aralıksız tetiğe basılı tuttu.
Tüfeğimi çıkardım ve birkaç iyi isabetli atış yaptım.Yanan çimler kısa zamanda kulenin dibini aydınlatmaya başladı.Hedeflerin yerini tespit etmek gereksizdi,her yerden geliyorlardı.Şarjörü değiştirmeye yeltendim.Stevens’ın son mermileri de biterken namlusunun ısıdan kızardığını gördüm.Beni tuttu ve kulenin çıkıntısından aşağı attı.
O da atladı ve üzerime düştü.Neler olduğunu anlayamadan beni tuttu ve koşmaya başladık.Arkama bir göz attım ve Vietnamlıların kapıya akın ettiğini gördüm.Stevens’la ormana kaçtık biraz ilerimizde Higgings’i gördük.Steven tüfeğini nişanladı ve ateşledi.
Çığlık atarak uyandım,otobüs şoförü korktu ve araç biraz yalpaladı.’’Aman tanrım,evladım neyin var?’’
Birkaç derin nefes aldım ve alnımdaki soğuk teri sildim.’’Sadece kabus gördüm.’’diye cevapladım.
Şoför kenara çekti ve geri döndü.’’Yapabileceğim bir şey var mı evlat?’’Başımı salladım,’’Hayır,tüm savaş suçlarını unutturamadığın sürece.’’
‘’Yapmaman gereken şeyler mi yaptın?’’
‘’Hayır,müfrezemde bir adam vardı,bir katildi.’’
‘’Neden onun suçları seni üzüyor?’’
‘’Onu öldürerek birkaç masum hayatı kurtalabilirdim.’’
Adam başını salladı.’’Neden suçlu hissettiğini anlıyorum,ama bunu yapmayarak doğru hareket ettiğini söyleyebilirim.’’
Alnımda biriken terleri sildim.’’Bu neden doğru hareket olsun ki?’’
Nazikçe elini omzuma koydu ve dedi,’’Evlat,savaşın çirkin yüzünü bir kere gördüm,ve sana bazı insanların ölümle yüzleşince çıldırabileceğini söyleyebilirim.Sen doğru şeyi yaptın,iyisi insanlara hatalarıyla yüzleşebilecekleri şansı tanımaktır ve izledikleri aşağılık yolu değiştirmelerini sağlamaktır.’’
‘’O adam bastırılmış bir psikopattı,savaş sadece gerçek benliğini ortaya çıkardı.Sadece yüzüstü bıraktığım insanların bana musallat olmamasını umuyorum.’’
‘’O hiç pişmanlık gösterdi mi?’’
‘’Evet,bir gün yıkıldı ve yaptığı şeyleri yapmamış olmayı istediğini söyledi.Benim gibi olabilmeyi istediğini söyledi.’’
‘’Eğer senin yerinde olsaydım bunu bir şeref madalyası niyetine alırdım.Savaşa gittin ve kötülüğün yüzünü gördün ve eve bir katil olarak dönmedin.Eve bir adam olarak döndün,kötülüğün kıskandığı bir adam.’’
Başarısız bir şekilde gözyaşlarımı tutmaya çalıştım.Acınası bir şekilde ağlamaya başladım.Şoför omuzuma vurdu ve koltuğuna geçti.Sık ağaçların arasındaki yolda Washington’ın karanlığına sürmeye devam etti.
Kuzeybatı Pasifik’te doğal olarak yağmur başladı.Dolgun yağmur taneleri camda süzülürken dışarı baktım.İnsana benzer bir şekli yolun kenarında yürürken görünce korktum.Bunun sadece bir otostopçu olduğunu düşündüm,fakat tekrar ve tekrar ve tekrar gördüm.Bir şeyler doğru değildi,neden gecenin ortasında bu kadar insan vardı?Bir de bu yağmurda.
Araç ışıklı bir kavşağa vardı ve durdu.Otobüse doğru koşan birini görünce nefes nefese kaldım.Kara bir siluete benziyordu,tıpkı bir gölge gibi.Şoföre bağırmak üzereydim ki araç tekrar harekete başladı ve gölge aracın kapısına çarptı.Umutsuzca bunu delirmeye başlamama ve halisünasyon görmeme yordum,ama şoförün çarpma sırasında korktuğunu biliyordum.Başımı cama yasladım ve gözlerimi kapadım,ki bu en büyük hatamdı.Tekrar uykuya daldım.
Saldırıdan sonraki sabahtı,dışarı çıkıp kayıpları saymakla görevlendirirmiştik.Tepedeki silahlı tavşancıklar gökyüzünü kobra tipi patlayıcılarla doldurduktan sonra şarapner parçaları ok misali etrafa saçılmıştı,düşmanlar ya öldürülmüş ya da delik deşik olmuştu.En basit tabirle bir katliam yaşanmıştı.Dost-düşman ince oklarla duvara çivilenmişti.Napalm saldırısının ardından başlayan ateşle yanan cesetlerin kokusundan korunmak için suratımı bezle kapattım.
Külle kaplı askeri kimlik kolyelerini topladıktan sonra Stevens’ı Higgings’in bedeninin başında eğilmiş olarak buldum.Higgings hala hayattaydı ve bilinci yerindeydi.Stevens onu yere çivilemişti ve tüfeğinin namlusu ile ağzını açık tutuyordu.Stevens’ın bıçağını onun ağzına saplaması ile iğrendim.Ardından yerden bir kaya aldı ve bıçağın kabzasına vurdu.Kırılmayı ve Higgings’in dişleri sökülürkenki ağlama sesini şimdi bile duyuyorum.’’Aman tanrım Stevens!Sen ne halt yediğini sanıyorsun?’’Bir diş daha söktükten sonra bana baktı.’’Hey dostum,altın para eder.Ve bu herifte bundan çok var.’’
Öfkeyle bağırdım,’’Onun böyle acı çekmesi mi gerekiyor?’’Stevens gözlerini yuvarladı ve tabancasını ateşledi,kanlar Stevens’ın üzerine saçıldı.’’Bahsettiğim bu değildi!Seni şimdi öldürmek zorundayım iğrenç domuz!’’Stevens başını salladı ve Higgings’in dişlerini sökmeye devam etti.Bir süre sonra durdu,sanki kendinden iğrenmişti.Tabancayı aldı ve bana fırlattı.
‘’O zaman yap bunu!’’dedi.
Tabancayı aldım ve başına nişan aldım.Tetiği sıkmaya başladım.Bana bakmıyordu bile.Bu noktada umursamadığını anladım.Ya pişmanlık duyuyordu ya da ölmek istiyordu.Belki de korkma gölgelerden saçmalığına gerçekten inanıyordu
Sonra Stevens’ın Higgings’in cesedinin başından ayrıldığını gördüm.Dehşetin bittiğini sandım,bu sırada bıçağını Higgings’in göğsüne sapladı.’’Ne oluyor be!!!’’diye çığlık attım.
Stevens bana baktı ve ‘’Birkaçını yuttu.’’dedi.Sonra bıçağı aşağı doğru çekti ve ceset ikiye yarıldı.
Bağırarak uyanmam aracı sert bir şekilde sarstı.Tekerler ıslak yolda kaydı ve bir ağaca tosladık.Yerimde hopladım ve önümdeki oturağa çarptım.Bir süre yerde yattım,neden olduğum kaza nedeniyle utandım.Şoförün ‘’İyi misin?’’ diye sorduğunu duydum.
Doğruldum ve cevapladım ‘’Evet,daha sert kazalarım olmuştu.’’ Şoför onayladı ve gaza bastı.Tekerlekler hızla döndü ve etrafa çamur sıçrattı.
Durdu ve araçtan çıktı.Durumu el feneri ile incelerken onu gözlerimle takip ettim.Fenerden gölge yayıldığını gördüm.Başta bir şey düşünmediysem de gölgelerin arkasına düşmek yerine ışıkla beraber hareket ettiğini gördüm.Dikkatini çekebilmek için elimle cama vurdum.Anladı ve bana baktı.O kapıya yürüdükçe gölgeler varlığını sürdürdü.Dikkatle baktım ve gölgelerin sabit bir şekilde beni izlediklerini gördüm.
Fark etmedim ama şoför bana yaklaşmıştı.’’Sıradaki şehre geçmem ve bir çekici çağırmam gerekiyor.Onsuz bu çukurdan çıkamayacağız.’’
Şaşkınlıkla ve hızla başımı döndürdüm,’’Hayır,lütfen beni onlarla yalnız bırakma.’’
‘’Ne demek istiyorsun?’’
‘’Gölge insanlar,göremiyor musun?’’
Şoför şaşkınlıkla elini çenesine götürdü.’’Sanırım New York’a vardığımızda bir psikiyatriste görünmen gerek.Dışarıda yağmurdan başka bir şey yok.’’
‘’Pekala,lütfen seninle gelmeme izin ver.’’
‘’Hayır,bu şirket protokollerine aykırı.’’
‘’Lütfen!’’
‘’Hayır,burada kal ve dinlenmeye çalış.Tekrar hareket ettiğimizde çığlık atmanı istemiyorum.’’
Şoför döndü ve gitmeye başladı.Araçtan çıkarken ona yalvardım gerçi bir işe yaramadı.Geri döndü,fikrini değiştirdiğini umdum.Ama kontağı kapatıp çıktı.Araç karanlığa gömüldü.Ayrılırken ‘’Evlat,seni bu halinle bırakmak istemiyorum;ama buna mecburum.Sana verebileceğim tek tavsiye şu olacak:Korkma gölgelerden.’’
Korkuyla sarsılarak yerime gömüldüm.Sonunda kendimi delirdiğime inandırdım.Sonuçta bu mantıklıydı.Savaştan çıkmıştım,tabi ki zihinsel sağlığım bozulacaktı.Gölge şoföre saldırmamıştı,bu tüm şeyleri kafamdan uydurduğumun ispatıydı.Sesli söyledim ‘’Korkma gölgelerden.’’Bu sözlerden biraz cesaret kazandım.Kısa sürede tek derdim ağaçlıkta sıkışıp kalmam oldu.
Damlayan yağmur tanelerinin camda bıraktığı izlere bakmaya devam ettim.Yağmur adama bir şeyler yapıyor,onları daha çok depresifleştiriyor.Başkaları onu izlemeyi ve dinlemeyi eğlendirici bulsa da benim mesaneme baskı uyguluyor.Kendimi halisünasyon olarak inandırdığım şeylerden hala korkarken bulunca,dışarı çıkmak istemedim.Ama bir adam yapmak zorunda olduğu şeyi yapmalıydı.
Çıktım, ve yakında bir ağaç buldum.Kendimi hazırlarken bir ses duydum.Sanki bir bot çamura batıyordu.Kendime ‘’Hepsi senin kafanda,çıldırıyorsun.Korkma gölgelerden.’’dedim.Fermuarımı açarken etrafa bakındım.Uzakta bir şeyin hareket ettiğini gördüm,karanlık bir insan grubuna benziyordu.Bir dal kırılması duydum:hızla sağıma döndüm ve gölge bir silüetin bana koştuğunu gördüm.Tüm mantığı terk ettim ve araca geri kaçıp ardımdan kapısını kilitledim.
Arka koltuğa geçtim ve altına süründüm.Aracın çelik çatısına vuran yağmur taneleri ayak seslerini gizliyordu.Bu en kötüsüydü.Bana gelip gelmediklerini bilemiyordum.Fısıldadım:’’Sadece halüsinasyon görüyorsun,korkma gölgelerden.’’Gözlerimi kapadım ve uyumaya çalıştım.Savaşla boğuşmayı buna tercih ederdim.
Aracın kenarından çizik sesleri gelmeye başladı.Bir saat aralıklarla devam etti.Sonra sürekli oldu.Sanki kara tahtadaki tebeşir sesleri gibiydi.
Otobüs sağdan soldan sarsılmaya başlayınca dizlerimi karnıma çektim.Rüya görmem gerekiyordu,kendimi cimcikledim.Uyanana kadar sıkacaktım,sonunda kan geldi.
Boğuk çığlıklar vardı,kuledekiler gibiydi.Tekrar tekrar fısıldadım;’’Korkma gölgelerden,Korkma gölgelerden,Korkma gölgelerden…’’
Sözlerden cesaret almaya başladım,ama cam kırılması ve araca atlayan ayak sesleriyle tüm cesaretimi tekrar kaybettim.Ayakları görünce bağırmaya başladım.’’Korkma gölgelerden,korkma gölgelerden.’’
Gözlerimi açtım ve ayakların gitmiş olduğunu gördüm,derin bir nefes aldım.Ufak ilahim işe yaramış görünüyordu.Sonra bir ses geldi,ıslak ayakkabıyla ahşap zeminde yürümeye benzer bir ses.İki küçük kanlı ayak bana geliyordu.Her yapış yapış,lekeli topallayan adımda kalp ritmim arttı.Ayaklar kafamdan sadece birkaç inç uzaktaydı.Fısıldadım,’’Korkma gölgelerden.’’bir kez daha,bir daha,bir daha...Ama hayalet ayrılmayı reddetti.
Diz çöktü,oturağın altına bir el uzandı.Sırtımı duvara verdim.Kanlı el suratıma yaklaştı ve durdu.Eller avuç hizasında açıldı.Parmaklar beni tutabilmek için ileri geri hareket ediyordu.’’Hayır’’diye fısıldadım.
Ardından tanıdık bir ses duydum.’’Eğer korkmuyorsan gölgelerden,tut küçüğün elinden.’’
Tereddütle yaptım.El kolumu kavradı ve beni oturağa oturttu.Ele baktım,bu küçük bir kızın eliydi.Stevens’ın öldürdüğü küçük kızın eliydi.Alnındaki yaradan akan kan tüm vücudunu kaplıyordu.Sempatiyle baktı ve beni koridora çıkardı.
Suratımı çevirince koltuklarda insanları gördüm.Her yerdeydiler,ilahim bir işe yaramadı.Çoğu kanlı Vietnam askerlerine aitti.Bazıları durgun,bazıları üzgündü.Bazıları kafalarını ibadet eder gibi eğdi,bazıları öfke ve katıksız nefretle baktı.Küçük kızla yürüdükçe gözler beni takip etti.
Higgings’i beni izlerken bulunca şaşırdım.Ve son derece korkunç bir şey gördüm...KENDİMİ.En önde kendimi gördüm,suratımın bir kısmı patlama nedeniyle yoktu.Bana benzeyen adam eliyle şoför yerine oturmamı işaret etti.
Derin bir nefes aldım ve sordum:’’Siz kimsiniz?’’
Adam hareketimi takip etti ve derin bir nefes aldı,’’Bu insanlar babalar,evlatlar,kardeşler,anneler ve kızlar.Hepsi son zamanlarında evde olmak istedi,evde aileleri ile birlikte.Buna mani oldun.’’
‘’Yanlış adamı seçtin,ben kimseyi öldürmedim!’’
‘’Bu yüzler tanıdık geldi mi?’’
Etrafa bakındım ve tekrar kendime döndüm.’’Evet birkaçı;bu kız gibi,yaşlı kadın onun annesi;ve dişsiz adam Higgings.’’
Bana benzeyen adam sordu,’’Onlara ne oldu?’’
‘’Stevens tarafından öldürüldüler.’’
‘’Stevens şimdi nerde?’’
‘’Hala Vietnam’da.’’
‘’Emin misin?’’
‘’Evet,helikoptere binmeden önce gördüğüm son kişiydi.’’
Adam tekrar sürücü koltuğunu gösterdi ve oturmamı istedi.Sakil bir şekilde oturdum,titreyen ellerimi dizime koydum.Adam yaklaştı ve sürücü aynasını bana doğrulttu.Ardından sordu ‘’Ne görüyorsun?’’
‘’Hiçbir şey göremiyorum.’’
‘’Çakmağını çıkar.’’
‘’Çakmağım yok,sigara içmem.’’
‘’Evet,bir çakmağın var.Sağ cebini kontrol et.’’
Göğüs cebimi yokladım,elime sert bir cisim çarptı.Aldım.’’Ne bekliyorsun?Yak!’’dedi bu sefer bağırarak.
Hafif bir ağlaklıla söyledim’’Bunu yapmak istemiyorum.’’
Bağırdı,’’Korkma karanlıktan ve yap bunu.’’
Çakmak metalik bir sesle açıldı.Kaldırdım ve araç cılız bir ışıkla aydınlandı.Bana yansıyan şeyle nefesim kesildi.Bu Stevens’tı.’’Ne,bu nasıl olur?’’
Locod omzuma elini koydu ve dedi ‘’Bir ay önce beni kıskandığını söylemiştin,izlediğin yolu değiştirip daha iyi bir insan olmak istiyordun.’’
‘’HAYIR.Buna inanmıyorum.’’
‘’Kendini başka biri olmakla kandırdın.’’
‘’Hayır!Ben Er Charles Lee Locod’um!’’
‘’Er Charles Lee Locod çavuşu tarafından tünele hücum etmesi söylenince öldü.Gömülü bir mayına bastı ve suratının yarısı parçalandı.’’
‘’Ben Charles Lee Locod’um,New York’tan geliyorum ve eve nişanlımı görmeye gidiyorum.’’
Sert bir şekilde beni omzumdan tuttu ve zoraki bir sakinlikle sordu ‘’Neye benziyordu?’’Sessizdim,tanrı aşkına sevgilimin neye benzediğini hatırlayamıyordum.Sonsuzluk gibi bir sessizlikten sonra sordu’’Bilmiyorsun değil mi?’’ Bağırdım,’’Hayır,sadece hatırlayamıyorum,onu son görüşümden beri bir yıl geçti.’’
Suratıma bir yumruk indi.’’Hatırlayamıyorsun çünkü hatırlayacak bir şeyin yok.’’ kanla kaplı suratını yaklaştırıp bağırdı.Biri cebime yetişti ve küçük kızın bir şey çıkardığını gördüm.Avucunu açtı ve bir set altın diş çıkardı.
‘’Onlar benim değil.’’ diye ciyakladım.’’Hakısın Stevens,bunlar senin değil,onları Higgings’in ağzından söktün!’’
‘’Bunların hiçbirini hatırlayamıyorum.Ne yapmaya çalışıyorsun?’’
Adam tutuşunu gevşetti ve bir adım geriledi.Ne yaptığını hatırlaman gerek.Hayatına Charles Lee Locod olduğun yalanına inanarak devam edebilirsin ama kim olduğunla yüzleşip izlediğin yolu değiştirebilirsin.’’
‘’Ben Locod’um lanet olası.Sadece deliriyorum!’’
Bana baktı ve çakmakta yazanı söyle dedi.
Başımı salladım.’’İstemiyorum.
‘’Şimdi oku!’’
‘’Hayır,okumayacağım!’’
‘’Gerçekle yüzleş Stevens!’’
Bir düzine el omzuma dokununca gözlerimden yaşlar süzüldü.Küçük kız kollarını boynuma doladı ve sarıldı.O an Higgings’i öldürenin ben olduğumu anladım.Kızı öldürenin ben olduğumu anladım;Locod’u ölüme gönderenin ben olduğumu anladım.Yumuşak bir sesle konuştum.’'Girerken ölümün vadisine,korkmam gölgelerden,çünkü oradaki en kötü canlıyım ben.’’ Bunu söylemek için çakmağa bakmam gerekmemişti.
Ç.N: Gerçekten hem gerici,hem duygusal hem de gerçekçi bir CP. Biraz uzun olsa da sonu için okumaya değeceğini düşünüyorum.