Rüyaların eğlenceli şeyler olduğunu düşünürdüm. Bu yüzden daha fazla görebilmeyi istiyordum. Çünkü onlar bitmek bilmeyen isteklerimi engelleyen tek sebepti. Hiç kabus görmezdim ve bundan memnundum. Aslında… Hayır kesinlikle değildim. Daha fazla adrenalin için yalvarıyor, gözlerimin yerinden çıkmasını ve kalbimin kontrolden çıkmış bir halde atmasını istiyordum. Ne derler bilirsiniz ‘’Ne dilediğine dikkat et!’’ Yalan söylemiyorlarmış.
Kabuslarım çoğaldıkça çoğaldı ve sıklaştı. Başta küçük şeyler olmaya başladı, yine de kimsenin istemeyeceği türden şeylerdi. Saldırgan köpekler tarafından parçalanmak, terkedilip yalnız kalmak, okulda utanç durumlara düşmek. Bunlardan sandığımdan çabuk yorulmuştum. Bu yorgunluk hem psikolojik hem de fizikseldi ve kendimi uyanık tutmak için hiçbir şey yapamıyordum. Zamanla kabuslar daha akıcı hale geldi. Beynim benimle savaş halindeymiş gibiydi, benimle oyun oynuyordu.
Artık boğazım düğümlenmeye başlıyordu, nefes alamıyordum, çığlık bile atamıyordum, ciğerlerimden içeri hava girmiyordu. Cildim yağ gibi eriyip gidiyordu, sürekli biraz daha yırtılıyor gibiydi. Ellerimden yukarı bağlanmış ve vücudumun kesildiğini hissediyordum. Artık cehennemi istiyordum. Sonra bir anda uyandım ve boş gözlerle odamı taramaya başladım.
Duvarlar morlaşmaya başlamış ve bir sis gibi duman halinde gibi görünüyordu. Köşede ki oyuncak filim kocaman olmuş ve bulanık görünüyordu. Artık hiç nefes alamıyordum. Boğazımda ki damarda nabız yoktu. Saatlerce nefes almaya çalıştım ama sonuçsuzdu, ciğerlerime biraz olsun hava girmedi. Kendimi kontrol etmek için defalarca çimdik attım ama oradaydım, yani uyumuyordum, bu sefer rüya değildi. Saatime baktım, saat her zaman ki gibiydi. Uyanma saatime yaklaşık üç saat kalmıştı.
Gözlerim kapanacak gibi oluyor ama açık tutmaya çalışıyordum. Gözlerim kapanmadan bir an önce kendimi uyanık tutacak bir şeyler yapmalıydım. Zar zor banyoya kadar gidebildim, ve uykunun lanetinden kaçabilmek için defalarca yüzüme soğuk su çarptım.
Okula bu halde, bir zombi gibi gidebilirdim, nasılsa kimse beni fark etmeyecek ve bir şey demeyeceklerdi. Sanırım paranoyak olmaya başlamıştım. İnsanlar yanımdan geçip giderken aklıma bir şeyler akın ediyor, beynime düşünceler yağıyordu. Şu kız iki gün önce kendini yaralmaış, şu oğlan arkadaşının boynunu kırmış, şunlar kavga ettikleri kişileri bıçaklamışlar… Hepsini beynimden söküp atmaya çalıştım ve korku içinde, dünyada ki cehennemi insanların yaratmış olabileceğini düşündüm. Bir yere oturup düşünmeye başladım, insanlar ne kadar saçma şeyler konuşuyordu.
Kabuslarım artık veba gibi bütün vücudumu esir almıştı. Bir tarihi makale yazmanın kolay olabileceğini düşündüm. Gece olunca bilgisayarın başına geçip bir tane yazmaya başladım. Tarihteki savaşlar insanları etkilemiş görünüyordu, ama nedense beni beklediğimden daha fazla üzdü. Resimdeyse, çizimlerim herkese iğrenç geliyordu ama bence fena sayılmazlardı. İnternette dolaşırken R. E. İsimli bir öğretmenin ‘Cehennemin Sırları’ isimli bir kitabını buldum, tüyler ürperticiydi… Tek istediğim Yeraltının Efendisi Hades’le ilgili bilgi toplamaktı. Topladığım bilgilerde ürkütücüydü… En sonunda insan fizyolojisiyle ilgili bir yazı okumaya başladım.
Burada yazana göre teoride bir insan uyumadan on dört gün boyunca uyumadan yaşayabilirdi. Ancak en çok uyumamayı başaran yedi günde kalmıştı, ve bu deney Amerika’da bir üniversitede yapılmıştı. Benim dayanabildiğim süre beş gündü. Ama artık yeterdi, daha fazla dayanamazdım. İlk önce kısık kısık fısıltılarla başladı. Sesler beni çileden çıkarıyordu. Çok tiz seslerdi ve ne dediklerini anlamaya çalıştıkça daha da acı veriyorlardı. Kendimi boşlukta gibi hissediyordum, hiçbir şey hissetmiyormuş gibi… Tek yapabildiğim korku içinde sonumu beklemekti. Sesler sanki çok uzaktan geliyormuş gibiydi, ama bir o kadar da korkutucu seslerdi ve sonsuza dek sürecek gibiydi. Sanki bir tahtaya sürtülen tebeşir ve ya, taşa sürtülen bıçak gibi tiz seslerdi. Bu imgeleri hayal ettikçe önümde belirmeye başladılar. İçeride ki her şey bir anda parlamaya başladı, resimlerdeki camdan yansıyan ışıklar gözümü alıyordu. Tüm bunların kendi hayallerim olduğunu umuyordum, değilse bile şizofreni halüsinasyonlarını durdurabilir miydim? Yine de kim çok uzun zaman uykusuz kalırsa böyle şeyler görebilirdi.
Bu durumumu kabullenip her gece kahrolası canavarlarla yüz yüze karşılaşmaya hazırlandım.
Uzun süre uyumuştum. Uzun derken altı saatlik bir uykudan söz ediyorum. İşte bu yüzden karanlıkta kaldığımda etrafta siyah noktalar ve ya olmayan nesneler görmüyorum, orada ne varsa doğrudan onu görüyorum. Odamın kapısının gıcırdayarak açıldığını duyarken de bunun gerçek olduğunu biliyordum. Biliyordum, işkence edilen ruhların kulaklarımı sağır eden, tiz seslerini duyarken. Fısıltısını duyduğumda benim için geldiğini anlamıştım, bunun da gerçek olduğunu biliyorum.
Ne derler bilirsiniz: ‘Ne dilediğine dikkat et!’ Ben Cehennemi diliyorum! İşte, sabaha neredeyse üç saat var, zamanım dolmak üzere. Onları duyabiliyorum…
ÇN: Ne dilediğinize dikkat edin, ağır bedeller ödeyebilirsiniz. Olsun macera iyidir :D