Kapıda bir tıklama duyduklarında karı ve koca bir akşam üzeri evlerinde oturuyorlardı. Kapıyı açmaya gittiklerinde kapıda duran garip bir adam vardı. Pahalı, siyah bir takım elbise giyiyordu ve büyük bir evrak çantası vardı.
"Zamanınızdan birkaç dakika alabilir miyim acaba?" dedi.
Onun gezen bir satıcı olduğunu düşünerek onu içeri aldılar.
Adam çantasını mutfak masasına koydu ve bir şey çıkardı. Üstünde tek bir kırmızı düğme bulunan bir kutuydu. Kutuyu karı-kocaya verdi.
"Bugün şanslı gününüz." dedi sakin bir tonla "Aklınızın alamayacağı kadar zengin olma şansına sahipsiniz. Eğer bu düğmeye basarsanız, nakit olarak $1 milyon dolar kazanacaksınız. Tek bir sorun var. Tanımadığınız biri ölecek."
Bunu derken, adam çantasını açtı ve içindeki para destelerini gösterdi.
Ertesi gün kutuyu almak için döneceğini söyledi.
O gittikten sonra, karı-koca kutu hakkında konuştular. Saatlerce tartıştılar. Sonunda düğmeye basmaya karar verdiler.
Hiçbir şey olmadı.
Ertesi gün, adam geri geldi. Kutuyu aldı ve karşılık olarak onlara $1 milyon dolar verdi."
Tam gitmek üzereyken, koca sordu "Biri gerçekten öldü mü?"
"Elbette," diye cevap verdi adam "Dün gece oldu. Uzak bir yerde. Tanımadığın biri öldü."
Koca suçlu hissetti. Vicdanı onu yiyip bitiyordu.
"Son bir soru," dedi.
"Evet, ne bilmek istersin?" dedi adam.
"Kutuyla şimdi ne yapacaksın?"
Adam gülümsedi ve konuştu:
"Onu tanımadığın birine vereceğim."
29 Nisan 2016 Cuma
27 Nisan 2016 Çarşamba
"The New Parents"
Alarmım ,her gün yaptığı gibi, saat 7:30'da çaldı. Yuvarlanıp yataktan çıktım ve telefonumu kontrol ettim. Mesaj yoktu. Banyoya girdim ve duş aldım. Ardından dişlerimi fırçaladım ve aynada saçımı düzelttim. İşim bittiğinde aşağı indim.
Pastırma ve yumurtanın tanıdık kokusu koridordan aşağı doğru sürükleniyordu. Mutfağa girdim ve gördüğüm şey olduğum yerde kalmama neden oldu.
Masada oturup gazete okuyan adam, babam değildi. Ocağın başında yemek hazırlayan kadın, annem değildi. İkisi de yabancıydı.
Gerileyerek mutfaktan çıktım ve düşüncelerimi düzene sokmak için merdivenlerin en altına oturdum. Şoktaydım, gördüğüm şeyi aklım almıyordu. Bu insanlar kimdi? Evimde ne yapıyorlardı? Ailem nerdeydi?
Zihnim hızlı bir şekilde çalışıyordu ve kalbim deli gibi atıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Yanlarına mı gitmeliyim? Polisi mi aramalıyım? Aklımı mı kaybediyorum?
Tam o anda kadının mutfaktan bağırdığını duydum "Balım? Kahvaltı için aşağı geliyor musun?"
Merdivenlerin orda oturdum, kıpırdayamıyor, cevaplayamıyordum.
Tekrar bağırdı "Balım! uyan! Kahvaltın soğuyacak!"
Bir dakika sonra koridorun sonundan ayak sesleri duydum, adam karşımda belirdi:
"Hey, oğlum. Burda oturup ne yapıyorsun? Kahvaltı hazır."
İsteksizce kalktım ve mutfağa kadar onu takip ettim. Masanın ucuna oturdu, ben de diğer ucuna.
"Sorun ne?" diye sordu kadın.
"Bir sorun mu var oğlum?" dedi adam. "Yeterince uyudun mu?"
"Um...Evet" diye mırıldandım.
Adam gazetesini okumaya geri döndü. Kadın önüme pastırma ve yumurtanın bulunduğu tabağı koydu.
Beynimi zorladım. Belki bunun bir açıklaması vardı. Belki de onlar daha önce tanışmadığım kayıp akrabalarımdı. Belki de ailem gezintiye çıkmıştı. Belki de hala üst katta uyuyorlardı.
Sonunda cesaretimi topladım ve onlara sordum.
"Siz kimsiniz?"
Adam gülümsedi "Nasıl bir soru bu? Biz senin anne babanız tabiki."
Kalbim durur gibi oldu. Neredeyse umudumu kaybediyordum. Ne olduğunu anlayamamıştım.
Aniden, telefonum titreşti. Cebimden çıkardım ve ekrana baktım. Babamdan gelen bir mesajdı.
Rahatlayarak nefes aldım. Sonunda ne olup bittiğine dair bir açıklama alabilecektim.
Mesajı açtım. İçinde tek bir cümle vardı:
"Yardım et!"
Ç.N:
Geç gelen CP için kusura bakmayın -,-
Bu arada bu CP'nin bana hatırlattığı bir animasyon var. İsmi "Coraline" , bir göz atın aynı bu CP gibi *-*
Pastırma ve yumurtanın tanıdık kokusu koridordan aşağı doğru sürükleniyordu. Mutfağa girdim ve gördüğüm şey olduğum yerde kalmama neden oldu.
Masada oturup gazete okuyan adam, babam değildi. Ocağın başında yemek hazırlayan kadın, annem değildi. İkisi de yabancıydı.
Gerileyerek mutfaktan çıktım ve düşüncelerimi düzene sokmak için merdivenlerin en altına oturdum. Şoktaydım, gördüğüm şeyi aklım almıyordu. Bu insanlar kimdi? Evimde ne yapıyorlardı? Ailem nerdeydi?
Zihnim hızlı bir şekilde çalışıyordu ve kalbim deli gibi atıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Yanlarına mı gitmeliyim? Polisi mi aramalıyım? Aklımı mı kaybediyorum?
Tam o anda kadının mutfaktan bağırdığını duydum "Balım? Kahvaltı için aşağı geliyor musun?"
Merdivenlerin orda oturdum, kıpırdayamıyor, cevaplayamıyordum.
Tekrar bağırdı "Balım! uyan! Kahvaltın soğuyacak!"
Bir dakika sonra koridorun sonundan ayak sesleri duydum, adam karşımda belirdi:
"Hey, oğlum. Burda oturup ne yapıyorsun? Kahvaltı hazır."
İsteksizce kalktım ve mutfağa kadar onu takip ettim. Masanın ucuna oturdu, ben de diğer ucuna.
"Sorun ne?" diye sordu kadın.
"Bir sorun mu var oğlum?" dedi adam. "Yeterince uyudun mu?"
"Um...Evet" diye mırıldandım.
Adam gazetesini okumaya geri döndü. Kadın önüme pastırma ve yumurtanın bulunduğu tabağı koydu.
Beynimi zorladım. Belki bunun bir açıklaması vardı. Belki de onlar daha önce tanışmadığım kayıp akrabalarımdı. Belki de ailem gezintiye çıkmıştı. Belki de hala üst katta uyuyorlardı.
Sonunda cesaretimi topladım ve onlara sordum.
"Siz kimsiniz?"
Adam gülümsedi "Nasıl bir soru bu? Biz senin anne babanız tabiki."
Kalbim durur gibi oldu. Neredeyse umudumu kaybediyordum. Ne olduğunu anlayamamıştım.
Aniden, telefonum titreşti. Cebimden çıkardım ve ekrana baktım. Babamdan gelen bir mesajdı.
Rahatlayarak nefes aldım. Sonunda ne olup bittiğine dair bir açıklama alabilecektim.
Mesajı açtım. İçinde tek bir cümle vardı:
"Yardım et!"
Ç.N:
Geç gelen CP için kusura bakmayın -,-
Bu arada bu CP'nin bana hatırlattığı bir animasyon var. İsmi "Coraline" , bir göz atın aynı bu CP gibi *-*
16 Nisan 2016 Cumartesi
Bloody Painter
Bu, 14 yaşındaki Helen...Gözlerinin altındaki siyah çizgiler, onun hiç de yeterince uyumadığını hissettiriyordu.. Karışık siyah saçları, kendine çeki düzen vermek için uğraşmayı sevmediğinden beri umrunda değildi. Çünkü bu ona göre gereksiz bir zaman kaybından başak birşey değildi..
Sınıfın en arkasında, pencerenin yanında sessizce çizim yaparak oturuyordu.. Bu onun için herşey demekti.. İnsanlarla sosyalleşmeyi sevmemesi onu yalnız biri yapıyordu..
Okuldan sonra sürekli hırpalanan bir çocuk vardı. Bu, her zaman zorbalığın kurbanı olan Tom'du.. Daha önce birşey yaptığı için değil, sadece etrafındaki insanlar tarafından sevilmediği içindi.. Bu tür şeyler çok sık oluyordu.. Ve bazen Helen de kullanılıyordu.. Helen, Tom için üzülüyordu.. ama olaya da müdahale etmek istemiyordu...
Bir gün teneffüs sırasında, Judy kol saatinin kaybolduğunu söyledi ve onu aramaya başladı... Fakat Helen ona yardım etmedi... Sonuçta bu onu ilgilendirmezdi.. Birdenbire, biri Helen'ın çantasında parıldayan birşey fark etti..
"Bu da ne?" Diyen Ban, elini çantanın içine soktu ve sahte elmaslar ile çizilmiş bir saat çıkardı.. Helen buna çok şaşırmıştı.. Onun nasıl oraya girdiği hakkında hiçbir fikri yoktu...
"Ah! Bu benim saatim!" Judy olanları gördükten sonra saati Ban'ın elinden aldı. Birden ikisi de Helen'a tuhaf ve düşmanca bir şekilde bakmaya başladılar.. Kafasını biraz olsun kaldırmadan hala not defterindekiyarım kalmış çizimine devam ederek: "Ben yapmadım.." der Helen. "Evet..Tabii" der Judy, ve Tom ile beraber anlaşmış gibi sınıftan çıkar...
Ertesi gün, Helen yine herzamanki gibi sırasında oturup çizim yapmaya devam ediyordu. Birden etrafındaki ortamda bazı şeylerin pek de doğru olmadığını fark etti... İnsanlar onun hakkında birşeyler fısıldaşıyorlardı. Konuşulanların bazılarının onu "Hırsız" olarak adlandırarark başladığını duydu. Fakat ne kendini savunmak, ne de onlara bir açıklama yapmak için uğraşmadı.. Sonuçta işe yaramayacaktı..
Zaman geçtikçe, yaptığı şeyler daha da çok abartılmaya başlanmış ve böylece Helen zorbaların yeni kurbanı haline gelmişti...Bundan hoşlanmasa da karşı koymaya çalışmıyordu. Duygularını sessizce kalbinde saklıyordu...
Fakat bir gün Ban, Helen'in yarımKalmış çizimiyle beraber çizim defterini alır ve "Sürekli bu anlamsız şeyleri çiziyorsun!" Diyerek Helen'ın tepkisini görmek için resimlerden bazılarını yırtarak küçük parçalara ayırmaya başlar... Helen, bu gidişle kendine daha fazla engel olamayacaktı, ve sonunda daha fazla dayanamayıp yumruğunu Ban'ın suratının ortasına geçirerek kavgaya karıştı... Fakat Helen yeterince güçlü değildi. Bu yüzden de, hiç zaman kaybedilmeden pataklanmaya başlandı... Diğer öğrenciler kavgayı durdurmak yerine ne olup bittiğini izlemek için toplanmışlardı.. Hatta bazıları, onu ayağıyla karnından ve yüzünden tekmelemeye başlamıştı...
Zil çaldıktan sonra herkes, öğretmen gelmeden bir an önce yerlerine geçmek için sıralarına doğru yönelmeye başladı. Helen'da hiçbirşey olmamış gibi yerine geçmişti. Bir süre sonra öğretmenGeldi. Helen'ın vücudunda ve yüzünde çok sayıda çürük ve yara izleri vardı.. Öğretmen bunu sınıfa girer girmez fark etmişti.. "Aman tanrım Helen!! Ne oldu sana?!?!"
Aniden, herkes ona doğru döner ve ölüm saçan düşmanca bakışlarıyla vereceği açıklamayı beklemeye başlar.. "Merdivenlerden düştüm efendim.." diye cevap verir Helen.. Bu cevapla birlikte, üzerindeki düşmanca bakışlar da ortadan kalkar...
Okuldan eve döndüğünde de ailesinin aynı soruyu sorması ile birlikte Helen, onlara da aynı cevabı verir.Giydiği mavi ceket, yüzündekiler hariç üzerindeki tüm yaraları kapatıyordu... Ailesi bu cevaba hiç tereddüt etmeden inanmıştı.. Genelde, ailesi ona okulun nasıl geçtiğini sorduğunda Helen, her zaman onlara herşeyin çok iyi olduğunu söylerdi... Hatta birçok arkadaşı olduğunu ve zamanının çok iyi geçtiği hakkında da yalan söylemişti... Helen, ailesinin onun için endişelenmelerini istemediği için onlara gerçeği anlatmayı reddediyordu...
Birkaç ay sonra, hakkındaki olumsuz eleştirileri duymak onun için sıradan birşey haline gelmişti. Öyle ki gerekse insanların onu aşağılaması, gerek de ona yaptıkları zorbalıklar artık onun için normal bir şeydi.. Artık bu tür şeylere karşı tamamen bağışıklık kazanmıştı... Ama bu soruların aklını kurcalamasına engel olamıyordu.. En başta onun arkasından iş çeviren, ona iftira atan kimdi?? Neden onu suçlu durumuna düşürmek istemişti?? Artık bunların hiçbir önemi yoktu...Hatta, artık hiçbirşeyin önemi yoktu...
Bir gün Helen, facebook üzerinden bilinmeyen bir kullanıcıdan "Selam! Ordamısın??" Diye bir mesaj aldı."Kimsin?" Diye cevap verir Helen. "Tom... Senin sınıf arkadaşın".Tom daha önce onunla hiç iletişime geçmemişti.. Açıkçası bu onu biraz şaşırtmıştı. "Ne var?" Diye cevaplar Helen. "Şeyy...iyi misin?". Helen, "Bu seni ilgilendirmez" diye Tom'un sorusunu cevaplandırır. Tom bir süre yazdıktan sonra şu cevabı verir: "Dinle, şu an nasıl hissettiğini çok iyi biliyorum. Sen de benimle aynı durumdasın... Sana gerçekten yardım etmeyi çok istiyorum.. Ama elimden hiç birşey gelmiyor...çok üzgünüm.."
Bir süre sonra, Tom ve Helen uzun bir süre birbirleri ile karşılıklı yazışmaya başladılar.Helen, yaşadığı acıları ve duygularını onunla paylaştıkça kendini daha iyi hissetmeye başlamıştı... Hatta, Tom'la birlikte ara sıra şakalaşabiliyorlardı da! Onunla birlikteyken mutluluydu... Bunu ifade etmek için de sıklıkla " : ) " işaretini kullanıyordu.. Bu onun, gerçektendeilk defa gerçek bir arkadaş edindiğini düşündüğü ilk seferdi...
Sıcak bir öğleden sonraydı...
"Yarın öğleden sonraki ilk ders saatinden sonra, benimle okulun çatı katında buluşmaya gel. Konuşmamız lazım... Sakın birşey sorma.." diye Tom'dan dün gece bir mesaj almıştı... Helen, Tom'un talimatlarına uyarak onunla buluşmak için okulun çatı katına çıktı. Yanına gelirken elini ona doğru sallayarak, "Hey Tom! Nasıl gidiyor dostum??" diye sordu Helen...
"Şeyy...Dinle...sana söylemem gereken birşey var....önemli birşey..." Tom, ciddi bir şekilde konuşmasına devam eder: "Şu saat hırsızlığı olayını hatırlıyor musun??"
Nasıl unutabilirdi ki?? O olay çektiği tüm acıların başlangıcıydı!?!
Helen hatırladığını göstermek amacı ile başını sallar. "O bendim.." Tom, Helen'ın gözlerine bakmaktan korkarve gözlerini kaçırarak bakışlarını zemine yoğunlaştırır.
"NEE!?!" Helen sarsılmıştı... "Judy'nin saatini ben çaldım ve suçu senin üzerine attım" diye itirafta bulunur Tom... "Bunu neden yaptın!?!".
"Sen onların yeni kurbanı haline geldiğin zaman... benim hayatım eskisine göre çok daha iyi olacaktı..." der Tom sırıtarak.. O haklıydı.. Ancak insanlar kendilerine Helen gibi yeni bir kurban bulunca onu rahat bırakırlardı... Aynı geride unutulmuş eski bir oyuncak gibi... Ona göre, bu kesinlikle mükemmel bir plandı!.. Böylece o da, geri kalan okul hayatını sessizce; huzur ve güven içinde geçirebilecekti...Başarmıştı da... Planı, mümkün olamayacak kadar mükemmel, ve bir o kadar da ustacaydı...
Helen,onun yakasına yapışır. Birbirleri ile itişip kakışarak mücadele ederken çatının uç noktasına gelirler...BirdenTom kayar ve çatıdan aşağı düşer. Helen anında onu elinden yakalar ve yukarı çekmeye çalışır.. Fakat Helen bunu başarabilecek kadar güçlü değildi...
"Ben...çok üzgünüm Helen..." Tom düşer.. Helen olacak şeyleri görmeye korktuğu için korkuyla gözlerini kapatır.. Helen, birinin bir binanın 6. katından düştüğü zaman başına gelecekleri tahmin bile etmek istemiyordu...
Polisler olay yerine geldikten sonra Helen'ın ifadesini almak istediler. Fakat, yaşanan olay onu tek bir kelime dâhi edemeyecek kadar dehşete düşürmüştü...
Bir kez daha Helen, diğer öğrenciler arasında tartışma konusu olmuştu... Bazıları, Helen'ın Tom'u çatıdan kasten iterek düşürdüğünü düşünüyordu... Fakat çoğunluk Tom'un intihara kalkıştığını, Helen'ın ise onu kurtarmaya çalıştığını, amabaşaramadığını düşünüyordu. Çünkü Tom düşmeden önce onun elini tuttuğunu görmüşlerdi...
O gece, Helen odasında ağlıyor, titriyor ve içinde büyümekte olan suçluluk duygusundan bir türlü kurtulamıyordu... Sakin olmalıydı.. Birden bire zihninde bir şimşek çaktı.
"Tom'un ölmesi benim suçum değildi..O ölmeyi hak etmişti!!" Bu fikir onu çok daha iyi hissettirmiş, duyduğu suçluluk duygusunun yok olmasını sağlamıştı.. Helen'ın yüzünde ürpertici bir gülümseme belirir... "Tom sadece yaptıklarının bedelini ödedi...Sanırım diğerlerinin de bu bedeli ödeme vakti geldi..Öyle değil mi??" Ağlaması, karanlığın içinde yavaşça kahkahaya dönüştü...
Helen'ın sınıf arkadaşları, Cadılar Bayramı'nın olduğu gün, bir parti düzenlemeye karar verdiler. Fakat asıl amaçları bu bayramı kutlamak değil, arkadaşlarının hep beraberpartiye gelmelerini sağlamaktı.. Tabiki de Helen partiye davet edilmemişti.. Cadılar Bayramının olduğu geceden bir gün önce, Judy ve Maggie karşılıklı olarak Facebook'dan yazışıyorlardı. İkisi de okuldaki yurtta yaşıyordu. Judy ve Maggie'nin odaları yan yanaydı.
09:03- Judy: Yarınki partiye kimler geliyor? Çok heyecanlıyım : D
09:03- Maggie: Sınıfın büyük bir kısmı orda olacak. Fakat Ban'a birçok kez mesaj atmama rağmen bana hiç cevap yazmadı. Halbuki gönderdiğim mesajların hepsi okunmuş...Onun sorunu ne?!?
09:04- Judy: Büyük ihtimalle çalışıyordur..Yani sanırım...
09:06- Maggie: Tuhaf birşeyler oluyor...uzun süredir kapının dışından gelen, ayak sesleri duyuyorum...Sanırım biri yurttadolaşıyor...
09:06- Maggie: Bekle..Gidip ne olduğuna bakacağım.. (Kapı deliğini kullanarak dışarıyı kontrol eden Maggie, birden sıradışı bir şey görür..)
09:07- Maggie: Aman tanrım!! Dışarda maskeli, mavi ceket giyen biri var!! Ve...elinde bir bıçak tutuyor... Hertarafı kanlar içinde!!!
09:07- Maggie: Kahretsin!! Şu an kapıyı çalıyor!!.
09:08- Maggie: Aman tanrım! Aman tanrım! Aman tanrım! Aman tanrım!!!
09:08- Judy: Tamam...sakin olmaya çalış..kendine silah gibi bir şey bul!!
09:08- Judy: Kendini koru!!
09:09- Maggie: Kapı kolunu çeviriyor!! Sanırım kilitlemiştim..
09:09- Maggie: Korkuyorum!!!
09:09- Judy: Maggie..
09:09- Maggie: Ne yapmalıyım!?!?
09:09- Judy: Maggie..dinle..
09:09- Maggie: KURTAR BENİ!!!!
09:09- Judy: Maggie.. sakin ol..
09:09- Judy: Maggie..
09:10- Judy: Maggie?
09:10- Judy: Orada mısın??
Mesaj okunmuş gözüküyordu.Fakat Maggie'den cevap gelmiyordu... Birdenbire, Judy odasının kapısının açılma sesini duyar.. Aniden arkasını döner ve karnındaki o müthiş acıyı hisseder...Her tarafı kanla kaplı, maskeli, mavi ceket giyen biri, aniden odasında belirmiş, onu bıçaklamıştı...
O gece, yurtta olan öğrencilerin hepsi öldürülmüştü.. Kimse katilin bunu nasıl yaptığını bilmiyordu... Katil, kurbanlarının kanını yurdun duvarlarını boyamak ve çeşitli resimler çizmek için kullanmıştı...
Çoğu resim, içinde ": )" işaretini barındırıyordu... Ayrıca, cesetlerin çoğu, daha çok pigment elde edilebilmek için doğranmış ve ezilmişti...
Zanlı, Helen Otis, hâlâ kayıptı...
Her nasılsa, Meggie ve Judy'nin karşılıklı yazıştıkları sohbet odasında, Judy'nin 09:03'de yazdığı ilk mesaja bir cevap gönderilmişti:
11:15- Judy: "Yarın için heyecanlanma : ) "
Çünkü yarın diye birşey olmayacak...
Herkese merhaba! ^^
Ben yeni admininiz Suzan...
Bu da benim ilk çevirdiğim ve bu grupta yayınladığım ilk pastam. Umarım beğenirsiz ve hepinizle iyi anlaşırız ^^
Sınıfın en arkasında, pencerenin yanında sessizce çizim yaparak oturuyordu.. Bu onun için herşey demekti.. İnsanlarla sosyalleşmeyi sevmemesi onu yalnız biri yapıyordu..
Okuldan sonra sürekli hırpalanan bir çocuk vardı. Bu, her zaman zorbalığın kurbanı olan Tom'du.. Daha önce birşey yaptığı için değil, sadece etrafındaki insanlar tarafından sevilmediği içindi.. Bu tür şeyler çok sık oluyordu.. Ve bazen Helen de kullanılıyordu.. Helen, Tom için üzülüyordu.. ama olaya da müdahale etmek istemiyordu...
Bir gün teneffüs sırasında, Judy kol saatinin kaybolduğunu söyledi ve onu aramaya başladı... Fakat Helen ona yardım etmedi... Sonuçta bu onu ilgilendirmezdi.. Birdenbire, biri Helen'ın çantasında parıldayan birşey fark etti..
"Bu da ne?" Diyen Ban, elini çantanın içine soktu ve sahte elmaslar ile çizilmiş bir saat çıkardı.. Helen buna çok şaşırmıştı.. Onun nasıl oraya girdiği hakkında hiçbir fikri yoktu...
"Ah! Bu benim saatim!" Judy olanları gördükten sonra saati Ban'ın elinden aldı. Birden ikisi de Helen'a tuhaf ve düşmanca bir şekilde bakmaya başladılar.. Kafasını biraz olsun kaldırmadan hala not defterindekiyarım kalmış çizimine devam ederek: "Ben yapmadım.." der Helen. "Evet..Tabii" der Judy, ve Tom ile beraber anlaşmış gibi sınıftan çıkar...
Ertesi gün, Helen yine herzamanki gibi sırasında oturup çizim yapmaya devam ediyordu. Birden etrafındaki ortamda bazı şeylerin pek de doğru olmadığını fark etti... İnsanlar onun hakkında birşeyler fısıldaşıyorlardı. Konuşulanların bazılarının onu "Hırsız" olarak adlandırarark başladığını duydu. Fakat ne kendini savunmak, ne de onlara bir açıklama yapmak için uğraşmadı.. Sonuçta işe yaramayacaktı..
Zaman geçtikçe, yaptığı şeyler daha da çok abartılmaya başlanmış ve böylece Helen zorbaların yeni kurbanı haline gelmişti...Bundan hoşlanmasa da karşı koymaya çalışmıyordu. Duygularını sessizce kalbinde saklıyordu...
Fakat bir gün Ban, Helen'in yarımKalmış çizimiyle beraber çizim defterini alır ve "Sürekli bu anlamsız şeyleri çiziyorsun!" Diyerek Helen'ın tepkisini görmek için resimlerden bazılarını yırtarak küçük parçalara ayırmaya başlar... Helen, bu gidişle kendine daha fazla engel olamayacaktı, ve sonunda daha fazla dayanamayıp yumruğunu Ban'ın suratının ortasına geçirerek kavgaya karıştı... Fakat Helen yeterince güçlü değildi. Bu yüzden de, hiç zaman kaybedilmeden pataklanmaya başlandı... Diğer öğrenciler kavgayı durdurmak yerine ne olup bittiğini izlemek için toplanmışlardı.. Hatta bazıları, onu ayağıyla karnından ve yüzünden tekmelemeye başlamıştı...
Zil çaldıktan sonra herkes, öğretmen gelmeden bir an önce yerlerine geçmek için sıralarına doğru yönelmeye başladı. Helen'da hiçbirşey olmamış gibi yerine geçmişti. Bir süre sonra öğretmenGeldi. Helen'ın vücudunda ve yüzünde çok sayıda çürük ve yara izleri vardı.. Öğretmen bunu sınıfa girer girmez fark etmişti.. "Aman tanrım Helen!! Ne oldu sana?!?!"
Aniden, herkes ona doğru döner ve ölüm saçan düşmanca bakışlarıyla vereceği açıklamayı beklemeye başlar.. "Merdivenlerden düştüm efendim.." diye cevap verir Helen.. Bu cevapla birlikte, üzerindeki düşmanca bakışlar da ortadan kalkar...
Okuldan eve döndüğünde de ailesinin aynı soruyu sorması ile birlikte Helen, onlara da aynı cevabı verir.Giydiği mavi ceket, yüzündekiler hariç üzerindeki tüm yaraları kapatıyordu... Ailesi bu cevaba hiç tereddüt etmeden inanmıştı.. Genelde, ailesi ona okulun nasıl geçtiğini sorduğunda Helen, her zaman onlara herşeyin çok iyi olduğunu söylerdi... Hatta birçok arkadaşı olduğunu ve zamanının çok iyi geçtiği hakkında da yalan söylemişti... Helen, ailesinin onun için endişelenmelerini istemediği için onlara gerçeği anlatmayı reddediyordu...
Birkaç ay sonra, hakkındaki olumsuz eleştirileri duymak onun için sıradan birşey haline gelmişti. Öyle ki gerekse insanların onu aşağılaması, gerek de ona yaptıkları zorbalıklar artık onun için normal bir şeydi.. Artık bu tür şeylere karşı tamamen bağışıklık kazanmıştı... Ama bu soruların aklını kurcalamasına engel olamıyordu.. En başta onun arkasından iş çeviren, ona iftira atan kimdi?? Neden onu suçlu durumuna düşürmek istemişti?? Artık bunların hiçbir önemi yoktu...Hatta, artık hiçbirşeyin önemi yoktu...
Bir gün Helen, facebook üzerinden bilinmeyen bir kullanıcıdan "Selam! Ordamısın??" Diye bir mesaj aldı."Kimsin?" Diye cevap verir Helen. "Tom... Senin sınıf arkadaşın".Tom daha önce onunla hiç iletişime geçmemişti.. Açıkçası bu onu biraz şaşırtmıştı. "Ne var?" Diye cevaplar Helen. "Şeyy...iyi misin?". Helen, "Bu seni ilgilendirmez" diye Tom'un sorusunu cevaplandırır. Tom bir süre yazdıktan sonra şu cevabı verir: "Dinle, şu an nasıl hissettiğini çok iyi biliyorum. Sen de benimle aynı durumdasın... Sana gerçekten yardım etmeyi çok istiyorum.. Ama elimden hiç birşey gelmiyor...çok üzgünüm.."
Bir süre sonra, Tom ve Helen uzun bir süre birbirleri ile karşılıklı yazışmaya başladılar.Helen, yaşadığı acıları ve duygularını onunla paylaştıkça kendini daha iyi hissetmeye başlamıştı... Hatta, Tom'la birlikte ara sıra şakalaşabiliyorlardı da! Onunla birlikteyken mutluluydu... Bunu ifade etmek için de sıklıkla " : ) " işaretini kullanıyordu.. Bu onun, gerçektendeilk defa gerçek bir arkadaş edindiğini düşündüğü ilk seferdi...
Sıcak bir öğleden sonraydı...
"Yarın öğleden sonraki ilk ders saatinden sonra, benimle okulun çatı katında buluşmaya gel. Konuşmamız lazım... Sakın birşey sorma.." diye Tom'dan dün gece bir mesaj almıştı... Helen, Tom'un talimatlarına uyarak onunla buluşmak için okulun çatı katına çıktı. Yanına gelirken elini ona doğru sallayarak, "Hey Tom! Nasıl gidiyor dostum??" diye sordu Helen...
"Şeyy...Dinle...sana söylemem gereken birşey var....önemli birşey..." Tom, ciddi bir şekilde konuşmasına devam eder: "Şu saat hırsızlığı olayını hatırlıyor musun??"
Nasıl unutabilirdi ki?? O olay çektiği tüm acıların başlangıcıydı!?!
Helen hatırladığını göstermek amacı ile başını sallar. "O bendim.." Tom, Helen'ın gözlerine bakmaktan korkarve gözlerini kaçırarak bakışlarını zemine yoğunlaştırır.
"NEE!?!" Helen sarsılmıştı... "Judy'nin saatini ben çaldım ve suçu senin üzerine attım" diye itirafta bulunur Tom... "Bunu neden yaptın!?!".
"Sen onların yeni kurbanı haline geldiğin zaman... benim hayatım eskisine göre çok daha iyi olacaktı..." der Tom sırıtarak.. O haklıydı.. Ancak insanlar kendilerine Helen gibi yeni bir kurban bulunca onu rahat bırakırlardı... Aynı geride unutulmuş eski bir oyuncak gibi... Ona göre, bu kesinlikle mükemmel bir plandı!.. Böylece o da, geri kalan okul hayatını sessizce; huzur ve güven içinde geçirebilecekti...Başarmıştı da... Planı, mümkün olamayacak kadar mükemmel, ve bir o kadar da ustacaydı...
Helen,onun yakasına yapışır. Birbirleri ile itişip kakışarak mücadele ederken çatının uç noktasına gelirler...BirdenTom kayar ve çatıdan aşağı düşer. Helen anında onu elinden yakalar ve yukarı çekmeye çalışır.. Fakat Helen bunu başarabilecek kadar güçlü değildi...
"Ben...çok üzgünüm Helen..." Tom düşer.. Helen olacak şeyleri görmeye korktuğu için korkuyla gözlerini kapatır.. Helen, birinin bir binanın 6. katından düştüğü zaman başına gelecekleri tahmin bile etmek istemiyordu...
Polisler olay yerine geldikten sonra Helen'ın ifadesini almak istediler. Fakat, yaşanan olay onu tek bir kelime dâhi edemeyecek kadar dehşete düşürmüştü...
Bir kez daha Helen, diğer öğrenciler arasında tartışma konusu olmuştu... Bazıları, Helen'ın Tom'u çatıdan kasten iterek düşürdüğünü düşünüyordu... Fakat çoğunluk Tom'un intihara kalkıştığını, Helen'ın ise onu kurtarmaya çalıştığını, amabaşaramadığını düşünüyordu. Çünkü Tom düşmeden önce onun elini tuttuğunu görmüşlerdi...
O gece, Helen odasında ağlıyor, titriyor ve içinde büyümekte olan suçluluk duygusundan bir türlü kurtulamıyordu... Sakin olmalıydı.. Birden bire zihninde bir şimşek çaktı.
"Tom'un ölmesi benim suçum değildi..O ölmeyi hak etmişti!!" Bu fikir onu çok daha iyi hissettirmiş, duyduğu suçluluk duygusunun yok olmasını sağlamıştı.. Helen'ın yüzünde ürpertici bir gülümseme belirir... "Tom sadece yaptıklarının bedelini ödedi...Sanırım diğerlerinin de bu bedeli ödeme vakti geldi..Öyle değil mi??" Ağlaması, karanlığın içinde yavaşça kahkahaya dönüştü...
Helen'ın sınıf arkadaşları, Cadılar Bayramı'nın olduğu gün, bir parti düzenlemeye karar verdiler. Fakat asıl amaçları bu bayramı kutlamak değil, arkadaşlarının hep beraberpartiye gelmelerini sağlamaktı.. Tabiki de Helen partiye davet edilmemişti.. Cadılar Bayramının olduğu geceden bir gün önce, Judy ve Maggie karşılıklı olarak Facebook'dan yazışıyorlardı. İkisi de okuldaki yurtta yaşıyordu. Judy ve Maggie'nin odaları yan yanaydı.
09:03- Judy: Yarınki partiye kimler geliyor? Çok heyecanlıyım : D
09:03- Maggie: Sınıfın büyük bir kısmı orda olacak. Fakat Ban'a birçok kez mesaj atmama rağmen bana hiç cevap yazmadı. Halbuki gönderdiğim mesajların hepsi okunmuş...Onun sorunu ne?!?
09:04- Judy: Büyük ihtimalle çalışıyordur..Yani sanırım...
09:06- Maggie: Tuhaf birşeyler oluyor...uzun süredir kapının dışından gelen, ayak sesleri duyuyorum...Sanırım biri yurttadolaşıyor...
09:06- Maggie: Bekle..Gidip ne olduğuna bakacağım.. (Kapı deliğini kullanarak dışarıyı kontrol eden Maggie, birden sıradışı bir şey görür..)
09:07- Maggie: Aman tanrım!! Dışarda maskeli, mavi ceket giyen biri var!! Ve...elinde bir bıçak tutuyor... Hertarafı kanlar içinde!!!
09:07- Maggie: Kahretsin!! Şu an kapıyı çalıyor!!.
09:08- Maggie: Aman tanrım! Aman tanrım! Aman tanrım! Aman tanrım!!!
09:08- Judy: Tamam...sakin olmaya çalış..kendine silah gibi bir şey bul!!
09:08- Judy: Kendini koru!!
09:09- Maggie: Kapı kolunu çeviriyor!! Sanırım kilitlemiştim..
09:09- Maggie: Korkuyorum!!!
09:09- Judy: Maggie..
09:09- Maggie: Ne yapmalıyım!?!?
09:09- Judy: Maggie..dinle..
09:09- Maggie: KURTAR BENİ!!!!
09:09- Judy: Maggie.. sakin ol..
09:09- Judy: Maggie..
09:10- Judy: Maggie?
09:10- Judy: Orada mısın??
Mesaj okunmuş gözüküyordu.Fakat Maggie'den cevap gelmiyordu... Birdenbire, Judy odasının kapısının açılma sesini duyar.. Aniden arkasını döner ve karnındaki o müthiş acıyı hisseder...Her tarafı kanla kaplı, maskeli, mavi ceket giyen biri, aniden odasında belirmiş, onu bıçaklamıştı...
O gece, yurtta olan öğrencilerin hepsi öldürülmüştü.. Kimse katilin bunu nasıl yaptığını bilmiyordu... Katil, kurbanlarının kanını yurdun duvarlarını boyamak ve çeşitli resimler çizmek için kullanmıştı...
Çoğu resim, içinde ": )" işaretini barındırıyordu... Ayrıca, cesetlerin çoğu, daha çok pigment elde edilebilmek için doğranmış ve ezilmişti...
Zanlı, Helen Otis, hâlâ kayıptı...
Her nasılsa, Meggie ve Judy'nin karşılıklı yazıştıkları sohbet odasında, Judy'nin 09:03'de yazdığı ilk mesaja bir cevap gönderilmişti:
11:15- Judy: "Yarın için heyecanlanma : ) "
Çünkü yarın diye birşey olmayacak...
Herkese merhaba! ^^
Ben yeni admininiz Suzan...
Bu da benim ilk çevirdiğim ve bu grupta yayınladığım ilk pastam. Umarım beğenirsiz ve hepinizle iyi anlaşırız ^^
7 Nisan 2016 Perşembe
"Rules of Survival- Part 3"
81-Eğer küçük bir kızın tekerleme söylediğini duyarsanız, "Ayaklarım bana ihanet etmeyin!" deyin ve koşmaya başlayın.
82-Benzin istasyonunda durup, ürkütücü adamdan yol tarifi istemeyin. Size yardım etmeyecek.
83-Katili vurduktan sonra silahınızı bırakmayın.
84-Eğer biri size bir video kaydı verip "Eğer bunu izlersen 7 gün içinde öleceksin." derse mısır patlatmayın!
85-Garip bir şey görürseniz, birine söyleyin. Salak gibi "Bir şeyler hayal ediyor olmalıyım." demeyin.
86-Şehirde bir seri katil var ve polis size güvenlik önerileri vermemizi istedi; ışıklı yerlerde kalın, yalnız seyahat etmeyin.
87-Asla arabaya binmeyin. Ya çalışmayacak, ya bozulacak, ya benzini bitecek, ya da anahtarlar kaybedeceksiniz. Her türlü, katil arka koltukta saklanıyor olacak.
88-Eğer polis gelirse umutlanmayın. Size ulaşmadan öldürülmüş olacak.
89-İyi bir saklanma yeri bulun ve orda KALIN. Eğer katil sizi göremiyor veya duyamıyorsa NEDEN HAREKET EDESİNİZ Kİ?
90-Bir ev satın alıyorsanız ve emlak ajentası "Pekala,şey,yakından inceleyelim- Burda bir kaç cinayet oldu." diyorsa başka bir ev satın alın.
91-Uzaktan ürkütücü bir şey duyarsanız, köpeğin havlamasının bir anda yarıda kesilmesi gibi, araştırmayın. Ayrıca köpeğiniz öldü.
92-Asla katilin maskesini çıkarmaya çalışmayın. Göreceğiniz şeyi sevmeyeceksiniz.
93-Katilin ölü olduğunu düşünmeyin. Vurun, bıçaklayın, kollarını-kafasını-bacaklarını kesin, sonra parçaları yakın ve kutsal suya batırın. Eğer imkanınız varsa kömürleşmiş kalıntılarını uzaya roketleyin. Ancak yine de ölmüş olmayacaktır.
94-Eğer bir tür ruh hastalığınız varsa, filmin sonunda katilin kendiniz olduğunu keşfedeceksiniz.
95-Evinizdeki duvarlar kanıyorsa, kovma duası (exorcism) yapmayın. Çok uzaklara taşının. Çünkü duvarlarınızda kan var! Kan! Duvarınızda! DUVARINIZ KANIYOR!!
96-Asla kız arkaşınızı/Erkek arkadaşınızı öpmeyin. Öpüşen çiftler dengesiz katillerin mıknatısıdır.
97-Asla "Artık bitti." veya "Başardık." gibi şeyler söylemeyin. Bu bitmediğini ve başaramayacağınızı garanti eder.
98-Bahçenizde testere tutan garip bir adam görürseniz, çimlerinizi biçmek için orda değildir.
99-Sarhoş olmayın, uyuşturucu almayın. Bir katilden kaçmak yalpalıyorken ve kendi kendinize şarkı söylüyorken zordur.
100-Eğer bir tatile gidiyorsanız, gideceğiniz yerin ismini Google'dan aratın. İlk 5 sonuç kayıp insanlar hakkındaki yeni hikayelerse, tatilinizi başka yerde yapın.
101-Alt tarafı bir ses duydunuz diye dışarı gitmeyin. Bu dışarı gelip "Burdayım! Öldürülmeye hazırım!" demek gibi bir şey.
102-Kendinizi koruyun. Bir silah bulun. Tabanca, bıçak, testere=Silah. Şemsiye,paspas, lamba=Silah değil.
103-Alkol almayın, hap içmeyin. Filmlerdeki katillerin sarhoş ve hareketsiz gençler için ekstra nefreti vardır.
104-Eğer babanız delirip odanızın kapısını baltayla kırmaya çalışırsa, onunla mantıklı konuşmaya çalışmayın. Pencereden atlayın.
105-Burda bir kuralı tekrar hatırlatalım. Üst kat? Kötü fikir. Dışarısı? Oraya gitmeyin. Telefon? Asla çalışmaz. Silah? Düşürmeyin silahınızı. Araba? Çalışmaz Komşular? Asla evde olmaz. Polis? Her zaman ölür.
106-Eğer korkunç bir ses duyarsanız ve bunun sadece kedi olduğunu anlarsanız, duyacağınız sonraki korkunç ses kediye ait olmayacak.
107-Eğer kollarınızdan veya bacaklarınızdan biri koparılırsa, bunun sizi aşağı çekmesine izin vermeyin. Daha sonra kopan yerinizi testere veya taramalı tüfekle değiştirebilirsiniz.
108-Başkasını kurtarmak içni kendinizi feda etmeyin. Genelde kurtardığınız kişi zaten ölür.
109-Eğer maskeli birini görürseniz, arkadaşlarınızdan birinin size şaka yaptığını düşünmeyin.
110-Eğer anne babanız yıllar önce bir seri katil öldürmüşse, katil sizi öldürmek için geri dönecektir. Garip bir şekilde, anne babanıza bulaşmayacaktır.
111-Eğer kız arkadaşınız amigo kızların başıysa onu, kimsenin sevmediği garip kız için terk edin. Garip kızlar asla öldürülmezler, amigo kızlar her zaman ölür.
112-İyi bir strateji "Hayır! Onun yerine beni öldür!" demektir. Böylece katil siz hariç herkesi öldürür. Ters psikoloji.
113-4 ayak üzerinde domuz gibi sızlanmak istemiyorsanız cahiller ve çiftçilerle arkadaş olmayın.
114-Asla plan yapmayın, çünkü planınız olacak olan olay dışındaki bütün olaylara karşı çalışacaktır.
115-Eğer bir bebeği atıp eve geldiğinizde sizi beklediğini görürseniz, hemen ülkeyi terk edin. Kurtulmanın başka yolu yok.
116-Eğer aramalar evin içinden geliyorsa, evin dışına çıkın.
117-Garip bir silah bulursanız hemen alın. Daha sonra bu silah, canavarı öldürebilecek tek şey olacak.
118-Eğer bir canavara en büyük silahla ateş ediyorsanız ve bu işe yaramıyorsa, en küçük silahı çıkarıp ateş etmeye çalışmayın.
119-Uzun siyah saçlı bir kız Tv'nizden dışarı doğru çıkmaya başlarsa, tamamen çıkmadan önce kumandadan kapama tuşuna basın.
120-Eğer seri katil tarafından kovalanırken arkadaşlarınızdan biriyle karşılaşırsanız ve size "Sorun ne?" diye sorarsa açıklamak için durmayın. "Konuşmakiçinduramamkatilbenikovalıyorsonragörüşürüz" diye bağırın.
121-Eğer bütün bunlar işe yaramazsa katille arkadaş olun ve herkesi öldürmesine yardım edin. Eğer yenemiyorsanız, ona katılın.
Ç.N:
Baya geç geldi kusura bakmayın, 2 haftadır sınavım vardı T_T Bu arada bu son bölümdü ^^ İmla hatası veya mantıksız yer varsa söyleyin, çünkü çok hızlı çevirdim o_O
[by scary for kids]
82-Benzin istasyonunda durup, ürkütücü adamdan yol tarifi istemeyin. Size yardım etmeyecek.
83-Katili vurduktan sonra silahınızı bırakmayın.
84-Eğer biri size bir video kaydı verip "Eğer bunu izlersen 7 gün içinde öleceksin." derse mısır patlatmayın!
85-Garip bir şey görürseniz, birine söyleyin. Salak gibi "Bir şeyler hayal ediyor olmalıyım." demeyin.
86-Şehirde bir seri katil var ve polis size güvenlik önerileri vermemizi istedi; ışıklı yerlerde kalın, yalnız seyahat etmeyin.
87-Asla arabaya binmeyin. Ya çalışmayacak, ya bozulacak, ya benzini bitecek, ya da anahtarlar kaybedeceksiniz. Her türlü, katil arka koltukta saklanıyor olacak.
88-Eğer polis gelirse umutlanmayın. Size ulaşmadan öldürülmüş olacak.
89-İyi bir saklanma yeri bulun ve orda KALIN. Eğer katil sizi göremiyor veya duyamıyorsa NEDEN HAREKET EDESİNİZ Kİ?
90-Bir ev satın alıyorsanız ve emlak ajentası "Pekala,şey,yakından inceleyelim- Burda bir kaç cinayet oldu." diyorsa başka bir ev satın alın.
91-Uzaktan ürkütücü bir şey duyarsanız, köpeğin havlamasının bir anda yarıda kesilmesi gibi, araştırmayın. Ayrıca köpeğiniz öldü.
92-Asla katilin maskesini çıkarmaya çalışmayın. Göreceğiniz şeyi sevmeyeceksiniz.
93-Katilin ölü olduğunu düşünmeyin. Vurun, bıçaklayın, kollarını-kafasını-bacaklarını kesin, sonra parçaları yakın ve kutsal suya batırın. Eğer imkanınız varsa kömürleşmiş kalıntılarını uzaya roketleyin. Ancak yine de ölmüş olmayacaktır.
94-Eğer bir tür ruh hastalığınız varsa, filmin sonunda katilin kendiniz olduğunu keşfedeceksiniz.
95-Evinizdeki duvarlar kanıyorsa, kovma duası (exorcism) yapmayın. Çok uzaklara taşının. Çünkü duvarlarınızda kan var! Kan! Duvarınızda! DUVARINIZ KANIYOR!!
96-Asla kız arkaşınızı/Erkek arkadaşınızı öpmeyin. Öpüşen çiftler dengesiz katillerin mıknatısıdır.
97-Asla "Artık bitti." veya "Başardık." gibi şeyler söylemeyin. Bu bitmediğini ve başaramayacağınızı garanti eder.
98-Bahçenizde testere tutan garip bir adam görürseniz, çimlerinizi biçmek için orda değildir.
99-Sarhoş olmayın, uyuşturucu almayın. Bir katilden kaçmak yalpalıyorken ve kendi kendinize şarkı söylüyorken zordur.
100-Eğer bir tatile gidiyorsanız, gideceğiniz yerin ismini Google'dan aratın. İlk 5 sonuç kayıp insanlar hakkındaki yeni hikayelerse, tatilinizi başka yerde yapın.
101-Alt tarafı bir ses duydunuz diye dışarı gitmeyin. Bu dışarı gelip "Burdayım! Öldürülmeye hazırım!" demek gibi bir şey.
102-Kendinizi koruyun. Bir silah bulun. Tabanca, bıçak, testere=Silah. Şemsiye,paspas, lamba=Silah değil.
103-Alkol almayın, hap içmeyin. Filmlerdeki katillerin sarhoş ve hareketsiz gençler için ekstra nefreti vardır.
104-Eğer babanız delirip odanızın kapısını baltayla kırmaya çalışırsa, onunla mantıklı konuşmaya çalışmayın. Pencereden atlayın.
105-Burda bir kuralı tekrar hatırlatalım. Üst kat? Kötü fikir. Dışarısı? Oraya gitmeyin. Telefon? Asla çalışmaz. Silah? Düşürmeyin silahınızı. Araba? Çalışmaz Komşular? Asla evde olmaz. Polis? Her zaman ölür.
106-Eğer korkunç bir ses duyarsanız ve bunun sadece kedi olduğunu anlarsanız, duyacağınız sonraki korkunç ses kediye ait olmayacak.
107-Eğer kollarınızdan veya bacaklarınızdan biri koparılırsa, bunun sizi aşağı çekmesine izin vermeyin. Daha sonra kopan yerinizi testere veya taramalı tüfekle değiştirebilirsiniz.
108-Başkasını kurtarmak içni kendinizi feda etmeyin. Genelde kurtardığınız kişi zaten ölür.
109-Eğer maskeli birini görürseniz, arkadaşlarınızdan birinin size şaka yaptığını düşünmeyin.
110-Eğer anne babanız yıllar önce bir seri katil öldürmüşse, katil sizi öldürmek için geri dönecektir. Garip bir şekilde, anne babanıza bulaşmayacaktır.
111-Eğer kız arkadaşınız amigo kızların başıysa onu, kimsenin sevmediği garip kız için terk edin. Garip kızlar asla öldürülmezler, amigo kızlar her zaman ölür.
112-İyi bir strateji "Hayır! Onun yerine beni öldür!" demektir. Böylece katil siz hariç herkesi öldürür. Ters psikoloji.
113-4 ayak üzerinde domuz gibi sızlanmak istemiyorsanız cahiller ve çiftçilerle arkadaş olmayın.
114-Asla plan yapmayın, çünkü planınız olacak olan olay dışındaki bütün olaylara karşı çalışacaktır.
115-Eğer bir bebeği atıp eve geldiğinizde sizi beklediğini görürseniz, hemen ülkeyi terk edin. Kurtulmanın başka yolu yok.
116-Eğer aramalar evin içinden geliyorsa, evin dışına çıkın.
117-Garip bir silah bulursanız hemen alın. Daha sonra bu silah, canavarı öldürebilecek tek şey olacak.
118-Eğer bir canavara en büyük silahla ateş ediyorsanız ve bu işe yaramıyorsa, en küçük silahı çıkarıp ateş etmeye çalışmayın.
119-Uzun siyah saçlı bir kız Tv'nizden dışarı doğru çıkmaya başlarsa, tamamen çıkmadan önce kumandadan kapama tuşuna basın.
120-Eğer seri katil tarafından kovalanırken arkadaşlarınızdan biriyle karşılaşırsanız ve size "Sorun ne?" diye sorarsa açıklamak için durmayın. "Konuşmakiçinduramamkatilbenikovalıyorsonragörüşürüz" diye bağırın.
121-Eğer bütün bunlar işe yaramazsa katille arkadaş olun ve herkesi öldürmesine yardım edin. Eğer yenemiyorsanız, ona katılın.
Ç.N:
Baya geç geldi kusura bakmayın, 2 haftadır sınavım vardı T_T Bu arada bu son bölümdü ^^ İmla hatası veya mantıksız yer varsa söyleyin, çünkü çok hızlı çevirdim o_O
[by scary for kids]
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)