28 Ocak 2016 Perşembe

Smile.JPG / Smile Dog

2007 yazı Mary E. ile röportaja gittim. 15 yıldır kocasıyla röportaj için görüşüyordum. Mary sonunda kabul etti. Bundan önce de röportajlar yapmıştım. Chicago'da röportaj yapmayı amaçlıyorduk. Ancak ben geldiğimde son anda röportaj yapma fikrini değiştirdi ve kendisini odaya kilitledi. Onu kapıda dinliyor ve dediklerini not alıyordum.

Mary'nin söyledikleri dikkatimi çekmişti, göremesem bile. Onun sesinden ağladığını anlayabiliyordum. Ancak ağlama sesi sanki kabusunda ağlarmış gibiydi. Kocası Terence geldi ve özür diledi. Evden çıktım ve aklıma takılan şey bununla ilgili araştırmalar yapmaktı.

Mary, Chicago bazlı bir forumun adminiyken ilk defa Smile.dog ile karşılaşmıştı. O ve Terence beş aydır evlilerdi. Mary o resmi gören 400 kişiden sadece biriydi ve konuyla ilgili tek konuşandı. Devamı anonim veya... Ölmüştü.

2005 yılında onuncu sınıftaydım. Smile.dog en büyük ilgi alanım olmuştu. Mary en çok bilinen Smile.dog (ya da diğer adıyla Smile.jpg) kurbanıydı. Benim ilgimi çeken tek şey ise bu konuda belirgin bir kanıt kaybı olmasıydı. Bazı insanlar bunun sadece bir şaka olduğunu düşünüyorlardı.

Normaldi. Çünkü her şey bir resim dosyasından ibaretti. Bu resimler daha sonra internette 4chan gibi sitelerde yayılmaya başladı. Ancak hiç birinin orjinal Smile.jpg gibi etkisi yoktu.

Ne Smile.jpg ne de Smile.dog Vikipedi'de geçiyordu. Hatta Smile.jpg hakkında 2girls1cup veya hello.jpg gibi şok siteleri bile siliniyordu.

Bu resimle karşılaşmak artık bir internet efsanesi olmuştu. Mary'nin hikayesi özel değildi. Bu günlerde Smile.jpg'nin Usenet'in ve hackerların elinde olduğu söyleniyor.

Hatta söylentiye göre 90'ların ortasında aynı resim ile "GÜLÜCÜK!! TANRI SENİ SEVİYOR!" ile beraber internette yazı geçtiği bile söyleniyor. Ancak böyle bir link günümüzde bulunmuyor.

Bu resmi gören herkes resmi aynı tanımlıyor: Köpeğe benzer bir yaratık (Siberya Husky'si gibi) ve kamera flaşı ile aydınlatılmış, karanlık bir odada oturuyor. Tek arkaplan detayı ise insan eli izi şeklinde kan lekesi. El bomboş. Ön planda olan ise köpeğe benzer yaratık. Büyük bir sırıtış, iki ön diş çok beyaz, çok düz, çok keskin ve insan dişine benziyor.

Ve evet. Bunlar resmi hemen gördükten sonra gelen tanımlamalar. Bu resmi gördükten sonra her gün belirli saat dilimlerinde görüntü sendromları yaşıyorlar ve bu resim akıllarında vanlanıyor. Hatta çok yaygın bir kabusa kadar gidiyor. Bunlar terapi ile düzeliyor. Ama bir yere kadar.

Yaklaşık bir sene sonra. Mary E. bana şu epostayı gönderdi. Mart 2008'in başına yakın bir zamanda:

To: jml@****.com

From: marye@****.net
Subj: Geçen yazki röportaj

Sayın Bay. L,

Geçen yazki davranışım için özür dilerim. Umarım anlayışla karşılarsınız. Sizin bir suççunuz yok. Benim kendi problemlerim yüzünden oldular. Neyse, umarım beni affederdiniz. O zaman, korkuyordum.

Görüyorsunuz, 15 yıldır Smile.jpg tarafından lanetlendim. Smile.dog artık her gece kabularımda. Aptalca gelebilir, ama gerçek. Rüyalarım be kabuslarımı artık gerçekten ayırt edemiyorum. Kabuslarımda ne hareket edebiliyor ne de konuşabiliyorum. Sadece o korkunç resme bakabiliyorum. O eli görüyorum, ve sonra Smile.dog'u. Bana doğru konuşuyor.

Evet o bir köpek değil, tabiki de. Ne olduğu hakkında hiç bir fikrim yok. Beni tek bir şekilde serbest bırakabileceğini söylüyor. Dediği şey: "Sözlerimi yay" Her rüyam bu kelimelerle bitiyor. Anladığınız üzere bana bu resmi başkalarına göstermemi emrediyor.

Ve yaptım. İlk önce resmi 3,5 inçlik floppy diskete attım. Daha sonra kontrol etmeden, atıldığını hissettim.

Bu resmi kendi iş arkadaşıma gösterdim. Hatta Terence'a bile. Sonra ne mi oldu? Eğer Smile.dog sözünü tutsaydı şu aralar rahat uyku çekebilecektim. Eğer yalan söylediyse ne yapabilirdim.

15 yıl hiç birşey yapmadım ve disketi bir rafa kaldırdım. 15 yıldır her gece Smile.dog rüyalarıma giriyor ve sözlerimi yay diyor. 15 yıldır sağlam duruyorum. Ama zor zamanlarım elbette oluyor. Diğer arkadaşlarımın çoğu intihar ettiler. Bazıları tamamen sessizdi. İnternet üzerinden yavaşça kayboldular. Onlar en çok endişelendikleirmdi.

Umarım beni affedersiniz, Bay L., geçen yaz gerçekten çok korktum be utandım Bay L.., sizden istediğim şey lütfen araştırmanıza devam etmeyiniz. Ve son demek istediğim. Herkes hatta benden bile güçlüler onun emirlerine itaat ediyorlar.

İşin başındayken bırakın.

Saygılar,
Mary E.

Terence aylar sonra bana ulaştı ve Mary'nin kendini öldürdüğünü yazdı. Arkasında bıraktıları ise eposta adresini kapatması ve diskteini siyah bir plastik olana kadar yakmasıydı. Bu bölüm onu da çok rahatsız etmişti. Çünkü disket eridiğinde plastik gibi değil, hayvan eti gibi erimişti.

Ben de açıklamalıyım ki ilk duyduğumda ben de şaka zannettim. Ancak daha sonra bu olay yaygınlaştı ve Chicago tabanlı forumlarda en gözde konu oldu. Gazetede Mary E.'nin haberi çıkmıştı ve öldüğü yazıyordu. Ve evet, intiharın nasıl gerçekleştiği hakkında hiçbir şey yazmıyordu. Artık bu konuyu araştırmayacağım. Hatta Mayıs'taki finallerimden beri araştıracak zamanım kalmadı.

Dünyanın bizi test etmesi için garip yolları vardır. Mary E. ile olan röportajımdan tam bir yıl sonra bir eposta aldım

To: jml@****.com
From: elzahir82@****.com
Subj: gülücük</p>

Eposta adresini buldum ve profilinden Smile.dog ile ilgilendiğini anladım. Aslında herkesin söylediği kadar kötü bir şey değil. Bak sana resmi atıyorum. Sadece sözleri yayıyorum.






ÇN:Smile.Jpg orjinali DeepWeb de hackerların elinde olduğu söyleniliyor.Ve bu medya onun orjinali değil sadece orjinali böyle etki bırakıyor

23 Ocak 2016 Cumartesi

"Down There"

Hiçliğin ortasındaki eski çiftlikte yaşayan bir adam ve kadın vardı. Koca; karısının hayatını acınası hale getirmekten zevk alan kaba, huysuz biriydi. Onunla nadiren konuşuyordu ve karısı herhangi bir şey söylediğinde ona çenesini kapamasını söylüyordu.

Günlerden bir gün, adam arazisinde bir çukur açıyordu, karısı da ona yardım ediyordu. Bir anda çukurun alt tarafı derin bir boşluğu açığa çıkaracak bir şekilde çöktü. Adamın kafası karışmıştı ve ne olduğunu anlamak istiyordu, bu yüzden karısına eve gidip bir el feneri getirmesini söyledi.

Karısı el feneri ile koşarak geldiğinde fenerin ışığını açtı, bir ipe bağladı, ardından delikten aşağı sarkıttı. İyice aşağı indirdi, ancak ne kadar ip salarsa salsın dibine ulaşmayacak gibiydi.

Adam ipi geri çekmeye başladı, ancak ip bir şeye yakalandı. Sinir olmuş bir şekilde ipi kabaca çekti ve bir anda, ip neredeyse elinden kaçıyordu.

Sonunda ipi çekmeyi başardı, ancak sonuna ulaştığında el feneri ortalarda yoktu. Onun yerine beyaz, küçük bir kese bağlanmıştı. Titreyen ellerle keseyi açtı, bir avuç altın onu şaşkınlığa uğratarak eline düştü. Aralarında bir not vardı.

Notu aldı ve okumayı denedi, ancak anlayamacağı bir dilde yazılmıştı. Bu yüzden notu attı. Karısında el feneri almak için şehre ineceğini, bu yüzden deliğin başında nöbet tutmasını söyledi.

Gittiğinde karısı koşarak eve girdi ve sözlük için aramaya koyuldu. Ardından dolaptan büyük bir parça hindi eti çıkardı. Ayrıca bir kağıt ve kalem alarak not yazdı. Deliğe döndüğünde elindeki her şeyi kovaya koydu ve delikten aşağı sarkıttı.

Bir süre bekledikten sonra kovayı geri çekti. Daha ağır gelmişti, 2 kez mola vermek için durdu. Sonunda kovayı yukarı çektiğinde ağzına kadar parlak mücevherle dolu olduğunu görüp şaşırdı. Ayrıca başka bir not vardı, bu kez İnglizce yazılmıştı:

"Biraz daha yemek gönder."

Aceleyle eve döndü ve mücevherleri kocasının bulamayacağına emin olduğu bir yere sakladı.

Adam döndüğünde vinç görevi gören arabasının kasası el feneri doluydu. Bir kaç tanesini kovaya koydu ve aşağı sarkıttı, ancak ipi geri çektiğinde kovanın altınla dolu olmadığını görünce öfkeye kapıldı.

Gözü dönmüştü, kalan el fenerlerini ayakları altında ezerek bağırabildiği kadar bağırıyordu. Ardından eve koştu ve silahını aldı.

Karısına, aşağı inip onlara kendi aklından biraz vereceğini söyledi. Karısı gitmemesi için yalvardı, ancak kocası onu dinlemedi. Büyük bir yağ varilini arabasının vinç kısmına astı, daha sonra içine bindi.

Karısına onu aşağı indirmesi için emir verdi, 10 dakika sonra onu geri çekecekti. Karısı düğmeye bastı ve adam aşağı indi.

Kadın saatine baktı, 10 dakikanın tamamı geçmişti. Tekrar düğmeye bastı ve vinç varili yüzeye çekmeye başladı. Varil gelince kadın içine baktı, ancak kocası orda değildi. Onun yerine içinde altın külçeleri, mücevherler ve madeni paralar vardı. En üstte ise başka bir not:

"Et için teşekkürler."

Ç.N:
Resim yine favorim ^^


Judge Angels


Clark ailesi Için Önemli Bir gündü, 10 aydır hamile Olan Bayan Clark Sonunda çocuğunu doğuracaktı.Bay Clark'ı herkes tanırdı,o;şehrin ünlü avukatıydı

Bir kaç saat Sonra hemşire yüzünde garip bir ifadeyle,yeni doğanı taşıyarak Clark'ın ofisine girer ''Um..Bay Clark.''suratındaki garip ifade yavaş yavaş şok edici bir ifade haline gelir.''Evet,ne oldu ?.'' der adam panikleyen hemşirenin düz suratına bakarak''Uh...Kendiniz görmek isteyebilirsiniz''Adam panikleyerek''Bana söyleyemediğin ne var ki bakmam gereken? Neden şimdi söylemiyorsun ?''

''Şey...Çocuğunuz biraz 'özel' bir kız''

Bayan Clark'ın yattığı yere giderler.Yatakta Bayan Clark ve onun yanında yeni doğmuş çocukları yatıyordur.Doğuma yardım Edenlerse utanç içinde durmaktadırlar.Kızını gören adam herkesten daha çok şaşırdığını belli eden bir ifadeyle bakakalır.

Bu bir kızdır fakat,saçları ailesinin aksine sarışın;biri kızıl diğeri kahverengi saçlı normalde.

En şaşırtıcı Olan imkb kızın gözlerinin aşırı derecede korkunç Olması, TAMAMI siyah renkte, ìrísí ziyaretinde beyaz Olması Gereken YERLER bile simsiyah ...

'' Nasıl bir canavarımsı yaratık bu !!? 'Diyerek şiddetle bağırır. Kimse cevap veremez.

Bayan Clark'ın yakasına yapışır ve ''Başka biriyle yattın değil mi benden böyle ucube çocuğun olması imkansız!''diyerek karısını iyice sarsar''Bay Clark lütfen sakin olun karınızın dinlenmesi lazım''Adam hızla karısını hızla yatağa atarak umrunda olmadığını ve avukatını getireceğini söyleyerek odadan ayrılır.

Bir kaç gün Sonra avukatı babalık testi sonuçlarını getirir.Kız kesin olarak onun çocuğudur.Gözleri gayet sağlıklıdır ve bunun üzerine normal bir insanın gözlerinin iki katı daha iyidir.Adam buna rağmen gerçeği kabullenmez ve '' O mükemmel değil,bana layık değil , o bir canavar !''

'' O zaman onu yetim yurduna verelim '

'Hayır bu benim halk Arasındaki ünümü kötü Etkiler, onu saklamalıyız, okula gitmemeli Dışarı çıkmamalı ettik. Ona genç Öğretmenler tutar Basit seyleri öğretirim. Oh bir de hemşireler gördükleri Hakkında sakın hiçkimseye hiçbir şey söylemesinler.Bu çocuk bizim ailemiz için çok kötü oldu.'' der Bay Clark baktığı dosyayı kapatırken '' Eğer herhangi bir kaza olursa , onun için herşey biter..O bir başarısızlıktı.''

 Yıllar sonra Dina Angela 13 yaşına girmişti.Tüm gün odasına kapanıp oyun oynayan çocukları izliyordu. Yıllarca süren ev hapsinden dolayı asosyal bir çocuk olmuştu. Babasının ünlü bir avukat olduğunu , adaletli bir insan olduğunu biliyordu. Ayrıca hastalıklı mükemmellitçiliğe sahip olduğunu da biliyordu.

Dina yanındaki aynaya uzanıp görüntüsüne baktı . Gözlerine baktığında annesinin diğerlerinin aksine gözlerindeki parıltıyı farkettiğini hatırlayıp gülümsedi.Gözlerini çok seviyordu. Sarı saçları kısa ve dağınıktı . Sadece babası varken saçlarını tarar belirli bir şekle sokardı.Tabi bununlada annesi uğraşırdı.

Annesinden bahsedersek o Dina'yı çok seviyor, savunuyor ve kolluyordu. Bu yüzden Dina annesini herşeyden çok seviyordu. Annesi onu asla garipsememişti.

Her gün izlediği Bir oğlan vardı. Onunla tanışmak istiyor fakat yapamıyordu.Malikanesi ne kadar büyükse Dina'da o kadar yalnızdı.

Birden kapı tıklatıldı ve içeri annesi girdi.Gülümseyerek bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sordu.Dina ihtiyacının olmadığını söyledi . Ancak annesi ona en sevdiği tatlıdan kaçak alacağını söyledi. Çünkü babası duysa asla ona tatlı yemesine izin vermezdi.

Kadın gidince kadın iç çekerek ''İstemediğimi söylemiştim'' dedi.

Ne kadar hayır dese de aslına yeni kıyafetler ya da yeni yemekler denemek istiyordu. Annesi sık sık yeni şeyler alırdı ona. Kendisi çıkıp yeni şeyler denemek, ithal etmek istiyordu. Ama evde kimse yokken Maisha adlı bir hizmetçi onu koruyordu. Onu öldürmek için işe alındığını düşünüyordu. Kız bunları düşünürken imkanım olsa onu öldürürdüm diyordu.

Yılbaşı yaklaşıyordu Fakat BBC muhabirine Dina'nın umrunda değildi .Nasılsa diğer günler gibi normal geçecekti. Odaya kitlenir, babası parti verirdi . Ancak annesi her özel günde ona pasta yapar , hediye alır ve onunla kutlardı.

'Bugün kimse olmadığına Göre ne yapabilirim bakalım''Odasından Ayrı koleksiyon odasına gitti. Babası onu katı bir dille uyarmıştı.

Oradaki kılıç ... Ona bayılıyordu.Bembeyaz özenle işlenmill Bir kılıç Dina'nın gözleri parıldıyordu. Gözlerinin yansımasını görebiliyordu. Efsaneye Göre savaş sırasında bir melek kılıcı dünyaya düşürmüş ve asla bulamamış. O günden beri nesilden nesile Clark ailesine; bir melek kadar saf ,temiz birini  buluncaya kadar kimse kullanmadan saklanıyordu. Eğer o kişi gelirse kılıç sonsuza kadar bu kılıç onun olacaktı.

Kılıç cam icinde özenle saklanıyordu. Dina cama elini koyarak 'ah bir benim olsan ..' ' diye söyleniyordu. Bunları söylerken kılıçtan melodik bir ses duydu, kılıç onu kendine doğru çekiyordu. Duyduğu ayak sesleri onu kendine getirdi . Maisha gelmeden önce kimsenin bilmediği özel sığınağına saklandı. Gittiğinde tekrar çıktı.

O Sırada annesi elindeki torbalarla dönmüştü.Şans o ki kocası KAPIDA onu Karşıladı. 'Ne aldın elindeki torbalarda ne var?' Diyerek kadının kolunu sertçe tutarak içeri sürükledi.Kadının elindekilerde yere düştü tabi Dina'ya aldığı tatlı kekler de...'' O canavar için bu kadar yüksek kalite yiyecekler alamazsın,ona aldın değilmi!'' diye bağırırken Dina geldi.''Baba ne yapıyorsun!''

'' Sen bana baba diyemezsin '! Eger Normal erkek çocuğu olsaydın Bir! 'Dina Suratına atıl tokatla tökezler. Babasına sinirle soluyarak bir süre nefretle baktıktan sonra babası dayanamayıp odasına gider.

Adam gidince Dina hemen annesinin yanına eğilir 'İyi misin?'

'' İyiyim ya sen tatlım? '

'Bana alma demiştim işte' der gözleri dolarak

'Önemli değil senin için aldım .Artık onlari afiyetle yiyebileceksin .Ne de olsa Tek yavrumsun'' diyerek Dina'ya sarılır.

Kadın kocasında boşanmayı tabi ki düşünmüştü Fakat Dina'yı tek bırakmayacağından boşanmamıştı.Zaten Dina doğduğundan beri adamla aralarında tek Bir güzel gün bile geçmemişti.

Akşam Dina annesine sarılarak uyumaya çaşılsada içinde bir soru vardı .Sonunda dayanamayıp sordu

'Anne benden hiç nefret ettin mi?'

'' O nasıl söz '? Ki hayır Tabi ... Sen benim   MELEĞİMSİN''

Melek ... Dina'nın su'nun Serpen Bir Söz İçine. O bir melekse annesini kurtarabilirdi.

'Anne kaçmayı düşündün mü hiç?'

''Elbette.Sen doğunca seni de alıp kaçmak istedim ama babanın her yerde gözü kulağı var.''

'' Ben planı hazırladım.Bu yılbaşı kaçacağız '

Dina annesi o gün gelince kaçacaklardı  sonunda bu cehennem gibi evden kaçacaklardı gün gelmişti.Eğer evin bir hakimi ,yargılayıcısı olacaksa neden o olmuyordu?

Dina hazırdı .Akşamı boyunca bekledi annesinin ona Aldığı kolyeyi tatkı.Herkes onu normal bir kız olarak biliyordu.Dina ilk defa bugün mutlu hissediyordu. Bu hisler onun gülümsemesine neden oldu.

Birden kapı açıldı annesi gözleri mosmor bır sekılde daldı. Dina'ya bağırıyordu kaç diye.Dina tepki vermeden babası daldı içeri 'SENİ want pislik! SENİ pislik NASIL OLURDA disari ÇIKARSIN! Noldu biliyor MUSUN? BİRİ SENİN FOTOĞRAFINI çekmiş SİYAH GÖZLÜ Yaratık diyerek ETRAFA YAYMIŞ VE! EVİN ÖNÜ HABERCİLERLE doldu Taştı !! 'Adam Dina'yı itti kafasını çarpan Dina bayıldı .

Uyandığında alt katta zindan gibi bir yerde kapalıydı. Maisha yanına gelip ''Hey ucube,burası nasıl?Planını en baştan beri biliyordum o yüzden balkondaki bir fotoğrafını sızdırmak o kadarda zor olmadı.Çirkin yaratık , sinsi şeytan, pis ucube!''

Sen de öylesin değil mi ama Ah ''? Babam Tarafından Kontrol edilen, vücudunu ona veren, her gece çığlıkları duyulan yaratık 'Dina kafasını kaldırıp gülerek' Ah seni pislik, pislik, pislik 'demeye başladı.Durmak bilmiyordu .Maisha dayanamayarak hücrenin kapısına Dina'yı çeker ziyaretinde kafasını ayağıyla ezmeye baslar . 'Yeter artık pis şeytan .Baban ne zaman istersem seni gebertebileceğimi söyledi''Ancak Dina susmuyordu.''Pislik,pislik,pislik...Hehe'' Dina o anda bir şeylerin yok olduğunu fark etti.Sabrı onca tıl biriken kin ve nefrete dönüşmüştü.Ruh sağlığı...Hala ezilmekte olan Dina yüksek sesle kıkırdamaya başladı.
'HAHAHAHAHAHA ...' Gözlerini kocaman açtı ve Maisha'nın Ayağına yapıştı''HAYIR!Cezalandırılması gereken ben değil SENSİN!'' Dina eliyle Maisha'nın dizini inanılmaz bir şekilde yumrukladı.

Dizinden çatırt diye gelen sesle kadın kendini acı icinde yerde buldu.Din üstüne çıkarak onu tokatlamaya başladı''BAĞIR HADİ SENİ PİSLİK!ÇIĞLIKLARIN O KADAR GÜZEL Kİ!HAHAHAHA!''Sonra kadınıın kulağına yapışarak fısıldadı.Acı içinde kıvranan kadın Dina'nın kolunu tamamen deşerek derisini kaldırdı fakat gözü dönmüştü Dina'nın

''Biliyorum her şeyi .Ah bir meleğe bunu yapmayacaktın. Bu nedenle Ötürü seni yargılayacağım Maisha Qwest''suratını Maishe'ninkine dayandı korkuyla gözlerini açtı kadın fakat bir sğre sonra solukları kesilmişti.''Yaptıkların bir meleğin gözünden kaçamaz Maisha Qwest.Bu nedenle ötürü..'' kulağına eğilerek fısıldar.

'Suçlu Bulundun''

Dina ayağa kalkarak heyecanla gülümser 'Birini öldürdüm, Birini öldürdüm. En sonunda Hahahaha ... ' kendine sevinirken tekrar ciddiyetine döner ''Daha yargılamam gereken insanlar var''

Koleksiyon odasina gelip, kılıcın Camini nazikçe açar. 'Gel zamanı geldi.Başından beri arzuladığın şey''Kılıcı tutar.Her şeyi farklı planlamıştı beraber kaçacaklardı ama annesi ölmüştü. Herkesi öldürüp tek başına kalmaya karar verir.

Babasının odasını açar fakat her yer kandır ve babası görünmemektedir. Yerde yatan annesinin cesedine gidip son kez sarılır.

Kılıçtaki yansımadan birisini fark eder.

Dina kim olduğunun farkındadır kılıçla babasının ayağını keser. Babası bağırarak kaçmayı dener.''Hoşgeldin baba. Kaçtın sanmıştım.Bu iyi oldu''

'' Uzak dur .. ''

Musun biliyor Baba ''? Olacağım.Hahahaha ünlü bır yargıç olacağım! '

Adam hala mükemmellikten bahsediyordu.Dina'nın bakışları ciddileşir''Hmm ben Senden Daha iyiyim.Ben Bir meleğim.Senden üzerinde kat Daha iyiyim'' Adamın organları çıkana kadar saplamaya devam eder.Adam hala yaşamaktadır

'' Seni Ucube! '

'' Ucube mi '? Ucube Sensin! 'Kılıcı havaya kaldırarak' 'Danny Clark günahlarından Ötürü SENİ suçlu BULUYORUM!

Dina aklını yitirmişti 

O gece evi ateşe vermişti.Komşular içeride Birinin olmadığını söylüyorlardı ..

BİR AY SONRA ...

'İyi sabahlar.David sabah haberleriyle Başlangıç karşınızda bugün ki konuklarımız beyaz giyinen,kılıçlı bir kız gördüklerini savunuyorlar.''

'' O bir  melekti!Kanatlarını ve gözlerini gördüm!''

'' Hayır o kelle avlayan Beyaz bir hayaletti! ''

'' Her türlü bizi avlamaya geledi!Günahkarların canını alacak!''

Televizyonu izleyen adam homurdanır ''Melek mi? Onlar gerçek değil .Olsa bile dünyada ne işleri var?''Diye kendi kendine söylenir. Elektrikler kesilir .Koridorda ilerlerken Biri onu yakalar. İlk farkettiği beyazlı bir kızın karşısında durduğudur.Korkuyla''Yoksa sen...Dur..bekle...bekle..''

'Sshh yargılanma sürecince susulmalı.Bayım,meleklere inanmamaktan ötürü yargıç melek olarak''kılıcını havaya kaldırır.

'' Suçlu BULUYORUM! '


NOT: MERHABA ARKADAŞLAR BEN YENİ ADMİNLERİNİZDEN OLAN BU BENİM MRS.BLACK YAYINLADIĞIM İLK CREEPYPASTAM UMARIM BEĞENMİŞTİNİZDİR ..... KORKMUŞ KALIN ....





21 Ocak 2016 Perşembe

"City Lights"

Bir gün, sınıfıma yeni bir çocuk geldi. Hiçkimse kim olduğunu bilmiyordu. Hiçbir arkadaşı yoktu ve kimseyle konuşmuyordu. Her zaman kafasını sıranın üstüne koyup depresif bir şekilde yatıyordu. Bir sorunu olup olmadığını merak ettim.

Bir gün yalnız olduğumuz bir zamanda "Sorun nedir?" diye sordum. "Kötü bir şey mi oldu?"

Sorumu duyunca elleri titremeye başladı. Uzun, derin bir nefes aldı, sırtını dikleştirdi ve yavaşça konuşmaya başladı.

"1 ay önce olan bir şey beni çok rahatsız ediyor. Odamda oturmuş bilgisayarımda oyun oynuyordum, kısa süreliğine bakışlarımı tavana çevirdim. Tavan arasına açılan tahta yerinden oynamıştı. İncelemek istedim, bu yüzden elime bir el feneri aldım ve altıma bir sandalye koyup tırmandım.

Yukarı çıktığımda tavan arasının büyüklüğü beni şaşırtmıştı. Fenerin ışığını etrafa tuttum ancak ne duvarı, ne de çatıyı görebildim. Sanki karanlık sonsuza dek uzanıyor gibiydi.

İleri doğru yürümeye başladım, tavan arasına açılan tahtayı oynatan şeyi arıyordum. Bir anda el fenerinin pili bitti ve karanlıkta kaldım. Korkmuştum. Karanlık her yanımı sarmıştı.

Çıkış yolu aramaya başladım. Odama geri dönmek istedim ama nereye gidersem gideyim yolumu bulamadım. İçeri sızan bir ışık yoktu, sadece saf karanlık.

Kendi tavan aramda kaybolmuştum. Karanlıkta aramaya devam ettim, ancak nereye gittiğimi göremediğim için yön duygumu kaybettim. Nerden geldiğim veya nereye gittiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Panikleyip yürümeye devam ettim. Yürüdüm...yürüdüm...ve yürüdüm. Ne kadar süredir yürüdüğümü bilmiyorum ancak uzakta solgun bir ışık gördüm. Hızlandım. O ışığın odamın ışığı olduğuna emindim.

Ancak iyice yaklaşınca, odamdan gelen ışık olamayacağını fark ettim. Nerden geldiğini anlamak için daha da yaklaştım. Işığın kaynağı uzaktaki bir şehirdi.

Gördüğüme inanamadım. Mantıklı gelmedi. Tavan aramda koca bir şehir vardı, ışıklarını da görebiliyordum. Bu imkansız görünüyordu.

Başka ne yapabilirdim,nereye gidebilirdim bilemedim. Evin yolunu bulma umudu ile oraya doğru yürüdüm..."

Hikayenin bu kısmında tekrar titremeye başladı. Acı dolu bir nefes verdi ve gözyaşları yanaklarından süzüldü. Hikayesi yüzünden kafam karışmıştı, o yüzden elimden geldiğince teselli etmeye çalıştım.

Elimi omzuna koyarak "Şimdi iyisin" dedim. "Korkunçtu, ama dönmüşsün."

Bana baktı, gözyaşları akmaya devam ediyordu. Kafasını yavaşça salladı.

"Anlamıyorsun.... Hala şehirden çıkamadım....."

Ç.N:
Tamam. Garip gelecek belki ama bu hikaye bana huzurlu geldi. ^^


12 Ocak 2016 Salı

"Nelda's Collection"

Neldanın babası, o küçük yaştayken ölmüştü. Babası öldüğünde ailesi dağılmıştı, adeta annesi çocuklarını başı boş bırakıp kendini, kumara sarmıştı. Kardeşi ise intihar etmişti. Bunların hepsi üst üste gelmişti gittikçe gücü tükeniyordu, eriyordu...

Yine sıradan günlerden biriydi. Okula yine yürüyerek gidiyordu, her zamanki gibi otobüsü kaçırmıştı... oraya gelince yine aynı şeyin olacağını biliyordu, alışmıştı...  Yine içinde fırtınalar kopacak ve içini öldürme arzusu kaplayacaktı. Herhangi bir insan için paranoya gelebilirdi bu durum, ama Nelda için bu durum normaldi. Ve işte yine oradan geçiyordu, önce kalbi sanki patlayacakmış gibi atıyordu. Sonra etraf bulanıklaşıyor, sadece odaklandığı yeri görüyordu. Ne yapacağını bilemiyor yere çöküyor ve o şeyin kendisini ele geçirmesini bekliyordu. Gözlerinin bulanıklığı yerine, karanlık geliyordu. Bu sefer biraz daha beklediğinde sanki herkezi öldürebilecek kadar güç geliyordu ona. Eğer biraz daha sabreder ise geçiyordu hepsi. Karanlık gidiyor, kalp atışları normale dönüyordu. Ama bu sefer öldürme hissi daha fazlaydı, ilk defa böylesini yaşamıştı. Bir süre sonunda kendine geldi, Nelda. Üzerindeki tozları silkeleyip yoluna devam etti. Okula girdiğinde bütün gözler ona çevrilmişti, neden olduğunu anlamadı herkez ondan korkmuştu, sebepsizce. 'Acaba yüzüme birşey mi oldu?' düşüncesiyle lavaboya gitti. Lavaboya girdiğinde içeridekiler de korkup boşaltmıştı orayı. Nelda aynaya baktı ve o anda gözlerini gördü... Göz bebekleri kan kırmızısıydı, o bile korkmuştu, kendinden. Hemen gözlerini kapatıp bunun gerçek olmamasını hayal etti. Ve gözlerini açtı sonuç aynıydı, gözleri hala kırmızı. Koşarak çıktı okuldan, gizli kulübesine gitti. Ne zaman kötü hisseder ise oraya giderdi, çünkü kulübe eskiydi, tahtaları sarmaşıklanmış, yosunlanmıştı ama bu haliyle seviyordu zaten burayı. Kulübeye vardığında içeriye girdi kapıyı kapattı. Var gücüyle ağlamaya başladı ağır geliyordu, bir anda yerdeki kanı faketti sadece  bir damla kan... Etrafına bakındı başka kan göremedi, göz yaşlarını silerken bir şeyi fark etti, gözlerinden göz yaşı yerine kan geliyordu. 
O böyle düşünürken içine yine o his geldi sanki bu sefer, onu öldürecek kadar fazlaydı. Artık dayanamıyordu. Kalktı ve eve doğru koştu, anahtarı olduğu için kapıyı çalmadı, içeri girdi. Ve odasına çıkıp siyah bir etek, siyah bir çorap, siyah bir çift bot, siyah bir kapşonlu ve beyaz bir tişört giydi ve deri eldivenlerini eline geçirdi. 
Yavaş, kendinden emin adımlarla mutfağa gitti ve en keskin bıçağı aldı. Merdivenlerden çıktı ve annesinin odasına vardı. Annesine doğru ilerlerken, daha fazla mutlu oluyordu. Bundan haz alıyordu. Annesinin yatağına çöktü bıçağın hayali tozlarını tişörtüyle temizleyip,''Cezanı canınla ödeyeceksin'' dedi ve bıçağı annesinin kalbine sapladı. Bu hareketi bir kaç kere tekrarladıktan sonra, annesinin gözlerini oydu ve göz çukurlarına ayna yerleştirdi. Ve en sonunda annesinin kalbini çıkardı ve eline bir çuval alarak içine koydu
Evden çıktı, saat 3 civarlarında olduğu için sokakta 2 sarhoş adam dışında kimse yoktu, Nelda onların tam aralarından koşarak geçti. Geçerken iki bıçağı onların karınlarına sapladı, iki adamda anında yere yığıldı. Nelda ikisininde kalbini ve gözlerini çıkardı, göz çukurlarına ayna yerleştirdi ve sonra çıkardıklarını çuvala koydu ve tekrar kulubeye doğru koştu. 
Kulübeye vardığında açmaya korktuğu yere geldi. Kulübenin gizli zindanı... Orayı açtı, etrafa göz attı içeride  duvara sabitlenmiş kelepçeler ve duvardan duvara çakılmış raflar dışında hiçbir şey yoktu. Nelda çuvaldan gözleri ve kalpleri çıkardı ''Koleksyonuma yeni başladım he-he-he'' ve onları rafa yerleştirip ordan yeni kurbanlar aramak için çıktı.

ÇN:
Bu Cp'yi //Mrs Black\\ yazmış *-* Bence mükemmel :3 Sizce?


9 Ocak 2016 Cumartesi

"White Death"

Şu an bilgisayarımın önünde düşünemeyecek kadar korkmuş bir şekilde oturuyorum. Her an son anım olabilir. Arkadaşım da benimle, ve hayatımın tehlikede olmasının tek nedeni de o. İlk başta mantıklı gelmeyebilir, ama açıklamama izin verin.

Her şey bugün erken saatlerde başladı, arkadaşlarımdan biri evime dalıp kapıyı arkasından çarparak kapattığında. Gözleri korkuyla açılmıştı ve sırtı kapıya yaslanmış bir şekilde derin nefesler alarak duruyordu. Ona ne olduğunu sordum ve bana bu hikayeyi anlattı:

Ailesi Meksika'da olduğu için geçtiğimiz yıl boyunca teyzesiyle yaşıyordu. Ailesi Güney Meksika'da küçük bir hastanede görevlerini yapıyorlardı. Önceki gece kirli bir adam hastanenin girişini sendeleyerek geçmişti. İspanyolca bağırıyordu ve dehşetten aklını yitirmişti.

Onu bir sandalyete götürüp oturmasına izin vermişlerdi. Nefesini düzene soktuğunda, bozuk bir İngilizce ile hikayesini anlatmaya başlamış. Kız kardeşinin "La Muerto Blanco" denen bir şey tarafından öldürüldüğünü iddia ediyormuş. Onun için geleceğini söyleyip durmuş.

Şaşırmış bir şekilde Muerto Blanco'nun kim ya da ne olduğunu sormuşlar. Yüzünde derin bir korku ile La Muerto Blanco'nun Beyaz Ölüm olduğunu söylemiş. Yıllar önce ölmüş küçük bir kızın ruhuymuş. Kızın kendi elleri ile, yalnız ve sevgisiz bir şekilde öldüğünü söylemiş. Hayattan o kadar nefret ediyormuş ki dünyada onun varlığına  işaret eden her şeyi silmek istemiş. İsteği onunla ilgili her bir anıyı silmesini isteyecek kadar büyükmüş, bu yüzden onun varlığını bilen insanları öldürmek üzere intikam ruhu olarak geri dönmüş.

"O bir kız, ama kız değil," demiş adam. "Ölü değil, ama canlı da değil. Soğuk, kan ağlayan siyah gözleri var. Bir santim kıpırdamıyor gibi görünerek yürüyor. Kurbanlarını vahşi bir hayvan gibi izliyor, nehir kenarlarında, vadilerde onları eve kadar takip ediyor. Kapınızı kendini belli etmek için tıklayana kadar sizi takip ettiğinden haberiniz olmuyor. Deriniz için bir kez tıklar, kendi çürüyen derisine dikmek için. Saçınız için 2 kez tıklar, onları dişlerinin arasında gıcırdatmak için. Kalbiniz için 3 kez tıklar, göğsünüzden sökmek için. Dişiniz için 5 kez tıklar, cilalayıp bir kutuda saklamak için. Gözleriniz için 6 kez tıklar, teker teker koparmak için. Ruhunuz için 7 kez tıklar, tamamını yutmak için. Nereye giderseniz gidin, Beyaz Ölüm sizi takip edecek ve onun korkunç tıklamasını kapıda duyacaksınız. Kaçmayı deneyebilirsiniz, ama o yaşayan her ölümlüden hızlı. Eğer kapınıza tıklarkan evden kaçarsanız, nereye giderseniz gidin sizi takip edecek."

Kormuş adam kız kardeşini bu şeyin öldürdüğüne eminmiş. Polise Beyaz Ölümden bahsetmeyi denemiş ancak polisler bunun yaşlı kadın hikayesi olduğunu söyleyip ciddiye almamışlar. Sonra rahibe söylemeye çalışmış, ancak rahip kilisenin kapısını hemen yüzüne çarparak onu reddetmiş. Rahip Beyaz Ölümün onu takip ettiğini görüp olaya karışmak istememiş.

Korkmuş adam başını ellerinin arasına alarak Beyaz Ölümün başkasına ondan bahsedene kadar sizi takip ettiğini söylemiş. Daha sonra darbeyi indirirmiş. Sizi öldürüp, ondan bahsettiğiniz kişinin peşine düşermiş.

Hikayesini bitirdikten sonra yaşlı adam hastanenin park alanından bir araba çalmış ve gecenin içinde kaybolmuş.

Açık olarak, arkadaşımın annesi ve babası hemen teyzesini aramış ve karşılaştıkları garip adamdan bahsetmiş. Ona Beyaz Ölüm hakkında bir şey duyup duymadığını sormuşlar. Teyzesi duymadığını söylemiş, ve ona adamın onlara anlattığı hikayeyi anlatmışlar.

Akşamın ilerleyen saatlerinde teyzesine bir telefon gelmiş. Arayan Meksika polisiymiş, arkadaşımın anne babası hastanenin dışında ölü bulunmuş. Parçalara bölünmüşler.

Arkadaşımın teyzesi kötü haberi vermek için hemen arkadaşımı aramış. Ağlarken ne olduğunu anlayamadığını söylemiş. Teyzesi bütün hikayeyi ona anlatmış, ailesi ölmeden birkaç saat önce hastaneye gelen adamdan bahsetmiş. Adamın, anne babasına Beyaz Ölüm gibi bir şey hakkında rahatsız edici bir hikaye anlattığını da eklemiş.

Telefonu kapattığında ne olduğunu anlamaya çalışıyormuş. Ona gerçek gibi gelmemiş. Okuldan sonra eve vardığında, teyzesinin evinin ön kapısının açık olduğunu fark etmiş. İçeride mutfağa doğru ilerleyen kan izleri varmış. Mutfak zemininde ise teyzesinin cesedi. Uzuvları teker teker koparılmış bir şekilde.

Evden kaçmış ve ardına bile bakmadan şehrin karşı tarafına geçip benim evime ulaşana kadar koşmuş. Bana bu hikayeyi anlattığında inanamamıştım. Tek bir gün arayla annesi, babası ve teyzesi öldürülmüştü. Hepsi çok yapmacık görünüyordu.

Ama daha tek bir kelime bile edemeden arkadaşım ve ben dehşete kapılmış bir şekilde kapıdan gelen tıklama sesini duyduk.

Yaklaşık 1 saattir kapının önünde duruyoruz, ikimiz de açmak istemiyoruz. Tıklama hala devam ediyor, sesi gittikçe yükseliyor. Asla pes etmez. Asla bırakmaz. La Muerto Blanco durdurulamaz. Bence bizi korkutmak istiyor, arkadaşımı ve beni. Bence birbirimizi suçlamamızı istiyor. Ve ben suçluyorum-arkadaşımı. Hepsi onun suçu. Ondan hiç bahsetmemeliydi.

Burda evimde, arkadaşımın yanında otururken ikimiz de iğrenç tıklamanın gittikçe daha gürültülü bir hale gelmesini dinliyoruz. Bir çok şeyi diliyorum. Arkadaşımı benim evime ulaşmadan önce öldürmüş olmasını diliyorum. Eğer bana ondan bahsedemeseydi, şu an tehlikede olmazdım. Onunla tanıştığım için üzgünüm.

Senin için de üzgünüm. Bunu sana okuttuğum için üzgünüm. Sana Beyaz Ölümden bahsettiğim için üzgünüm. Çünkü artık onun varlığını biliyorsun, şimdi senin için gelecek...


1 Ocak 2016 Cuma

"Christmas Special Stories"


Misaki Mei

O gün yılbaşı idi, arkadaşlarım dışarıda eğlenirken benim bir planım yoktu. Evde oturup bütün gece televizyon izleyecektim. Telefonum çaldı arayan, en yakın arkadaşım Ashley'di
"Selam Olivia bu gece ne yapmayı planlıyorsun?"
"Aslında hiçbir şey evde oturacağım"
"Saçmalama bu gün yılbaşı!"
"Biliyorum ama plan yapmadım bugün için"
"Kelly'nin mekanında yılbaşı partisi var, istersen gel. Beraber gideriz."
"Bilmiyorum olabilir."
Biraz düşündükten sonra "Tamam, gelirim." cevabını verdim. Aslında Kelly'i pek sevmiyordum ama sonuçta bugün yılbaşıydı. Şimdi ne giyeceğime karar vermem gerekiyordu bu biraz zor olacaktı. Karar vermek için neredeyse tüm dolabımdaki kıyafetleri yatağıma dizdim. En sonunda beyaz bir elbise giymeye karar verdim. Giyinip yola çıktım, mekana geldiğimde Ashley beni kapıda karşıladı. Bütün gece eğlendikten sonra saate bakıp geç olduğunu gördüm. "Sanırım artık gitsem iyi olur" diyerek çıktım ve taksi bekledim, hiç boş taksi geçmiyordu.
"Nasıl gideceksin Olivia? İstersen seni ben bırakabilirim" dedi Kelly "Aslında evim o kadar da uzak değil, yürüyerek gidebilirim." dedim ve yürümeye başladım. Etraf karanlıktı aslında biraz korktum ama yine de yürümeye devam ettim. Yol dar ve uzundu, karşıda birini görür gibi oldum. Aslında sevinmiştim. En azından bu uzun ve korkutucu yolda yalnız değildim. İlerlediğimde üstünde noel baba kıyafeti olan bir adam olduğunu fark etmiştim. Ona yaklaşınca "Ho ho ho! Mutlu yıllar genç bayan Noel baba herkese hediye dağıtıyor, sizde almak ister misiniz?" dedi. "Hayır, teşekkürler noel babaya inanacak yaşımı geçtim."diyerek cevap verdim. "Noel baba her zaman vardır ve sana şimdi hediye vermek istiyor." dedi. Cidden noel babaya inanacak yaşı geçmiştim ve anlamıştım bu kaçık noel baba kılığına girmiş adam hediyesini almaz isem beni rahat bırakmayacaktı. "Peki noel baba, teşekkür ederim" diyerek paketi aldım ve hızlı hızlı ilerlemeye başladım. Verdiği paket kırmızıydı ve yeşil kurdele ile bağlanmıştı. Sonunda eve varmıştım, eve girdiğimde üstümü değiştirip odama geçtim. Aklıma sahte noel babanın verdiği paket gelmişti. Gidip aldım ve açtım, açmamla çığlık atmam bir olmuştu. Bu Ashley'in kesilmiş kafasıydı kanlar içindeydi, gözleri oyulmuştu ve yanında bir not yazıyordu, ne kadar istemesem de merak ettiğim için açıp okudum.

"NOEL BABA HER ZAMAN VARDIR EVLAT, MUTLU YILLAR!"


Chimei Takeda


Yılbaşı günü için bir sürü şey planlıyordum fakat ailem şehir dışına çıktığı için bütün gün evde duracaktım, çünkü ailem olmadan bir yere gidemezdim. Odamdaydım, televizyon arka planda gürültü yapıyor ve ışıklar açık. Bilgisayarda takılıyordum. Birden sebebini anlamadığım şekilde ampul patladı ve televizyonun sinyali gitti, televizyonda parazitli görüntüye daha yakın bakınca gözümün önünde bir şekil beliriyordu. Sonra televizyonu kapattım, bilgisayar da kapandı ve bir daha açamadım. Bu işte bir terslik var. Hepsi tesadüf olamazdı. Yanımda fenerim de yoktu, diğer odaya gidip fener almaya korkmuştum. Bir kaç dakika sonra gözlerim karanlığa alıştı. Işığı belki açılır diye defalarca kez açıp kapatmıştım, "Acaba şimdi bu ışık açık mıdır yoksa kapalı mıdır?" diye düşünmekten beynim yanmıştı. Buraya kadar ne olursa olsun her şey yolunda diyebilirdim. Çünkü bu daha hiçbir şey, cesaretimi topladım. Odadan gidip feneri aldım, feneri aldıktan sonra içine pil koydum ve feneri açtım. Fakat garip bir şeyler vardı. Feneri yakıp yatağımın altına bakıyorum ve bembeyaz bir el görüyorum. Şok olmuştum, el hareket etti ve garip sesler gelmeye başladı. Ayak sesleri, gıcırtılar, yere düşen bir bıçağın sesi... Yere düşen bıçağın sesini duyduğuma yemin edebilirdim. Korktuğumdan dolayı kapıyı kilitledim.Kapının altındaki boşluktan bir adamın ayaklarını görüyorum, adam ara sıra kayboluyor ve tekrar geliyor. Sonra biri kapıya çok büyük bir cisim fırlatmış gibi bir ses geliyor. O an yerimden sıçrıyorum, büyük ihtimalle kapıyı kıracak büyüklükte bir şeydi. Kapı zaten kilitli, kapının önüne barikat kurmak için bir şey yok. Her dakika her saniye bu sesi duyuyorum, Neydi bu? Ses kesildiği anda kapıyı açıp mutfaktan tuzu aldım ve hızlıca odama dönüp kapıyı kilitledim. Tuzu kapının önüne döktüm, fakat sonra elektrikler geldi ve odamda asılmış bir adam gördüm. Bu az önce kapının önünde duran adamdı. Fakat şimdi ben bu cesedi ne yapacaktım? Sonra ceset kayboldu. Bir saniye... O adam kapının önünde hâlâ duruyor. Az önce ampul patlamamış mıydı? Şimdi ne oldu? Hâlâ kapıdan tıkırtılar geliyor. Sonra kapının altından bir kağıt  fırlatılıyor. Kağıtta yazanlara göz atıyorum ve okuyorum.
  "Bunu yapmamalıydın."

Ç.N: Arkadaşlar, ben diğer çevirmenlerden daha uzun vadeli çeviriler yapacağım yani "bu öldü mü niye çeviri yapmıyor" diye düşünmeyin, do svedenya ^^

Ç.N: Happy Years My Waffles!