Merhaba. Ben dedektif Thomas GRAY, bu yazıyı yazmak
zorundayım çünkü o beni görevlendirdi. White Raven. Herkesin ondan haberdar
olmasını istiyor. Biliyorum belki benim deli olduğumu düşüneceksiniz ama
anlattığım her şey gerçek.
Tüm bu olaylar “Roarhaven” denen kasabadaki kayıp
vakalarıyla görevlendirilmemle başladı. Patronum beni yanına çağırdı ve
“Thomas, senin için önemli bir işim var. Ufak bir kasabada yakın zamanda birçok
insan kaybolmuş, bu olayı senin çözebileceğine inanıyorum. Git ve her zamanki
harika işlerinden birini çıkar.” dedi. “Elbette koca Bob.” dedim. Patronumla
oldukça samimiyizdir. Koca Bob diyorum çünkü cidden kocaman biri ama kilo
anlamında değil. Yaklaşık 1.98 boyu var ve kendisi tam bir kas yığını. Burada
çalışmaya başlamadan önce kafes dövüşü yaparmış. Şimdi ise masa başında
çalışıyor, ya da benim öyle düşünmemi istiyor çünkü ben onun hala dövüşlere
gittiğinden eminim.
Roarhaven denen bu yer bulunduğum yere oldukça uzak, ormanın
içinde unutulmuş bir kasaba. Anlayacağınız bir katil için mükemmel bir yer.
Yola çıkmadan önce Roarhaven’da bir otelde telefonla oda tuttum. Otel seçerken
zorlanmadım çünkü tahmin ettiğim gibi bir tane oteli vardı. Mızmızlanmıyorum,
otel olması bile beni şaşırttı doğrusu. Aslına bakarsanız oraya gittiğimde oda
tutacaktım ama dolu olabilme ihtimaline karşı telefonla aradım. Şimdi şunu
söylediğinizi duyar gibiyim “Orası Tanrının unuttuğu bir kasaba otelin dolu
olma ihtimali yok denecek kadar az.” Evet kabul etmeliyim bu ihtimal benimde
aklıma geldi ama bu olaylar çoktan gazetelerde duyuldu bile yani macera arayan
geçler oraya gitmiş olabilir, umarım yanılıyorumdur. Şu yeni nesil ergenleri
anlayamıyorum hep bir macera peşindeler tek yaptıkları etrafı dağıtıp işimi
zorlaştırmak.
Bavulumu son kez kontrol ettikten sonra evimin merdivenlerinden
aşağıya doğru hantal adımlarla ilerledim. Kapının önüne geldiğimde
ayakkabılarımın olduğu yere uzanıp genelde çamurlu arazilerde kullandığım
ayakkabımı giydim, kapımı kapadım ve kilitledim. Cebimden arabamın anahtarına
uzandım ve kilidi açmak için düğmeye bastım. Ah, bu arabaya bayılıyorum cidden
tam bir şaheser, Bentley S1 Continental 1956. Kusursuz kelimesinin bir
karşılığı varsa işte bu arabadır. Bavulumu dikkatlice arabanın bagajına
yerleştirdikten sonra sürücü koltuğuna geçip kapıyı kapadım, derin bir nefes
aldıktan sonra arabanın hırlamasıyla beraber yola koyuldum.
Hava iyicene kararmıştı ama bende Roarhaven’a yaklaşmıştım.
Şimdi mola vermek istemiyordum. Yol boyunca zaten iki kere vermiştim daha fazla
mola vermek tembellik olurdu. Hızımı biraz daha artırdım. Yol kenarındaki
tabelaların üzerinde gördüğüm sayılar gittikçe azalırken sonunda o tabelayı
gördüm, “Roarhaven’a Hoş Geldiniz”. Beklediğim gibi kasvetli bir kasabaydı,
arabamla yavaşça binaların önünden geçerken otel olduğunu düşündüğüm binanın
önünde durdum ve motoru kapadım. Bagajdan bavulumu aldım ve içeriye adım attım.
İçerde orta yaşlarda bir hanımefendi vardı. Cidden çok güzeldi hele o gözleri,
büyüleyiciydi. Nazik bir şekilde “Merhaba ben bir oda ayırtmıştım da, ismim
Thomas GRAY.” dedim. Kadın “Hemen kontrol ediyorum.” dedi. Önünde bulunan
defterde birkaç sayfa çevirdi ve sonra bana anahtarımı uzattı. ”13 numaralı
oda, hemen şurada istediğiniz zaman telefonu kullanarak burayı arayıp bir şey
isteyebilirsiniz bu arada benim adım Alissa tanıştığımıza memnun oldum Bay
GRAY.” dedi o harika sesiyle. Bende memnun olduğumu söyledim ardından teşekkür
edip odama doğru ilerledim, oda gayet sade döşenmişti dışarıya baktığımda
kimseyi göremedim eşyalarımı orada bulunan masaya koyduktan sonra resepsiyona
ilerledim sonuç olarak buraya bir iş için gelmiştim.
Kadını sorgulamam bittiğinde elde ettiğim bilgiler oldukça
ilginçti. Her haftanın 6.günü yani cumartesi, 6 kurban saat 6’da birden ormana
doğru gidiyor ve geri dönmüyorlardı. Sayılar... Acaba şeytani bir amaç için
onları kurban eden birimiydi? Peki, kurbanları ormana nasıl çekiyordu?
Uğraştığım psikopat yalnız mı avlanıyordu yoksa oyun arkadaşları da var mıydı?
Anlaşılan bunu yarın araştırmaya devam etmeliydim, yastığa kafamı koydum ve o kısık
müzik sesi eşliğinde uykuya daldım.
Alarmın sesi ile irkildim. Telefona uzanıp Alissa’yı aradım
ve kahvaltı istedim. Sonra elimi yüzümü yıkayıp üzerime şık bir şeyler giydim.
Bugün kasabada birkaç kişiyi daha sorgulayacaktım, yakın zamanda kayıp olan kişilerin
ailelerini tercih edecektim. Hafızaları hala taze olanları seçmek iyi olurdu.
Alissa odama geldiğinde cidden büyülendim, o gözleri, suratı, vücut hatları tam
anlamıyla kusursuza yakındı. Birde şirin bir elbise giyip odama girince
dayanamayıp ona sordum “A-Alissa şey belki de bu hazırladığın yemeği beraber
yiyebiliriz.”Alissa şaşırdı “Şey bilemiyorum… Aslında bende kahvaltı etmemiştim
beraber yiyebiliriz Bay GRAY.” dedi. Beni mutfağa götürdü, teklifimi kabul
ettiği için cidden mutluydum. Kahvaltıyı ederken konuşacak bir şeyler bulmaya
çalışıyordum ve aklıma birden dün duyduğum güzel müzik sesi geldi. “Dün
dinlediğin müzik cidden çok hoştu Alissa.” “Müzik mi? Fakat ben müzik falan
dinlemedim Bay GRAY.” Biraz düşündüm ve “Sanırım yakın bir evden geliyordu.”
dedim. “Bay GRAY bu kasabada kimse müzik dinlemez, ya da her hangi bir çalgı
ça…” Birden duraksamıştı ama ardından devam etti. “Rica etsem bana duyduğunuz
müziği biraz mırıldanır mısınız ?” Dediğini yaptım ve gözlerindeki o korkuyu
gördüm. “Üzgünüm Bay GRAY dediğim gibi burada kimse müzik dinlemez şimdi
kahvaltınız bittiyse lütfen mutfaktan çıkabilir misiniz?” dedi Alissa.
Şaşırmıştım, neden birden bu kadar korkmuştu ki ama onu kırmayıp mutfaktan
çıktım ve kasabada ki insanları sorgulamaya başladım.
Herkes aynı şeyi söylüyor. Kurbanın birden müzik duymaya
başladığını, sürekli o müziği mırıldandığını ve ardından birden koşarak ormana
gittiğini anlattılar. İşin ilginç tarafı koşmaya başladıktan sonra onları
kimsenin durduramaması. İnsanüstü bir güce sahip olduklarını söylüyorlar. Bu
vaka gittikçe ilginçleşiyordu. Bugün Cuma günüydü yani o malum gün yarındı, bu
yüzden ormana gidip araştırma yapmalıydım. Otelden eşyalarımı alıp ormana
gittim gittikçe derine gidiyordum. Gittim, gittim, gittim ve gittim. Pes etmeyi
düşünürken ilerideki açıklık alanı ve oradaki bazı şeyleri gördüm. Koşarak
oraya gittim ve o iğrenç manzarayı gördüm. 6 ceset, hepsi oradaydı ve her biri
toplam 6 parçaya bölünmüştü ve her cesedin gövdesinden kalbi sökülüp göğsünün
üzerine 6 yazılmıştı. Sayılar… Bu katil veya katil gurubu cidden hastalıklı bir
düşünceye sahip. Gerçi bir katil ne kadar düzgün düşünebilirdi ki? Fotoğraf
makinemi alıp olay yerinin ve kurbanların fotoğraflarını ayrıntılı bir şekilde
çektim. Hava kararırken son bir kez flaş patlattım ve geldiğim yoldan geri
gitmeye başladım.
Herhangi bir parmak izi bir suç aleti ya da tanık, hiçbir
şey yok. Anlaşılan yarın o kurbanları gizlice izlemeliyim. Bütün bunlar
yetmiyormuş gibi gün boyunca o lanet müziği tekrarlıyordum, akşam yattığımda
bile hala kulağımdaydı. Cidden ürkütücü ve rahatsız edici. Hele bugünkü
sorgulamamdan sonra. Bu olanlar için sayısız senaryo hazırladım ve bunları
yaparken de çalışma masasında uyuya kaldım.
Gece saat 3 civarında uyandım. Tuhaf, ben genelde deliksiz
uyurdum. Ama asıl tuhaf olan otelin kapısının hemen önünde uyandım ve hem
kulağımda hem de ağzımda o müzik vardı. Artık bu beni cidden rahatsız ediyordu.
Bu yapılan şeylerin bir insan mı yoksa bir şey mi tarafından yapıldığını
düşünmeye başlamıştım artık. Odama geçtim, kapımı kilitledim ve yatağıma uzanıp
tekrardan uykuya daldım.
Dün gece ne oldu diye düşünüyordum kahvemi yudumlarken.
Neler oluyordu. Uyurgezer mi olmuştum, yoksa delirmeye mi başlamıştım. Cidden
artık tek istediğim şu lanet olasıca olayı çözüp buradan gitmek. Hatta mümkünse
başka birine devretmek. Tamam, bu muhteşem dedektif Thomas GRAY’in şanına leke
sürecek bir olaydı ama akıl sağlığım bundan çok daha önemliydi. Alissa ile
ettiğim kahvaltıyı bitirdikten sonra odama geçip notlarımı kontrol ettim.
Cidden çok fazla senaryo vardı hele bu gün olanlardan sonra… İşim çok zordu.
Bende bu yüzden daha fazla bilgi toplamak için kasabadaki her evi ziyaret
ettim. Ev sayısı fazla olmadığı için bu çokta zor bir şey olmayacaktı zaten
herkes aşağı yukarı aynı senaryoyu anlatıyordu.
Odama yine boş döndüm hep aynı hikâye, hiçbir farklılık yok,
fakat gittiğim evlerden 5 tanesinde benim duyduğum şarkıyı mırıldanan çocuklar
vardı. Bu bir tesadüf müydü? Hiç sanmam. Bunu çözecektim bu akşam saat 6’da o
çocuklarla beraber gidecek ve bunu kimin yaptığını öğrenecektim. Zaman gittikçe
yaklaşıyordu, saat 05:55PM oldu her şeyim hazırdı, kapının önünde tüm
eşyalarımla bekliyordum. Ses kayıt cihazım fotoğraf makinem ve lazım olursa
diye yanımda Smith Wesson 357 Magnum vardı. Ona Angela demeyi tercih ediyorum.
Zaman neredeyse geldi, saat 05:59PM. Birkaç saniye sonra ormana doğru koşan
çocukları takip edeceğim ve o manyağı ya da manyakları yakalayacağım. Müzik
sesini duyduğumda ses kayıt cihazını çalıştırdım ve ormana doğru büyük bir
hızla koştum. Ama bir dakika, ben çocukları takip etmiyordum. Ben onlarla
koşuyordum, 6. kişi bendim. Gözlerimi kapadım ve gittikçe yaklaştığım müziği
dinledim.
Sonunda durdum ve
müzik kesildi. Karşımdaydı, yaklaşık 3 metrelik bir boyu vardı. Beyaz bir zırh
giyiyor gibiydi. Ne gözünü nede yüzünü görebiliyordum. Arkasında dev gibi
kanatları duruyordu. Elinde orak şeklinde gitarı vardı. Bizi büyüleyen seslerin
çıktığı gitar. Yanında 5 adet siyah siluet vardı. Dikkatli bakınca hepsinin o
beyaz şeye bağlı olduğunu gördüm. Hala hareket edemiyordum. Orak şeklindeki
gitar havaya kalktı, gözlerimi kapadım. Fakat artık bacaklarımı
hissedebiliyordum, tekrardan hareket edebiliyordum. Refleks olarak hemen
eğildim. Kafamı kaldırınca onu gördüm bana bakıyordu. Güldü ve dedi ki “Kaç
küçük adam, kaç ve White Raven’ın hikâyesini herkese anlat. Hadi kalk pislik,
onlar gibi olmak mı istiyorsun ?!” Yanımda duran başsız cesetlere baktım. Ayağa
kalktım ve koştum hem de daha önce hiç koşmadığım gibi. Arkamdan onun sesini
hala duyabiliyordum kahkahalar eşliğinde bana “Koş küçük adam! KOOŞ!” diyordu.
O şeytanın ta kendisi. Tek istediği şey öldürmek, öldürmek
ve yine öldürmek. Ne olursa olsun Roarhaven’a gitmeyin. O orada müziği ile sizi
büyülemek ve sonrada kalbinizi sökmek için bekliyor. Her şeyden önemlisi sakın
ama sa...
( Dedektifin notu burada son buluyor. Ölmeden önce bu yazıyı
yazıyormuş. Yanında da bir resim ve birde ses kayıt cihazı varmış. Nasıl
öldürüldüğüne dair hiç bir kanıt bulunamamış. Olay yerinde sadece üzerinde kan
olan 1 adet pena bulunmuş. )
Ç.N:
Gençler bu CP sayfamızın sıkı takipçilerinden
Splendor-Chan 'a ait, kendisine teşekkür
ediyorum ^_^
Sizin de paylaşılmasını istediğiniz CP'leriniz varsa Gmail
adresimden (sorciere.rachel@gmail.com)
bana ulaşabilirsiniz :3
Vauuuuv! Splendor-Chan içinde çok şey saklıyormuş :D
YanıtlaSilçok güzel olmuş çok beğendim 😍 umarım splendor-chan'dan yeni pastalar da okuruz ileride :D
YanıtlaSilSplendor-Chan'ın şimdiden hayranları var *-*
YanıtlaSilBeğenmenize sevindim ^-^ Eğer boş vaktim ve tabi ki yeni bir fikrim olursa yazarım bir şeyler :3
YanıtlaSilUmm ve aklıma gelmişken söyleyeyim oradaki 5 siyah siluet Beyaz Kuzgunun paçaları gibi bir şey.Gölgesinden oluşan ve insanları hipnotize eden müzikleri çalmasına yardım ediyorlar. Bir nevi onun grubu gibi diyebilirim :3
YanıtlaSilHeyatt sanki baya yoğunsunuz merak ettik yollarda kaldı gözümüz:3
YanıtlaSilRei canım çok sıkılıyo Rei. Biraz CP okuyum deyip giriyorum buraya. Bakıyorum hepsini okumuşum. Bu aralar CP'ler zaten hep uzun aralıklarla geliyor. Anket de yapılmıyo oy verip seçelim CP'yi
YanıtlaSilVay gerçekten iyiydi
YanıtlaSilSes Kaydı
YanıtlaSilUmm ses kaydını dinlemeden önce sol üst tarafta bulunan Pentagram a tıklayın böylece müzik durur. Sonra yapmanız gereken tek şey Play butonuna basıp dinlemek ^-^ Tabi bu söylediklerim bilgisayardan girenler için geçerli :3 Mobilden girenler direkt Play butonuna basıp dinleyebilir ^-^
Uhaa supeer .dd Splendor helal .d
YanıtlaSilBir şey sorabilirmiyim bunlar yaşanmış şeyler mi yoksa uydurulmuş mu
YanıtlaSilKim bilir :3
SilSeksen bilir yüz on sekiz seksen, seksen dsdaadfsfs
SilYa bu White Raven'in sadece bir resmi mi var? Başka yok mu? Bayağı havalı.
YanıtlaSilSon zamanlarda okuduğum en iyi hikayelerden biri!
YanıtlaSil