24 Ekim 2020 Cumartesi

Distorted Warning Signals

 "BİLİNMEYEN" beni ilk aradığında, tam olarak birkaç saniye sonra uçağa binecektim. Daha önce duymadığım bir zil sesiyle çalıyordu, telefonuma indirmediğime emindim.

Normalde açmak için durmazdım, ama önceki hafta iş görüşmesine gitmiştim ve aramalarını bekliyordum. Derin bir nefes aldım ve çağrıyı kabul ettim.

"Merhaba?"

"Uçağa binme." bu bir kadın sesiydi, ses telleri parçalanmış gibi bozuk ve tuhaftı ve umutsuzca kısık sesle konuşmaya çalışıyordu. Sesinin sinir bozucu, bozuk kalitesine rağmen, tonu ısrarcı ve ürkütücü bir şekilde sakindi. Sonra görüşme bitti.

Donup kaldım. Her zaman havada yolculuk etmeye karşı hafif bir fobim vardı ve bu arama hakkında bir şeyler sadece... Şu an yedi saatlik bir uçuşa başlamamın hiçbir yolu yoktu.

Geri döndüm ve yemek bölümüne yöneldim. Öğleden sonra başka bir uçağa binmeye karar verdim.

Üç saat sonra, havaalanının Starbucks'ında, oradaki her televizyonun olmam gereken uçağın yaptığı kaza görüntüleriyle aydınlandığını gördüm.

Hayatta kalan yoktu. Bir kişi bile.

Numarayı tekrar aramayı denedim, polis de denedi. Ama arayacak numara yoktu. Telefonumun o an bir çağrı aldığına dair hiçbir kanıt yoktu. Telefon kayıtlarını ve telefonuma giden ve gelen etkileşimleri analiz ettiler... hiçbir şey.

Uydurmuyordum. Mümkün değildi.

Sadece bir arama olmadı. Yıllar içinde uzun aralıklı birkaç arama daha oldu, ama her zaman haklıydı. Ve ben her zaman dinledim.

"Bu gece o ilk buluşmaya gitme." Beş ay sonra, benim "ilk buluşmam" dört kadını öldürmekten hüküm giydi, kadınların hepsi de benim saç rengimde ve vücut yapımdaydı. Beni götürmeyi teklif ettiği lokantadan 75 metre ötedeki ıssız bir mezarlıkta bulundular.

"Bu gece konsere arabayla gitme." Onsekiz tekerlekli araç kontrolünü kaybetti ve araba yoluna daldı. Tüm arabalarla çarpıştı. Sürücülerin hepsi öldü. Benim araba kullanacağım otoyolda.

Yeni bir telefon alsam da, taşınsam da bir şey fark etmedi. Aramalar gelmeye devam etti. Neredeyse beni izleyen şeyin, her neyse, varlığını hissedebiliyordum.

Dondurucu okyanusun dibinde, uçaktaki yolcu koltuğuma bağlı olmayı, lokantanın karşısındaki o mezarda olmayı ya da onsekiz tekerlekli bir traktör arabama doğru kayarken, ölümün yakın olduğunu bilerek, göğsümdeki korkuyla izlediğimi hayal ettim. Bu çizginin ne kadar ince olduğunu düşündüm. Ne kadar çok yaklaştığımı.

Eğer beni geri aramalarını beklediğim bir iş görüşmem olmasaydı ilk aramayı hiç dinlememiş olacaktım. Ve bu benim için son olacaktı.

Her zaman bir şeyin benim için geldiğini hissettim. Ama her zaman bu... Bu çatlak, bozuk ses vardı, onu dinledikten sonra hiç var olmamış gibi görünen aramalarla. Gözlerimin önünde kendini yok eden telefon sinyalleri. Ve böylece hayattaydım.

Bu gidişatla ilgili içimde kötü bir his vardı.

Üniversiteden birkaç eski arkadaşımla bir kız haftası planlamıştım, ve kış mevsiminin ortasında tropik bölgelerde bir tatili dört gözle bekliyordum, ama bir yanım aramanın yaklaştığını neredeyse hissedebiliyordu. Belki Titanik'i çok fazla izlemiştim, ama başından beri küçük, rahatsız edici bir korku vardı.

Sorun olmayacağını umdum, ama bir şey olacağını biliyordum. Aranacaktım. Biliyordum.

Şimdi, gemi yolculuğuna çıkmadan bir hafta önce, bir arkadaşla akşam yemeğinden sonra daireme girdiğimde, telefonumda "BİLİNMEYEN"den bir mesaj olduğunu fark ettim. Daha önce hiç mesaj bırakmamıştı. Telefonumu tüm gece kontrol etmemiştim.

Kahretsin, o gemiye binmeyi gerçekten istemiştim. Ah, pekala. O soğuk, karanlık okyanusta beni bekleyen korkunç kader her neyse, buna değmezdi.

"Mesajı oynat"a tıkladım ve sesi dinlememle birlikte midemde bir sancı hissettim, ses kokunç bir şekilde bozuktu, şerit şerit kesilmiş bir boğazdan çıkıyor gibiydi, her zamankinden daha fazla bir aciliyetle çatlıyordu. Telefondaki ses tekrar ve tekrar aynı şeyleri söylerken dairemde etrafıma baktım.

"Bu akşam yemekten sonra eve gelme. Bu akşam yemekten sonra eve gelme. BU AKŞAM YEMEKTEN SONRA EVE GELME."



Ç/N : creepypasta.com top ranked hikayelerinden biriyle herkese merhaba.

söylemek istediğim birkaç şey var. üniversitede okumama rağmen uzun zamandır burada olduğumu çoğunuz biliyordur. açıkçası bu blogtan popülerite gibi bir beklentim yok, sanırım amaç bu olsaydı her adminin günde bir paylaşım yapmasının zorunlu olduğu bir instagram sayfasında falan olurduk. buradaki okuyucular korku hikayeleri ve creepypasta ile ilgilenen kişiler ve bu bence gayet yeterli. günümüzde zaten her an popüler olan şeyler, herkesin takip edip aktif bir şekilde yorum yaptığı durumlar karşımıza çıkıyor. benim bu blog hakkında sevdiğim şeylerden biri de öyle olmaması. *-*



4 yorum:

  1. Bu baya güzeldi sonuna bayıldım

    YanıtlaSil
  2. EN BÜYÜK KORKUNUZ SOPHREM GERİ DÖNDÜ fulya hanım iletişime geçerseniz bir bölüm daha yayınlamak isteğindeyim

    YanıtlaSil

Yorum yaparken kaba veya küfürlü bir dil kullanmaktan çekinirseniz sevinirim ^^