Karım ve ben, yeni dairemize birkaç ay önce taşındık. Öncesinde, güzel bir göle bakan büyük bir kulübede yaşıyorduk. Orada 3 yıl kaldık, orası karımın hayalindeki evdi. Taşınmak istemiyorduk, ama zorundaydık.
Jessica ve ben güneyde yaşıyorduk. Her şey iyi gidiyordu, ama çalıştığım hukuk bürom beni aniden terfi ettirmeye karar verdi. Bu beklemediğim bir şeydi ama çok sevinmiştim. Maalesef iş, başka bir şubemizdeydi. New England'taydı. Bu konuda uzun süre tartıştık, ama Jess sonunda taşınmayı kabul etti.
Şunun altını çizmeliyim ki, para kuzeyde, güneyde olduğu kadar bol değil. İş bulmak da daha zor. Bu yüzden yaşadığımız yerin kalitesini düşürmüş olacaktık. Jess yeni bir iş bulana kadar sıkıntı yaşayacaktık, en azından o böyle düşünüyordu.
Taşındıktan sonra birkaç hafta boyunca tansiyonlar çok yüksekti. Jess çok sinirliydi. Eski evimizi, dostlarımızı ve çalıştığı işini özlüyordu. Boş zamanlarında yapacak hiçbir şey bulamıyordu, çok sıkılıyordu. Bu bir sürü kavgaya yol açtı. Bir süre için, sanki düzenimizi asla oturtamayacak gibiydik.
Taşınmamızdan yaklaşık bir ay sonra işler düzelmeye başladı. Jess yerel bir televizyon kanalında yarım zamanlı editör olarak geçici bir iş buldu. İşini sevmişti ve iş arkadaşlarıyla arası oldukça iyiydi. Onun adına mutluydum, her şey mükemmel değildi ama yoluna girmişti.
Bu zamanlarda, uyurken konuşması başladı. Bunu bekliyordum, hatta, daha erken başlamamış olmasına şaşırmıştım. Bilirsiniz, ne zaman iyi ya da kötü, büyük bir değişiklik olsa, karımın uykusu huzursuzlanır. Evlendiğimizde de oldu, ilk evimize taşındığımızda, düşük yaptığında. (Bundan daha sonra bahsedeceğim.) Jess uyurken konuştuğunu biliyordu, çünkü bazen bu konuyu açardım. Sabahları gülerdim, gece yaptığı garip şeyleri hatırlatırdım. Bu onu rahatsız ederdi. Bundan utanmış görünürdü. Bu yüzden, yeni dairemizdeki ilk uyurken konuşmasından sonra hiçbir şey söylemedim.
Bu birkaç hafta devam etti. Bu sırada Jess'in televizyon kanalındaki geçici işi sona erdi. Aklını dağıtabileceği bir iş olmadan, gece tuhaflıkları daha da kötüleşti. Geceleri durduk yerde çığlık atmaya başladı, onu sakinleştirmeye çalışıyordum.
Bir gece, çığlıkları gözyaşlarına dönüştü. Ağlarken, hiç unutmayacağım bir şey söyledi.
"Keşke ölseydin."
Yanında otururken, karımın uyuduğunu biliyordum, yine de konuya baskı yapma ihtiyacı hissettim.
"Kim, tatlım?"
Şaşırtıcı bir şekilde, cevap verdi.
"Sen."
Bunu beklemiyordum. Kocanın ölmesini dilemek garip bir şeydi, özellikle de uyurken.
"Neden?" sordum.
"Hayatımı mahvediyorsun."
Bu iki kelime beni çok üzmüştü. İster kasıtlı söylenmiş olsun, ister sadece yorgun bir zihnin ürünü olsun, bunlar bir anlam yansıtan sözlerdi. Bir an gerçekten onun hayatını mahvediyor muyum diye merak ettim, ya da bu gece terörünün suçlusu ben miyim diye.
Karım gecenin geri kalanı boyunca sessizdi. Biliyorum çünkü uyanık kaldım. Derin düşünceler ve endişe beni uyutmadı. Karımın gerçekten ölmemi istediğine bir an için bile inanmadım, ama bu alışkanlığı gerçekten de endişe vericiydi. Çığlık nöbetleri ve hastalıklı diyalogları arasında, durumu hiç olmadığı kadar kötüydü.
Ertesi sabah, neredeyse ona olanları anlatacaktım, ama ne tepki vereceğini ve ne diyeceğini düşündüm. Bu çok fazlaydı. Ona daha fazla yüklenmek istemedim, hem de daha yeni işten çıkartılmışken. Başka bir kavga da istemiyordum. Bu yüzden, ağzımı kapalı tuttum.
Sonraki gece çığlık atmadı. Rahat geçiyordu, ama rahatlık kısa sürdü. Birden bire, tam gözlerimi kapatacağım sırada, konuşmaları yine başladı.
"Bazen bunu nasıl yapacağımı düşünüyorum..."
Bunun gördüğü rüyadan kaynaklı, anlamsız bir cümle olduğunu düşündüm, ama devam etti.
"Sen yatakta uyurken, ben kalkıp mutfağa gideceğim."
Neden bahsettiğini bilmiyordum, ama birden kafama dank etti. Bazen anlaşılmaz şeyler mırıldanıyordu, ama net söylediği parçaları birleştirince, zihnimde tarif ettiği şeyin bir resmi oluştu.
"Uzanacağım... Bıçağı kavrayacağım... Tekrar ve tekrar... Artık hayatımı mahvedemeyeceksin..."
Karım beni öldürme planını anlatıyordu. Bu son derece huzursuz ediciydi, ama kendi kendime gülmeden edemedim. Sonuçta bu sadece bir rüyaydı- fazlası değildi. Rüyalarımda herkes gibi ben de garip şeyler yapardım, gerçek hayatta asla yapmayacağım şeyler. Jess sadece taşındığımız için bana kızgındı, uyuduğunda da bunu dışarı yansıtıyordu. En azından ben, kendimi buna ikna ettim.
Uyurken konuşma durumu birkaç hafta daha devam etti. Daha iyiye gittiğini umuyordum ama sonuçta bir psikoloji eğitimim olmadığı için, kesin bir şey söyleyemiyordum. Tek yapabildiğim, onun her gece benden kurtulmak hakkında söylediklerini dinlemek ve bu durumun bitmesini beklemekti. En sonki uzun konuşmasından bu yana bir ay geçmişti, yakında tamamen bitecek gibi görünüyordu.
Bir ay geçti, sonra iki. Bitmedi. Her gece, aynı rutin. Anlamsız sesler, ya da beni nasıl yaralamak istediğine dair tasvirler. Artık sıkmaya başlamıştı, ama bir gece, her şeyi değiştirdi. Uyuduktan sonra, tam kalbime dokunan bir şey söyledi.
"Bebeğimi senin yüzünden kaybettim."
Duygularım birbirine karıştı ve midemde ekşi bir tat oluştu. Bu kez, ne kast ettiğini anlamam gerekiyordu.
"Ne demek istiyorsun tatlım?"
Kısa bir sessizlik oldu, ama sonra Jess sonunda bana cevap verdi. Söylediklerinin arasında anlamsız mırıldanmalar da olsa da, dediği anlaşılıyordu.
"... çocuk istememi sağladın.. bana bir yaşam verdin.. şimdiyse yalnızım..."
Gözümden bir damla yaş aktı. Çocuk sahibi olmak benim fikrimdi. Jess çocuk istemiyordu, ama benim için istemeye başlamıştı. Bu yüzden düşük yaptığında o kadar yıkılmasına şaşırmıştım. Bebek sahibi olma fikrine bu kadar ısındığı aklımdan bile geçmezdi.
Gözyaşlarım, kötüye giden konuşmalarla bölündü.
"Seni öldüreceğim. Yemin ederim."
Bu, o gece söylediği son şeydi. Bunu dedikten sonra zor bir hafta geçti. Bu tehdit ne kadar rahatız edici olsa da, tüm bu uyurken konuşma durumu gibi bu tehditin de karımın stresinin bir ürünü olduğunu, ve endişeleneceğim bir şeyin olmadığını varsayarak boşverebilirdim.
Maalesef, endişelenmeyi kesemiyordum. Jess beni çok korkutuyordu. Şimdi sadece arada bir kısa şekerlemeler yapıyorum, ve uyurken bir gözümü açık tutuyorum, çünkü...
O artık uyurgezer.
Ziyadesiyle harikulade.
YanıtlaSilteşekkürler. :3
SilHeyecanlandırdı
YanıtlaSilsanki bunu bir yerde okumuş gibiyim yine de çeviri iyiydi ��
YanıtlaSilsanmıyorum, belki benzer bir hikayedir. teşekkürler.
SilBunu ing olarak okumuştum daha önce. Sağlamdı çevirdiğiniz iyi olmuş elinize sağlık
YanıtlaSilSonda nedense kolumdaki tüyler kalktı ve hayır korkmadım... Harbi diyorum ya ...
YanıtlaSilElinize sağlık. 8/10
YanıtlaSilArkanda
YanıtlaSil