10 Ağustos 2017 Perşembe

Holiday Forever

Hafıza ve beyni güçlendirmenin yolları arasında; daha çok tatmak, koklamak ve dokunmak varmış. Anıları güçlendirmenin bir yolu da buymuş.

Bu yüzden, o tatil kasabasına giden yolda bile gördüğüm her şeyin anısını güçlendirmeye çalıştım. Her zaman yaptığımın aksine, bu kez annemin istediği gibi -hanımefendi gibi- giyindim ve fotoğraflarda gülümsedim.
Orası... Orası beni değiştirmişti.

Havasında mıydı sihir, suyunda mı, bilmiyordum. İlk kez gecelerim yatağımda oturup sırtımı soğuk duvara yaslayarak "neden bu hayatı yaşadığımı" sorgulamakla geçmiyordu. Gün içinde yüzüyor, kirletilmemiş yeşilliklerde yürüyor ve gece huzurlu bir uykuya dalıyordum. Bu uyku en fazla 9'a kadar sürüyordu; sonrasında ise hiç olmadığım kadar dinç bir şekilde uyanıyordum ve daha önce asla yiyemeyeceğim kadar büyük bir kahvaltı ediyordum.
Buranın, bu küçük kasabanın insanları da metropol insanı gibi değillerdi. Suratsız ve ruhsuz değillerdi, çevrelerindekilere buz gibi bakmıyorlardı. Turistler de vardı ve onlar da en az yerli halk kadar arkadaşça yaklaşıyorlardı. Tanımadığım insanlardan "günaydın, iyi akşamlar ve iyi günler" gibi kelimeleri ilk kez duyuyordum.

Antidepresanlarımı her sabah kullanmayı neredeyse unutuyordum, eskiden üç kez almak bile bana yeterli gelmezdi.
Arabaya binip camı açıyordum, saçlarımın uçuşmasına izin veriyordum. Bu tertemiz hava önceden nefret ettiğim saçlarımı okşuyordu, onları açıp savuruyordum ve yüzüme bir gülümseme yerleştiriyordum; ilk kez saçlarımı kontrol altında tutmak için spreylere ya da şekillendirici makinelere ihtiyacım yoktu. Her ince bukle kendi yoluna savruluyordu ve bence, sorun yoktu. Eskiden dinlediğim, her sözünde ayrı bir nefret barındıran şarkılar yerine mavi-yeşil denizin akıntısını dinliyordum, yemyeşil yaprakların hışırtısını.

Ve o gün geldi. Eve döneceğimiz gün, paha biçilmez bir haftanın sonunda kapıya dayandı.
Anneme nasıl açıklayabilirdim bu durumu? "Burası tam da yaşanılacak yer," kelimeleri ağzımın içinde geveliyor ve bana bir umut vermesi umuduyla ona bakıyordum, ama o gülümseyerek belki okulu bitirince yani yakında, burada bir kariyer kurabileceğimi söylüyordu. Anlamıyordu.
Ben oraya dönmek istemiyordum.

Durum ciddiydi, annem otobüste dönüş biletlerimizi çoktan almıştı, gülümsüyor ve seneye buraya tekrar gelmemiz gerektiğinden, hem buranın bana çok iyi geldiğinden bahsediyordu. Zamanın çoğunda ağlamaklıydım ve bu güzel topraklarda gözlerimi son kez gezdiriyordum. Yola çıktığımızda ellerim refleks olarak iyice kontrolden çıkmış saçlarıma gitti ve onları sımsıkı bir topuz yaptım.
Sonra kulaklıklarımı taktım ve başımı cama dayadım.

İşte yine başlıyordu. Uykusuz geceler, sürekli zayıflamak, sabaha karşı öğürmeler ve dersler. Anneme bu konuyu ne zaman açmaya çalışsam onlardan hayatın gerçekleri diye bahsediyordu, ama değildi, en azından benim hayatımın gerçeği bu değildi.

Hava kararmıştı ve yanımdaki koltukta oturan annem tatlı bir uykuya dalmıştı. Başımı camdan çevirip ona bakarken zihnimi olumlu şeylere yönlendirmeye çalıştım. En azından artık ne istediğimi biliyordum, biraz geç de olsa bir amaç edinmiştim; burada yaşamak.

Sonra tam olarak gece oldu ve otobüsteki ışıklar söndü, bir kaç telefon ışığından başka ışık görülmez oldu. Mesajlara karşılık vermek yerine telefonumu müzik dinleme aracı olarak kullanıyordum. Hâlâ görevlinin saatler önce getirdiği bisküviyi kemiriyordum; yine oluyordu, midem fazla bir şey almıyordu.
İşte tam da o sırada, çok garip bir şey oldu. Karanlık yolda bir ışık parladı, yayıldı ve yayıldı. Gözlerimi kamaştıran bu ışık karşısında gözlerimi ovuşturdum, ışık artık tüm yolu kaplamıştı. Bunun ne olduğu ile ilgili bir fikir üretemedim bile, ağır bir uyku tüm bedenimi sardı. Ama bu kasabadaki gibi tatlı bir uyku değildi. Bu karşı konulmaz, kapkaranlık bir uykuydu.

Yeniden kendime geldiğimde anlık bir korku hissettim, o ışık ile ilgili. Ancak bu duygu kısa sürdü; çünkü her şey normaldi, yine geceydi ve yolda gidiyorduk, tek garip şey ise otobüste The Gibson Brothers- Bye Bye Love şarkısının çalmasaydı. Bunun gibi bir uzun yol otobüsünde ilk kez neredeyse yüksek sayılabilecek sesle bir şarkının çaldığını duyuyordum.
Karanlık yollarda gittik, saatler boyunca. Mola vermiyorduk ve durum garipleşmeye başlıyordu, kimse mola ile ilgili bir şey sormuyordu ve ben de garip bir şekilde mola ihtiyacı hissetmiyordum, çok uzun süredir.

Ne kadar daha gittik bilmiyorum, ama yol bitmek bilmedi. Bu sırada bir kez anneme döndüm ve onunla konuşmaya çalıştım fakat uyuyordu. Arkama yaslandım ve gecenin karanlığı içinde iki tarafı ağaçlık olan yola baktım.

Otobüs güneş doğarken durdu. Gökyüzü kızıla boyanmıştı ve hafif serin bir rüzgar esiyordu. Çevre ıssız gibi görünüyordu. Annemin hâlâ uyuduğunu fark ettiğimde oldukça şaşırdım, o bu kadar uzun uyumazdı.
Çevreye baktım ve gördüğüm herkes uyuyordu.
Hafif bir korkuyla ayağa kalktım ve gözlerimle benden başka uyanık birini aradım. Tam arkamda oturan küçük kızın koltuğu boştu.
Annemin koktuğunun önünden geçerek otobüsteki boş alana çıktım ve şoföre doğru yürüdüm.
Uyuyordu. O da.

Dehşetle arkama döndüm ve kızı gördüm. Dudaklarımın arasından istemsiz bir çığlık kaçtı. Şimdi o da korkmuş gözlerle bana bakıyordu. Konuşmam gerektiğini hissettim.
"Merhaba, nerede olduğumuz hakkında bir fikrin var mı? Ya da herkesin neden uyuduğu hakkında?"
Başını iki yana salladı, teni esmerdi ve kahverengi saçları tepeden toplanmıştı. Çok korkmuş görünüyordu.

"Dışarı... Dışarı çıkıp baksak mı?" Titrek bir sesle sordu. Tereddütle dışarı baktım. Görünürde kimse yoktu.
"Pekala..." adımlarımı otobüsün açık kapısından dışarı attım. Beni takip etti ve bir koruma iç güdüsüyle, ormanlık yolda yürürken onun elini tuttum.
Tek bir yol vardı ağaçların arasında ve oradan yürüyorduk, ikimiz de neler olup bittiğinin merakından tek kelime etmiyorduk.
Yolun sonunda bir anayola çıkmıştık, burayı hatırlamam uzun sürmedi. Burası o kasabaydı, saatler önce ayrılmış olmamız gereken kasaba.
Üstünde kasabanın adının yazdığı tabelayı geçip içeri doğru yürüdük, etraf adeta ışıldıyordu. Arkaya dönüp baktığımda ise geldiğimiz yolun yerinde sık ağaçlar olduğunu fark ettim. Ve bir şeyler bana o otobüse geri dönemeyeceğimi hissettirdi.

"Burayı biliyor musun?" Küçük kız sorduğunda gülümsedim.
"Biliyorum. Aslına bakarsan burası..."
Hızlı bir hareketle saçlarımı serbest bıraktım ve yasemin çiçeği kokan havayı içime çektim.
"Benim evim."

***


"... adında şehirler arası yol otobüsü, dün gece saat 11 sularında kaza yaptı. Kazada bir genç kız (D.F.) ve onun hizzasında arkasında oturan küçük bir kız (J.P.) hayatını kaybetti. Otobüs şoförü konuşmasında tüm otobüsü kaybedebilecek bir kaza yaşandığını, yine de ucuz atlatıldığını belirtti. Hayatını kaybedenlerin aileleri bu davanın peşini bırakmamakta kararlı."
- 10/07 Gazetesi, 2017

Ç/N : Bunu ben yazdım, umarım beğenirsiniz *-*

28 yorum:

  1. Tam mutlu son dedim kızın ölüm haberi geldi iyi mi XD Ellerine sağlık 💕

    YanıtlaSil
  2. Ellerine sağlık bestim.Çok güzel olmuş����

    YanıtlaSil
  3. Çok teşekkürler bestim 💜💚💧

    YanıtlaSil
  4. Çok Güzel... Okuduğum bir korku kitabına benziyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    2. teşekkürler, hangi kitap olduğunu hatırlıyor musun?

      Sil
    3. "Korku Hikayeleri" idi kitabın adı. Tatile giderken trafik kazası geçiren kızın öldükten sonra lanetlediği insanları anlatıyor. Ayrıca yazarı Türktü.

      Sil
    4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    5. Karakterin adı "Annei" bir de onu hatırlıyorum

      Sil
    6. değişik bir şeymiş, ama bunun o hikayeyle bir bağlantısının olmadığına emin olabilirsin.

      Sil
  5. başta tatil diye gittikleri yer neresi o zaman hastane gibi bişi mi???

    YanıtlaSil
  6. ellerine sağlık güzel olmuş ^^

    YanıtlaSil
  7. yani kasabada yaşayanlar ölüler mi :o

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aslında normal bir kasaba, kız ölünce kasabayı görüyor.

      Sil
  8. Gerçekten çok güzel olmuş elllerine sağlık *-* Çevirip siteye göndermeyi düşündün mü hiç?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hiç düşünmemiştim *-* paylaşırlar mı ki?

      Sil
  9. Canım tivitim yazdı bunu benim canım tivitim, minişim benim minik bıdığım, yaaa sennnn bu minnoşluğunla nasıl böyle şeyler yazarsın bak korkucammm şimdiiiii, bak korktummmm, hadi korktum tamam tebrik ederim canım tivitim ( tavukcuğun)

    YanıtlaSil
  10. ellerind sağlık güzel olmuş ayrıca bende bi cp yazmayı düşünüyorum
    sana nasıl ulaşabilirim böylece yazdığım cp yi atıp görüşlerini alabilrim

    YanıtlaSil
  11. Sonunu Biliyordum Kaçıncı Kez Okuyuşum Bilmiyorum. Fakat Senin Yazdığını Bilmiyordum, Cidden Güzel Olmuş. Neyse, Ben Kaçar. Ama Bir Sorum Var. Eğer Otobüsten Ayrılmamış Olsalardı Hayatta Kalırlarmıydı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. merhaba, çok geç bir cevap biliyorum ama hayır, zaten ölmüşlerdi. herkesin uyuyor olması, onların uyanık olması bunu gösteriyor. gerçek hayatta tam tersi gibi düşün. ^^

      Sil
    2. ve okuduğun için teşekkürler:3

      Sil

Yorum yaparken kaba veya küfürlü bir dil kullanmaktan çekinirseniz sevinirim ^^