Herkesin mantıklı olsun ya da olmasın korktuğu bir şey vardır. Benimkisi her zaman oyuncak bebekler olmuştur. Bütün bebekler değil, çoğunlukla insana fazla benzeyen bebekler. Sanırım beni asıl etkileyen şeyler gözler.
Bu yüzden kendi palyaço bebeğimin mirasçısı olduğumu öğrendiğimde ne kadar mutlu olduğumu tahmin edersiniz.
Rahmetli büyük teyzemden bana bir hediyeydi. Onu hayatımda belki bir ya da iki kez görmüşümdür. Bu yüzden tüm bu şeyleri neden bana bıraktığını anlayamadım.
Bu bebek kabuslarımdan fırlamış gibiydi. Oyuncak bebek olması yeterince kötü değilmiş gibi bir de palyaço unsuru eklemişlerdi.
Bebeğin cama benzeyen yüzü beyaza boyanmış, gözleri, ağzı ve yanaklarında ise kırmızı işaretler vardı. Ancak gözlerinin kendisi siyah bir boşluktan başka bir şey değildi. Yanlardan fışkıran kalın beyaz saçları ve tepesinde neredeyse bir kirazı andıran yuvarlak bir şapkası vardı.Dış görünüşü aslında tipik bir palyaço kıyafeti. Yüzü bildiğin, kırmızı ve beyaz karışımıydı. Bu bebeğin boyu yeni yeni yürümeye başlayan bir çocuk boyu kadardı. Başka bir deyişle, yanında kendimi rahat hissedemeyeceğim kadar büyüktü.
Onu başka birine verebilirdim ama anneanneme olan saygımdan dolayı elimde tutuyorum.
Yani doğal olarak onun yeni evi benim dolabım olacaktı. Onu, içine bana uymayan kıyafetleri koyduğum arkadaki eski bir şifonyerin üstüne yerleştirdim. Bunun böyle olacağını ve hayatımın her zamanki gibi devam edeceğini düşündüm. Ne yazık ki durum öyle olmadı işte. Pek düzenli biri sayılmam bu yüzden kıyafetlerimi dolaba nadiren koyardım. Sonuç olarak palyaço dostumu uzun bir süre boyunca görmem gerekmedi.Birkaç hafta sonra nihayet temiz bir kot pantolon aramak için dolabı açtım. O, oradaydı. Şifonyerin önünde yerde oturuyordu. Bir şekilde şifonyerden düşmüş olabileceğini düşündüm çünkü net bir şekilde onu üstüne koyduğumu hatırlıyorum. Bu boş siyah gözler benim için çok fazlaydı. Pantolonu hemen alıp onu geri yukarı koymaya zahmet etmeden bıraktım.
Günün geri kalanını şifonyerden nasıl düşmüş olacağını düşünerek geçirdim.
Yani, meraklı biri olarak, eve döndüğümde dolabı kontrol etmeye karar verdim.
Bebek oradaydı tabii ki ama eski yerine geri dönmüştü. Ona yaklaştım ve boş gözlerine baktım.
Hiçbir şey.
Her ne kadar beni ürkütmüş de olsa, o bir oyuncak bebekti, değil mi?
Onu yerde hayal etmiş olmalıyım. Yalnız yaşıyorum yani başka birinin onu hareket ettirmesine imkan yok. Ama yine de, olabildiğince dolaptan uzak durmaya karar verdim.
Birkaç gece sonra, kahkahaya benzeyen bir sesle uyandım ve ses sanki dolaptan geliyor gibiydi. Belli belirsiz bir sesti bu yüzden beni uyandırmasına biraz şaşırmıştım. Genelde uykum ağırdır. Böyle bir şeye uyanmak bayağı garip bir durumdu.
Yapmak istediğim son şey o dolaba girmekti bu yüzden beklemeye karar verdim.
Yaklaşık 30 saniye sonra yüksek bir gümbürtü sesi duydum ve sonra kahkahalar kesildi.
Mevcut tüm ışıkları açtıktan ve mutfaktan bıçağı aldıktan sonra dolabı kontrol etmenin zamanının geldiğine karar verdim.
Yavaşça kapıyı açtım ve..
Tamamen normaldi, kesinlikle sıra dışı bir şey yoktu. Hatta bebek bile şifonyerin üstündeki normal yerindeydi.
Bebeği elime aldım ve herhangi bir ses kutusu gibi bir şey olup olmadığını anlamak için etrafını yokladım ama yoktu.
Sesli bir iç çekişle, palyaçoyu yerine geri koydum ve dolabı bıraktım. Belki de kendimi kaybediyordum.
Sonraki birkaç gün boyunca tetikteydim. Orada burada kayıp ya da yeri oynatılmış küçük şeyleri, en önemlisi de yemediğime yemin ettiğim küçük yiyecek parçalarını fark etmeye başladım.
Bıkmadan usanmadan evimin her köşesini aradım, böcek ya da diğer davetsiz misafirlerin olası izlerini aradım. Her yeri, yani dolap hariç.
Ne yazık ki, aramalarım hiçbir sonuç vermedi hatta kendimi kaybettiğim fikrini doğruluyordu.
Ta ki birkaç gece sonra gülme sesleri geri gelene kadar. Ama bu sefer sadece belli belirsiz bir kahkaha değildi. Bu gümbür gümbür bir kahkahaydı. Kahkaha tüm evimde yankılanıyor gibiydi.
Dehşete kapılmıştım, yatağımda kılımı bile kıpırdatmaya cesaret edemiyordum.
Gülüşmeler devam etti ve aniden dolabımdan gelen yüksek sesler duymaya başladım, kapısı açılana kadar.
Büyük, karanlık bir figür ortaya çıktı ve odamdan hışımla çıktı. Evin içinde koştuğunu, ön kapımı açtığını ve gittiğini duydum. Bu olur olmaz, kahkahalar kesildi.
Kendime nefes almam gerektiğini hatırlattıktan sonra nihayet yatağımdan kalkabildim. Dolaba yaklaştım.
Bulduğum şey beni sarsmıştı.
Eski şifonyerim artık duvara dayalı değildi. Oysa şimdi dolabımın ortasındaydı ve şifonyerin olduğu yerde bir delik vardı.
Bir insanın arkasına sığabileceği kadar büyük ama üstü örtüldüğünde asla fark edilmeyecek kadar küçük bir delikti.
Deliğin yanında, bir kolunu deliğe doğru uzatmış, dimdik oturan bir bebek vardı. Ne bulabileceğimden korkarak deliğe bakmaya cesaret edemedim. Bunun yerine bebeği aldım ve 911'i ararken kendimi arabama kilitledim.
Polis daha sonra olanlarla ilgili şüphelerimi doğruladı. Birisi evimde yaşıyordu.
Deliğin içinde kişinin uyuduğu bir palet ve az miktarda çöp vardı. En kötüsü de, bu kişinin küçük bir çakı koleksiyonu vardı. Muhtemelen silah olarak kullanılmamaları gerekiyordu, ama yine de bunu düşünmek pek rahatlatıcı değil.
O geceden beri palyaço arkadaşım odamdan çıkmadı. Artık yatağımın yanındaki masanın üzerinde kendine ait özel bir tüneği var.
Hala oyuncak bebeklerin büyük bir hayranı değilim, ama belki de hepsi o kadar da kötü değildir.
Not: Garibanlar ne çektiler dolaplardan, oyuncak bebeklerden.
Hikayenizi seslendirebilir miyim?
YanıtlaSilhttps://youtube.com/@emirkhancolak
Evet
SilYetkililerle nasıl iletişime geçebilirim?Greatestgore.you hikayesini çevirenimde.Çevirmen olmak istiyorum.
YanıtlaSilDiscord sunucusuna gel yardımcı olurlar belki https://discord.gg/rVjKM3yD
SilBu hikayelerden çok var ya://hepsi aynı gibi .d
YanıtlaSilyenisi gelecek takipte kal
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
Sil