29 Mayıs 2020 Cuma
Lights Out
Kanepede uzanmış, saatlerdir televizyon izliyorum. Alt katta köpeğimin havladığını
duyuyorum. Duvar saatine bir bakış atıyorum. Saat dokuzu gösteriyor; ancak ben hala yemek
yemedim. Ailem bu gece dışarıda; yani evde hizmetçi ile birlikte yalnızım. Karnım
guruldamaya başladığı için artık yemek yemenin iyi olacağına karar veriyorum. Televizyonu
kapatıp yavaşça ayağa kalktığım anda evdeki bütün ışıklar sönüyor.
Işığın düğmesini birkaç kez açıp kapatmama rağmen hiçbir şey olmuyor. Şalterler atmış
olmalı. Bu yaşadığım yerde oldukça yaygın görülür. Alt kata gidip mutfaktaki şalterleri tekrar
açmam gerekecek.
Karanlıkta terliklerimi bulamadığım için onlar olmadan gitmeye karar veriyorum.
Duvarları bana kılavuzluk etsin diye kullanırken diğer elimi de korkulukları bulmak için
uzatıyorum. Aşağıya doğru inerken evin ne kadar sessiz olduğunu fark ediyorum. Hizmetçinin
radyosunun sesini ya da köpeğimin havlamasının sesini duyamıyorum. Hiçbir şey yok;
duyabildiğim tek şey ayaklarımın sesi.
Evde herhangi bir ışık ya da ses yok. Evim aniden artık tanıdık gelmemeye başlıyor ve
kaybolmuşum gibi hissediyorum. Herhangi bir şey görmek ve duymaktan aciz bir haldeyken
korkulukları kavrayabildim.
Sessizlik beni ele geçirmeye başlıyor.
-May! May!
Sadece sessizliği yok edecek herhangi bir şey olsun diye hizmetçime sesleniyorum.
Herhangi bir cevap yok.
Bu sessizlik çok sinir bozucu; ayrıca okudum creepypastalar beni biraz paranoyak yaptı.
Soldan sağa doğru göz gezdirerek bir canavar ya da seri katile ilişkin bir işaret arıyorum.
Duvarın kılavuzluğunda mutfağa doğru yol tutuyorum. Çiğ et kokusu almaya başlayınca
göğsüm sıkışmaya başlıyor. Koku her adımımda daha da yoğunlaşıyor.
Aldığım her nefeste korku içimde büyüyor ve kalbim gittikçe daha da hızlı atıyor.
Gergince bir kıkırdama bırakarak, “Mutfaktan çiğ et kokusu gelmesi gayet normal” diye
kendimce mantık yürütüyorum.
İçinde şalterlerin olduğu pürüzsüz metal yüzeyi bulana kadar duvarı elimle yokluyorum.
Kapağı açıp elimi ana şaltere yerleştiriyorum.
Tereddütlüyüm.
Kalbimin göğüs kafesimi dövercesine attığını hissediyorum. Gerçekten ışıkları tekrar
yakmak istiyor muyum? Görebileceğim korkunç siluetler aklıma hücum ediyor.
Derin bir nefes alıp şalteri kaldırıyorum.
Işıklar yanınca yarım saniyeliğine gözlerim kararıyor. Gözlerim ışığa uyum sağladığında
beni seyreden şeyi görünce kalakalıyorum. Kalbimi göğsümdeki bir ağırlık gibi hissediyorum.
Köpeğimin cesedi mutfağın köşesinde yatıyor. Vücudu ezilmiş ve sanki bir kurt sürüsü
tarafından parçalanmış gibi gözüküyor. Ağzı açık, gözleri kocaman açılmış kendi kanından
oluşan havuzda yatıyor. Bağırsakları, parlak siyah kürkünden sızan kan birikintisinin üzerinde
duruyor. Mide bulandırıcı bir koku var.
Eğer böyle söylemek doğru ise bir dizi kanlı ayak izi, köpeğimin cesedini alıp hizmetçimin
odasına götürdü.
Ayak izleri belli belirsizdi; ancak bir insana ait olamayacak kadar büyüklerdi. Ayak izleri
neredeyse tanınmayacak kadar kıvrılmıştı.
May’in odasının kapısı kapalıydı. Kapının üzerinde, ayak izlerini mükemmel bir uyumla
tamamlayan kanlı pençeler vardı. Bu sahne benim için çok fazla olduğu için yediğim bütün
yiyecekleri dışarıya çıkarıyorum. Kusmuğum ve kan, mutfak zeminin parlak beyaz yüzeyinde
bir araya geliyorlar.
Mutfaktan salona doğru koşup üst kata çıkıyorum. Ev tıpkı aşağıya indiğim zamanki gibi
sessiz; ancak ben adımlarıma eşlik eden kalp çarpıntılarımın sesini duyabiliyorum. Korkudan
gözlerim doluyor ve görüşüm bulanıklaşıyor.
Odama koşuyorum, kapıyı kapatıp üzerime battaniyeyi çekiyorum. Nefesim hızlı ve ağır.
Boncuk boncuk terliyorum. Gözlerimi kapıya dikiyorum. O kadar korkuyorum ki şu anda
yapabileceğim tek şey burada durup kaderimi beklemek. Her an kapı kolunun aşağı
indirilmesini bekliyorum.
Saniyeler geçiyor. Hiçbir şey yok.
Dakikalar geçiyor. Hiçbir şey yok.
Bir süre sonra, hiçbir şeyin olmaması tuhaf gözükmeye başlıyor; ancak ben burada
durmanın en iyisi olduğuna karar veriyorum.
Çok geçmeden uykulu hissetmeye başlıyorum. Göz kapaklarım aşağıya düşmeye başlıyor.
Her geçen dakika daha uykulu hissediyorum. Uyanık kalmamın bir ölüm kalım meselesi
olduğunu biliyorum ve uyumamak için çabalıyorum; ancak çabalarım boşunaymış.
İçim geçti.
Ebeveynlerimin arabayı garaja çekerken çıkardıkları sesler beni uyandırdı. Hala çok
karanlık; yani sabahın erken saatlerine olmalıyız. Kalbim aniden hızlıca atmaya başlıyor ve
yatağımdan fırlıyorum. Hepsi benim kötü bir rüyamdı. Hemen alt kata koşup ebeveynlerime
sarıldım ve hep birlikte gülünç derecede korkunç olan kâbusuma ilişkin bir kahkaha patlattık.
Işığı açmamla kalbim duracak gibi oluyor. Kapıdan başlayıp yatağımın altında kaybolan ve
yatağımı daire içine alan bir dizi kanlı ayak izi görüyorum.
Ç/N : Lights Out aynı zamanda güzel bir korku filmi. tavsiye ederim. :3
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Eline sağlık güzel bir çeviri olmuş
YanıtlaSileline sağlık fulya
YanıtlaSilEvet Lights Out çok güzel bir korku filmiydi! Ve eline sağlık
YanıtlaSilMuhtemelen güzeldi ama ben anlamadım :((
YanıtlaSilÇeviri ciddi anlamda iyi ama sondaki görülen geçmiş zaman ekleri biraz fazla tekrarlanmış gibi geldi :)
YanıtlaSilBir tümce içinde, beş altı tane '-yor' yerine, '-du/-dum' '-muştum' güzel olmaz mıydı😊
Yanlış anlaşılmasın lütfen, çok güzel bir çeviri ama biraz düzenleme çom iyi olmaz mı?♡♡♡
Arkanda
YanıtlaSil