30 Ekim 2019 Çarşamba

The Tall Man

Uzun adam, ormanda Slender Man denen gizemli, uzun bir adamla karşılaşan iki kız kardeş hakkında korkunç bir hikayedir. İddiaya göre eski bir Romanya halk hikayesine dayanır.



Bir zamanlar Stela ve Sorina adında ikiz kız kardeşler varmış. Küçük kızlar cesaretlilermiş, karanlıktan, örümceklerden veya başka ürkütücü şeylerden hiç korkmazlarmış. Diğer küçük oğlanlar ve kızlar korku içinde çömelirken, Stela ve Sorina başları dimdik yürürlermiş. İyi çocuklarmış, anne ve babalarının sözünü dinler ve Tanrı'ya inanırlarmış. Bir annenin isteyebileceği en iyi çocuklarmış, ama tüm bunlar bozulacakmış.

Bir gün, Stela ve Sorina anneleriyle birlikte ormandan çilek toplamaya gitmişler. Hava açık ve güneşliymiş, ormanın içine doğru yürüseler bile ışık çok az soluklaşıyormuş, Anneleri onlara yakında durmalarını söylediğinde onu dinlemişler, çünkü onlar iyi çocuklarmış.

Uzun Adam'ın karşısına geldiklerinde neredeyse öğle vaktiymiş.

Açıklık alanda duruyormuş, bir asilzade gibi baştan aşağı siyah giyinmiş halde. Aşağısına bulutlu bir gece yarısı kadar karanlık gölgeler uzanıyormuş. Birçok kolu varmış, bir yılan gibi upuzun, kemiksiz ve kılıç şeklinde. Tırnaklarında solucan gibi şeyler kıvrılıyormuş. Bir kelime bile konuşmamış, ama niyetini belli etmiş.

Anneleri onu dinlememeye çalışmış, ama nasıl nefes alacağını unutmuş ve Uzun Adam'a itaat etmemeyi daha fazla başaramamış. Açık alana yürümüş, arkasında kızlarıyla.

"Stela," demiş. "Bıçağımı al, ve yere büyük bir çember çiz, içine yatılabilecek kadar büyük."

Uzun Adam'dan korkmayan Stela, annesinin sesindeki titremeden ürkmemiş ve soru sormadan söylenileni yapmış.

"Sorina," demiş anne. "Bıçağı al ve kardeşine sapla."

Sorina yapamamış; bunu yapmazmış.

"Lütfen," demiş anne. "Bunu yapmazsan, daha kötü olacak... Çok daha kötü..."

Ama Sorina annesinin istediği şeyi yapamamış. Onun yerine, bıçağı yere atmış ve ağlayarak eve koşmuş. Hayatında ilk kez korkmuş bir şekilde yatağının altına saklanmış ve babasının tarladan eve dönmesini beklemiş. Geldiği zaman ona ormanda olan korkunç şeyi anlatmış. Babası korkmuş kızı rahatlatmış ve ona güvende olduğunu söylemiş. Sonra ormana gitmiş, elinde keskin bir balta ile. Sorina şöminenin başında oturup dönmesini beklemeye başlamış.

Biraz zaman geçtikten sonra, yorulmuş ve uyuyakalmış. Gecenin en karanlık saatinde, kapının tıklanmasıyla uyanmış.

"Kim o?" sormuş.

"Baban," demiş bir ses.

"Sana inanmıyorum!" cevaplamış Sorina.

"Kız kardeşin," demiş ses.

"Olamaz!" Sorina bağırmış.

"Annen," demiş ses. "ve sana çok daha kötü olacağını söylemiştim..."

Babasının çıkarken sıkı sıkı kilitlediği kapı hızla açılmış. Annesi kapının önünde duruyormuş, bir elinde kız kardeşinin, ötekinde babasının kopmuş kafalarını tutuyormuş.

"Neden?" sızlanmış Sorina.

"Çünkü," demiş annesi, "iyilik için ödül yoktur. İnanç için süre tanınmaz. Hepimiz için soğuk bıçak, dişlerin gıcırdaması ve ateşle kırbaçlanmaktan başka hiçbir şey yoktur... Ve şimdi senin için geliyor."

Tam o sırada, Uzun Adam şömineden fırlamış ve Sorina'yı yanan kucağına çekmiş.

Ve bu, kızın sonu olmuş.

Ç/N :
happy halloweeeen!
Slendy hakkında bir pasta görünce direkt çevireyim dedim. :3
bu arada, cadılar bayramında vizelerime çalışıyor olacağım. daha korkunç ne olabilir ki? xd
korkunç kalın.*-*

8 Ekim 2019 Salı

Öğleden sonra 4.15

Saat öğlen sonra 4.15 evde öylece geziniyorsun. Belki okuldan belki de işten yeni döndün ya da sadece vakit öldürüyorsun. Birden odanda bir yerlere koyduğun bir şeyi anımsadın. İçeri girdiğinde o korkunç görüntü seni karşılıyor. Kalbinin teklediğini hissediyorsun. Yaşadığın şok, görüşünü bulanıklaştırıyor. Odanın uzak köşesinde, giysi dolabında ya da yatağının altında gecelerini ele geçiren, gördüğün en kötü kabusların başrolü ya da geçirdiğin bir uyku felci sırasında, yatağının hemen yanında sabırla son nefesini vermeni bekleyen o yaratığı görüyorsun. Bir insana benzemiyor ama sana baktığından ve ne kadar yalnız ve umutsuz olduğunu kavramana yetecek olan, hayatının son dakikalarını saydığından eminsin. Henüz hayatın bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçemeden acıyı hissediyorsun. Derinin yavaşça soyulduğunu, tüm kemiklerinin kırıldığını hissediyorsun. Sana o kadar yakın ki, seni yavaşça öldüren şeyi, en beter korkularının somut halini en küçük ayrıntısına kadar görebiliyorsun. O an gerçekten ölmek istiyorsun fakat ölemiyorsun. Olabildiğince fazla acı çekmeni istiyor ama belki de fiziksel acının artık senin üzerinde bir etkisi kalmadı.

Saat öğlen sonra 4.15 evde öylece geziniyorsun. Belki okuldan belki de işten yeni döndün ya da sadece vakit öldürüyorsun. Birden odanda bir yerlere koyduğun bir şeyi anımsadın. İçeri girdiğinde aynadaki yansıman dikkatini çekiyor. Aynadaki insan cansız görünüyor. Yavaşça bir bıçak çıkarırken sana doğru bakıyor. O an gelecek bir saldırıya ya da öldürülmeye hazırlanıyorsun. Ama bunun yerine aynadaki sen, sana bakarak bıçakla, bir kulağından diğer kulağına uzanan, sivri keskin dişlerini açığa çıkaran bir gülümseme çiziyor. Bu manzara karşısında donakalıyorsun. Bu sensin fakat bu senin asla görmek istemediğin bir halin, bu senin distopik* bir evrendeki halin.

Senin yaşadığın gerçeklikte saat öğlen sonra 4.15 evde öylece geziniyorsun. Belki okuldan belki de işten yeni döndün ya da sadece vakit öldürüyorsun. Birden odanda bir yerlere koyduğun bir şeyi anımsadın. İçeri girdiğinde aslında neden odana geldiğini hatırlamadığını fark ediyorsun ya da ne aradığını, ve bunu boş verip sadece güne kaldığın yerden devam ediyorsun.
Bunun nedenini hiç merak ettin mi?

*Gelecekte olabilecek olumsuz toplumları tanımlamak için kullanılan ‘distopya’ kelimesinin kökeni eski Yunancaya dayanır. “Anti-ütopya” diye de adlandırabileceğimiz distopyayı oluşturan ‘dis’ ve ‘topya’ hecelerinin kökü eski Yunancada ‘kötü’ ve ‘yer’ olarak yer alır.



Merhaba! Aranıza yeni katıldım, çeviri pastalar ile burada olacağım. İstek ve şikayetlenizi lütfen bildirin :) - harpy