21 Eylül 2018 Cuma

My Neighbor's Dog Has a Zipper

Başta, bunu hiç düşünmemiştim.

Komşum elinde tasmayla yürürken, benimle sohbet etmek için dururdu; bense köpeğin karnında asılı, sallanan metal makaraya anlık bakışlar atardım. Bir tür evcil hayvan kıyafeti giydiğini var sayardım, ya da belki başarısız bir veteriner prosedürünün getirisiydi, ama biz daha çok sohbet ettikçe ve ben bu gizemli fermuarı daha sık gördükçe daha iyi anladım ki, o alışılmışın dışındaydı, köpeğin derisine iyice yerleştirilmişti.
Biz ne zaman küçük bir konuşma yapmak için dursak, o dikkatimi çekerdi. Ta ki bir gün ben bunu sormaya karar verene kadar.

"Söylesene, küçük dostumuzun karnının üstündeki fermuar ne?"

"Ah, o mu? Uzun hikaye, seni sıkmak istemem."

"Zamandan bol bir şeyim yok."
Alnımın üstünde oluşan boncuk boncuk terleri görüp göremediğini merak ettim.

"Gerçekten önemsiz bir şey, sadece bir güvenlik tedbiri."

Ve işte bu kadardı. Gülüp geçti, bana azıcık bir açıklama bahşederek. Şimdi düşününce anlıyorum ki, tepkileri büsbütün geçiştirici ve belirsizdi. Ne kadar merak ettiğimi görebiliyordu, öyleyse bana neden sadece anlatmıyordu? Ve güvenlik tedbiri derken tam olarak kast ettiği neydi? Konuşmamız her ne kadar verimsiz geçmiş olsa da sonradan bu konuyu üstelemedim. Günler, haftalar, aylar geçti. Ara sıra köpeğin garip kozmetik şeyini görüyordum, ama her seferinde kafamı dağıtıyordum; eğer bu konuya takılırsam kafamdan asla çıkmayacağını bilerek.
Yine de, aklımın bir köşesinde duran merak arttı, bir kaç ay içinde onu bastırabilecek sinirlere sahip olamayacaktım.

Çitin kenarındaki otları çekip komşumun evine baktığımda, arka verandada yatan köpeği fark ettim. Bizim mahallede sık sık gezen başı boş bir kedi, köpeğin yanına yaklaştı.Uyarıcı ya da kötü niyetli bir duruşu fazla yoktu, ama köpek kalktı ve kediye "çarptı" ve sivri dişlerini kemiğine geçirdi. Kedi, bir şey yapamayacak kadar acı çekiyordu. Bir dakikada tüm vücudunu yuttu.

Şoktaydım.
Kedinin ağlamaları komşum için bir uyarı olmuştu, dışarı çıktı, köpeği yakasından yakalayıp eve çekti. Sonra, yemin ederim ki onun zincirini açıp elini karnından içeri, organlarına soktu. Köpek kaçmadı, azıcık bile. Kolunu çıkarttıktan sonra köpek yere düştü, ölmüş gibi görünüyordu. Sonra komşum onu dışarı taşıdı ve verandadaki yerine geri koydu, vücudunu uyuyor pozisyonda ayarladı. Sonra arabasına bindi ve gitti.
Bu beş dakikalık gördüğüm şey, daha önce tanık olduğum hiçbir şeye benzemiyordu. "Korkunç", "tuhaf" ve "dehşet verici" gördüklerimi tarif etmek için uygun sözlerdi. Dehşete düşmüştüm.
Şok söndükten sonra, köpeğe yaklaştım. Boynuna dokundum; teni soğuk, nabzı yoktu. Karnına baktım ve oradaydı, tüm gizemli görüntüsüyle, tanrıyı terk etmiş fermuar. Köpek öldüğü için kendimi kötü hissettim ama o lanet şeyin amacını öğrenmek zorundaydım. Sadece köpeğin değil, komşumun bir kaç dakika öncesindeki tuhaf davranışlarının da bir açıklamasına ihtiyacım vardı.
Fermuarla köpeğin karnını yavaşça açtım, metalin şıngırdayan sesiyle merakımı artırdım. Karnının her iki tarafını da ellerimle açtım ve hayvanın içini açığa çıkardım. Gördüğüm şey kesinlikle aptalcaydı.
Komşumun köpeği... Animatronikti. Kablolar, dişliler, midesinin olması gereken yerde bir makine. Hiçbir anlamı yoktu ama oradaydı ve fermuarın arkasından bana bakıyordu.

Şok geçirdikten sonra, yapabileceğim en iyi hareketin eve gidip Hayvan Denetimi'ni aramak olduğuna karar verdim. Onlara, komşumun köpeğinin çimlerime izinsizce girip kedilere saldırdığını söyleyebilirdim. Böylece onlar gelecek, robotik varlığı inceleyecek ve sonra da gideceklerdi. Bu tür bir şey için bir protokol olmadığını biliyordum, ama bir şeyleri halledebileceklerini ve polis, hükümet ya da ulusal görevliler gibi uygun insanlarla iletişime geçebileceklerini düşündüm. Bu tuhaf durumun üstesinden gelinirse, komşumun garip köpeğinin hoşuna giden her şeyi yemediğini bilerek rahat uyuyabilirdim.
Basit, değil mi? Hayır! Ne münasebet.
Hayvan Denetimi'nin gelmesi biraz sürdü. Onlar gelene kadar komşum eve geldi ve kanıtları ortadan kaldırdı, köpeği de evinde bir yere sakladı. Hayvan Denetimi görevlisi yanlış anlaşılmadan dolayı özür diledi ve gitti, komşum ön verandada durmuş bana bakarken. Gizliliğin yerel kurumlarda hiçbir şey ifade etmediği ortaya çıktı, işte benim şansım (!)

Takip eden günler... Farklıydı. Komşumun köpeği efendisi tarafından yeniden aktif ederek hayata geri döndü. Her zamanki yollarını yürüdüler, ama benimle küçük konuşmalar için durmadılar. Sonuçta, onun kirli küçük sırrını biliyordum. Artık sohbet edilecek, dost bir komşu değildim, hayır. Bir düşmandım, bu kadının tuhaf hayatı için bir tehlikeydim. Ona ya da garip evcil hayvanına zarar vermeye çalışmış olmasam bile, o bunu bu şekilde görmüyordu.
Böylece, yine günlük yürüyüşlerinden birinde benimle tekrar konuşmadan önce, bir buçuk ay boyunca bana soğuk davrandı.
"Selam!"

"Merhaba. Her şey yolunda mı?"

"Her zamanki gibi. Cumartesi günü öğlen bir yemek veriyorum, sen de davetlisin tabiki."
Garip, bir aydan uzun bir süredir konuşmuyorduk ve şimdi aniden davet edilmiştim? Belki bu zeytin dalı uzatmanın bir yoluydu. Buzları eritmek içindi.

"Evet tabi, gelirim. Kulağa iyi zaman geçirecekmişiz gibi geliyor."

"Harika! Seni listeye ekleyeceğim."
Uzaklaşırken, köpeği kedi yiyen bir robot olduğu halde, özür dileme ihtiyacı hissettim.

"Hey, Hayvan Denetimi hakkında. Sadece söylemek istedim ki-"

"Bunun için endişelenme, önemi yok. Cumartesi görüşürüz!"
Aceleyle eve gitti, ve işte bu kadar. Sorun çözülmüştü.
Ya da ben öyle sandım.

Yemekten önceki gece uyuyamadım.
Evimin çevresinde sürünen ayak sesleri duyuyordum. Bakmak için her kalktığımda ise ses kesiliyor ve görünürde hiçbir şey olmuyordu. Belki bir şaka, bir hırsız ya da geceleri etrafta gezinen hayaletlerdi. Ne olursa olsun, beni gerdi ve uyumamı uzak bir hayal haline getirdi.

Bu ayak sesleri yine geldiğinde, merdivenlere yöneldim. Aşağıdaki oturma odasının kapısının önünde durdum. Ve işte, pencereden adeta odayı gözetleyen dört parlak ışık vardı, onu yakalamıştım. Ensemdeki tüyler diken diken olmuştu.
Her ne kadar dehşete kapılmış olsam da, beyzbol sopamı alıp davetsiz misafirleri selamlamak için ön kapılara yönelmem uzun sürmemişti. Yaşlı olabilirdim, ama gerektiğinde, özellikle de konu evim olduğunda onlara hadlerini bildirirdim.

Şaşırdım, bahçem boştu. Evin her köşesini aradım, kimseyi bulamadım, bir hayalet bile. Ne kadar hızlı koşarsa koşsun, kimse göze gözükmeden bu kadar hızlı hareket edemezdi, ışık zayıf olsa da. Korkmuş, az öncekinden bile gergin bir şekilde yatağıma dönüp korkmuş bir çocuk gibi örtünün altına saklanmadan önce her kapıyı kontrol ettim, gölgelerin arasındaki gizemli figürlerden korkarak.

Gecenin geri kalanında ayak sesleri kesildi, güneş doğarken de korkum. Uyanık kabusum bitmişti, ama giderken yerine yorgun ve uykusuz bir zihin yerleştirmişti.

Komşum öğleden sonra eve döndü, ben de biraz sonra bu komşu buluşması için yolumu tuttum. Garip bir şekilde otoparkta onunkinden başka araba yoktu. Tarihi mi yanlış anladım diye merak ettim, ama kapıyı çaldıktan sonra büyük bir gülümsemeyle açtı ve hemen içeri koşturdu. Beni mutfakta bir bar sandalyesine oturttu sohbet ederken. Ama sonra aniden bir sessizlik oldu. Bu tuhaf birkaç dakikadan sonra, mağlum soruyu sormak için cesaretimi topladım.

"Yani... Herkes nerede?"

"Sen zaten buradasın ya aptal."
Şaşkınlıkla kafamı eğdim.

"Peki ya diğer herkes?"

"Başka kimse yok. Davet ettiğim tek kişi sensin."

Böylece bir kerede parçalar yerine oturdu. Daha önce fark etmediğim için aptal hissettim. Aniden gösterdiği nezaket, dün geceki sesler. Davet yoktu, hiç olmamıştı. Kendi planımdan dolayı tuzağa düşmüştüm.

"Peki şimdi ne olacak?" Diye sordum

"Göreceksin, sıkı dur."

Hızla sandalyemden fırladım ve kapıya koştum. İnsan üstü bir hızla mutfaktan büyük bir bıçak alıp önümde durdu.
"O kadar da hızlı değil."

Taş gibi bekledim, hızlı hareketleri ve sert duruşu beni korkutuyordu.

"Konuşmamız gerek."

"Ne hakkında?" Sordum ama zaten biliyordum.

"Benimle aptalı oynama."

Ve tam o anda, göğsünde, bluzunun içinden dışarı kaymış metale güneş ışığı yansıdı. Bu... Bir fermuardı.
Korku dolu gözlerim fermuarda takılı kaldı, bakışlarımı bir el hareketiyle kesti.

"Gözlerim burada!" Ve sonrası karanlık.

Anılar biraz bulanık, bir sandalyeye bağlı şekilde uyandım. Merdivenlere bakınca bodrumda olduğumu tahmin ettim, ki bu maalesef duruyordu. İplerden kurtulmaya teşebbüs ettim ama hiçbir işe yaramadı. Beni serbest bırakmasaydı hayat boyu o sandalyede bağlı kalırdım.
Merdiven soldaydı, sağımda beton bir duvar vardı, ama doğrudan önümde bir düzine bilgisayarla birlikte adeta bir iş istasyonu vardı. Komşum göğsünden çıkan usb kablosunu bir bilgisayara takmış, kör edici bir hızla bir şeyler yazıyordu. Ne yazdığı görüş alanımda değildi.
Bir bakışla sınırlı olsa da, arkamda ne olduğunun kafamda bir resmini oluşturmak için boynumu sağa sola hareket ettirdim.

Köpeğin özdeş kopyaları bir sürü kafesteydi. Hareket bile etmiyorlardı, onlar da animatronikti, komşum gibi. Tanrı'nın yeşil dünyasında neler bulmuştum böyle?
Az sonra, komşum kabloyu göğsünden söktü ve bana doğru geldi.
"Ah iyi, uyanıksın. Şekerleme güzel miydi?"
Ona iğrenerek baktım ve cevaplamayı reddettim. Benimle konuşan bu şey neydi?

"Sorun ne? Köpek dilini mi yedi?"
Bu alaya da sessiz kaldım.

"İyi. Sadece beni dinlemelisin. Kımıldama, hemen dönerim."
İş istasyonuna dönmeden eline bir şey aldı, sonra önümdeki oturduğu yere geri döndü.

"Sen işleri benim için berbat edene kadar çok çalıştım. Ama yine de, bu benim suçum. Umursamazdım, sırrımı bu kadar belirgin bırakmamalıydım."
Köpeği hakkında konuştuğunu düşündüm.

"Buna bakmanı istiyorum." Nesneyi göz hizzama getirdi. "Syntheti-Tech" yazılı bir logosu olan bir çeşit rozetti.

"Ben bir androidim. Girişimler için önemli bilgiler toplayarak ilerleme sağlamaya çalışan büyük bir şirket için çalışıyorum. Bundan fazlasını bilemezsin. Lanet olsun, zaten çok fazla şey biliyorsun."

Başta fark etmemiştim ama elleriyle fermuarıyla oynuyordu.

"Tanrım, bu lanet olası et elbisesinden çok sıkıldım."
Gözlerimin önünde kıyafetlerini çıkardı. Mümkün olabilecek en normal şekilde. kendi cildinden çıkıp gerçek formunu gösterdi bana. İnsan biçiminde bir araya getirilmiş bir elektronik yığından başka bir şey değildi. Bu; kelimenin tam anlamıyla mide bulandırıcı bir manzaraydı. Hareketleri, konuşması... Rahatsız edici ve hastalıklıydı.

"Daha fazla bir şey anlatamam, ama bu işin gerekli olduğunu bilmeni istiyorum. Bu gerçekleri yukarıdaki dünyaya anlatırsan, başardığımız her şeyi tehlikeye atmış olacaksın. İsteklerimize boyun eğmek zorundasın."
Ne yapacağımı bilmiyordum. Gözlerimi uzağa çevirdim, onun garip, animatronik yüzünü daha fazla görmek istemedim. Maalesef, soğuk metal beni çenemden yakaladı ve gözlerimi ona bakmaya zorladı.

"Söz ver. Bunlardan herhangi birini kimseye söylemeyeceksin. Anlıyor musun?"

Onaylar gibi başımı salladım, ama sadece elini yüzümden çekmesini istediğim içindi. Neyse ki çekti.

"İyi. Bilirsin, tanıdığında o kadar da kötü değiliz. Biz sadece sizin gibiyiz."

Bunu düşündüm. Hiçbir şeyim onun gibi değildi, ve sadece görünüşü yüzünden de değil; asla komşularımı kandırıp bodrumumda bağlı tutmamıştım. Bu benlik değildi.

"Pekala, bu kadar. Buradan gitmen gerekiyor. Sakın benim yaptığım hatayı yapma, hayatının geri kalanı boyunca pişman olursun."

Bu bana söylediği son şeydi ve hiçbir şey anlamamıştım. Yine bayılmış olmalıyım, sonraki hatırladığım şey, onun bodrum zemininde yerden kalktığımdı. Artık bağlı değildim. Herhangi bir neden için beni öldürmemişti. Artık özgürdüm.

Aniden, bir grup personel bodrum kapısından içeri girdi ve bana yardım etmek için aşağı indi.

"İyi misin?"

"Evet, ben iyiyim. Neler oluyor?"
Kanıt toplamak için odanın karşı tarafında yürüyen bir kaç adam gördüm. Bir adam kafeslerden birini söktü, köpeklerden birini yakaladı ve içini açarak onun boş bir kalıptan başka hiçbir şey olmadığını ortaya çıkardı.

"Onlar boş, efendim. Kabuklarından oluşan bir koleksiyon."

"Şüphelendiğim gibi. Önemli değil, serbest sürücülerle birlikte kamyona yükleyin. Umarım gitmeden onları silmemiştir."

Tamamen şokta görünüyor olmalıydım, adam beni omuzlarımdan kavradı ve gözlerimin içine baktı.

"Artık her şey iyi. Uzun zamandır bu kadının peşindeydik. Onu kaçırmış olabiliriz, ama bu yine de büyük bir başarı ve tamamen senin sayende."
Kafam hala karışıktı ama her şey bittiği için rahatlamıştım.

"İyi olduğundan emin misin? Hastaneye gitmene gerek yok mu?"

Kafamı salladım, zaten doktorlara fazla güvenmezdim. Ben sadece evime gitmek istiyordum.

"Tamam, seni evine kadar götüreyim."

Kabul ettim ve çıktık. Sonra hemen içeri girdim ve tüm çirkinliği arkamda bırakarak kapımı kapattım. Planım hepsini unutmaktı.

Devlet memurları gibi duran bu ekip, mahallemi bir kaç saat içinde terk etti. O gece, bu durumu değerlendirmek için, aynı kurum beni aradı. Öğrenmek iyidir ama yine de bazı detayları verdikleri için onları suçladım. Bazı soruları kendime saklamayı yeğlerdim, huzurlu kalmak için. Sonuçta sadece geceleri rahat uyumak isteyen yaşlı bir adamdım.
Komşumun, çeşitli hükümet kurumlarına sızan bir android kültünün yüksek dereceli bir öğrencisi olduğu ortaya çıktı. Şu an ise davalarına yardım etmek için yeni üyeler alma sürecindeydiler. Söyledikleri merakımı giderip bu olayı kapatmam için oldukça yeterliydi, adama teşekkür ettim.

Konuşmamız bittiğinde, ön kapıda bir tıklama duydum.

Gece geç saatlerde misafire alışkın değildim, ama bu operasyonla ilgili soru sormak için gelen komşulardan biridir diye düşündüm. Kapıyı açtım, ama kimse yoktu. Hayır, bir insan yoktu. Onun yerine bir köpek vardı, komşumun köpeğinin aynısından. Ben bir şey yapmadan içeri girip yere oturdu. Tasmasından bir ses yükseldi.

"Kapıyı kapat."
Şaşkınlık ve korkuyla dediğini yaptım.

"Merhaba, ben SERİ #724234. Yolculuğunda senin arkadaşın olacağım. Gerçek macera başlamak üzere. İlk görevine başlamak ister misin?"

Ne yapacağım veya Tanrı aşkına, neler olduğu konusunda bir fikrim yoktu ama tam o sırada; gövdemde boylu boyunca bir kaşıntı hissettim. Başta küçüktü ama sonra büyüdü.

O an, parmaklarımda tanıdık metali hissettim. Anlamam zaman aldı, ama ne hissettiğimi tam olarak biliyordum.

Bu bir fermuardı.


Ç/N : Biraz garip bir pasta, umarım beğenirsiniz. ^^