24 Haziran 2022 Cuma

Me and my brother hunt monsters. Yesterday we found God.

 

Ben ve erkek kardeşim canavar avlıyoruz. Kulağa nasıl geldiğini anlıyorum.

Dünyamızda doğaüstü bir şeyin gerçekten var olmasına imkan yok, değil mi?

Eğer bu senin ilk düşündüğün şeyse pekala yanılıyorsun. Çok yanılıyorsun.

Ben ve erkek kardeşim bunu herkesten daha iyi biliyoruz. Kardeşim ve ben hep çok yakındık.

Doğduğumuz andan itibaren bizi ele geçirmeye çalışan bir dünyada birbirimizin arkasını kollamak zorundaydık. Bununla ne kastetmek istediğimi açıklamama izin verin. Başta da bahsettiğim gibi, dışarıda bir şeyler var. herhangi bir insanın olabileceğinden daha kötü, çok daha güçlü şeyler.

Bir tür olarak kendimizi besin zincirinin tepesinde olarak düşünmeyi severiz. Şimdi bu hayvanlar alemi söz konusu olduğunda doğru olabilir, ama paranormal alem söz konusu olunca kesinlikle değil. İnsanlar gezegene ve içindeki canlılara büyük miktarda zarar verir. Bu şekilde benzersiz bir yaratık türüyüz. Ayıların dünyayı zehirlediğini ve kitle imha silahları yaptığını göremezsiniz. Biz istisnayız. Ancak, biz insanlardan çok daha kötü şeyler var. Çoğumuzun anlamaya bile başlayamadığı şeyler.

  İblisler, hayaletler, melekler... liste böyle uzayıp gidiyor. Bu yaratıklar gerçekten var, inan ya da inanma. Senin ve benim gibi yeryüzünde yürüyorlar. Bazıları diğerlerinden daha tehlikeli ve uğursuz, ve bazıları varlığımız için büyük tehdit oluşturuyor. Ben ve Chris (kardeşim) burada devreye giriyoruz. Çoğu insanın hayatı boyunca göremeyeceğinden daha çok şey gördük.

iblislerin çılgınca gülerken masum çocukların uzuvlarını parçaladıklarını gördük. Hayaletler, iblisler, kurt adamlar, wendigo'larla uğraştık, adını siz koyun. Yani ‘biraz’ tecrübemiz olduğunu söylemek cidden yetersiz olur. Ama hiçbiri bizi dün karşılaştığımız şeye hazırlamaya yetmedi

o gün de diğer günler gibi başladı. Ben ve chris yeni uyanmıştık. Saat sabah 06.34 dü. Daha fazla iş yapabilmek için güne erken başlamaya karar vermiştik. Sıkışık mutfağımıza yürüdüm ve kendime bir fincan kahve koydum. Chris bilgisayarına baktı ve ‘’ günaydın, gel de şunu bi kontrol et.’’ dedi. Yemek masasına doğru ilerledim ve oturdum. Chris, bir çiftçinin tüm hayvanlarının kaybolduğunu bildirdiğini açıkladı. ‘’ tuhaf, değil mi?’’ dedi Chris kupasından bir yudum alırken. İtiraf etmeliyim ki en hafif tabirle garipti. Yüzlerce hayvanın hiçbir iz bırakmadan aniden ortadan kaybolması oldukça sıra dışı bir durum. "Eh, kesinlikle bizim tarzımıza benziyor." Dedim. Chris dizüstü bilgisayarı kapattı ve heyecanla sandalyesinden atladı. "Görünüşe göre Idaho'ya gidiyoruz!" dedi, sesinde heyecan vardı. Tüm eşyalarımızı topladık ve yola çıktık.


Hızlı geçen birkaç saatin ardından nihayet hedefimiz olan yere ulaşmıştık. En yakın otele gidip yerleştik. ‘’ burası bok gibi pis’’ diye bağırdı Chris. Odaya baktığımda halıda, plastik ambalajlarda ve diğer pisliklerde birden fazla leke olduğunu fark ettim. "Evet, 5 yıldızlı bir otel değil ama idare eder." Chris eski televizyonu açtı ve yatağına uzandı. Dişlerimi fırçaladım ve ben de uzandım, neredeyse anında uykuya daldım.

ertesi sabah erkenden kalktık ve hemen işe koyulduk. Bu tarz olayların gerçekleştiği yerlere gitmeden önce, neyle karşılaşacağımıza dair birkaç fikir sahibi olmak için daha fazla araştırmamız gerekiyordu. Gerçekten neyle uğraştığımız hakkında çok az fikrimiz vardı. “Belki de bir deri yürüyüşçüydü. Kurbanlarına dair çok az kanıt bıraktıkları biliniyor.” dedim. "Bir deri yürüyüşçü tüm bu hayvanları kendi başına nasıl öldürür?" diye sordu. Haklıydı. Tek bir deri yürüyüşçünün tüm bunları yapmasına imkan yoktu ve onlardan büyük bir grubun olması da pek olası değil. Ayrıca, ‘deri yürüyüşçüler’ insan etini tercih ediyor ve çiftlik sahipleri de zarar görmedi.

  chris ve ben araştırmaya devam ettik ama bütün bunlara gerçek bir cevap bulamadık. Demek istediğim, bunun paranormal olmaması mümkün mü? Evet. Bu mümkün ama neden biri böyle bir şey uydursun ki? Devam etmeye ve çiftçilerle görüşmeye karar vermeden önce yaklaşık 3 saat boyunca birlikte üzerine düşündük ve fikirlerimizi tartıştık. İlk gittiğimiz çiftlik arabayla gidildiğinde otelden sadece 30 dakika uzaklıktaydı. Vardığımızda, çiftlik sahibi olduğunu tahmin ettiğimiz birinin tarlanın ortasında diz çökmüş olduğunu fark ettik.Hem ben hem de Chris onu telaşlandırmamaya dikkat ederek temkinli bir şekilde ona yaklaştık. "Merhaba efendim, benim adım Zack, bu da kardeşim Chris. Tüm hayvanlarınızın ortadan kaybolması durumu için buradayız.” yaşlı adam bize baktı. Altmışlarının ortasında olmalıydı. Yüzü kırışıklıklarla kaplanmıştı. "Araştırılacak ne var? Ben zaten polise ifade verdim. Bir çeşit dedektif falan mısınız?” Orada olduğumuz için pek heyecanlı görünmüyordu, ama yine de bu şeyler hakkında konuştuğumuz insanların hiçbiri öyle görünmüyordu.

 ‘’ öyle de diyebilirsiniz’’ dedi chris, devam etmeden önce bana bir bakış attı. ‘’ biz sadece bunu yapan kişi ya da şeyle baş etmenize yardım etmek istiyoruz.’’ Adam dizlerinin üstünden kalktı ve tulumundaki tozları sildi, tavrı belirgin şekilde daha az tartışmacı hale gelmişti. "Bana inanmayacaksın. Polisler de inanmadı." diye açıkladı. "Pekala biz polis değiliz. Bu olayın gerçekleştiği gece görmüş veya duymuş olabileceğiniz her şeyi bize anlatın.” dedim gülümseyerek ve gözlerine bakarak. ‘’uzun hikaye. Yaklaşık iki hafta önceydi. Yatağa gitmek için hazırlanıyordum ve gecelik çiftlik konrtolümü henüz bitirmiştim. Sorunsuz şekilde uykuya daldım. Normalde bir saatten önce uykuya dalamazdım...’’ fark edilebilir bir rahatsızlıkla durakladı. "Perdelerimden sızan parlak bir ışıkla uyandım. Yavaşça oturdum sonra ön kapıya doğru ilerledim. Kapının arkasından bakınca devasa, parlayan beyaz bir ışık topu gördüm.” sesi şimdi titriyordu, sanki bir şeylerin ortaya çıkmasını bekliyormuş gibi etrafa bakınıyordu. Chris yaşlı adamı sakinleştirmek için ellerini adamın omzuna koydu. ‘’ peki sonra ne oldu? Parlayan beyaz ışık topunu gördükten sonra?’’ dedim son derece meraklı şekilde.

 Bizi bu olayı yaşadığı yere götürüp anlatmaya devam etti."İlk başta ışık topu havada yükseldi, belki yerden 10 fit yükseğe. Onu ilk gördüğümde, bir dinginlik duygusu hissettim ve içimi ezici bir sevinç kapladı. ışığın büyüsüne kapıldım. Gözlerimi ondan alamadım. bu şey başka dünyeviydi. Ama sonra, birdenbire, bu neşe ve merak hızla mutlak bir dehşete dönüştü.” etrafa bakınırken gözleri gözyaşlarıyla dolmaya başlamıştı. "Birdenbire neden dehşete düştüğümü tam olarak açıklayamam. Ama sana şunu söyleyeceğim, hayatımda en çok korktuğum şey buydu. Korkum zirveye ulaşır ulaşmaz ışık topu o kadar parlak parladı ki hiçbir şey göremedim. tiz bir çınlama her yönden gelmeye başladı ve acı içinde yere düşmeme neden oldu.” Chris yüzünde endişeli bir ifadeyle bana baktı. Şahsen ben hayrete düşmüştüm. Bunca yıldır hiç böyle bir şey duymamıştım. "Sabah çiftlik yolunun ortasında uyandım. Hayvanlara bakmaya gittiğimde, hepsi gitmişti. Sanki bir anda gözden kaybolmuşlar gibi." dedi.

 Chris ve ben bize zaman ayırdığı için yaşlı adama teşekkür ettik, ve ayrıldık. Bunlardan ne çıkaracağımızdan emin değildik, zihinlerimiz tüm bunlara bir cevap bulmak için çabalıyordu. Otele döner dönmez hemen araştırmaya başladık. Hiçbir şey bulamadan saatlerimizi araştırmaya harcamış olmalıydık. ‘’ bu hiçbir şey ifade etmiyor. ‘’ dedi Chris şaşkınlık dolu sesiyle. "Yani, kelimenin tam anlamıyla hiç böyle bir şey görmedik. Kahretsin, hiç böyle bir şey duymadık. Bundan ne çıkarmamız gerekiyor?" Biraz daha düşündüm, en iyi hamlenin bölgede bir gözetleme yapmak olacağına karar verdim. O gecenin ilerleyen saatlerinde çiftliğe gittik ve karşıdaki bir hendeğe park ettik. Bize yardımcı olması için çeşitli eşyalar/araçlar getirmiştik. Bütün gece olaysız geçti. En kötü, tarlalarda dolaşan bazı çakallar oluyordu. Ancak bu bizi yıldırmadı. Yüzlerce riske girdik ve genellikle böyle oluyordu. Kahretsin, iki hayaletin musallat olduğu bir evi hiçbir şey görmeden gözetlemek için bir hafta harcamıştık. Bu iş bazen aşırı sabır gerektirirdi. Neyse ki hem ben hem de Chris çok sabırlı insanlarız. Eh.. çoğu zaman.

 Ertesi gün farklı bir yaklaşımla gitmeye karar verdik. Çiftçiye haber vermeden mülkün çevresine gece görüşlü kameralar kurduk. Bu, birden çok açıdan daha iyi bir görünüm elde etmemizi sağlardı. Kameralarda bir şeyler yakalayabileceğimizi umuyorduk. Geriye dönüp baktığımda tüm bunların bir aldatmaca olmasını dilerdim. İkinci gecemize yaklaşık 3 saat kala bir şey fark ettik. "Chris şu boku görüyor musun?" dedim sesimdeki endişeyi gizlemeye çalışarak. "Oh evet. Bu ne lan?." İkimiz de şaşkınlık ve korku içinde önümüzde olan şeye baktık. Havada rahat bir otuz fit olmalıydı. Parlayan beyaz küre, biz inanamayarak izlerken yavaşça yere doğru yol aldı. Çiftçi daha önce bir sakinlik ve sevinç hissettiğini söylemişti. Ama hissettiğim şey bu değildi. Terör hissettim. Chris'e baktığımda, onun da aynı şeyi hissettiğini görebiliyordum. Yüzünün her yerinde korku vardı. Onu suçlayamam, muhtemelen ben de aynı görünüyordum.

 Gözümüzün önünde gerçekleşen bu dünya dışı olayı izlemeye devam ettik. Yere ulaşması yaklaşık bir dakika sürdü. Bu şey orada kaldı. Bir dakikadan fazla hareket etmedi. Yaşadığım şoktan kurtulup Chris'i salladım. Başını bana doğru eğdi ve bana bir selam verdi. İkimiz de arabadan indik ve dikkatli bir şekilde küreye doğru yol aldık. Ölüm meleğim ne olur ne olmaz diye sağ elimdeydi. Yaklaşık 4 metre ötede durduk. Işık dayanılmaz derecede parlaktı. Orada öylece durup onu izliyorduk, ne yapacağımızdan veya ne söyleyeceğimizden emin değildik. Bir iki dakikalık sessizlikten sonra bir şey söylemeye karar verdim. "m-merhaba..?" Başka ne diyeceğimi bilemeden mırıldandım. Işık birdenbire insan şekline dönüştü. Işık yavaş yavaş azalmaya başladı. Biz farkına varmadan, normal görünümlü bir adamla karşı karşıya kaldık. Yirmili yaşlarının başında görünüyordu. Kısa kahverengi saçlı, kahverengi gözlü ve tamamen beyaz bir takım elbise giyiyordu.

Yüzünde bir sırıtışla bize baktı, gözleri beyaz beyaz parlıyordu. "Pekala, ikiniz sadece bakacak mısınız?" Dedi alaycı bir ses tonuyla. Ben ve Chris birbirimize baktık. Melek bıçağımı daha sıkı kavradım, gerekirse bu şeyle savaşmaya hazırlandım. "Sen tam olarak nesin? Bu çiftçiden ne istiyorsun?” diye bağırdım, mimiksiz suratımı korumaya çalıştım ama başaramadım. Chris sorularımı destekleyerek başını salladı. Sözünü kesmeden önce "Dinle Zack" diye başladı. "Adımı nereden biliyorsun?" Hiç bahsetmediğim düşünülürse bu adil bir soruydu. "Herkesin adını biliyorum. Kahretsin, dünyadaki herkes hakkında her şeyi biliyorum. Seni ben yarattım, sadece seni değil. Herkesi ve her şeyi ben yarattım.” Kendini beğenmiş bir sesle açıkladı. Söylediği şey önce beynime oturmadı. Demek istediğim, kesinlikle ciddi olamazdı. Bu şey her ne ise, hayal ürünü olmalıydı. Chris konuştu, "Bu saçmalığa gerçekten inanmamızı mı bekliyorsun?" "Şey" ifadesinden rahatsız görünüyordu. "Sizin insanların aptal olduğunu biliyordum ama bu yeni bir seviye. Söyle bana, hiç benim gibi bir şey gördün mü?” Kabul ediyorum, haklı olduğu bir nokta vardı. Ama bu beni tam olarak ikna etmedi.

  Bu noktada sabrımız tükeniyordu. "Tamam, sadece Tanrı'nın yapabileceği bir şey yap." Chris yarı düşünceli bir şekilde söyledi. Takım elbiseli şey ona uğursuz bir sırıtışla baktı."Tamam, tabi. Bu konuşmayı hızlandıracaksa neden olmasın.” Parmaklarını şıklattı ve sonra hepimizin beyaz bir odada olduğumuzu anladık. Hem ben hem de Chris şaşırmıştık. tamamen şoktaydım. Uzun zamandır canavarları avlıyorduk ve bu, şey, daha önce hiç böyle bir şey görmemiştik. "siktir." dedi Chris hevesli bir sesle. “O adam olmaktan nefret ediyorum ama hadi diline dikkat et” dedi Tanrı ona bir bakış atarak. "Ah kahretsin özür dilerim öyle demek istemedim." dedi chris. Chris'in davranış şekli bana tuhaf gelmişti. Daha önce birine karşı bu kadar uysal davrandığını görmemiştim. "Tamam.. şimdi bunu aradan çıkardığımıza göre. Çiftçiden ne istiyorsun? Sen tanrısın, Tanrı neden tek bir çiftçiyi umursar ki?” dedim gerçekten merak ederek. "Karmaşık. Ama bunu insan beyinlerinizin anlayabileceği şekilde açıklamaya çalışacağım. Onunla uğraşmak için hayvanlarını elinden aldım. Ona bilerek gerçek halimi gösterdim. Bakın, geçenlerde siz insanların açgözlü olduğunuz sonucuna vardım. Şimdi bunu uzun zamandır biliyorum. Ama son yüz yılda hepiniz daha kötü oldunuz." Tanrı açıkladı, bunu yaparken ileri geri yürüyordu. "Görülmeden ne kadar yaşadım biliyor musun? Elbette insanlar beni tanıdıklarını sanıyorlar ama tanımıyorlar. Tam olarak değil. Bu hayal kırıklığı yaratan bir gerçek."

  ne diyeceğimizi bilemiyorduk. Tanrı'nın bu şekilde konuştuğunu duymak en hafif tabirle hastalıklı bir şeydi. Sadece gerçekmiş gibi hissetmiyordu. "Bununla neyi amaçladığımı anlıyor musun? Bu çiftçi, uğraştığım tek insan değil. İnsanların sorunlarını bana yüklemelerinden bıktım. Yardım için bana bakıyor. Sanki onlara borçluymuşum gibi. Hiçbirinize bir şey borçlu değilim. Bu evreni ben yarattım, hayatınıza bir amaç verdim ama yine de bu yeterli değildi. Bir gün bir şeyler yapmam gerektiğine karar verdim. Sadece hayatlarında benden yardım isteyenlere. Her birinden nefret etmeye başladım. Bu yüzden onlarla dalga geçtim. Ne isterlerse, tam tersini alacaklardı. Hayatlarını olduğundan 10 kat daha kötü hale getirdim.” Bu noktada Chris'in ağzı inanamayarak açıldı. Beynim olan biten hiçbir şeyi algılayamıyordu. Bu yüzden devam etmesine izin verdim. "Sorunuza cevap vermek gerekirse, bunu yapıyorum çünkü insanlığın bencilliğinden bıktım. Başka bir şey yok."

  Tanrı bir cevap beklercesine gözlerimin içine baktı. Açıkçası ne diyeceğimi bilemedim. Chris'e baktığımda, onun da aynı durumda olduğunu söyleyebilirim. Bunların hepsi kabul edilecek çok şey demekti. Çoğunlukla aslında Tanrı ile konuşuyor olmamızdan dolayıydı. Beni yanlış anlama, bu karşılaşmadan önce tanrının var olduğunu biliyorduk. Ama bu kuşkusuz kanıttı. "Yani burada işimiz bitti mi?" Tanrı, sanki bu onu sıkıyormuş gibi dedi. "Ben çok meşgul bir adamım ve ikinizle bütün gece konuşacak vaktim yok." Ben ve Chris birbirimize baktık. "Şuan ciddi misin? Tüm bunları kendi yaratılışın hakkında nasıl söylersin?” Dedim, öfkem hızla artıyordu. Chris bana "yapma" der gibi baktı. Ama kendime yardım edemedim. Nasıl bir Tanrı bunu insanlara yapar? Ona inanan ve ona tapan insanlara. Bu sadece yanlış.

  Tanrı bana baktı. Tüm bu süre boyunca yüzünde duran gülümsemesi şimdi soluyordu. "Zack dinle. anlamanı beklemiyorum. Sen insansın, duygularının yaptığın ve söylediğin her şeyin önüne geçmesine izin veriyorsun. Ama bu sana kendi yaratıcını sorgulama hakkını vermez. Beni sınama." dedi. “Sana yarattıklarını karıştırma hakkını ne veriyor? Sırf senden yardım istedikleri için mi? Bunun seni ne yaptığını biliyorsun değil mi? Bir pislik. Sen kinci, bencil bir hıyardan başka bir şey değilsin." Açıkça söyledim, yüzüm öfkeden yanmaya başlamıştı. Chris az önce söylediğim şeyle dehşete düşmüş bir şekilde bana baktı. Çok geç olana kadar ne olduğunu algılayamadım. Bundan sonra olanlar hakkında bir şey yapabileceğimden değil. Tanrı kaşlarını çattı, damarları beyazlaşmaya başladı. O noktada tüm zamanların en büyük batırışını yaptığımı biliyordum. "Benimle bu şekilde konuşamazsın!" Duyduğum en yüksek, en derin sesle bağırdı. Bulunduğumuz oda sallanmaya ve yavaş yavaş bir zil sesi gelmeye başladı. "Sizin sorununuz bu millet! Ne zaman duracağını bilmiyorsunuz. Anlamadığınız hiçbir şeye saygı duymazsınız! Pekala, şunu anlayın.’’ Kolunu Chris'e doğru kaldırdı ve dokunmadan onu havaya kaldırdı. Tanrı kardeşimin kemiklerini yavaş ve dayanılmaz şekilde kırarken dehşet içinde donup kaldım. Chris, kaburgaları kırılana ve ciğerlerini patlatana kadar acı içinde çığlık attı. Bu noktada bayılmak üzereymiş gibi görünüyordu. "Yerini bilmediğin zaman böyle oluyor Zack. Sevdiğin insanları kaybedersin." Tanrı Chris'in boynunu kırdı ve yere düştü. Her şey çok hızlı oldu. Tepki verecek zamanım yoktu. şoktaydım. Benim hatamdı. "Merak etme Zack, zamanın geldiğinde onu cehennemde göreceksin. Ama şimdilik, kardeşinin ölümüyle yaşamak zorundasın." Tanrı parmağını şıklatarak beni çiftçinin yoluna geri gönderdi.

Sonunda güneş doğmaya başladı. Işık hüzmeleri tarlaların üzerinde yavaşça ilerliyordu. Az önce olan her şeyi anlamaya çalışarak saatlerce orada oturmuş olmalıym. Ne düşüneceğimi bilmiyordum. Az önce öz kardeşimin önümde ölmesini izlemiştim. Hızlı bir şekilde de değil. Acı çekti. Tanrı, Chris'in acı çekmesini, karşılığında benim de acı çekmemi istedi. Kardeşimi öldürttüğümü bilerek hayatımı yaşamamı istiyor. Veda etme fırsatım bile olmadı. Aklımdaki tek şey kardeşimin yüzündeki ifadeydi. Ne kadar uğraşsam da hafızamı silemiyorum. Sonunda arabaya bindim ve otele sürdüm. Şu an neredeyim. Görüyorsunuz, bu sadece olan her şeyin bir tekrarı değil. Bu benim intihar notum. Bu suçluluk duygusuyla yaşayamam. Sadece bu da değil, Tanrı'nın istediğini elde etmesini istemiyorum. Belki de kendimden geçmemi istiyordu. Ama gerçekten o kadar da umurumda değil. Tek umursadığım şey kardeşimle birlikte olmak. İşte bu kadar. Tanrı'ya ne için dua ettiğinize dikkat edin, yoksa sıradaki siz olabilirsiniz.

6 yorum:

  1. Okurken Creepypasta değil de, kötü bir "Supernatural Hayran Kurgusu" okuyormuş gibi hissettim.

    Yine de emeğe saygı, çevirenin emeklerine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Bence Tanrı yerine uzaylı bir canavar olması daha yerinde olurdu. Yazar bu karakterleri sırf çiftliğe götürmek için süper güçler vermiş hadi bu neyse de Tanrı niye olay yerine geri döndü ya çıldırıcam. Tanrı nın kendisinin yarattığı insanları bencil olduğu için öldürmesi saçmaydı. Her şeyi yaratmış Tanrı nın insanları tek tek öldürmesi de cabası.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bu konu üzerine saatlerce konuşulabilir aslında hoşuma giden de bu. şöyle ki tanrı asla hayal ettiğimiz gibi olmayabilir bu cp de bunu görmek hoşuma gitti. sonuçta ihtimaller sonsuz. yorum için teşekkürler ^^

      Sil

Yorum yaparken kaba veya küfürlü bir dil kullanmaktan çekinirseniz sevinirim ^^