Üç yıldır bir sinemada çalışıyorum ve artık eminim ki sinemamızın kuralları olağanın birazcık dışında.
Tamam, bu bir yalandı. Kurallar tam anlamıyla çılgınca. Ama buna kendiniz karar verebilirsiniz.
Başlamadan önce biraz ön bilgi - Adım Shaun, 21 yaşındayım ve üç yıldır bu işi yapıyorum. Burada işe başlamamın ve ne kadar boktan bir yer olduğunu anlamama rağmen ayrılmamamın iki nedeni var.
İlki şu ki, çoğu işveren hırsızlık ve uyuşturucu madde bulundurmaktan suç kaydı olan lise terk birini işe almaz. Yaşamımın başlarında bazı kötü kararlarda bulundum ve şu anda düzgün biri olsam da hayatım sonsuza kadar o kötü kararlar tarafından lekelenmiş durumda.
İkinci sebep ise aldığım maaş. İşim; bilet kontrolü, her seanstan sonra salonları temizleme ve filmlerin sorunsuzca oynadığından emin olmaktan ibaret. Genellikle bu iş için eğer şanslıysanız asgari ücret alırsınız. Fakat ben, başka mekanlarda müdürlerin aldığı maaşla aynı ödemeyi alıyorum.
Aslına bakarsanız her gün uğraşmam gereken şeyleri hesaba katarsanız, göze daha az çekici geliyor.
Ama bu hiçbirinizin umrunda değil, öyle değil mi? Hikaye için buradasınız ve emin olabilirsiniz ki sizi hayal kırıklığına uğratmayacağım.
İşte: sinemamızın kuralları.
Kural #1: Asla ama asla, film başladıktan sonra salon 3'ün kapısını açmayın.
Kulağa basit geliyor, değil mi? Bu kural ve bu kuralı neredeyse çiğnediğim an, bu sinemanın tam anlamıyla normal olmadığına dair ilk işaretlerdi.
Salon 3 hakkında bilginiz olsa bile, içeri girme arzusu duyarsınız. Salon zekidir ve sizi kandırıp kapıyı açmanızı sağlamak için elinden geleni yapacaktır. İçeriden sesler duyabilirsiniz, içerideki biri kapıyı açmanızı isteyebilir. Ama asla bunu yapmamalısınız.
Salon 3'e neredeyse girdiğim zaman, işe alınmamın üzerinden sadece bir hafta geçmişti. Kuralları okumuştum. Elbette, kafamı karıştırmışlardı... Ama fazla sorgulamadım. Bu işe çok ihtiyacım vardı ve maaşımı almak için bazı gizemli kurallara uymam gerekecekse, buna razıydım.
Onu duyduğumda salonlara açılan kapıların bulunduğu ana lobiyi temizliyordum. Bir şeyin sert bir zemine çarparak çıkardığı gümbürtüyü. Salon 3'ten geliyordu.
Kapıya koştum. İçeride bir şeylerin yanlış olduğu açıktı. Kapının altından ince bir duman tabakası geliyordu. Ses şimdi daha yüksekti. Birisi kapıyı yumrukluyor gibi.
Kapı kolu dönüyor, olduğu yerde tıkırdıyordu. İçerideki kişi umutsuzca dışarı çıkmaya çalışıyor gibiydi.
"Merhaba?" dedim kulağımı kapının yüzeyine dayayarak.
"Bizi buradan çıkar! Yardım et!" dedi kapının ardındaki ses. Bir kadının sesiydi, her kelimesindeki korkuyu duyabiliyordum. Bu sesin ardında, soluk bir ses duyuyordum, bir tüneldeki hızlı rüzgarın sesi gibi. Ne olduğunu anlamam bir saniyemi aldı. Alevler.
"Yangın var! Kapı bozuk! Bizi buradan çıkarmalısın!" diye bağırdı kadın çaresizce.
Kapının altından gelen duman koyu renkli ve keskin kokuluydu. Soluduğumda öksürmeme sebep oldu. Kapıyı yumruklama sesleri devam etti.
"Bizi buradan çıkar! LÜTFEN! ÇIKAR BİZİ BURADAN!"
Kapı koluna uzandım. Aklımda kural falan kalmamıştı. Yardımıma ihtiyacı olan insanlar vardı.
Arkamdan uzanan bir el kolumu tuttu. Şaşkınlıktan sıçradım ve arkamı döndüm.
Müdürüm David'di. Onunla sadece iş görüşmesinde karşılaşmıştım. Sakin ama mesafeli biri gibiydi.
Şimdiyse, öfkeden patlayacak gibiydi. Siniri yüzünün her çizgisinden okunuyordu.
"1 numaralı kural. Asla unutma."
"İçeride yangın var, David! Kapı bozulmuş. Onları dışarı çıkarmalı-"
"Demek bir yangın. Ah, bugün kurnaz." David kendi kendine güldü. "Bir de yeni elemanı deniyor." Sonra tekrar ciddileşti.
"Kurallarımızın olmasının bir sebebi var. Salon 3'ü yalnız bırak. Orada her şey yolunda."
Duyduklarıma inanmakta güçlük çekiyordum. İçerideki kadının ağlayışları devam etti. Duman ciğerlerini istila ettiğinde kelimelerini yutmaya başladı.
"Lütfen bana yardım et, Shaun! Nefes alamıyorum! Bizi buradan çıkar!"
David yine güldü.
"Onu duyuyorsun David! Ölecekler!" diye bağırdım, bu kadar kalpsiz olduğuna inanamıyordum. Eh, bu saçma sapan çılgınca kurallar yüzünden insanların ölmesine izin vermeyecektim. Kapı koluna uzandım.
David gözümün içine baktı.
"İsmini nereden biliyor?"
Olduğum yerde kaldım.
Ona ismimi söylemiş miydim?
Hayır.
Kapıya tekrar baktım.
Duman yok. Kapıya vuruş sesleri yok. Kapıyı birkaç kez tıklattım. Kimse cevap vermedi.
"Gördüğün gibi Shaun," dedi David sakince. "Ne olursa olsun, Salon 3 kapalı kalacak. 20 dakika sonra film bitecek ve herkes güvenli bir şekilde dışarı çıkacak. Söz veriyorum."
"Ama... Ama o kadını duydum! Dumanı gördüm!" diye kekeledim. Kafam çok karışmıştı.
"Senin görmeni istediği şeyi gördün. Bana güven, Shaun. Salon 3, o kapıyı açmanı sağlamak için elinden geleni yapacak. 13 yıldır başarılı olamadı ve ben burada müdür olduğum sürece asla olamayacak da!"
Beni yavaşça kapıdan uzaklaştırdı.
Salon 3'teki film bitince içeriden insanlar çıktı. Kimse zarar görmemişti. İçeri girip kontrol ettim, yangından eser yoktu.
Kural #2: Eğer film karakteri gibi giyinmiş bir adamın çocukları lobiden uzaklaştırdığını görürseniz, derhal müdüre haber verin.
Sinemaların bir filmin reklamını yapmak için kostümlü insanlar kiraladığını bilirsiniz. Örneğin yeni bir Star Wars filmi çıktığında binanın içerisinde insanları heyecanlandırmak için Stormtrooper gibi giyinmiş adamlar gezer.
Burada çalışmaya başlamadan önce bile o olaydan nefret ederdim. Okuldan ayrılınca yaptığım işlerden biri, kasaba dışındaki eski bir lunaparktaydı. Haftada 6 gün, 8 saat boyunca parkın maskotunun kokuşmuş, yıkanmamış kostümünü giymek zorundaydım. Artık o şeyleri görmek bile midemi bulandırıyor.
Kural 2 biraz gizemli. Sadece bir kez uymam gerekti ve ne olduğundan emin bile değilim. Ama yine de ilginç ve ürkütücü bir hikaye, yani hoşunuza gidebilir.
Olayın yaşandığı gün, Avengers: Infinity War filminin ilk gösterimi vardı. Müdür, filmin ana karakterleri gibi giyinmeleri ve fanlarla fotoğraf çekinmeleri için için birkaç cosplayer kiralamıştı.
Genel olarak bununla bir sorunum yoktu, geçmiş tecrübelerime rağmen. Beni endişelendiren şey, mesai başlamadan David'in bizi toplayıp kiraladığı tüm "süper kahramanları" aklımızda tutmamızı istemesiydi. Bu konuda gerçekten ısrarcıydı, hepsini kalpten hatırlamamız gerektiğini söylüyordu.
Salon 3'teki olay olmasaydı, herifin delirdiğini düşünürdüm. Ama artık biliyordum ki bu yerde her şey göründüğü gibi değildi.
Liste uzun değildi, o yüzden hâlâ hatırlıyorum: Kaptan Amerika, Black Panther, Doctor Strange, Thor. Geriye bakıp düşününce, Yıldırımların Tanrısı olarak giyinen zavallı adam, favori karakterinin Endgame'de ne kadar şişmanladığını görünce yıkılmış olmalı.
Bir şeylerin doğru olmadığını, projeksiyon odalarından birinden çıkıp, biricik Iron Man olarak giyinmiş bir adam görünce anladım. Lobiden yavaşça çöp odasına doğru yürüyordu.
Yaklaşınca, o adamda bir şeylerin gerçekten tuhaf olduğunu fark ettim.
Kostümü bir zamanlar kaliteliymiş fakat artık bakımsız gibi görünüyordu. Çizik içinde ve kirliydi. Bazı parçaların tamamen kopup düşmesi olasıydı. Adam iğrenç kokuyordu. Sıcak yaz gününde yoldaki bir hayvan leşi gibi.
Ama işin en kötü yanı şuydu ki, kostümün eklem yerlerinden bir sıvı akıyordu. Mide bulandırıcı, koyu kahverengi, yapışkan, neredeyse kurumuş pekmez gibiydi.
Arkasında bir grup çocuk olduğunu görünce kalbim durdu. Aralarından hiçbiri 13 yaşından büyük olamazdı. Dalgın dalgın önlerine bakıyorlar, kokuşmuş figür onları kalabalıktan uzaklaştırırken onu takip ediyorlardı.
Salon 3'te yaşadığım olay bana kurallar hakkında bilmem gerekeni öğretmişti. Doğruca David'in odasına koştum:
"Kural 2! Iron Man kostümü, çöp odalarına doğru gidiyor! Peşinde 3 çocuk var!"
David hızlıca kalkıp koltuğunu devirince odada bir gürültü koptu.
"Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun. Bilmeliydim, kimseyi kiralamamalıydım. KİMSEYİ KİRALAMAMALIYDIM! LANET OLSUN, bilmeliydim!"
Hızlıca kilidini açtığı bir çekmeceyi karıştırıyordu. İçinden aldığı şeyleri, pantolonunun cebine koymadan göz ucuyla görebildim. Şeffaf bir sıvıyla dolu bir şişe ve bronzdan yapılmış gibi duran uzun bir bıçak.
Ofisten çıkmadan önce, durup beni tuttu ve elime buruşmuş bir kağıt sıkıştırdı.
"Çöp odasına kimsenin girmediğinden emin ol. Kimsenin içeri girmesine izin verme, anlaşıldı mı? Eğer yarım saat içinde içeriden çıkmazsam yangın alarmını aktif et ve binayı boşalt. Sonra da bu kağıttaki numarayı ara."
Sorular için zaman yoktu, David koşarak odadan çıktı ve ben de onu takip ettim.
Köşeyi döndüğümüzde, "Iron Man"in çocukları neredeyse çöp odasına kadar götürdüğünü gördüm. Kapıdan yaklaşık üç metre uzaktaydı, çocuklar hâlâ kör bir şekilde onu takip ediyordu.
David arkalarından koştu ve kapıyı sertçe açtı. Sonra, tek bir temiz hamleyle kostümlü şeyi yakaladı, içeri soktu ve kapıyı kapadı.
Çocuklar titriyordu, ipleri yukarı aşağı oynatılan kuklalar gibilerdi. Sonra kafaları karışmış şekilde etraflarına baktılar. Muhtemelen oraya nasıl geldiklerini bilmiyorlardı bile. Öyle bir durumda her çocuğun yapacağını yaptılar - ağlamaya başladılar.
David'in çöp odasından çıkması 23 dakika aldı. Bir zamanlar temiz olan tişörtünde koyu kırmızı lekeler vardı ve iğrenç bir koku yayıyordu. Yorgun görünüyordu.
"Orayı temizle, Shaun. Eğer bir çöp poşetinin etrafında tuhaf bir şey görürsen ona dokunma, sadece gel ve bana söyle." dedi ve ofisine yürüdü.
Çöp odası berbat haldeydi. Kokan koyu sıvı yerleri, duvarları, hatta bazı yerlerde tavanı bile lekelemişti. Köşede, birkaç siyah plastik poşet vardı. Altlarından o sıvı sızıyordu.
Kural #3: Eğer sol yanağında dövme olan bir adam kayıp eşyalar bölümünden bir eşya isterse, ona istediğini verme.
Benim bu kuralla ilgili kendi yaşadığım bir hikayem yok ancak hakkında anlatabileceğim şeyler var.
Kural 2 olayından sonra David bana daha nazik davranmaya başladı. Sanırım artık bana daha çok güveniyordu; sonuçta dersimi almış ve kuralların gereksiz yere değil, hepimizi korumak için konduğunu anlamıştım.
Kural 3 hakkında meraklanıyordum. Bir gün cesaretimi topladım ve mesaiden önce David'in ofisine gidip ona sordum.
"David? Şey... Rahatsız ettiğim için üzgünüm, ama, şey, merak ettim de... bana Kural 3 hakkında biraz bilgi verebilir misin?"
David alaycı bir şekilde gülümsedi.
"Meraklısın, ha? Merak etme. Yerinde olsam ben de merak ederdim."
Çekmecelerini karıştırmaya başladı. Sonunda bana köşelerinden zımbalanmış birkaç sararmış ksğıt verdi.
"Al, molanda okursun. Umarım bu merakını gidermeye yeterli olur."
Mola zamanım geldiğinde, tam olarak onu yaptım. Soyunma odasında oturdum ve okumaya başladım. Kağıtlar aslında gazete makaleleriydi ve toplanıp zımbalanmışlardı. İlki 15 yıl öncesine aitti.
KORKUNÇ ÜÇLÜ CİNAYET: AİLE KENDİ EVLERİNDE ÖLDÜRÜLDÜ: TEK KURTULAN KİŞİ KORKUNÇ HİKAYEYİ ANLATIYOR
[benim tarafımdan sansürlendi] mahallesi, yerel sakinlerden Presscot'ların evinde polislerin korkutucu bir cinayet mahalli bulmasıyla şoka uğradı. Dört kişilik aileden hayatta kalan tek kişi, oturma odasında, ailesinin cesetlerinin yanında bağlanmış ve ağızı bantlanmış halde bulunan fakat başka bir zarar görmeyen 13 yaşındaki [benim tarafımdan sansürlendi] Presscot.
Suç mahallinde, hayatta kalan kızın iddiasına göre annesinin sinemada unutmuş olduğu şemsiye bulundu. Sinema müdürü David [benim tarafımdan sansürlendi]'e göre şemsiye, cinayetten bir gün önce şemsiyenin ona ait olduğunu söyleyen dövmeli bir adam tarafından alınmış. Polis bu adamın cinayetle bağlantılı olduğu ihtimalini araştırıyor ancak henüz bu araştırmalar sonuç vermedi.
Sonraki iki makale sırasıyla 12 ve 5 yıl öncesine aitti ve başka gazeteler tarafından yayımlanmıştı, ancak hemen hemen aynı hikayeyi anlatıyorlardı. Toplu cinayet. Bir tanesinde kaybolan eşyalar bölümümüzden alınan bir eşyanın suç mahallinde bulunduğu yazıyordu, diğer olay için ise böyle bir bilgi verilmemişti. Ancak David altına kalemle şöyle yazmıştı:
Aynı adam. Bu dövmenin anlamı ne? Bu adamla ilgili bir kural koymalıyım.
Ama beni asıl ürküten, son makale oldu. Modern değildi. Hatta, sadece antik gibi görünen bir kağıdın fotoğrafından ibaretti. Üstte yazana göre 1899 Londra'sından bir makaleydi bu. Yazılar zar zor okunuyordu ama haber başlığı, gereken tüm bilgiyi veriyordu.
SAHNEDEN KORKUN: LONDRA TİYATROSU, GİZEMLİ KATİLİN KAYBOLAN EŞYALARI ALDIKTAN SONRA SERİ CİNAYET İŞLEMESİYLE KAPANDI
Ç.N: Herkese uzun bir aradan sonra merhabalar. Altı ayın sonunda tekrar bir çeviri paylaşabildim. 4 partlık serinin ilk partı hayırlı olsun. Gerek blog hakkında bilgi edinmek, gerek sohbet etmek için discord sunucumuza gelebilirsiniz. Herkesi bekleriz. https://discord.gg/atnGVwXZjv