Üniversitede bir gece kursuna gidiyordum. Evime geri dönmem bir saatimi alıyor ama geceleri yalnız yürümeyi dert etmiyorum. Bu, dersten sonra kafamı dağıtmam için bana zaman vermiş oluyor. Son birkaç haftam bu şekilde geçti. Bu uzun yolda yürürken gerilmeme sebep olacak bir şey yoktu. Ama bir akşam olanlar, eve dönüş yolumu değiştirmeme neden oldu.
Hafta içi bir geceydi. Eve giderken her zamanki caddeden geçiyordum. Gökyüzü bulutluydu ve uzaklardan gelen gök gürültüsünü duyabiliyordum. Trafik yoktu, görünürde tek bir kişi bile yoktu. Yolun sonundaki köşeyi döndüm ve ilk defa o zaman bir ses duydum. Bir telefonun zil sesi geliyordu.
Yolun bitişinde eski bir antika dükkanının önünde eskimiş bir telefon kulübesi vardı. Zil sesinin geldiği yer burası mıydı? Yaklaşınca içerideki telefonun çaldığını fark ettim. Birisi neden bu geç saatte bu telefonu arar ki? Meraklı bir şekilde içeri girdim kapıyı kapattım ve telefonu açtım.
Telefonu kulağıma
koyduğumda yorgun bir nefes duydum ve hat aniden kesildi. Kafam karışmış bir
şekilde telefonu kapattım. Biraz ürpermiştim. Birinin bana şaka yaptığını
düşündüm. Kendimi topladım, çıkmaya hazırlandım, ve onu ilk defa orda gördüm.
Antikacının önünde bir adam vardı. Sırtı bana dönüktü, çömelmiş, kaldırıma bakıyordu. Çok sıska ve uzun bacaklıydı, kıyafetleri yıpranmıştı, her yerini güveler yemiş soluk bir takım elbise giyiyordu. Çok eski, kahverengi, silindir bir şapka takıyordu. Simsiyah saçları arkaya taranmıştı. Onu gürünce ürperdim ve tüylerim diken diken oldu. Pişman olacağım bir şey yaptım, kapıyı açıp eğildim ve iyi olup olmadığını sordum.
Bana cevap vermedi, tamamen hareketsizdi. Sonsuza kadar sürecekmiş gibi hissettiren bu andan sonra aşırı yavaş bir şekilde geriye döndü. Gölge yüzünü gizliyordu, doğrudan bana baktı. Beni şimdi bile korkutan çok kötü bir şey oldu. Anormal bir hızla telefon kulübesine doğru süründü. İskelet gibi ellerini cama vururken telaş içinde kapıyı kapattım.
Ben çaresiz halde kapıyı kapalı tutarken yüzünü cama yapıştırdı. Süt kadar beyaz gözleriyle bana bakıyordu. Ağzı kulaklarına kadar gerilmiş bir şekilde gülümsüyordu. Dişleri çok uzundu. Tabi eğer onlar dişse. Daha çok yırtıcı bir hayvana benziyordu. Derisi griydi ve kemikleri belli oluyordu. Çığlık atmaya çalıştım fakat sesim çıkmıyordu. Cep telefonum yanımda değildi ve tek şansım kabindeki telefondu.
Çevirmeli telefon olduğu için 9-1-1’i aramak çok fazla zaman aldı. Telefonu kulağıma koydum. Hiçbir ses yoktu, sinyal sesi bile gelmiyordu. Birkaç kez daha aramaya çalıştım ama boşunaydı. Telefonu kapattım ve tüm ümidim kırıldı. Adamın yüzündeki gülümseme çoğalmıştı. Kahkaha atmaya başladığında kanım çekilmişti. Benimle alay ediyordu. Kahkahası gök gürültüsünün sesini bastırmıştı. Ardından yağmur başladı.
Sokak karanlığa büründü ve adamın siluetini zar zor görmeye başladım. Ara sıra şimşek çaktığında onun orda olduğunu görebiliyordum. Yerinden fırlamış renksiz gözleriyle bana bakıyordu. Saatlerdir orda bekliyormuşum gibi hissediyordum.
Fırtına bitti ve adam orda değildi. Sanki hiç var olmamış gibiydi.
Kaçma cesaretini kendimde buldum, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Telefon çaldı, tereddütle telefonu alırken ellerim titriyordu. Telefonu kulağıma götürdüm ve kahkaha sesini duydum. Aynı kahkahayı.
Harika olmuş
YanıtlaSilellerine sağlık -_-
YanıtlaSilGayet güzeldi, teşekkürler.
YanıtlaSilGüzeldi
YanıtlaSilBen böyle bir şey yaşasam, eve dönüş yolumu değiştirmeyi bırak ÜLKE DEĞİŞTİRİRİM 8/10
YanıtlaSil