20 Haziran 2025 Cuma

I clicked one of those spam pop-ups as a kid

Çizgi filmlerden uzaklaşmam diğer çocuklara göre daha uzun sürmüştü. Cartoon Network ve Nickelodeon gibi kanallarda yayınlanan klasikleri seviyordum. Herhangi bir nostalji bloğuna bakarsanız herkesin çizgi filmleri ne kadar sevdiğini göreceksiniz, ama iddiaya girerim ki hepsi zamanında sırf “havalı” olmak için sevgilerini inkâr etmişlerdir. Her neyse, çizgi film sevdam lisenin ilk yıllarındayken sıkıldığım bir bilgisayar dersine kadar devam etti. Herkes Paint'te bir şeyler karalıyor, Flash oyunlar oynuyor veya internetteki rastgele sitelerden bir şeyler okuyordu. Verdiği görev yapıldığı takdirde sınıfın ne yaptığını umursamayan bir öğretmenimiz vardı.  

O zamanlar en sevdiğim çizgi film “Batman Serisi” idi. Sıkıntıdan arama motorlarında rastgele şeyler aratıyordum. İlk başta Batman Serisi ile ilgili boş şeyler arattım. Birçok önemsiz bilgi gördüm. Sonrasında bazı kamera arkası görüntüler buldum; aslında ilgi çekiciydi. Aynı şeyleri tekrar tekrar görünce, arattığım şeyleri biraz daha değiştirdim. Diğer insanların fikirlerini öğrenmek için hayran sitelerine bakmaya karar verdim. Öncelikle içinde hayranların yaptığı teorileri içeren popüler blogları buldum. Hatta beni sinirlendiren bazı nefret sitelerini bulmuştum. Bir anda kendimi arama motorunda sayfaları monoton bir şekilde gezerken buldum. Bir süre sonra arama motorunda çift rakamlı sayfalara ulaşmıştım; onlarda da tuhaf ve alakasız şeyler oluyordu.  

Bazı rol yapma forumlarına, şovu illegal bir şekilde yayınlayan sitelere, hatta bir hayranın bölümleri kostümle canlandırdığı siteleri buldum. Anlamsızca rastgele sitelerde dolaşıyordum. Sonunda kapsamlı ama amatör görünümlü bir hayran sayfasını buldum. Hayranların şovu ne kadar sevdiği hakkında yazılar bulunan ve şov hakkında bölüm bölüm yorum yapıldığı bir siteydi. Meraklanmıştım; tam içeriklerden birine tıklayacaktım ki bir reklam ekrana fırladı:  

**“£100,000 kazanma şansı için seçildiniz!”**  

Tabii ki ebeveynlerim tarafından "gerçek olamayacak kadar güzel olan şeyler" için uyarılmıştım. Fakat özel bir şey için seçildiğimi hissettiğim bir yaştaydım ve bu o şey olabilirdi. Tereddütle tıkladım; beni bir tür quiz sitesine götürdü. İlk soru Batman ile ilgili çok kapsamlı bir soruydu. Şanslıydım ki şovla ilgili en ufak detayı bile biliyordum; gururla cevaba tıkladım. Alt tarafta bir yazı belirdi:  

**“Doğru!”**  

Bu bana biraz adrenalin ve harika bir his vermişti. *"Bu o olabilir. Saniyeler sonra zengin olabilirim,"* diye geçirdim içimden. Fakat bu hislerin hepsi sonraki soruyla beni terk etti:  

**“Adınız nedir?”**  

Kararsız kalmıştım. Kişisel bilgilerimi internette paylaşmak konusunda özellikle uyarılmıştım. Ders bitmek üzereydi ve hızlı olmalıydım. Eğer cevaplasaydım başımı belaya sokabilirdim; eğer cevaplamasaydım bu şansı kaçırabilirdim. Panikle bir çözüm için sınıfa göz gezdirdim. Ardından aklıma zekice bir fikir geldi: **Başkasının adını kullanabilirdim.**  

İlk önce en iyi arkadaşıma baktım. Eğer bunların hepsi gerçekse beni anlardı ve parayı da bölüşürdü. Ama başı belaya girerse ona ihanet etmiş gibi hissederdim. Bütün bunlar sahteyse, benimle dalga geçer diye ondan izin almaya korkmuştum. Ardından sınıfın arkasındaki iri çocuğa baktım: **Pete.** Okulun zorbasıydı. Eğer işler kötüye giderse, ona bir şey olmasını umursamazdım. Okulda yaptıklarından sonra başına bir şey gelseydi adil olurdu. Ardından diğer olasılığı düşündüm: Parayı alırsa hayatta paylaşmazdı.  

Zamanım bitiyordu ve acele etmeliydim. Yaklaşan öğle yemeğine erken yetişmek isteyenlerin eşyalarını topladığını görebiliyordum. Ardından o harika fikir aklıma geldi: **Dexter.**  

Sınıfın ineğiydi. Çok zayıf bir iradesi vardı ve kolayca kandırılabilirdi. Sahip olunması kötü bir özellikti; eğer parayı alsaydı onu kolayca bölüşmeye ikna edebilirdim. Eğer işler kötüye giderse onunla herhangi bir bağımın olduğunu reddedebilirdim. Onunla pek takılan birisi değildim, yani kimse benden şüphelenmezdi. O müthiş bir seçenekti.  

Hızlıca adını girdim. Ardından adresini soran bir kutu çıktı. Adresi, kimsenin katılmadığı doğum günü davetiyesinde vardı. Partiye katılmak sosyal anlamda intihar olurdu. Davetiyeyi çantamdan çıkardım ve aceleyle adresini doldurdum. Ardından site bana teşekkür etti ve kapandı. Herkes öğle yemeğine çıkarken işlem bitmişti. Şüpheli görünmek istemiyordum, bu yüzden her şeyi kapatıp çıktım.  

Haftalarca görünürde hiçbir şey olmadı. O tarz bir şeye inanan bir aptal gibi görünmemek ve onun bilgilerini rastgele sitelere girdiğimi bilmemesini istediğim için Dexter'a hiçbir şeyden bahsetmedim. Hiçbir şekilde farklı davranmadığından parayı almadığını anlıyordum. Yavaş yavaş kandırıldığımı anlıyordum. Onu öğle yemeklerinde gizlice bir parayla alınmış bir şeyler yiyor mu diye izliyordum, ama sadece normal bir sandviç ve çikolata çıkarıyordu.  

Bir şey fark etmiştim: **Dexter biraz ürkek davranıyordu.** Bazen kafasını kaldırıp kocaman gözleriyle etrafa bakıyor, ardından yemeğine devam ediyordu. Sonra bunu onunla uğraşan çocukları gözetlemek için yaptığını anladım. Gerçekten de bir sürü zorbanın ana hedefiydi.  

Bir veya iki hafta sonra işler gözle görülür hâle geldi; fakat iyi bir yönde değil. Notları düşmeye başlamıştı. Şimdi ona "İnek Dexter" denmesinin bir sebebi vardı: O kadar zekiydi ki genellikle öğretmenlerin bilmediği bazı şeyleri o bilirdi. Ama şimdi fark edilir bir şekilde geriliyordu. Davranışları da iyice tuhaflaşmıştı. Bazen diğer çocuklar ona çok yakın yürürse ve onu hazırlıksız yakalarlarsa onları azarlıyordu. Rastgele zamanlarda çığlık atmaya başlamıştı. Bu, ben dahil tüm çocukları endişelendirmeye başlamıştı. Artık Dexter hemen hemen her ders sakinleşmesi için sınıftan çıkarılıyordu.  

**Bu benim hatam gibi hissediyordum.** Yani her şey onun kişisel bilgilerini forma yazdıktan sonra olmuştu. Pek belli etmeden bunu anneme sordum. Söyleyebileceği en nazik şekilde bana onun biraz... *"özel"* olduğunu söyledi. Hafif otizme sahip olduğunu ve bu yüzden bazen garip davranabileceğini açıkladı. Ardından öğrendim ki onun normal çocuklarla okumak için tam sınırda bir otizmi varmış. Ailesine özel çocuklarla veya normal çocuklarla okuması için teklif sunmuşlar; onlar da normal çocuklarla okumasını istemişler.  

Bu midemin kaldırabileceği bir haberdi. Her ne kadar üzücü de olsa, bunların benim suçum olmadığını bilmek beni rahatlatmıştı.  

Zaman geçtikçe işler daha kötüye gitti. Okulda yorgun ve bitkin görünüyordu; gözlerinin etrafında siyah halkalar vardı. Artık reklam umrumda değildi; ailesi için üzülmüştüm. Onlar için bunun nasıl olduğunu hayal bile edemiyordum. Ama işleri olduğu gibi kabullendim.  

Artık davranışları ele avuca sığmamaya başlamıştı. Her ders sınıftan çıkarılıyordu. Genellikle 10 dakika bile geçmeden sınıftan çıkarılıyordu. Sınıfta kaldığı süre boyunca sonuna kadar gözlerini açıp camdan bakar, bir süre sonra panikleyip çığlık atardı. Artık kontrol edilemezdi. Çok vakit geçmeden okula hiç gelmemeye başlamıştı.  

Aileme onun durumu hakkında sordum ama tuhaf bir şekilde sessiz kaldılar. Diğer çocuklara da sordum; fakat onlar da ailelerinden aynı tepkiyi almışlardı. Bize sürekli endişelenmememizi söylüyorlardı.  

Bir hafta sonra, sorulan onca soruya tüm ebeveynler bize aynı cevabı verdiler: **Dexter'ın özel çocukların olduğu bir okula gönderildiğini** söylediler. Bazı çocuklar buna inanmamıştı, fakat bilgi o kadar yayılmıştı ki artık doğru kabul ediliyordu.  

Şimdi size bunu anlatma sebebim, geçen bulduğum bir şey: **Dexter'a gerçekten ne olduğunu öğrendim.**  

O başka bir okula gitmedi. **O kaçırıldı.**  

Yatağında çok zor okunan bir not bulunmuştu:  

> *"Dexter açgözlü bir çocuk. Dexter açgözlü bir çocuk. Dexter açgözlü bir çocuk."*  

**Tekrar ve tekrar.**  

Dexter kaybolduktan sonra kasabada gizli bir arama operasyonu başlatılmış. Eski bir sanayi bölgesi aranırken bir depoda cesedi bulunmuş. Cesedi, yakın zamanda bir bankadan çalınan bozuk ve kağıt paralarla doldurulmuştu. **Hayal edilemeyecek kadar kötü şeylerin** başına geldiği kanıtlarda vardı; ama bunları size anlatmamı istemezsiniz.  

Çocukların korkmaması ve travma yaşamaması için onlardan uzak tutulmuş. Ayrıca çocuklara söylenmesi bizi daha güvende yapmayacaktı. Bu rastgele bir çocuk kaçırma olayı değildi; önceden planlandığını gösteren bir sürü kanıt vardı. Fakat bu olayın sebebini gösteren hiçbir şey yoktu.  

**Tabii benim bildiklerim hariç.**  

Sanırım sınıf arkadaşımın öldürülmesine yol açtım.  

**Ç.N:** Selamlar, sonunda yaz geldi ve söylediğim gibi her hafta en az birer hikaye atmayı planlıyorum. Umarım buralar daha da canlanır.  
**-Drip Trollge**  

18 Mayıs 2025 Pazar

Mereana Mordegard Glesgorv

Youtube’da Mereana Mordegard Glesgorv isimli bir video var. Eğer bunu Youtube’da aratırsanız ekrana bomboş bakan, son 2 saniyede gülümseyen bir adamın videosunu bulacaksınız. Videodaki arkaplanın neresi olduğu ise belirli değil.

Aslında bu, gerçek videonun ufak bir parçası.

Gerçek video 2 dakika uzunluğunda. Video, onu izleyen 153 kişinin kendi gözlerini oyup Youtube’un San Bruno’daki ana ofisine postalamalarıyla silindi. 

Videoyu izleyen insanlar kollarına bir şifre yazarak farklı yolarla intihar etti. Kollarındaki şifre çözülemedi. 

Kurbanların gözlerini oyduktan sonra Youtube’un ofisine nasıl postaladığı bilinmiyor.

Youtube insanların videoyu izlememesi için videonun ilk 20 saniyesini otomatik olarak siliyor. 

Orijinal videoyu youtube çalışanlarından sadece birisi izledi. Videonun 45.saniyesinden itibaren çığlık atmaya başladı. Bu adam şu anda sedasyon altında ve gördüğü şeyi anlatamıyor. 

Odadaki diğer kişiler sadece yüksek bir sondaj sesi duyduklarını söyledi. Onlardan hiçbiri ekrana bakmaya cesaret edememişti.

Videoyu yükleyen kişi bulunamadı, videonun IP adresi yoktu. Videodaki adamın kim olduğu hiç bir zaman bulunamadı.

Ç.N:Bu hikaye klasiklerden, çok kısa farkındayım. Şu sıralar fazla meşgul olduğumdan pek aktif değilim. Fakat yaz gelince haftada en az 1 hikaye atmaya çalışacağım.

-driptrollge

1 Nisan 2025 Salı

The things without feelings

 Bazen tuhaf şeyler hatırlarız. Birkaç gün önce oyuncak reyonundan geçiyordum. 2 yaşındaki (yakında 3 yaşına girecek) yeğenimin doğum günü için bir şeylere bakıyordum. Kuyruğunu çektiğinizde kafası aşağı yukarı sallanan bir kaplumbağadan başlayıp, ejderha ve peri prensesi karışımı gibi görünen pembe renkli bir şeye kadar her şey parlak renkli ve hoştu.Ve orada, reyonun tam ortasında, seyrekçe bir araya getirilmiş bir grup Care Bear oyuncağı vardı. Aşırı tatlı ve sevimli gözleri, üç yaşındaki küçük bir kız için ne kadar harika bir hediye olacaklarını söylercesine bana bakıyordu. Elimi uzattım ve koyu mavi Grumpy Bear'ı aldım. Ayıların arasında yıllar boyunca en az değişime uğrayan oydu. Bence bunun sebebi onun zihninin çok güçlü olmasıydı. Akıl sağlığını korumak için şeklini ya da biçimini değiştirmesine gerek kalmamıştı.

Ayıyı geri yerine koydum ve ona baktım. Düşünmesi bir garip. Ama tuhaf bir Care Bear hikayesine sahipti. Ya da belki ateşim varken gördüğümü sandığım bir rüyaydı. O sırada hasta olduğum için bu kulağa daha cazip geliyordu. Karnındaki küçük fırtına bulutuna bakar bakmaz hatırladım.

Öğleden sonra güneşli bir mart günüydü. 38 derece ateş ve kusmadan dolayı o gün okula gidememiştim. Sabahın erken saatlerinde hastalığımın en kötü evrelerini atlatmıştım ve şimdi koltukta televizyonda önüme ne çıkarsa izliyerek keyif çatıyordum. Annemin birkaç işi vardı bu yüzden evde yalnızdım. Normalde dondurucudan dondurma çalarak bu özgürlüğü suistimal ederdim. Ama çok yorgundum ve hala biraz midesi bulanmış hissediyordum.

Bu durum ışıl ışıl renkli ayıların ekrana geldiğinde kanalı neden değişmediğimi açıklayabilir. Dokuz yaşındayken, Care Bears'ı izlemenin iyi bir şey olacağı yaşı çoktan geçmiştim. Ama yorgun ve hala biraz hasta olduğum için ekranda durmasına izin verdim. Kötü adamın Profesör Coldheart adında biri olduğunu hatırlıyorum. Donmuş mavi cilt, beyaz saç ve pedofili bakışlarıyla düşük bütçeli Bay Freeze çakması gibi duruyordu. Onun tüm olayı duygulardan nefret etmesiydi. Cidden bana şu aptal Captain Planet kötü adamlarından birini hatırlatıyordu. Neden çevreyi kirletmişlerdi? Çünkü eğer yapmasalardı kötü adam kavgası olmazdı da ondan! Ama belki de emekleyen çocukları hedef alan bir gösteriden çok fazla şey bekliyorum.

Duygular hakkında bir sürü ileri geri konuşan tüylü küçük maskotlar sürekli neşe ve özen göstermek üzerine durmadan konuşuyordu. Hasta olsam da olmasam da kanalı değiştirmek için kalktım çünkü bir kez daha şefkat kelimesini duymak zorunda kalırsam asıl o zaman  hasta olacaktım. Ve sonra Profesör Coldheart uzun siyah bir kitap çıkardı. "Ama bana söz verdiler, onları çağırırsam, tüm hisleri sona erdirecekler!" Coldheart kitabı açarak haykırdı. 

Küçük ayıcıkların hepsinin kafası karışmış görünüyordu. Grumpy Bear dışında hepsinin. "Care Bears, onun o kitabı okumasına izin vermeyin!" diye bağırdı. "Tender Heart, bakış gücünü getir!"

Karnında kalp olan küçük, kırmızımsı kahverengi bir ayı başını salladı. “Care Bears, sıraya girin!” diye seslendi. Ama o bunu yaparken bile Coldheart ilahi söylemeye başladı. Yere oturdum ve gözlerim fal taşı gibi açılmış bir şekilde onu izledim. Söylediği tek kelimeyi bile anlayamıyordum. Hayır, bu bir yalan. Daha doğrusu, tam olarak doğru değil. İngilizce konuşmuyordu. Daha önce duyduğum hiçbir dili konuşmuyordu. Ama zihnim resimler oluşturuyordu. Ve mutlu değillerdi. Yıldızları yiyen büyük siyah kütleler ve dünyanın etrafını saracak kadar uzun kıvranan ve kıpırdayan şeyler içeriyorlardı.

Tender Heart elini başına götürerek duraksadı ve diğer ayılar da hemen onu takip etti. “Yıldızları beklerler,” diye mırıldandığını duydum Tender Heart'ın.

Coldheart'ın arkasında mağaramsı bir geçit açıldı ve kıkırdadı, delilikle dolu ve neşesiz bir kıkırdama. Grumpy Bear ayağa kalktı ve dehşet içinde ona baktı. Görüş alanının kenarında titreşen gölgemsi şeyler ekranda belirmeye başladı, açıklıktan geliyorlardı. Geriye dönüp baktığında, bu fantastik bir şeydi. Böyle bir şeyi daha önce hiç görmemiştim. Gölgemsi şeyler ayılara doğru uzanıyordu. Grumpy Bear'ın karnı parıldadı ve birkaç gök gürültüsü bulutu çağırdı. Onları ayılar için koruyucu bir bariyer oluşturmak için kullandı; şimşekler bu bulutlardan fırladı ve gölgemsi şeyler yaklaştıkça onları çarpıp cızırdattı. 

Yine de bu yeterli olmayacaktı ve itiraf etmekten utanmama rağmen, dokuz yaşındaki küçük benliğim biraz korkmuştu. Gölgemsi şeyler şu anda benim kafamda dolaşan şeylere çok garip bir benzerlik taşıyordu. Grumpy Bear, Coldheart'ta sonra ayılara, ve sonra tanrıya yemin olsun ki bana baktı. Yani, “kameraya” bakıyormuş gibi yaptığını biliyorum ama sanki beni ve izleyen diğer herkesi görebiliyor, korkumuzu hissedebiliyordu. Başını salladı. “Bağlantıyı kesmem gerekiyor,” dedi Coldheart'a dönerek. Gözlerini kapattı ve konsantre oldu. Karnı daha önce gördüğümden daha parlaktı. 

Devasa bir fırtına bulutu üzerlerinde belirdi ve tüm binayı doldurdu. Coldheart hayranlıkla yukarı baktı. Ardından, devasa bir yıldırım çaktı. Önce, Coldheart’a isabet edeceğini sandım. Ancak, onun yerine yıldırım ayaklarının dibine düştü. Coldheart çığlık attı ve geriye sıçrayarak dengesini kaybetti. Ve tam o anda, arkasındaki portala düştü, hâlâ siyah kitabı tutuyordu. Güçlü bir gök gürültüsü duyuldu ve ekran tamamen beyaza döndü. Bir anlığına, televizyonun zarar gördüğünü ya da bir elektrik dalgalanması yaşandığını düşündüm. Ama birkaç saniye sonra görüntü yeniden netleşti.

Grumpy Bear şimdi yerdeki her ayıya tek tek gidiyor, onları yerden kaldırıyor, sırtlarını sıvazlıyor ve birkaç cesaret verici söz söylüyordu.

"Onunla yaşayamam," dedi karnında yonca sembolü olan yeşil bir ayı. "Birçok şey gördüm, çok fazla şey..."

"Endişelenme, Good Luck," dedi Grumpy, ayının sırtını sıvazlayarak. "Buna gerek kalmayacak. Hiçbirinizin..."

Reklamlar başladı.

Ardından jenerikler oynamaya başladı. Kanepeye doğru sürünerek geri gittim ve kendimi yukarı çektim. Hafif bir hayal kırıklığı hissettim. Grumpy'nin ne demek istediğini öğrenmek istemiştim.

Ama bunu aklımdan çıkardım. Sonuçta sadece bir Care Bears bölümüydü. İlk filmin kısa bir süre sonra çıktığını hatırlıyorum, seriyi bir nevi yeniden başlatmıştı. Artık Coldheart yoktu ve bir sürü farklı pastel renkli hayvan, ayılarla birlikte oynayacak yeni karakterler olarak eklenmişti. O bölümü bir daha asla görmedim ve onu bulmak için uğraşmadım.

On üç yıl sonra, kendimi eyalet dışında bir üniversitede İngiliz Edebiyatı dersinde buldum. Bu, birinci sınıflardan son sınıflara kadar herkesin katılabildiği derslerden biriydi. Son senemdeydim ve genel eğitim kredilerimi tamamlamak için rastgele bir ders seçmem gerekiyordu.

Nedense, dersin sonunda bir grup olarak çocukken izlediğimiz diziler hakkında konuşmaya başladık. Konu eninde sonunda Care Bears’e geldi.

"Biliyor musunuz, dokuz yaşımdayken en garip bölümlerden birini izlemiştim," dedim. Coldheart ve kitapla ilgili dramatik sahneleri hızlıca özetledim. Herkes bana delirmişim gibi baktı.

"Bu sahneyi gerçekten izlediğine emin misin, yoksa sadece halüsinasyon mu gördün?" diye sordu sağımda oturan ve herkesin Patster diye çağırdığı çocuk. 

"Bekleyin, o haklı!" diye haykırdı Cally adında sarışın bir birinci sınıf öğrencisi. "Ama o Coldheart değildi, No Heart’tı!"

"No Heart da kim?" diye sordum, ona dönerek.

Reklamlar başladı.

"O, Nelvana serisinin ana kötü karakteriydi, DiC bölümlerinden sonraki seride. Senin bahsettiğin gibi siyah bir kitabı vardı. Ve tüm ayılar şaşkın görünüyordu, Grumpy hariç. O panik içindeydi. Ve No Heart, gölgemsi canavarlarından oluşan grubuna Gençler diyordu." Güldü. "Nasıl bittiğini bilmiyorum. Beni o kadar korkutmuştu ki kanalı değiştirmiştim." Başını iki yana salladı. "Ama sonuçta Care Bears dizisiydi, ne kadar korkutucu olabilirdi ki?"

Bir an için düşünceli bir ifadeye büründü. "Ama Nelvana serisinin sonlarına yakındı. Hatta belki de son bölümüydü."

"Evet, ben ikinizin de akıl hastanesinden daha deli olduğuna oy veriyorum," dedi Patster ve grup kahkahalarla ona katıldı.

Ama bu konuşma merakımı uyandırmıştı. Okulda, öğrencilerin ücretsiz kullanabildiği ve tam 56 kbps hızında inanılmaz bir çevirmeli ağ bağlantısıyla çalışan bilgisayarlar vardı. Burası 1998’di; internet, bugünkü gibi anında cevap veren bir yer değildi. Hatta Google hâlâ Google Beta olarak biliniyordu ve yeni olduğu için ona şüpheyle bakıyordum. Sonunda Yahoo’yu kullanmaya karar verdim. Ve size söyleyeyim, o zaman ne kadar kötüydüyse şimdi de pek farklı değil.

Saatler süren aramalarımın ardından hiçbir ipucu bulamadım. Ne Cally’nin bahsettiği bölüme ne de benim hatırladığım bölüme dair tek bir bilgi kırıntısı bile yoktu.

Bu konuyu orada bıraktım. O zamandan beri birkaç farklı Care Bears serisi yapıldı. Ayılar gelip geçti, ama Grumpy, benim görebildiğim kadarıyla hep oradaydı ve neredeyse hiç değişmemişti.

Bazen, her serinin sonunda garip bölümler gören başka insanların olup olmadığını merak ediyorum. Ama içten içe... gerçekten bilmek istemiyorum. Eğer bilseydim, kabul etmek istemediğim bazı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalırdım.

Dalıp gittiğim düşüncelerden sıyrılarak oyuncak reyonundan ayrılmaya hazırlandım. Son bir kez dönüp Ayılara baktım.

Sonra, neredeyse içgüdüsel bir hareketle, elimi uzatıp Grumpy Bear’ı aldım.

Belki de ona en azından bu kadarını borçluydum.

Ve belki de, yeğenimin uyurken yanına sokulabilecek daha kötü şeyler vardı.