Dürüst olacağım, pek de aile adamı değilim. Kariyerim, beni kızlarımın çocukluğunun büyük bir kısmında ailemden uzaklaştırdı ve karım öldüğünde aile babası olmamam beni uygun bir şekilde tanımlayabilir. Duygusal olarak öyle. Çok aniden olmuştu, hayatımın aşkı, Erika, ben uzaktayken çok erken öldü. Bu son üç yıl çok zordu. Acı çekmeye, kaybetmeye ve üzülmeye alışkınım. Bu seferki farklıydı. İçimde hiçbir zaman geçeceğini düşünmediğim ve tam olarak tarif edemediğim bir boşluk var.
Bu yüzden, Aria bana gelecek dönem yurt dışında okuyacağını söylediğinde hiç şaşırmamıştım. Son 2 yıl boyunca yerel bir üniversitedeydi. Sanırım garip salı akşamı yemeklerimizden bıkmıştı ve bir ara vermeye ihtiyacı vardı. Sanırım insan acı veren garip bir sessizlik içinde ancak bu kadar zaman dayanabilirdi.
Bu yüzden gideceği için onu suçlayamam. Öyle olmadığını söylemişti ama ben biliyordum. Gelişim, bağlantılar ve dış dünyayı keşfetme fırsatlarının hepsi benden ayrı kalma ihtiyacı olduğunu söylemekten kaçınmak için söylediği yalanlardı. Gerçekten "kendisini bulmaya" değil, "kendisini benden uzakta bulmaya" ihtiyacı vardı. Canımı yaktı ama yine de anladım.
Dediğim gibi pek de aile adamı değilim. Ona çocukken kendini koruması için bazı şeyler öğrettim ama bunun dışında çok bir ilişkimiz yoktu. Bu şeyleri yazarken de gurur duymuyorum. Benim küçüm Ariamla daha yakın olmak isterdim. Onu tüm kalbimle seviyorum. Sadece gerçekçiyim.
Tabiri caizse Facetime araması geldiğinde çok heyecanlandığımı söylemek hafif kalır. O gittiğinden beri iletişimimiz en az seviyedeydi ve aylardır yüzünü görmemiştim. Orada burada birkaç mesaj ve işleri nasıl yaptığımla ilgili birkaç soru sorardı.
Aradığını görünce yeşil butona yeterince hızlı basamadım. Koyu kahverengi gözleri ve parlak gülümsemesi ekranımda belirince neredeyse gözyaşlarıma engel olmak zorunda kaldım.
"Hey tatlım. Nasılsın? Çok mutlu görünüyorsun. Ve saçını boyatmışsın. Artık sarışınsın. Kim bilirdi?"
"Teşekkürler baba! Bir sarışın olarak buraya daha iyi uyum sağladım ama her şey yolunda. Avrupa çok güzel. Ve kendim hakkında birçok şey öğrendim. Gerçekten daha mutlu olamazdım" dedi ışıklandırılmış bir caddede yürürken.
Gerçeği söylediğini görebiliyordum. Böyle gülümsediğini görmeyeli yıllar olmuştu. Bugünlerde ne derler? Hislerime dokundu. "Bunu duyduğuma çok sevindim Aria. Neler yapıyorsun? Bana her şeyi anlat. Konuşmayalı uzun zaman oldu ve bu yaşlı adam bütün gün dinleyebilir."
"Aslında sormak istediğim bir şey vardı. Bu alanda uzmansın o yüzden biraz tavsiye almak istedim." dedi yüzündeki ifade biraz daha ciddileşerek.
"Tamam sor gitsin." diye cevapladım.
"Son zamanlarda burada bazı kaybolma olayları oldu.." ama ben lafını kestim.
"İşte şimdi endişeleniyorum. Yalnız yürüyorsun ve orada saat çok geç olmalı." dedim şakaya vurarak.
"Babacığım benim için endişelenmene gerek yok. Sadece küçük bir sorun var. Çok fazla var.. düzinelerce." dedi köşeyi dönüp ara sokağa girerken.
Başka bir kelime daha edemeden kamera aniden doğal olmayacak şekilde kayarak etrafını gösterdi. Bazı hışırtılar ve mırıldanmalar duyuyordum.
Aria?
Daha fazla mırıltı.
Aria? Alo?
Mırıltılar biraz daha artmıştı. Neşeli geliyordu. Ne oluyordu böyle?
ARIA!
Kamera tekrar ona dönmüştü.
"Üzgünüm babacığım. Köşeyi dönerken birine çarptım. Ondan özür diliyordum."
Tuttuğumu fark etmediğim nefesimi salıverdim.
"Yaşlı adamı nasıl endişelendireceğini kesinlikle biliyorsun.. bekle bir saniye."
"Niye, noldu?" diye sordu.
Kızımın arkasında birisini fark ettim. Silüeti hızla yaklaşıyordu. O yaklaştıkça yüz hatlarını görmeye başladım. Uzun dalgalı siyah bir saç. Tıraşlı bir yüz. Buralı gibi görünüyordu. 30'larının başında.
Ve karnında bir şey parladı. Bu da neydi..?
"Baş dönmesi" diye bağırdım. İçgüdüsel olarak adam ona yaklaştığında arkasını döndü. Bir boğuşma oldu ve telefon düştü.
"Nihayet seni yakaladım seni küçük kaltak" diye bağırdığını duydum adamın. Telefon her şeyi görebileceğim bir yere düşmüştü. Panikleyerek adama bağırmaya başladım.
"Ellerini kızımın üzerinden çek!"
"Onu rahat bırak!"
Aria!
İleri geri boğuşmaya devam ettiler. Yavaş yavaş kızımı duvara yaslıyordu. Ona öfkeyle küfretti.
Lütfen kes şunu!
Aria'nın ayağı kaydı ve adam bıçağını çekti. Sertçe savurdu. Kızımın kolunu parçaladı ve acı ile bağırdığını duydum.
Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Tekrar olamazdı. Neden ailemi korumayı beceremiyordum?
Adama durması için yalvarmaya devam ettim ama ya beni duymuyordu ya da umursamıyordu. Aria'ya tekrar ve tekrar vurdu. Ona bağırdı. Koruyucu duruşu kollarına gelen darbeleri sınırlamıştı ama bunlar derin kesiklerdi. Uzun süre böyle devam edemezdi. Her yer kan içindeydi. Bu manyağın duracağı yoktu.
Dünyanın ne kadar acımasız bir yer olduğunu düşünmeden edemedim. Mevcut olan her tanrıya lanet okudum. Bunun olmasına nasıl müsade edebiliyorlardı? Hadi ben belki hak ettim. Ama ya kızım? Onun elleri benimki gibi kanla lekelenmemişti. Bu sadece korkumu ve üzüntümü öfkeye dönüştürmüştü.
BIRAK ONU AŞAĞILIK HERİF!
SENİ GEBERTECEĞİM! BENİ DUYUYOR MUSUN?
YÜZÜNÜ GÖRDÜM!
SENİ GEBERTECEĞİM!
DAHA ÖNCE YAPTIM VE TEKRAR YAPARIM!
Söylediğim şey dikkatini çekmiş olmalıydı çünkü bir an duraksadı. Bu bir fırsata dönüştü ve şükürler olsun ki kızım bunu kaçırmadı. Tüm gücüyle dizine vurdu.
Çığlıkları mı yoksa kemiklerinin kırılmasının sesi mi daha fazlaydı bilmiyorum. Geriye doğru yalpaladı ve ızdırap içinde bağırdı.
Bakışlarının yavaşça, artık tamamen yanlış yöne eğilmiş olan bacağıyla buluşmasını ve yüzünü kaplayan paniği izledim. Öne doğru sendeledi. Başını kaldırıp kızıma baktı ama o orada değildi.
Gözleri yanındaki kan izlerini takip etti. O daha bitiremeden Aria sağ kolunu adamın boynuna doladı ve sıktı. Bedeni kıvranıyordu. Az ışıkta bile yüzünün renk değiştirdiğini görebiliyordum.
Saldırgan elinden kurtulmak için mücadele ederken Aria homurdandı. Kollarında bu kadar derin kesikler varken bir adamı boğmak için ne kadar acı çekmiş olabileceğini hayal bile edemiyorum. Ama annesinden almış olması gereken içsel sertliği onu sağlam tuttu. Yine de dövüşmeye devam etti ve çırpınırken ona vurmayı başardı.
Küçük bir çığlık attı ama kendini tuttu. Arkasına yaslandı ve iyice sıktı. Adamın hareketleri yavaşladı ve bilincini kaybetmekte olduğunu söyleyebilirim. Dakikalar sonra adam nihayet bayılmıştı.
İçimi bir rahatlama duygusunun kapladığını hissettim. Kızım güvendeydi. Adamı yere bıraktı ve sürünerek telefonun yanına gitti.
"Aria! Tanrıya şükürler olsun ki iyisin! Sevincimi saklamanın zamanı değildi. Tanrım, tanrılar, her kim olursa, tekrardan aramız iyi. Benim hatam.
"Ben iyiyim baba merak etme." diye cevap verdi. Kendini toparlamak için birkaç derin nefes aldı. Kıyafetleri sırılsıklamdı. Eski rengi her neyse gitmişti. Artık koyu bir kızıldı. "Yine de sınadığın için teşekkürler tanrım"
"Kodlu kelimeyi hatırladığına inanamıyorum. İyi olduğun için minnettarım bebeğim." diyerek yüzümdeki yaşları sildim. "Kimdi o? Sana daha önce saldırdı mı?"
Yüzünde şaşkın bir ifade vardı ve adama doğru gitti. Adamın vücudunu dar sokağın duvarına iterek oturmasını sağladı ve dikkatle yüzüne baktı. Birkaç dakika boyunca sessizlik hakim olmuştu.
"Ah! Sanırım onu tanıyorum." dedi. Daha önce takındığı kocaman gülümseme geri gelmişti. Ama onu kanlar içinde görmek bu sefer daha az güvenli görünmesini sağladı. Şimdi aslında biraz ürkütücüydü.
"Geçen perşembe öldürdüğüm kişinin onun sevgilisi olduğundan bayağı eminim."