22 Ocak 2023 Pazar

Eski zamanların hatrına

"Naber?"

Birbirlerine baktılar, ikisi de ne diyeceğini ve nasıl diyeceğini bilmiyordu. Uzun zaman olmuştu. Bütün ev garip hissettiriyordu, kesinlikle hissetirmesi gerekenden daha fazlaydı. İçeriye ayak bastığından beri 5 yıl geçmiş olmalıydı. En uzun süre değildi ama ailesinin evi olduğu göz önünde bulundurulursa düşünülmesi gerektiğinden daha uzundu. Normal yani. 

Normal mi? Robert bu kelimenin kafasında dolaşmasına izin verdi. Normal.. normal. Kelimenin kendisi bile bir garipti. Bunların herhangi biri normal miydi? Ailesinin evini ziyaret edeli 5 yıl olmuştu hatta o bile arabayı sadece dışarda park etmek içindi. Ebeveynlerinin onu alması için kaldırımda beklediklerini düşündüklerini umarak.. Ama yok. Yolu yürümek için gereken cesareti bulmadan önce belki de arabada 10 dakika boyunca oturmuştu. Sundurmanın önünde durdu ve kapıyı çaldı. Annesi içeri davet etti. Normalliğe en azından minimal bir adım atmak için istekliydi. Normalliğe.. Bu eski normalden bile aptalcaydı. 

"Kendinden geçmişsin."

"Üzgünüm. Bu normal değildi.."

 O.. o neyle konuşuyordu? Silüetle mi? Hayaletle mi?  Ruhla  mı? Gulyabaniyle mi? Şeytanla mı? Periyle mi? Öcüyle mi? Neyle lan neyle? 

"Sen tam olarak nesin?" Robert şaşırmıştı. Bir sohbet başlatmanın en kibar yolu bu olabilirdi ancak. "Böyle demek istememiştim. Demek istediğim.." diye bocaladı Robert. Ne kadar kaba olursa olsun, ne demek istediği ve ne bilmek istediği tam olarak buydu. 

"Ne olduğumu ve kim olduğumu biliyorsun.. Dolabındaki canavarım." Robert'ın duymayı beklediği şeydi. Ama yine de yüksek sesle söylendiğinde kendi kafasından defalarca söylediği kadar anlamsız geliyordu. 

"Ben senin sadece bir şey olduğunu düşünmüştüm.."

"Hayal ürünü olduğumu mu?" 

"Evet."

Dolap canavarı dudaklarının köşesini kıvırdı. Gülümseme gibi bir şey olarak kabul edilecek kadar. 

"Hayır düşünmedin."

"Pardon?" Robert sesin keskinliği karşısında şaşırmıştı. 

"Asla bir hayal ürünü olduğumu düşünmedin. Bir şeyin içinde korku olduğunda o gerçek değildir. Gerçek olduğuma inandın. Ya da  o kadar uzun zaman oldu mu da unuttun? Yoksa yıllar içinde kendini ikna mı ettin?" 

"Ben.." diye kekelemeye başladı Robert istemsizce. 

"Yatağı ıslattığın geceyi hatırlıyorsun.. O kadar korkmuştun ki yardım isteyecek kadar bile sesini çıkaramadın.. kendi pisliğinde uyudun."

"Tamam hatırlıyorum" diye kesti Robert. O geceyi hatırlamak yeterince utanç vericiydi. Yüksek sesle tekrar yaşamaya gerek yoktu. 

"Her zaman gerçek olduğumu düşündün hala da öyle. Ben sadece bir hayal ürünü olsaydım neden nerdeyse buraya on yıl içinde ikinci kez geldin? Kendini küçümseme.. beni küçümseme."

Robert bacaklarındaki kasların zayıfladığını hissetti. Bacakları ağırlığını kaldırma yeteneğini kaybediyordu. Buna karşılık karnındaki kaslar sıkışıyor, mide bulantısına neden olan sancılı düğümlere dönüşüyordu. Bir saatten az bir süre içinde eve geri dönmüştü ve bayılmanın eşiğindeydi. Her şey gibi bu da inanılmazdı. Bayılmak mı..? Artık kimse bayılmıyor. Bu 1950'li filmlerin ve aşırı duygusal kitapların ilgi alanıydı. Kimse aslında bugünlerde bayılmıyor. Robert dışında. Başı dönüyordu ve aklı düşüncelerini bulandıran ve aynı şeyi vizyonuyla yapmakla tehdit eden iğrenç bir sisle doluydu. Göğsü sıkıştı ve nefesi giderek kısa patlaklar haline geldi. Avuç içleri terliyordu ve boncuk boncuk ter akan kel kafasındaki gözenekleri hissedebiliyordu. 

"Lütfen yapma.." Ağzından kaçan kelimeler aslında zehirli havasından sarsıldığı için kılık değiştirmiş bir lütuftu. Onu o ana dönmeye zorladı..

"Tamam tamam." Robert gözlerini sıkıca kapadı. Tekrar açtı. Dolap canavarı hala önündeydi ve iğrenç pençeli ayaklarıyla kapı çerçevesinin pervazından sarkıyordu.

"Deliriyor muyum?" İyi bir cevabı olan bir soru değildi. Evetse, aklını kaçırıyordu ve aklını yitirmesiyle tamamen baş etmek zorundaydı. Ya da hayır deli değildi ve birçok çocukluk kabuslarının içinde olan çirkin bir suratla yüzyüze duruyordu. 

Dolap canavarının dili, siğilli ve kuru cildi nemlendirmek için iki dudağının arasında kaydı.

"Hayır deli değilsin..pekala belki de öylesin. Ama kastettiğin şekilde değil."

Robert'ın bacakları yere çöktü ve yere yığılana kadar duvardan aşağı hantal bir biçimde kaydı. Allah'ım...nolur altıma sıçmayayım. Şimdi olmaz. Bugün olmaz. 

"Seni tekrar görüp göremez miyim diye merak ediyordum."

Robert aklını kirli iç çamaşırı düşüncelerinden uzaklaştırdı ve akıl almaz bir şekilde.. her ne boksa onun yüzüne bakmaya başladı.

"Tüm zaman boyunca burda mıydın?"

"Tabi ki.. Başka nerede olacaktım?"

"Anlamıyorum."

"Hiçbir zaman akıllı olmadın." Dolap canavarı şeytani dudaklarını geriye doğru gererek sıra sıra sarı, yıpranmış dişlerini ortaya çıkartarak gülümsedi. Pis kokan bir nefes bulutu Robert'ın burun deliklerine doğru esti. 

"Tanrım.." Teni karıncalandı, midesi bulandı. Testislerindeki kan geri çekildi. Bu o kokuydu.. biraz eski biraz da leş gibi kokan. Çocukluğunda musallat olan bir kokuydu. Kapının girişinde kendini durmaya, kapı zilini çalmaya, yaşlı annesine neden eve giremediğini, onu ve babasını garaj yolunun sonunda arabada bekleyeceğine dair zayıf bahaneler sunmaya zorladığında 5 yıl önce fark ettiği bir kokuydu. 

Bu gerçekleşiyor olamazdı.

"Oluyor. Hayal kurmuyorsun."

Robert altına kaçırmaktansa idrar kesesini tutmaya çalışarak baktı. 28 yaşındaydı, altına kaçıramazdı. 

"Merak etme aklını okumuyorum. Sadece gülünç derecede kolayca anlaşılabiliyorsun. Bu iyi bir şey, olmanı umduğum bir şey."

"Yani ben çocukken tüm bu zamanlar.. annemin bana endişelenmememi söylediği zamanlar. babamın bana gülüp geçtiği vurup yürüyüp gittiği ve bana büyümemi söylediği zamanlar. Sen tüm bu zamanlar boyunca gerçek miydin?"

"Hadi ama çok sıkıcı oluyorsun. Evet ben gerçeğim. Evet gerçektim. Evet, evet, evet.." Dolap canavarının sesi kısıldı. Göğsü ya da en azından vücudunun büyük olasılıkla göğsü kabaracak kısımları yavaşladı. Tiksinç sarı gözleri başka bir yere bakıyormuş gibi görünüyordu.

Yaratık bir an için kontrolünü kaybederken ama uyum sağlamayı ve tutunmayı başarırken pençeleri kapı çerçevesinin ahşabına sürtündü. 

"Tüm bu zaman boyunca burda mıydın?"

"Dediğim gibi.. nereye gidecektim?" Hareketlerindenki yavaşlığı sürdürmeye çalışan dolap canavarı üst eşikten sıvıştı ve yatak odasının eşiğinde oturdu.

"Hiç geri gelmemeliydim."

"Hiç mi? Gerçekten mi? Sonsuza dek bunu yapar mıydın?"

"Bi-bilmiyorum. Yani eğer yapmasalardı.." Bu çılgın kabusun ortasında bile bazı şeyler konuşulamayacak kadar acı vericiydi.

"Donald ve Joy?"

"Evet" Kaç yaşında olursa olsun, onlara anne ve babadan başka bir şey demek tuhaf geliyordu.

"Zor bir ayrılık.. Ama seni eve getirdi, başka hiçbir şey yapmadı." Robert sırtını duvara yasladı, gözlerini kapattı ve ortadan kaybolan 2 özdeş tabut gördü. Grev saygıya değerdi ama göze çarpan bir yanı yoktu. Ailesi nadiren evden çok uzaklara belli bir süre giderek kendilerini uzaklaştırırdı. O gittiğinden beri onları oldukça nadir görmesinin sebeplerinden biriydi. Seyahat etmezlerdi. Eve gelmezdi. Mükemmel bir şekilde uyumsuzlardı. Ama bu yaratık haklıydı. Onlar ölmeseydi muhtemelen eve hiç gelmezdi. 

Keşke evi satsalardı.. başka bir yere başka bir eve ya da huzur evine taşınsalardı.. herhangi bir yere.. Herhangi bir şey tercih edilebilirdi. Dünyanın uzak kısımlarına taşınabilirlerdi ve kesinlikle onları normalden daha çok ziyaret etmenin bir yolunu bulurdu. 

Ama inat ediyorlardı. Almak için çok çalıştıkları evi terk etmeyi reddettiler. Bir aile kurabilecekleri, onu yetiştirebilecekleri bir eve dönüştürmek için çok çabaladılar. Göz kapaklarının arasından bir gözyaşı damlası süzüldü ve burnunun kenarına aktı. Tuzlu su dudaklarının arasına sızıyordu.

Robert'ın çocukluğu onu ele geçiriyordu. Yılların deneyimleri ve büyük duygular.. Neden bu ev? Neden o? Hatırladığı kadarıyla dolabında bir şey olması lazımdı. Kimse ona inanmadı. Ne içindeki korkuyu elinin tersiyle ya da kemeriyle yenmesini sağlayan babasıydı. Ne kabuslarını nazik mırıltılar ve yatıştırıcı ama boş sözlerle defetmeye çalışan annesiydi. Ne de sınıf arkadaşlarından bir teselli bulabilmişti. En yakın arkadaşlarından birine sırrını söylemeye çalışmak haftalarca alay edilmesiyle ve okul bahçesinde dövülmesiyle sonuçlanmıştı ve bu da onu üç gün boyunca okuldan uzak tutmuştu. 

Kimse ona inanmadı.. Tek bir kişi bile.. O kendine inanmayı bırakana kadar. Gözyaşlarına boğulduğu, kendini tuvalete kitlediği, aklını kaçırdığını düşünerek endişelendiği günler birden fazlaydı. 4 kez evden kaçtı. Bir keresinde babası tarafından komşunun evinden alınmıştı. Üç kez de yerel polisler tarafından bulunmuştu. Nihayet 18 olduğunda kimse ona kal diyemezdi. Hiç dönmemek üzere gitmişti ama sadece 2 kez dönmüştü. Bir kez, ailesini, mezuniyetini kutlamak için bir öğle yemeğine buluşmaya ikna ettikten sonra ve bugün ailesinin yakılmasının ardından gelmişti. Robert gözlerini açtı. Dolap canavarı gözleri yarı kapalı, kurumuş dudaklarından kaçan yavaş yumuşak bir hırıltı ile yerde Robert'ın önünde çömeliyordu. 

Bu kez gülme sırası Robert'ındı. Dolap canavarı ona bakmak için gözlerini zahmetle yukarı kaldırdı. "Bu kadar komik olan ne?"

"Bunca zaman sonra o kadar da korkunç görünmüyorsun. İyi misin?"

"Bekleyeli uzun zaman oldu."

"Tüm bu zaman boyunca benim için mi bekledin? Şimdi ne oluyor? Yani ne olması gerekiyordu?"

Dolap canavarı yutkundu ve pis kokan bir hava bulutu geğirdi. 

"Ben.." Kır kaşlarını çattı, şaşkın görünüyordu. "Uzun zaman oldu". İzleyerek ve bekleyerek orada oturdular.

"Ama bir planın olmalı. Demem o ki neden ben? Neden hala buradasın?" Robert o muazzam korkunun vücudunu yavaşça terk ettiğini hissetti.

"Eve gelmeni bekliyordum."

"Ee?"

Ne bir ses ne de bir uyarı vardı. Pençeli uzvu Robert'ın ayağını kavramak için ileri uzandı. Sertleşmiş pençesi ona ulaşmadan birkaç dakika önce onu ulaşamayacağı bir yere çekti. Robert ciğerlerine havayı çekerken ve dudaklarından hafif bir nefes verirken dolap canavarının gözleri bir an parladı. 

"Bak..İşte bu yüzden."

"Beni korkuttun"

"Biliyorum" dedi dolap canavarı böbürlenerek. "Hep yaparım"

"Ve sen tüm bu zaman boyunca benim için mi bekliyordun?"

"Tabii ki."

"Neredeyse onur duyacaktım." Robert, yatağa her girdiğinde beklediği ve korktuğu onu yakalamaya uzanan pençelere gözlerini dikmişti. "Ama hala anlamıyorum. Ailem senin gerçek olduğunu bilmiyordu, seni hiç görmediler. Nereden geldin? Neden benim dolabım? Neden ben? Nereden geldiğini hatırlıyor musun? Ya da neden buradasın? Robert boş gözlerle dolap canavarına bakıyordu. "Aslında işlerin benim için farklı olacağını sana düşündüren nedir?"

"Sanırım..yani..Eğer gerçeksen.. durum değişir..yani her şey.."

"Belki de senin için. Gerçekten hiç böyle düşünmemiştim. Sadece benim için hep böyleydi."

Robert elinin arkasıyla gözyaşlarını sildi. Midesindeki düğümlenmeler farklı ve daha az mide bulandırıcı şekillere giriyordu. Çocukluk korkularının belirtilerine bakıyordu. Kabuslar önünde çömeliyordu. Dişleri ve pençeleri vardı. Ama köpeklerin de vardı. Bir köpek onu korkutmazdı. Ama başka türden bir köpek isterse yüzünü parçayabilirdi. Çok fazla tuhaf ve çelişkili düşünce kafasından geçiyordu. Çok fazla soru ve çok fazla cevaplanmayan şeyler vardı.

"Kaç yaşındasın?" Dolap canavarı hareket etmedi. Onu duymuş gibi görünmüyordu, ağır ağır nefes aldı.

"Ben.."

"Duydum ki..Düşünüyordum. Bilmiyorum. Gerçekten kaç yaşında olduğunu bilmiyorum. Ailenin seni ne kadar özlediğini ve eve gelmeni ne kadar istediğini duydum."

"Bu senin hatandı. Eğer burada olmasaydın hiç gitmezdim."

"Seni korkuttum, değil mi?"

"Korkuttuğunu biliyorsun."

"İyi" Dolap canavarı kıkırdamaya çalışırken hırıltılı bir nefes aldı.

"İyi mi?" Öfke, ilk defa Robert'ın sesine yansımıştı. "Kaçıp gitmeme sebep olman nasıl iyi olabilir? Onları beş yıldır görmüyorum çünkü buraya dönmeye korkmuştum."

"Ama şimdi buradasın."

"Tabii ki ben.." Robert'ın sesi canlılığını yitirdi. Evet, buradaydı. Onca zaman sonra.. Ama ailesi ölene kadar değil. Sanki eve gelmemesinin nedeni onlarmış gibiydi. Ama bu doğru olamazdı. Olabilir miydi?

Dolap canavarı, eski yatak odasına girmesini engellemek için kapı aralığına oturdu. 

Robert, dolaşmış saçlarının şekilsiz biçimi haricinde, yatağını, bir zamanlar oturduğu masayı ve ev ödevlerini yapıyormuş gibi görünürken baktığı pencereyi görebiliyordu. Sonra bir düşünce kafasına dank etti.

"Ailemi öldürdün mü?"

Dolap canavarı cevap vermedi sadece hırıltılı nefes alıp verişlerine devam etti.

"Hey" diyerek Robert ayağını uzattı ve içgüsüdel olarak pençesiyle tepki veren dolap canavarını dürttü. Parçalanmış pençeleri Robert'ın çorabını kesiyor ve altındaki deriye ince bir kan çizgisi çiziyordu. Robert korkup hızlıca ayağını geri çekti. Dolap canavarı ona baktı. Gözlerinin derinliklerinde bir yerlerde bir ışıltı vardı.

"Eğer ölürlerse buraya geleceğini sandığını söyledin. Sandım ki belki de.." Canavarın ağzından akan salyalar ahşap zeminde birikinti oluşturuyordu. Ama hiçbir şey söylemiyordu.

"Çok iyi görünmüyorsun. Ne anlama geldiğini bilmiyorsan bile yaşlısın."

"Belki" sözcüğü uzun dar bir nefes eşliğinde yavaşça söylenmişti.

"Bilirsin insanlardaki 1 yıl köpeklerde 7 yıla denk gelir. Belki senin için de aynıdır. Belki de bu şekilde yaşlanmışsındır."

Dolap canavarı ona baktı. "Sence istesem seni yakalayamaz mıyım?" Pençeli uzantısını yukarı kaldırdı ve tırnağındaki Robert'ın kanı olan kırmızı lekeye baktı. "Seni kolayca öldürebilirim.." derken sesi kısılmıştı.

"Artık senden korkmam gerekiyor mu bilmiyorum." Robert hareket etmeye çalıştı ama dolap canavarı uzuvlarını çıkarttı ve sıkıca onun bileğini kavradı. 

"Öyle mi düşünüyorsun?"

"Bilmiyorum." Robert bileğindeki tutuşun gevşediğini hissedebiliyordu ama bacağını kurtarmaya çalışacak kadar kendinden emin hissetmiyordu.

"Şimdi ne var?" Robert nefes darlığının yavaşlayıp yavaşlamayacağını merak ederek bekliyordu.

"Saat geç oluyor. Kalacak mısın yoksa önceki gibi kaçacak mısın?"

"Kendine bir bak. Bana ne yapabilirsin?" Robert ayak bileğini tutuşunda bir zayıflama hissetti. Gözlerini dolap canavarının yüzünden ayırmadan bacağını yavaşça kendine doğru çekti. Dolap canavarı,  pençesini Robert'ın bacağına geçirdi ama kavrayış zayıftı ve bacak hareket ettikçe pençeler kaymaya başladı. 

"Gece kalmalısın."

"Burada mı?"

"Başka nerede ya?" Dolap canavarı Robert'ın bacağını tamamen bıraktı. Öğle uykusundan uyanan bir kedi gibi gerindi. Kemikleri çatırdadı. "Sadece bak. Yapabilir misin diye."

Dolap canavarı yatak odasına geri çekilmeye başladı. Uzayan gölgeler güneş ışığı söndükçe onu yutuyordu. 

"Devam et.. dene ve cesur ol." dedi dolap canavarı. Şimdi sadece bir çift donuk göz boşluğu deliyordu. Eski zamanların hatrına.


Ç.N: Yılın ilk pastasıyla merhaba. Sizce en sonunda ne olmuş olabilir?